Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Miraç, Allah Tealan'in Huzuruna (yanIna) çıkmak Değildir?

EHLÝ-SUNNET

New member
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
223
Tepkime puanı
45
Puanları
0
Yaş
46
Web sitesi
www.dinimislam.com
Miraç

Âlemlerin Rabbi olan ALLAH’a hamd olsun. Salât ve selâm efendimiz MUHAMMED aleyhisselâmın üzerine olsun.

Miraç konusunu Müslümanlar ne kadar doğru öğrenirlerse, o gecelerin kıymetini de o kadar güzel yerine getirmiş olurlar. Miraç denildiği zaman insanların içlerinde bir duygu ve bir hakikat anlaşılıyor. Ve bu hakikate de insanlar inanmak mecburiyetindedirler. Çünkü ALLAH-u Teâlâ Miracı Peygamber efendimize yaşatmış,ve bunun ilk bölümünü de Âyet’le bize bildirmiştir.
Miraç ne demektir?Önce bunu bir anlayalım. Miraç lûgat manası olarak yükselmek, şereflenmek, pâyelenmek ve harikulade olayların ve harikulade hadiselerin yaşanması manasına gelir.ALLAH-u Teâlâ Peygamber efendimiz aleyhisselâtu vesselâma hiçbir kuluna, ki bu kullara büyük Meleklerde dahildir(O Melekler ki en büyüğü Cebrail aleyhisselamdır).Cebrail aleyhisselâm dahil hiçbir Peygamberine nasip etmediği sadece ve sadece MUHAMMED aleyhisselâtu vesselâma nasip etmiş olduğu bir mucizedir.Bu mucize ile ALLAH-u Teâlâ Peygamber efendimizi insanların arasından seçtiğini ve en üstün varlık olduğunu da ortaya koymuştur.Demek ki Miraç, sadece Peygamber efendimize nasip olan bir olaydır.Onun için bizim, Miraç olayını çok iyi öğrenmemiz gerekir.Burada iman edilecek önemli konular vardır. Miracın başlangıcı olan İsra olayı,Kur’andaki bir Surenin adıdır.’İsra’ gece yolculuğu demektir.Bu Sure, gecenin bir vaktinde, bir an içerisinde Peygamber efendimizin yaptığı yolculuktan bahseder.

İsra Suresinin 1.Âyetinde ALLAH-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
سُبْحَانَ الَّذى اَسْرى بِعَبْدِه لَيْلا مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اِلَى الْمَسْجِدِ الاقْصَاالَّذى بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ ايَاتِنَا اِنَّهُ هُوَالسَّميعُ الْبَصيرُ
Meâli:”Bir gece kendisine Ayetlerden bir kısmını gösterelim diye kulunu (MUHAMMED aleyhisselâtu vesselâmı),Mescid-i Haramdan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksaya götüren ALLAH,
noksan sıfatlardan münezzehtir.”
Bu Âyete inanmak farzdır.Kim ki bu Âyete “Benim aklım ermez, kanaatim yoktur” derse kâfirdir.Çünkü Âyet çok açıktır.ALLAH-u Teâlâ bu Âyette insanların aklının alamayacağı bir olayı Peygamber efendimize yaşatmıştır. Buna inanmak farz-ı ayndır.Fakat bundan sonraki ikinci bölüm olan Miraç ise (yükselme) Mescidi Aksa’dan, ALLAH-u Teâlâ’nın sadece Peygamber efendimiz için yaratmış olduğu bir makama bir mekâna çıkmasıdır.Bu da Kur’an-i Kerimde, bu Âyet gibi açık olmamakla beraber,zikredilmiştir. Açık izahatı olan birkaç Ayeti bütünleştirdiğimiz zaman Miraç olayının da hak ve gerçek olduğuna biz Müslümanların inanması gerekir.
İşte o Âyetlerde Necm Suresindeki 13./14. Âyetlerdir.Bu Âyetlerde ALLAH-u Teâlâ Peygamber efendimiz için şöyle buyuruyor:
وَلَقَدْ رَاهُ نَزْلَةً اُخْرى عِنْدَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهى
Meâli:”Andolsun ki Cebrail aleyhisselamı Sidretül Münteha’nın yanında önceden bir defa daha görmüştü.”
Yani demek ki Peygamber efendimiz Cebrail aleyhisselâmı asıl suretiyle, yani aslıyla gördü. Bunu ALLAH ona nasip etti.Onu ilk görmesi dünyada gerçekleşti .Cebrail aleyhisselâm ‘Ecyad’ denilen yerde, kanatları doğuyla batıyı kapatacak şekilde geldi.Orada ilk Âyeti ve Peygamberliğini, Peygamber efendimize bildirdi.
Âyet kapalı gibi görünse de, aslında gayet iyi anlaşılıyor(”Bir defa daha görmüştü” sözü demek oluyor ki,Sidretül Münteha ALLAH’ın yaratmış olduğu mübarek bir ağaçtır.Ve bu Âyet Peygamber efendimizin, Cebrail aleyhisselamı o mekânda bulunur iken, onu asıl suretiyle görmüş olmasına delildir.Bu nedenle kim ki bu Âyeti duyduktan ve manasını da anladıktan sonra inkâra giderse,bu o insanın küfrüne sebep olur.Ama birincisi gibi değil.Çünkü İsra Suresindeki Âyet açık yani muhkem bir Ayettir.İsra Âyetlerini bir kimse inkâr ederse küfre düşer.Demek ki Peygamber efendimiz gecenin kısacık bir bölümünde, bedeninin sıcaklığı yatağından gitmeden, Mescidi Haram’a, oradan da Mescidi Aksaya ve Miraca çıkıp geliyor.Bu olay ALLAH-u Teâlâ’nın Peygamber efendimiz için yaratmış olduğu bir mucizesidir.
Miraç, ALLAH’ın Peygamberimize onu şereflendirmek, ona en üstün pâyeyi vermek, onun en üstün bir varlık olduğunu ortaya koymak için yaşatmış olduğu bir olaydır.

