Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Mezhep Savaşlari Girdabinda Islam ümmeti

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
Tarihi ızdırabların ve kadim hastalıkların Ümmetimizin bünyesine yeniden nüksettiği bir zaman dilimindeyiz. Akideleşen siyasi bölünmeler ve hizipleşmeler, yeniden Ümmet içi bir tefrika çıkarma derdindekilerin sığındığı bir liman haline dönüştü. Irak'ta, Lübnan'da, Pakistan'da ve sair İslam topraklarında, Müslümanlar yeniden "Mezhepler Arası Savaş" kavramıyla yüz yüze geldiler/getirildiler. Sorunun tarihi tahlilini yapmak mümkün. Değişik âlimlerce defaatle belirtilen ayrılık noktalarını, ayrışmanın sebeplerini ifade etmek oldukça kolay ve belki de kısıtlı bir İslam Tarihi bilgisi olanların dahi yapabileceği bir iş. Çünkü bugünlerde ortak noktalarımız süratle gündem dışına itilirken, ayrışdığımız noktaların altı kalın çizgilerle çiziliyor. Çift taraflı olarak sahneye konulan bu tehlikeli oyun neticesinde, Müslümanlar; Irak merkezli çıkarılmak istenen kardeş kavgasının bir tarafı olmaya zorlanıyorlar. Asıl yönüyle, bir psikolojik savaş yöntemi olduğu aşikar olan bu enformasyon ağı, zaten son dönemde oldukça gergin olan süreci, fiili bir çatışma çıkarmak için kullanmak isteyenlerin aracı haline gelmiş durumda. Saddam'ı idam edenin Mukteda Es-Sadr olduğu iddiası, İran konsoloğu önünde Saddam'ın intikamını alma yeminleri eden Türkiyeli "Radikal İslamcıların"(!) vs. bir anda türemesi, tesadüf değil. İşgalcilerin, "Ehl-i Sünnet" ve "Şia" arasında teşekkül etmesi için cansiperane çalıştıkları tehlikeli kamplaşmanın boyutunu ne derece detaylı analiz edebilir ve ileriye dönük ne derece doğru çıkarımlar ortaya koyabilirsek, sorunun önemini de o derecede kavrayabiliriz. Çünkü, Irak'ın Siyonist-Haçlı ittifakınca işgal edilmesinden bu yana adım adım, aşama aşama şiddetlenen psikolojik savaşın/saldırıların geldiği nokta, Ümmetimizin geleceği açısından tarihi bir viraj noktası olma niteliğine haiz. Bu noktada, ya bir arada olma, ortak düşmana karşı saflarımızı sıklaştırma, eksik kalan yanlarımızı tamir ve tahkim etme ve coğrafyamızı, işgalcilerden, işbirlikçilerinden ve tağilerden temizleme yolunu tutacağız ya da işgalcilerin servis ettiği, yapay bir mezhepler arası kavga senaryosunun sıradan bir oyuncusu olmaya mahkûm olacağız.