Ve bu olay dünya gözüyle, ruhen ve bedenen yaşanmıştır.Yani bir rüya haliyle değil.Çünkü insan rüyayı ruhen yaşar. Uyandığı zaman şunu gördüm bunu gördüm diye hatırlar.Ama bu öyle bir olay değil. Bedenen olmuş bir olaydır.Onun için bir mucizedir.Bunu bize Peygamber efendimiz aleyhisselâtu vesselâm Miraçtan dönüşünde uzunca bir Hadis-i Şerifi anlatarak bildirdi. Konuyla ilgili bir çok Hadis-i Şerifler var.Bunların bir bölümünü özetleyelim. Ondan sonra asıl sıkıntı olan sözde din alimlerinin hatalarını ortaya koyalım ki, bizde bu hataları işlemeyelim. İşlediysek de tövbe edelim.
Peygamber efendimiz buyurdu ki:”Bana Burak adında bir hayvan getirildi. ”Bu hayvanı getiren Cebrail aleyhisselâmdır.Bu Burak denilen hayvanın bir tarifi de vardır: Beyaz,eşekten büyük, katırdan küçük, uzunca bir hayvandır. Ama bu hayvanın şöyle bir özelliği vardır ki, onun atmış olduğu bir adım kendi görüş mesafesinin vardığı yere kadardır. Yani düşünün ki bir insanın ufka baktığı mesafe kadar.Yani bu kadar hızlı bir hayvan.Olayı ve bir de kat edilen mesafeyi düşünün.Yedi kat göklerin üstüne bir insanın çıktığını düşünün.Ve Mekke ile Mescid-i Aksa kuş uçuşu ile takriben yaklaşık 2000 km kadar bir yol.Böyle bir mesafeyi gidip geliyor.İşte bu mesafeyi gidebilmesi için Burak gibi mesafe kat eden bir hayvan vardı.

“Bu hayvana bindim ve Beytül Magdis’e (Mescid-i Aksa) geldim” dedi Resulullah. Burak’ı Mescid-i Aksada ki bir halkaya bağladı.Bütün Peygamberler Mescid-i Aksa’da idi ve Peygamber sallALLAHu aleyhi ve sellem onlara imamlık yaparak iki rekat namaz kıldırdı.