Bugün, coğrafyamızı kuşatan sorunları kısmen Moğol İstilası döneminde yaşanan sorunlara benzetebiliriz. Moğol İstilası döneminde olduğu gibi günümüzde de var olan siyasi sorunların temelinde dış baskılar yatmakta. Yine o günlerde olduğu gibi bugün de dış baskıların oluşturduğu kargaşa ortamında yayılma zemini bulan iç anlaşmazlıklar geleceğimizi tehdit etmekte. Hatta Moğol İstilası tecrübesine bakarak, işgal ortamında doğan iç anlaşmazların uzun vadede işgalden daha ciddi tehlike teşkil ettiğini söyleyebiliriz. . İstilanın tarihi seyrine dikkat edilirse, görülecektir ki İslam Dünyasını bir baştan öbür başa istila eden, medeniyet merkezlerini yağmalayan, Müslümanları vahşi bir soykırım politikasına tabi tutan Moğollar, Ortadoğu'da bir asır dahi varlıklarını muhafaza edememişler, Allah'ın kendileri için takdir ettiği ecelin tecellisi ile yok olup gitmişlerdir. Ancak, işgal ortamının oluşturduğu durağan ilmi ortam ve sosyal yapının gevşemesi neticesinde asli unsurlarından uzaklaşan "Tasavvufi" ekol ile "Ehl-i Hadis" arasında o dönemde başlayan ve dönem dönem tekfirleşmeye kadar varan tartışmalar, halen varlığını muhafaza etmektedir. Moğollar bu topraklardan çekip gittiler, ancak yakinen görmekteyiz ki arkalarında bıraktıkları enkazda doğan sorunlar, iç anlaşmazlıklar ise halen halledilebilmiş değildir. Dolayısıyla, bugün yüz yüze bulunduğumuz sorun da benzer nitelikte bir yön taşımakta. Irak temelli şekillenen ve Lübnan'da da kaşınan mezhepler arası farklılıkların, pratik bir iç çatışmaya dönüşmesi ihtimali, İslam Ümmetinin sadece bugününü değil, önümüzdeki birkaç yüzyılını da tehdit etmekte. Müslümanlar, işgalin, ahlak düşkünlüğü propagandalarının ve siyasi sorunların tasallutundan öyle ya da böyle, er ya da geç kurtulacaklar. Ancak, gönüllerine atılan ve günbegün kan ile sulanan tefrika tohumlarının boy vermesi durumunda, Sıffin ve Kerbela benzeri daha kaç facianın ortaya çıkacağını ve bu yönde bir kavganın doğuracağı sonuçları bugünden tahmin edebilmemiz dahi mümkün değil.

Konuyu Kur'an'ın öngördüğü Müslümanlar arası ilişkiler nezdinde ele aldığımızda ve Vahyin perspektifinden meseleyi incelediğimizde de sorunun vahameti mevzuunda benzer bir sonuca ulaşmaktayız. Bu hususta, Enfal Suresinin yetmiş üçüncü ayeti bugün Ümmet olarak karşı karşıya bulunduğumuz tarihi kavşak noktasında almamız gereken tavrı belirlemesi yönüyle oldukça mühimdir. Allah, bu ayette Müslümanlar arasında iç yardımlaşmanın önemini vurgularken, bunun ihmal edilmesi ve yerine zıddının ikame edilmesi durumunda doğacak sonuçları da Müslümanların gözleri önüne seriyor.

"Kâfirler birbirlerinin yandaşları, koruyucularıdırlar. Eğer aranızda bu sıkı dayanışmayı gerçekleştirmezseniz, yeryüzünde fitne ve büyük bir kargaşa çıkar." (Enfal- 73)

Seyyid Kutub, bu ayetin ilk yarısını tefsir ederken, cahiliye toplumuna bağlı kimselerin bireysel olarak hareket etmediğini, her birinin organik bir yapının parçası olduklarını ifade eder. Buna mukabil olarak, organik bir yapı gibi birbirine bağlı, dayanışma halindeki cahiliyeye karşı, Müslümanların da benzer bir topluluk olarak, aralarında dostluk ve dayanışma ruhunu canlı tutmaları gerektiğini belirtir. İkinci kısmı yorumlarken de, uyarı cümlesinin etkin bir sakındırma olduğuna dikkat çekerek, Müslümanların birlik olmamaları halinde, kişisel hayatlarından sorumlu oldukları gibi yeryüzünde ortaya çıkacak fitne ve büyük bozgunculuktan da sorumlu olduklarını alabildiğine açık bir dil ile anlatır

Şehid Seyyid Kutub'un, etraflı yorumları eşliğinde Ümmetimizin bugün karşılaştığı tehlikeleri yorumladığımızda, nasıl bir tavır almamız gerektiğini de rahatlıkla anlayabiliriz. Kafirlerin, yerel işbirlikçileri ile el ele verip, Müslümanlara karşı savaş açtığı bugünlerde, Allah'ın ipine toptan sarılıp, mezhebi ve kavmi hiçbir ön koşul olmaksızın Küfür güçleri karşısında kenetlenmiş tuğlalar gibi olmazsak, içine düşeceğimiz zillet bir yana, yeryüzünde bu fiilimizin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkacak kaos ve fitneden de sorumlu olma tehlikesi ile karşı karşıyayız. Acaba hangimiz böylesi bir sorumluluğu taşımaya talip olabiliriz? Acaba hangimiz, tam da omuz omuza vererek, sımsıkı bir dayanışma ile birbirimize bağlanmamızı gerekli kılan bu zaman diliminde kardeşlerimize karşı savaş açabiliriz? Böylesine tarihi bir kavşakta böylesine bir fiilin vebalini kim yüklenebilir?

Şehid Seyyid Kutub, cahiliyenin Müslümanlar üstündeki tahakkümüne karşılık, ayette ifade edilen "Sıkı bir dayanışma" vecibesinin Müslümanlarca ihmali halinde doğacak sonucu şu cümlelerle ifade eder:

"İslâm, birbirlerine dost olan fertlerden oluşan bir toplumla cahiliyeye karşı koymadığı zaman, cahiliye toplumu Müslüman fertlere baskı yapmaya, onları dinlerinden döndürmeye çalışacaktır. Çünkü Müslüman fertler, dayanışmalı cahiliye toplumuna karşı koyamayacaklardır. İslâm var olduktan sonra cahiliyenin ona üstünlük sağlaması sonucu tüm yeryüzünü fitne ve kargaşa kaplayacaktır. Cahiliyenin İslâm’a üstünlük sağlaması, kulların ilahlığının Allah'ın ilahlığını ortadan kaldırması ve insanların tekrar kulların kulu olmasıyla yeryüzünde bozgunculuk meydana getirecektir. Kuşkusuz bu, en büyük bozgunculuktur." 1

Hassaten, 20. Yüzyıl İslami Hareket önderlerinin, adeta tırnaklarıyla kazıyarak Emperyalizm karşısında oluşturdukları Evrensel İslami Direnişin bu ve benzeri iç çatışma ihtimallerinden zarar görmesini engellemek için gayret göstermek, bütün Müslümanlar üzerinde ciddi bir sorumluluk değil mi? İşgalciler ve İşbirlikçileri tarafından özenle zihinlere nakşedilmeye çalışılan tefrikaya karşı, yekvücut olmamız ve Müslümanların bir arada oldukları mesajını olabildiğince güçlü bir şekilde cahiliyeye vermemiz, tarihi bir mecburiyet değil mi? Bu konuda, cemaatlerimize, âlimlerimize ve medya organlarımıza oldukça hayati vazifeler düşmüyor mu? Öylese bu sessizlik neden? Her konferansta, her programda Müslümanların birliğinden bahseden Müslüman cemaatler hangi yüce sebebe binaen ses vermiyorlar? Hutbelerinde, sohbetlerinde ve her fırsatta Müslümanların birliğini izah eden âlimlerimiz neden bu konu ile ilgili girişimlerde bulunmuyorlar? En ufak bir tehlike karşısında Müslümanları uyandıran medya kuruluşlarımız neden bu konu üstüne eğilmiyorlar? Tekrar ve olabildiğince vurgulu bir şekilde ifade etmek istiyorum ki, böylesi bir vakitte, böylesi bir iç çatışma ihtimaline karşı Müslümanlar arası dayanışmayı kuvvetlendirmek, İslami Hareketin -Irak başta olmak üzere- bütün cephelerde altı oyulan evrensel kardeşliğini yeniden tahkim ve tesis etmek zorundayız. Çünkü bizim sessizliğimize karşılık, bu sessizlikten istifade eden odaklar, Müslümanlar arasındaki ayrılıkları daha da ilerilere taşıma gayretindeler.