“Ve Cebrail gelip bana birinde şerbet diğerinde süt bulunan iki kadeh sundu.Ben sütü tercih ettim.Cebrail bana:”Sen temiz fıtratı seçtin” dedi.”Ve beni alıp gök yüzüne çıkardı” buyurdu Resulullah.Cebrail aleyhisselâm Sidretül Müntehaya kadar Resulullah ile yolculuk yaptı. İşte bu yolculukta Peygamberimiz diğer Peygamberlerin makamlarını yerlerini gördü. Birinci gökte Adem aleyhisselâmı, ikinci gökte İsa ve Yahya aleyhisselâmı, üçüncü gökte Yusuf aleyhisselâmı, dördüncü gökte İdris aleyhisselâmı, beşinci gökte Harun aleyhisselâmı, altıncı gökte Musa aleyhisselâmı ve en son yedinci gökte İbrahim aleyhisselâmı gördü. Hepsiyle müşerref oldu selamlaştı ve artık öyle bir yere geldi ki, o yere,sadece ve sadece kendisinin gitmesi nasip oldu.
İşte o mekân da Sidretül Münteha denilen yerdir.Kısaca böyle tarif ettikten sonra, insanların bu konuyu bizlere yanlış olarak nasıl anlattıklarına biraz değinmek istiyorum.

Eğer biri Miraç’ta (sözde Müslüman olan biri, çünkü böyle inanırsa o insan Müslüman değildir) Resulullah aleyhisselâtu vesselâmın, ALLAH-u Teâlâ’nın zatının bulunduğu bir mekâna çıktığını kabul ederse, kâfirdir. Yani ALLAH-u Teâlâ’nın sanki bir makamı var, bir yeri var, Peygamberi de o yerine getirtmiş gibi bir düşünceye sahip olan,Mirac’a böyle inanan insanlar ALLAH-u Teâlâ ya küfretmişlerdir.Çünkü ALLAH-u Teâlâ mekândan münezzehtir. Çünkü ALLAH-u Teâlâ’nın bir mekânı, yeri yoktur.Böyle düşünen insanlar ve bu Miraç olayını böyle anlatan insanlar kâfirdir.Onlar anlatmak istediklerine de bir müteşâbih Âyeti delil gösteriyorlar.O müteşâbih Âyet En Necm Suresinin 9. Âyetidir :
فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ اَوْ اَدْنى
Meâli:”Sonra MUHAMMED’e yaklaştı,daha da yaklaştı, o kadar ki birleştirilmiş iki yay mesafesi kadar yakın oldu”

Bu Âyetin ,ALLAH ile Peygamber arasında oluşmuş olan bir mesafe ile, bir hudutla alâkası yoktur.Çünkü bunu En Necm Suresinin ondan sonraki Ayetler de, Cebrail aleyhisselamla alâkalı Âyetler doğrulamaktadır.Demek ki iki yay mesafesi kadar o makama yaklaşan varlık (Peygamber efendimizin çıkmış olduğu mekâna) Cebrail aleyhisselâmdır.Bir başka ifadeyle ALLAH-u Teâlâ Cebrail’e ,o kadar yaklaşmayı nasip etmiştir.Çünkü Cebrail’in bile gidemeyeceği bir yer sadece Resulullah aleyhisselâtu vesselâmın çıktığı makamdır.Yani Âyet‘ten anlaşılması gereken konu budur.İki yay mesafesi kadar yaklaşan varlık Cebrail aleyhisselâmdır. Kim ki bunu böyle kabul etmeyip de,ALLAH ile Peygamber yaklaştı derse kâfirdir.

Öyle ise bir Müslüman da yaklaşmak, uzaklaşmak, hudut ve mesafenin de yaratık olduğunu bilmesi gerekir.Bunlar mahlûklar için geçerli şeylerdir. ALLAH hakkında mekân, hudut, sınır,mesafe düşünülmesi mümkün değildir. Çünkü ALLAH hiçbir şeye benzemez. ALLAH hiçbir şeye muhtaç değildir.Demek ki Miraç hadisesine doğru inanmak isteyen insan, ALLAH-u Teâlâ’nın sıfatlarının manalarını güzel bilmiş olacak ki, aldanmamış olsun, yaldızlı sözlere kanmasın.Çoğunluk ne olursa olsun aldanmamak lazım.Çünkü bizi aldatan şey burada nedir?