Geçtiğimiz günlerde elime ulaşan ve Türkçe' ye çevrilen iki vesika bu gayretlerin ne boyutta olduğunu anlayabilmemiz için önemli. Birincisi; Irak'ta, Emperyalist ve işbirlikçi güçlere karşı savaş verdiğini ifade eden, El Kaide örgütü öncülüğündeki "Mücahidler Şurası" isimli oluşumun ideallerini içeren ve hareketin bugünkü lideri Ebu Hamza El Muhacir tarafından kaleme alınmış uzunca bir yazı. Yazıda, Emperyalist İşgal kuvvetlerine ve yerli işbirlikçilerine karşı mücadeleden bahsedilirken, konu öylesine öteye taşınmış ki kendilerine "Mücahid" diyen kişiler aynı zamanda kendilerinin fakihliğine de soyunarak, Caferi mezhebine mensup olanların; canlarının helal, mallarının ganimet ve kadınlarının cariye hükmünde olduğuna dair hüccet arayışına girmişler ve bulmuşlar! Ciddi anlamda üzüldüm. Bu tasavvur kaymasının, üstelik Türkiye Müslümanlarınca her fırsatta mücadelelerine destek sağladığımız kişilerin zihninde yer etmiş olması, Müslümanların vatanlarını, ırzlarını ve mallarını korumayı gaye edinmesi gerekenlerin kurtarmaya gittikleri ülke halkının yüzde altmışını aktif düşman ilan etmesi, bizce anlaşılabilir bir tavır değildir. Çok basit bir misalle konuyu izah edersek, Irak’ta olduğu gibi Çeçenistan'da da varlıklarını işgalcilerin varlığına dayandıran işbirlikçi bir iktidar hüküm sürmekte. Ancak hiç birimiz kendisine "Mücahid" adını veren bir kimsenin, Caharkale'de bir sokak ortasında yahut Vedeno'da bir pazar yerinde bombalar patlattığına şahit olmadık, duymadık. Benzer şekilde işbirlikçilerle aynı mahallede yaşayan halkın da, işbirlikçi gibi görülerek katledildiğine, kadınlarının cariye olarak alındığına dair bir bilgi de ulaşmadı bize. Öyle ki Kafkas Cephemizde işgalcilere ve işbirlikçilere karşı mücadele sancağını taşıyan ve böylesi zor fakat ecri de zorluğu ölçüsünde bol bir amele talib olanların, direnişin askeri ve siyasi sınırını oldukça akil bir şekilde çizmeleri ve fıkhi olarak fiillerini sağlam temellere dayandırmaları neticesinde, Çeçen halkı, kendisini müdafaa eden kardeşlerine her fırsatta sahip çıkmış, zor durumlarda yardımlarına koşmayı en temel kardeşlik hukuku olarak görmüştür. Irak Cephesinde ise durum neredeyse bunun tam aksi.

Elime e-posta yoluyla ulaşan bir diğer mesajda ise, ismini açıklamayan bir kardeşimiz, Türkçe'ye aktarılan bir kitabın yakında kitapçı vitrinlerinde olacağını söyleyerek, bilgisayarda kullanabileceğim halini de e-posta adresime iletmiş. Geçen süre içerisinde kitabı inceleme imkânı buldum. Kitap, "Şia Şirk ve Riddet Taifesidir" gibi ısırıcı bir hüküm cümlesi ile isimlendirilmiş. İsminden içeriğini tahmin ettiğinizi düşünerek içeriği hakkında detaya girmiyorum. Düşünün, İşgalciler ve İşbirlikçileri bütün mesailerini, Mezhepler arası bir çatışma çıkarma yoluna adamışlarken, bununla eş zamanlı olarak, İstanbul'un göbeğinde, tanınmış onlarca yazar-çizer, alim, aydın ve STK yetkilileri davet edilerek, öncülüğünü Suudlu Dr. Sefer b. Abdurrahman el-Hevali'nin yaptığı ve Irak Müslüman Alimler Birliği Başkanı Dr. Haris ed-Dari'nin katılımıyla gerçekleşen bir toplantıda 'Safevi İran hedeflerine saldıran direnişçilerin direnişi takdire şayan' ilan ediliyor. Bir yandan Şianın şirk ve riddet taifesi olduğuna dair bir kitap basılıyor, böylesi bir metin Türkçe'ye tercüme ediliyor. Yayınlayan kardeşlerimiz kendilerince iyi niyetli olabilirler ki, biz kimsenin niyetini yargılama makamı değiliz. Ancak Türkiye gibi Ehl-i Sünnet ve Şia'nın iç içe yaşadığı bir ülkede böylesi bir eserin yol açacağı sorunları düşünmemek, en hafif tabiri ile aymazlık değil mi? Felaket senaryosu çizmekten ve parçası olmaktan Allah'a sığınıyorum. Ancak böylesi yazıların ve yönlendirmelerin etkisinde kalan Türkiyeli bir Sünni Müslümanın, Türkiyeli Şii Müslümanlardan birisini katletmesinin vebalini üstlenebilirler mi acaba bu kardeşlerimiz? Böyle bir olay sonrasında ortaya çıkacak sorunların boyutunu düşünmezler mi? Irak'ta yaşanan anlamsız çatışmalara benzer bir ayrışmanın Türkiye'de olması kimin işine yarar, emperyalistlerden ve işbirlikçilerdinden başka?