Cahil Müslümanların burada kandığı şey nedir?ALLAH-u Teâlâ yı tenzih edecek kadar ALLAH’ın sıfatlarını bilmemektir.
Bu gece nice camilerde bu hatalar yine aynı şekilde söyleniyor.Hatta televizyonlarda da bir kısım diyanet görevlisi bunu böyle söylüyor. Yani, anlatılış şekillerinden, dinleyen adeta bu küfür olan manayı anlıyor.
Buna bir örnek:

Hakikat kitap evinin basmış olduğu bir kitapta:”Hakikat ve dalaleti bilmemiz lâzım. İmanla küfrü öğrenelim” diyor.Sözde iyi bir niyetle yazılan bir kitap.
Kitapta işlenen konu, Müslümanlar arasında çok yaygın olduğundan dolayı, bu küfrün tehlikesini Müslümanların çoğu anlamamaktadır.Müslümanlar ilk görevlerini, ilk farzlarını yerine getirmediklerinden dolayı, bu hataya düşmektedirler.Burada Miraç ile alâkalı şöyle diyor:”Miraç gecesinde Rabbine öyle yaklaştı ki, aradan bütün perdeler kalktı ve huzuru ilahiye kabul buyuruldu.”Bakın olduğu gibi okuyorum ki, anlaşılması gereken şeyi siz iyi anlayın ve değerlendirin.Bu kitapta Miraçtan bahsederken diyor ki:”Rabbine öyle yaklaştı ki, aradan bütün perdeler kalktı ve huzuru ilahiye kabul buyuruldu.Zamandan ve mekândan münezzeh olan Cenabı Hakkın sohbeti ile ve Cemali Bakemali ile müşerref oldu.Onu baş gözü ile yalnız ve yalnız Habibi Ekrem sallALLAHu aleyhi ve sellem gördü.Habibini cemal nurundan yarattığı için, o nur, nuru görmeye takat getirebildi.”Bakın bu paragraf içerisinde anlatılan ifadeler dinleyenlerin ve okuyanların beyinlerinde nasıl bir çağrışım yapıyor ?Hep ALLAH-u Teâlâ’nın sıfatlarına yakışmayacak bir şekil çağrışımı yapıyor. Şimdi biraz açalım bu sözleri.Ne diyor bu insan? Diyor ki “Rabbine öyle yaklaştı ki” diyor. Yaklaşan Peygamber efendimiz.”Aradan bütün perdeler kalktı” diyor.”Ve huzuru ilahiye kabul buyuruldu.”Bu perdelerin kalkması ne demek?Yani,ALLAH-u Teâla’yı Peygamber efendimizle karşı karşıya getirmiş oluyor.Nasıl ki bir kralın huzuruna bir insan çıkar, Peygamberimizi de huzuru ilahi kelimesi ile ne yapıyor?O aradan perdelerin kalkmasıyla karşı karşıya gelen iki varlık yerine koymuş oluyor.İşte bu birinci küfür.
İkinci sözüyle bu birinci sözü arasında tezat da çıkıyor.Diyor ki ”Zamandan ve mekândan münezzeh olan cenabı hakkın sohbeti”.ALLAH için “zamandan ve mekândan münezzehtir” diyerek, doğru bir söz söylüyor. Peki, yeri olmayan bir varlık Peygamber efendimizi nasıl huzuruna alsın?Bunu yazan kişi aynı zamanda Peygamberi de bir an bile olsa, zamandan ve mekândan münezzeh durumuna sokmuş oluyor. Peygamberi ALLAH’ın sıfatlarından biriyle sıfatlandırmak ise yine küfürdür.
 

EHLÝ-SUNNET

New member
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
223
Tepkime puanı
45
Puanları
0
Yaş
46
Web sitesi
www.dinimislam.com
ALLAH’ın sıfatlarını Peygamber dahi olsa ,insanlar için kullanmak küfürdür. Yazar söze doğru sözlerle başladığı için ilk başta kulağa hoş geliyor.Fakat uyanık olmak lâzım, çünkü devamı küfür içeriyor.
Üçüncü hata ALLAH için sohbet kelimesini kullanmasıdır.Sohbet kelimesi mahlûklar için kullanılır.ALLAH için kullanılmaz.ALLAH’ın kelâmı sohbet diye ifade edilmez, ses ile ifade edilmez.Ama Peygamber efendimiz ALLAH’ın kelâmını o makamda iken duymuştur.ALLAH ona duyurmuştur. Kelâmını aracısız olarak, Cebrailsiz olarak MUHAMMED aleyhisselâma vahyetmiştir. Bu sözü böyle söylemek yerindedir.ALLAH vasıtasız olarak kelâmını Peygamber efendimize duyurdu.Duyurdu ne demek?Yani Peygamberimiz vahyi anladı. ALLAH’ın kelâmını anladı.Ne gibi?

Huzuru ilahiyi anlamak gibi.Mesela diyoruz ki, Müslümanlar mahşerde ALLAH’ın huzuruna çıkacaklar.Buradaki huzur kelimesini nasıl ki müteşâbih bir kelime olarak kullanıyorsak, Miraçtaki huzur kelimesini de bu şekilde anlamamız gerekir.Anlamamız gereken mana: ALLAH-u Teâlâ mahşerde bütün kullarına kelamını duymayı nasip edecektir.Kullar bunu işitip anlayacaklar. Çünkü elde, ayakta konuşacak. Düşünün ALLAH kudreti ile, bu azaların bile, anlamalarını sağlayacak.ALLAH’ın kelâmı tarif edilmez!

ALLAH-u Teâlâ bütün kullarını aynı anda sorgulayacak.Yani kelâmını keyfiyetsiz işittirecek ve onun bütün hayatını, başta inancı olmak üzere, zerresinden kürresine, yapmış olduğu bütün amellerin hesabını soracaktır. Üstelik aynı anda.Yoksa bir kadı’nın karşısında hesabını verip geçmek gibi değil. Mahşerdeki hesap vermek buna benzemez.Bunu böyle bilmek küfür olur.
Miraçta da bu böyledir.ALLAH kelâmını Cebrailsiz olarak Resulullah’a duyurdu demektir.Yani o onu bildi, yani anladı demektir.Görmesi de böyledir. Peygamber efendimiz ALLAH-u Teâla’yı gördü ama baş gözüyle, zahiren görmek gibi değil.Kalp gözüyle gördü.Yani gördüğünü bildi anladı demektir.
Cennet ehlinin, ALLAH’ın cemalini görecekleri söyleniyor.Buradaki cemal, asla yüz manasında değildir.Yani ALLAH’ın varlığı görülecek manasındadır. Bütün Cennet ehli ALLAH’ın kudretiyle ALLAH’ı görecektir demektir.Yoksa ALLAH Cennete inecek veya Ârş’ta ay gibi gözükecek manasında değil. Bu küfürdür. Böyle bir tabir olamaz. Çünkü ALLAH mekândan münezzehtir.Oysa Arş’ta bir mekândır, Cennet de bir mekândır.ALLAH bu mekânları yaratmadan öncede mekânsız olarak vardı.

ALLAH bu mekânları Cennet de dahil, Cehennem de dahil, Sidretül Münteha da dahil,yeryüzü ve her şey dahil , bunları yaratmadan öncede vardı,bunları yarattıktan sonrada yine mekânsız olarak vardır.İşte bu kaideyi biz doğru öğrendiğimiz zaman, ister Cennet hakkında konuşalım, ister Miraç hakkında konuşalım, ister rüya hakkında konuşalım, bunların hepsinden ALLAH’ın sıfatlarına ters düşen bir mana çıkıyorsa, o zaman hemen oradaki tehlikeyi anlamış oluruz.Ve bunun da küfür olduğunu bilelim. İşte bu Miraç gecesinde, doğru söz ile yanlış mana eşleştiği zaman,neticede yanlış ortaya çıkar.Yani bir tane doğru kelime vardır diye aldanmamak lazım.Doğru olan söz nedir? ”Zamandan ve mekândan münezzeh olan ALLAH” cümlesidir.ALLAH’tan başkasına “zamandan ve mekândan münezzehtir” sözleri isnat edilemez. Bunu yapan kimse Müslüman değildir.İşte bu insanda Peygamber efendimizi böyle bir duruma sokuyor.

Diğer bir hatası da: baş gözüyle görme meselesi.Bu diğerlerine göre daha küçük bir kusur.Yani kalp gözüyle mi gördü,baş gözüyle mi gördü? Neticede görmek tarif edilmeyecek bir durumdur.Yani şekli, şemali tarifi yok.Şöyle gördü, böyle gördü diye bir tarif yok.Kim ki böyle bir tarif yapar ise ,o Müslüman değildir.Çünkü yapmış olduğu, tarif bir yaratıktır.Akılda yaratıktır. Akıl ilah değildir.Bu bir kaidedir. Akıl latif bir varlıktır.Öyleyse aklın ürettiği her şeyde yaratıktır.