Allah'tan korkun! Size ABD, İsrail minnettar olmasın da kim olsun. Şeytan size minnettar olmasın da kim olsun!

Ortadoğu üzerinde Emperyalist ve Siyonist mahfillerin, derin stratejik hedefleri olduğunu gayet iyi biliyor ve her ortamda ifade ediyoruz. Ancak, bu stratejik hedeflerin Müslümanlar üzerinde nasıl tatbik edildiğini görmüyor veya görmek istemiyoruz. Çokca geriye gitmeksizin, Birinci Dünya Savaşı sürecini ve hemen öncesini anımsayalım ve bölgede Siyonist bir devletin vücuda gelmesi için gayret gösteren Batılı güçlerin İslam Ümmetini nasıl, kavmi temelde parçalara ayırıp birbirine kırdırdığını yeniden hatırlayalım. Batı jargonlu bir üslupla eğitilmiş, Türkçü Jönlerin, Osmanlı'da iktidar olması ile başlayıp, Arap Ulusçuğu fitnesi ile devam eden psikolojik operasyon neticesinde, onlarca parçaya bölünen Müslümanların ortasına kondurulan Siyonist Rejimin, bölgeye nasıl yerleştirildiğini ve İslam Ülkelerinin bu süreçte nelerle uğraştığını bir düşünelim. Hiç mi ders almıyoruz? Kavmi temelde ortaya çıkan ve saflarımızı paramparça eden kavmiyetçilik fitnesi, Siyonist Rejimin Ortadoğu'da bir güç haline dönüşmesinin en büyük sebebi değil midir? Geçmişte kavim temelinde çıkardıkları iç çatışma çıkarma oyununu, daha yüz yıl geçmeden, bu sefer "Mezhepler" üstünden sahneye koyanlara bir kere daha ve göz göre göre aldanacak mıyız? Baktığı vakit Allah'ın nuru ile bakan ve bir delikten iki kere ısırılmayan basiretli Müslümanlar olarak, üstümüze düşen, bu fitnenin vatanlarımız üzerinde hesapları olan işgal güçlerinin varlığından kaynaklandığı idrak etmektir.

Hassas bir süreçten geçiyoruz. Kardeşlik ve dayanışma bilincimiz, sabrımız ve direnişimiz üzerinden esaslı bir imtihana tabi tutuluyoruz. Kalplerimiz birbirinden koparılmaya çalışılıyor. Birileri; iman edenlerin, tevhid, nübüvvet ve mead gibi temel inançlarda bir olanların, aslında düşman oldukları iddiasını dilden dilden aktarıyor. Hulasa fitne ateşi, ateşi yakanlar tarafından her geçen gün biraz daha alevlendiriliyor. Allah'a ve ahiret gününe iman eden herkesin, Modern Buas fitnelerine karşı Nebevi Metodun ve Medine kardeşliğinin gölgesine sığınması kaçınılmazdır. Resulullah'a varis olduğunun bilincinde olan Âlimlerimizin, Buas Fitnesinde Peygamberimizin yaptığı gibi Müslümanları cahiliye fitnesine karşı uyarmaları ve uyandırmaları omuzlarındaki bir mesuliyettir. Medya organlarımızın, her habere, her bilgiye kaynağını araştırmaksızın yer vermemesi şu dönemde eskisine göre daha da elzemdir. Unutmayalım ki, aslı astarı olmayan ve Kur'an ayeti ile de iftira olduğu hükme bağlanan İfk Hadisesinin, Müslümanlar arasında fitneye dönüşmesinin asıl ve temel sebebi feraset sahibi olamayan dönemin medyasıdır. Yine İfk Hadisesine bağlı olarak ortaya çıkan fitne, Evs ile Hazreç Kabilesi arasında cahiliye döneminin kabile kavgalarına benzer bir savaşa dönüşecekken Resulullah(s.a.v.)'ın, olaya müdahalesini ve hem Buas günü fitneye alet olmak üzere olan Müslümanlara hem de günümüzün fitneye alet olması muhtemel Müslümanlarına hitab eder mahiyetteki konuşmasını bir daha hatırlayalım:

"Ey Müslüman Topluluğu! Allah'tan korkunuz. Ben aranızda bulunuyorken ve Allah sizi İslam ile şereflendirmişken, size İslam ile ikramda bulunmuş, cahiliyenin kirlerinden arındırmış ve küfürden uzaklaştırıp, kalplerinizi birbirine yakınlaştırmış iken, nasıl olur da Cahiliye davası güderek birbirinize düşersiniz?" 2

Vahdet şiarımız, işgalcilere ve işbirlikçilere karşı mukavemet misyonumuz, fitneye alet olmamak ise tarihi sorumluluğumuzdur. Enfal yetmiş üçten öğrendiğimiz şiarımızı unutmamak, misyonumuzu ifa etme noktasında bir adım dahi geri adım atmamak ve fitnenin her türlüsünden beri olmak temennisiyle.

Davamızın sonu Allah'a hamd etmektir. Bize düşen sorumluluk, samimi bir niyet ile Allah'a yaklaşma vesileleri aramak ve yalnızca O'ndan istemektir.

Rabbimiz içimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helak etme!

"Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve kalplerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma. Rabbimiz, gerçekten sen, çok şefkatlisin, çok esirgeyicisin." 3
Alıntıdır:
 

muhammet

New member
Katılım
22 Şub 2007
Mesajlar
830
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Yaş
49
ALLAH razı olsun abi rabbim bu müslümanlara akıl fikir bir arada kardeş gibi yaşamayı nasip etsin.
 

Serhan Eðeryýlmaz

New member
Katılım
1 May 2007
Mesajlar
385
Tepkime puanı
12
Puanları
0
Yaş
37
Dünya'nın düzelmesi ve her hak sahibinin hakkı bulabilmesi için Kuran-ı Kerim'e ve Hadis-i Şeriflere göre yönetilen bir düzen lazım


''Zan konuşmadan önce ilim öğrenin.''

''Kolaylaştırın,güşleştirmeyin,sevdirin,nefret ettirmeyin.''

''İyiliği emretmeyen kötülükten yasak etmeyenler,bizden değildir.''
 

__BODOM

New member
Katılım
25 Kas 2006
Mesajlar
241
Tepkime puanı
10
Puanları
0
Yaş
44
Al i İmran102 Ey iman edenler! Allah'tan, kendisinden korkmaya yaraşır biçimde korkun. Müslümanlar olmanın/Allah'a teslim olmanın dışında bir hal üzere sakın can vermeyin.
Tefsir

Al-i İmran 103 Hep birlikte Allah'ın ipine yapışın, fırkalara bölünüp parçalanmayın; Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Birbirinizin düşmanı idiniz, Allah kalplerinizi uzlaştırıp kaynaştırdı da O'nun nimeti sayesinde kardeşler haline geldiniz. Ateşten bir çukurun kenarında idiniz; sizi oradan kurtardı. Allah size ayetlerini bu şekilde açıklıyor ki, doğruya ve güzele yol bulasınız.
Tefsir

Al-i İmran 104 İçinizden hayra çağıran, doğruluk ve güzelliği belirlenene özendiren, kötülük ve çirkinlik belirlenenden sakındıran bir topluluk olsun. Kurtuluş ve zafere erenler işte onlardır.
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
bence mezhep diye bir şey yoktur,din Kuran-ı Kerim ve Hadis-i Şerif'lerden ibarettir,mezhepler geçmişte dini daha anlaşılır açıklamak niyeti ile konulmuş not defteri konumunda olan tarifedir,buralarda ayrılığa düşülmemesi lazımdır,her müslüman ve müminin Kuran-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerden başka hiçbir şeyi dikkate almamaları ve Kuran-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerden de birşey eksiltmemeleri gerekiyor,doğru olan budur,din tamamı ile peygamber efendimizin peygamber olduğu günden,vefat ettiği güne kadar oluştu bitti,daha da bir bilgi yoktur,sonradan çıkartılanlar bid'attır kabul edilemez,doğru olanlar müstesna