Demek ki aklın ortaya koyduğu, ismini ister söylesin, ister söylemesin, ister hayal olsun,ister tasavvur olsun,ne olursa olsun,aklın ve düşüncenin ortaya koyduğu her şey yaratıktır. İşte bu kaideyi de öğrendiğimiz zaman.ALLAH-u Teâlâ’nın tarifi hiçbir zaman bu üretimlerle, aklın ortaya koyduğu fikir ve düşüncelerle mümkün değildir.Tarif eden kişi, ALLAH’ı tanımamış demektir.
Ve ifadedeki en büyük kusur:”Habibini ,cemal nurundan yarattığı için” diyor.Dikkat edin bu söz çok çirkin bir küfürdür. Yukarıda ne diyordu? ”Cemali Bakemaliyle müşerref oldu” diyordu.

Yani, kemal sıfatları olan ALLAH’ın varlığıyla, diyordu.’Bakemal’ demek, kemal sıfatları olan varlık demek.O da ALLAH-u Teâlâ’dır.
Ve Peygamberimiz için: “Onu cemal nurundan yarattığı için, O nur,nuru görmeye takat getirebildi” diyor.Bu ifadede nur kelimesi iki varlık için söyleniyor.Dikkat edin. “Habibini cemal nurundan yarattığı için” diyor. Burada “o nur” Peygamber. İkinci ifade,siyah puntolarla kalın yazmış. ”Nuru görmeye takat getirebildi”.O zaman görülen kim?

ALLAH-u Teâlâ.Onu da nasıl tarif etti?Nur kelimesiyle tarif etti.İşte en çirkin küfürlerden bir tanesi de budur.Demek ki, kim burada olduğu gibi, ALLAH-u Teâlâ’yı nurani bir varlık yerine koyarsa kâfirdir. Çünkü nuru yaratan ALLAH’tır.ALLAH’ın Esma-ül Hüsnasın da (isimlerinin içerisinde) ve sıfatlarının içerisinde, ifade edilen ‘En Nur’ ismi ALLAH’ın nurani bir varlık olduğunu izah etmiyor bize.ALLAH’ı bu isminden dolayı nur zanneden yanılmıştır.Çünkü nur lâtif bir yaratıktır. Üstelik, ALLAH Melekleri nurdan yaratmıştır. Böyle de inanıyoruz.Meleklerin sıfatlarını öğrendiğimiz zaman,nasıl iman ediyoruz? Meleklerin nasıl varlık olduklarına inanıyoruz? Melekler nurani varlıklardır.Demek ki ALLAH’ın yaratmış olduğu nurdan ,yine ALLAH Melekleri yarattı demektir.ALLAH’ın nurundan yarattı demeyi bırakın; bir insan dese ki:” Meleklerin yaratılmış olduğu nurdan ALLAH Peygamberi yarattı “,bu da hatadır.Çünkü o zamanda Peygamberlerle Meleklerin sıfatını aynı sıfata yerleştirmiş olur.Bu da Kur’ana zıttır.ALLAH insanı topraktan ve sudan (alâktan) yarattı . İnsanların yaratılışı böyledir. Söylenilen söz, bu seferde bu Ayete zıt olacak.Demek ki Melekler ile Peygamberin yaratılışını aynı göremeyiz..Ama insan cahil ise, öyle zavallı bir varlıktır ki,nur kelimesi hoşuna gider.

Zanneder ki Peygamber nurdan yaratılır ise daha güzel olur. Hoşuna gider. Sanki, Peygamberin topraktan, babasının menisinden annesinin yumurtasından yaratılması, hafiflik veya bir aşağılıkmış gibi görünür ona. Yani kıymetsiz zanneder onu.Halbuki toprak da kıymetlidir.Yani nur’u da, toprağı da ALLAH yaratmıştır.Kıymetleri neden farklı olsun?
Demek ki konuya felsefi olarak yaklaşan bir takım insanlar nurdan yaratılan varlıkların en üstün varlıklar olacağını zannedebiliyor.İşte böyle felsefelere de insanlar aldanıyorlar maalesef.Ve aldatılıyor da. Kimisi bilerek, kimisi de ehlinden ilim almadan dini öğrettiği için, böyle yanlış öğretiyor.Burada küfür olan neydi?”ALLAH-u Teâlâ habibini cemal nurundan yarattığı için” demişti. Yani sanki ALLAH kendi nurundan bir parça yarattı. Sanki kendisi nurani bir varlık ve Peygamberi de kendi nurundan yarattı.

Bu küfürdür.Kim ki ALLAH’a bunları isnat ederse, o kâfirdir.
”Hazret-i ALLAH kudretiyle yokluk karanlığından açığa çıkardığı ilk şey, onun nuruydu” diyor(Buradaki bazı edebi kelimelere aldanıp yanlışları anlamazlık etmeyelim) Demek istiyor ki: .Burada karanlık kelimesi, hiçbir şey yok iken,yani ilk yarattığı şey onun nuruydu.Onun nuru ne demek?
Yani ALLAH’ın yarattığı ilk şey Peygamberimizdi, demek istiyor.Şimdi asıl küfür olan boyutuna bakalım.Ne diyor sonra?Diyor ki:”Kendi nurundan en evvela Habibi Ekrem’in nurunu yarattı” Böylelikle yokluk karanlığını kendisi açıklamış oldu.Ve burada en büyük kusuru işlemeye başladı.”Kendi nurundan” diyerek, ALLAH nurani bir varlık durumuna sokuyor.Ve Peygamberi de bu nurdan yarattığını söylüyor.İşte bu küfürdür.
Halbuki ALLAH Şura Suresinin 11.Âyetin de:
لَيْسَ كَمِثْلِه شَىْءٌَ
Meâli:”ALLAH hiçbir şeye benzemez.”
ALLAH ne nur’a benzer, ne başka bir şeye benzer. Ne şudur, ne budur. ALLAH yaratılan hiçbir şey değildir.Çünkü şey olan her

şey yaratıktır. Ancak ‘her şey’ derken, varlık manasını anlıyorsak, ancak o zaman, ALLAH’ı bu şekilde zikredebiliriz. Çünkü varlık olmayan bir şeye inanılmaz.Ama ALLAH’tan başka her şey neticede nedir?Yaratıktır.Onları ALLAH yaratmıştır.Ama ALLAH yaratık değildir.
İhlas Suresi’nin3.-4.Âyetlerinde ALLAH şöyle buyuruyor:
لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدٌ
Manası:”Ne bir şeyden olmadır,ne de ondan bir şey olmuştur.”
“Ondan bir şey olmamıştır” diye iman ettikten sonra “Kendi nurundan Peygamberi yarattı” demek hiç olur mu?Böyle tezat olur mu?
Ve yazar daha da tehlikeli boyuta girerek şöyle diyor:”Onun nurundan da âlemleri halk etti.” Yani demek istiyor ki:”Peygamberi ALLAH kendi nurundan yarattı,sonrada o Peygamberin nurundan da bütün âlemler yaratıldı.Yani her şey ondan yaratıldı yani bütün her şey Peygamberin nurunun bir parçası. Peygamberin nuru da ALLAH’ın bir parçası olduğuna göre, neticede her şey ALLAH’ın bir parçası.” Yani silsile yoluyla bu anlaşılıyor.Bu da Kur’an-a ve Peygamberlerin inancına ne kadar zıt, çirkin bir küfürdür. Ardından da yine edebi kelimelerle devam ediyor: ”Mükevvenatı (bütün kainatı) onun nuru ile donattı.Nereye baksan hep o nur.”Bu tam ‘Hululiye’ Akidesidir. Alimlerin bize yasaklamış oldukları ‘Hululiye Akidesi’ şudur: ALLAH’ın varlığına yaratmış olduğu eşyayla birlikte iman etmek.İster latif cisimler olsun ister kesif cisimler olsun.
Lâtif cisim:El ile tutulmayan, fakat varlığına inanılan şeyler: ruh gibi, nur gibi, hava gibi vs.
Kesif cisim:El ile tutulan, el ile hissedilen katı maddeler: eşya gibi insan gibi, dağlar gibi vs.Bu yanlışın Türkçe de sık kullanılanı ise “ALLAH her yerdedir” sözüdür.Bu söz işte bu inançtan türemedir.Kim ki ALLAH-u Teâla’yı böyle her yerde hayal eder,tasavvur ederse,o ALLAH’a şirk koşmuştur.O ALLAH’ı tanımamıştır.
Miraç olayına da ”Peygamberin, ALLAH-u Teâlâ’nın bulunmuş olduğu bir mekâna, çıkması, yükselmesi demektir” diyenler,bu manayı anlatmaya çalışanlar Müslüman değildir.Kim ki bunlara aldanarak, denilenlere inanırsa, o da Müslüman değildir.Böyle yanlışlara inanıldığında, cehalet fayda vermez. Çünkü cehalet kusuru bu inançtan da önce gelen bir kusurdur.Neydi bu kusur? ALLAH-u Teâlâ’nın sıfatlarını öğrenmeme kusuru. Çünkü aldanmasının sebebi de budur : “Hoca söyledi de inandım” demesi mazeret değildir.Asıl kusuru nedir?O hocayı dinlemeden, o kitabı okumadan önce, ALLAH-u Teâlâ yı tenzih edecek Dini bilgiyi ehlinden almamış olmasıdır.