Fıkıh ilmini redmi edelim diyorsun kardeş.Basit bir soru.Sen hadis diyorsun ama birileride çıkıp hadiste olmaz onlar tahrif edildi,uydurma hadisler var diyor.Yarın birileride çıkıp Kurana da gerek yok Kalbin temiz olsun yeterlidir derse ki bu gün bu söz rahatça söyleniyor.Bakarmısınız elimizde ne kaldı.?????Ayrıca Ömrünü İslamı ,Kuranı,Hadis,Kelam,Akaid,Siyer,Tefsir Gibi ilimlere adamış Alimlerin çalışmalarını not defteri mesabesinde görmende inanılır gibi değil.Uzman doktor edası ile reçetyi yazmış ve doğruluğuna dair kesin ifadelerle yargı belirtmişsin.Yazdığın mesajı tekrar okumanı tavsiye ederim.Mezhepler müslümanların dinlerini daha iyi anlamalarını ve daha kolay yaşamalarını sağlar güzel kardeşim.Son satırdaki bariz çelişkin konu hakkındaki görüşünü ele veriyor zaten.Efendimizin vefatından sonra oluşanlar bid'attır diyorsun sonrada doğru olanlar müstesna diyorsun.Sorabilirmiyim neyin doğru neyin bid'at olduğunu nasıl anlıyorsunuz.Selametle kardeş
 

kafkaskartali

New member
Katılım
10 Haz 2007
Mesajlar
106
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
54
Konum
Almanya
Mücahid kardesim Allah Razi olsun.
Cok güzel bir sekilde aciklamissin.Bu konu ümmeti Muhammed s.a.v in en büyük sorunudur.
Zira kim hangi cemaatte olursa olsun yada hangi mezhebde olursa olsun.Yada mezhebde olmasin.Bunlarin hepsi müslümandir.Zira her alim tarafindan kabul edilmis ittifaki görüs.Ehli kible tekfir edilemez.Durum bu olunca cemaatlere,mezheblere,tarikatlara yada mezheb kabul etmeyenlerle hepsi ile kenetlenelim.
Eger müzakere edilecek bir sey olursada bunu kendimiz icin firsat bilelim daha iyi kavrayabilmek adina ve kesinlikle cedel noktasina dikkat edelim.
Müminler bir elin bes parmagi gibidir.
Hepsi bir alternatiftir.
Kimisi bir cemaati sever kimisi tarikati sever,kimisi kendi görüsüne göre yasar kisileri o sekilde yönlendirir.Neticede hepsi ALlaha secde ediyor.Gelen insanlarida Allaha secde etmeye yönlendiriyor.Bu durumda birakalim insanlar tercih haklarini kendileri kullansin.Herkes bizim bakis acimizdan bakmak zorunda degildir.Olamazda nitekim herkes farkli yorum sahibi olabilir.
Aksi takdirde ayni tip robot misali insanlar olur.
O acidan mezheb, cemaat v.s tartismalarindan cok islami daha iyi kavramaya calisalim vede arayis icindeki kardeslerimize yardimci olmaya calisalim.
Yani bir yol göstericisi olmayan kisilere yardimci olalim.Nitekim cemaatte olan insanlara v.s birileri yardimci oluyor zaten.
Selametle
 

Serhan Eðeryýlmaz

New member
Katılım
1 May 2007
Mesajlar
385
Tepkime puanı
12
Puanları
0
Yaş
37
Dünya'nın düzelmesi ve her hak sahibinin hakkı bulabilmesi için Kuran-ı Kerim'e ve Hadis-i Şeriflere göre yönetilen bir düzen lazım


''Zan konuşmadan önce ilim öğrenin.''

''Kolaylaştırın,güşleştirmeyin,sevdirin,nefret ettirmeyin.''

''İyiliği emretmeyen kötülükten yasak etmeyenler,bizden değildir.''
 