ALLAH hakkında konuşurken, bu mutlaka Onu tenzih etmiş bir biçimde olması lâzımdır.Eğer tevilli (iki ve ondan daha fazla manası olabilecek) bir kelime kullanıyorsak mutlaka bunu açıklamamız gerekmektedir. Çünkü karşımızdaki insan, çocuğumuz olabilir, cahil bir insan olabilir; bu kişiler küfür olan manayı anlayabilirler.Bu nedenle kullanılan tevilli kelimenin doğru olan manası derhal açıklanmalı.

Mesela ‘huzur’ kelimesi tevilli bir kelimedir.Bu huzur kelimesiyle ilgili yaşanan bir olayı da örnek gösterebiliriz:
Bir işyerinde ders yaparken tevafuk oldu ve Tahtakale deki meşhur bir caminin imamı da oraya teşrif etti.Konu “Miraç” idi ve işyerinin sahibi durumu iyi anlamak için, o saygı duyulan imama, Resulullah’ın Miraçta ‘ALLAH-u Teâlâ’nın huzuruna çıkma’ ile kastedilen manayı sordu.
Hoca ”Tabi” dedi,”neticede Peygamberimiz Miraç da ALLAH’ın huzuruna çıktı”.Böyle söyleyince bizim anlattıklarımızla bir çelişki çıktı ortaya. Arada bakışmalar gerçekleştikten sonra ben hocaya huzur kelimesinden ne anladığını sordum.”Bildiğimiz huzura çıkmaktır işte” dedi. Karşılık olarak ona tekrar şu soruyu sordum: ”Biz şu an ALLAH’ın huzurunda mıyız?”Şu an ALLAH’ın huzurunda nasıl bulunuyor isek Miraçta da, mahşerde de bu şekil ‘huzurunda’ bulunmaktır kast olunan . Bunun neden bu şekilde açıklamadığını söyledim, saygı gören bu hocaya.Hoca kızardı ve o toplum içerisinde mahcup oldu.ALLAH’a dua etsin ki ahirette rezil olmaktan kurtuldu.Birkaç insana karşı rezil olmak ne ki?

Batıl bir şekilde Dini anlatanları, derhal uyarmamız gerekir.Ama ehil değilsek nasıl uyaracağız? Bu uyarmakta, uyarılan için rahmettir.
Hatalarımızdan ötürü bizi uyaranlara teşekkür etmemiz gerekir.Bu bizim için rahmettir.Bunu böyle bilmeli.Bunda enaniyet, bunda kibir olmaz. Ahiret boyutunu düşünmeli insan.
Ahiretteki rezaletimi insanı düşündürmeli, yoksa otuz sene insanlara yanlış bir şey öğretmiş olmanın verdiği rezaletimi? Bir insanın bu konuda tevazu göstermemesi, onun ne kadar cahil olduğunu ve ilminin de ne kadar batıl olduğunu gösterir.Onun için bir insan çocuğuna, eşine, sevdiklerine karşı tevilli bir kelime kullanacak ise, o zaman o tevilli kelimeyi mutlaka açıklasın! Açıklamaz ise ne olur?Mesela zanneder ki ALLAH’ın bir yeri var veya ALLAH Cennet’e inecek veya Musa için ”Tur-u Sina ya indi, dağ kül oldu,Musa aleyhisselam da gördü parçalandı”. Burada tevilli bir kelime olan ‘tecelli’ kelimesi yanlış anlaşılmıştır. ”ALLAH dağa tecelli etti” meâlindeki Âyetin bir manası var.”Turu Sina’ya tecelli etti” cümlesinin farklı bir manası vardır. “ALLAH dağa görme kudreti nasip etti” demektir.ALLAH inen, çıkan varlık değildir.İster Türkçe olsun, ister Arapça olsun kullanılan kelimenin doğru manasının açıklanması çok önemlidir.İmanda budur zaten.Yani hakikatin gerçek manasını bilmek demektir.Ve ona iman etmek demektir.

“Ve sallALLAHu alâ seyyidina MUHAMMED ve alâ âlihi ve sahbihi ve sellim.”
 
Üst Alt