kafkaskartali

New member
Katılım
10 Haz 2007
Mesajlar
106
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
54
Konum
Almanya
Mücahid kardeşim,neden yazımı tam okumuyorsun veya okumak mı istiyorsun,ben dinimizin ana kaynaklarını söyledim,ben Resulullah'ın kelamı ve Allah'ın ayetleri dururken başka kimsenin sözüne bakmamam kadar doğal birşey yoktur ki yukarıda söylediğin ilimler islama hizmetse güzel,sorun yoktur,dinimizin ana kaynakları Kuran-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerdir.Not defteri demem benzetmedir,o ilimlere gösterdiğim hürmet içimde varsa vardır yoksa yoktur,sana buradan hürmet duyuyorum veya duymuyorum demem onu hareketler belirler,neyin bid'at neyin bid'at olmadığını da hadis-i şeriflerden öğreniyorum Resululullah buyumuştur :''Benden sonra çıkarılanlara karşı uyanık olun.'' ya neden kardeşim şu güzel kelamların manalarını hiç düşünmüyorsunuz düşünseydiniz bana böyle,dine uygun kelam var ise ne güzel zaten dinimiz zor anlaşılacak bir din değil,hadis-i şerif ve Kuran-ı Kerim apaçık ayetler ile inmiştir,hükümler basitleştirilmiş acıyan ve bağışlayan Allah'ın lutfu olarak
Serhan Kardesim dogrudur Mezheb Alimleri ben bir mezheb kuruyorum dememis.Ancak Onlarin ilminden istifade etmek isteyenlerde onlarin fikirlerini benimsemisler bu sekilde ortaya mezhebler cikmis.
Hic bir Mezheb Imamida Kuran ve Hadis cizgisinden ayrilmamistir zaten.Bir kismi sahih olan bir hadisi almis.Diger bir kismida sahih olan baska bir hadisi almis.Onlarinki bidat degil ictihaddir.
Bunda ne gibi bir kötülük varki.Zira yeni islami ögrenmeye baslayan birisi yada bizim gibi alim olmayanlar.Kac tane hadis biliyoruz ki yada Kuran Ayetlerinin tamamini ezbere bilsek dahi Hadis isigindaki aciklamasi olan Tefsirini ezbere biliyormuyuz.Bizlerde Bu durumda tabiki mezheblere göre hareket edecegiz.Yoksa bizim hüküm verebilmemiz cok zor.
Zira Kurani her kes farkli anlar.Imam Hambel (r.ha) Efendimize soruyorlar ya imam 100 bin Hadis ezbere bilen ictihad edebilirmi?
Mübarek diyorki; Hayir.
Peki 200 bin hadis bilen?
-Hayir.
Peki 500.bin Hadis ezbere bilen?
Mübarek diyorki; umarim.
Ayrica 4 mezhebin olmadigini düsünün.
Siz ögrendiniz diyelim ve ictihad ettiniz diyelim.
Bilmeyen birisi geldi size soruyor;Namaz nasil kilinir?
sizde anlattiniz.
Ne oldu o kisi sizin mezhebinize girdi.
Dünya üstünde 1,5 milyar mezheb oldu.
Ondan sonra kaosa bakin.Imam namaza durdu.Cemaatte 200 kisi.187 si dediki
ey imam senin namazin bozuldu.
Niye?
Benim ictihadima göre bozuldu.Zira falanca hadise göre Allah Rasulu öyle buyurmus.
Imam dediki benim ictihadima göre o hadis zayifdir.Ondan daha güclü falanca hadise göre bozulmadi.
Digeri cikti dediki yok efendim ayet varken hadise ne gerek var.
Öbürü dediki senin dedigin ayetin manasi bana göre sudur.Öbür ayete göre su olmaliydi.v.s.......
Yani 1 vakit namazi bitmeden diger vakit girer.ondan sonra diger vakit.Velhasil
bu kaosda sonra zanlara zanlar fitnelere fitneler savaslara dönüsür.
Yani su an dahi 4 mezhebi kaldiramayan biz müslüman topluluklari 1,5 milyar mezhebi mümkün degil kaldiramayiz.
Sizi tenzih ederim.Fakat su anda dahi mezhebcilik adi altinda ayrimcilik yapiyorlar diye düsünen bunu koz olarak kullanip ümmeti Muhammed s.a.v e savas acip fitne cikaranlar v.s bir sürü insanlar var.Yarin Allah Muhafaza kan gövdeyi götürür.
Allah icin yanlis anlamayin sözüm size degil.
Ayrica sözümden su anlasilmasin okumayalim ögrenmeyelim Hadisle Kuranla ugrasmayalim manasini cikarmayalim insaAllah.Zira söylemek istedigim o degildir.
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
Mücahid kardeşim,neden yazımı tam okumuyorsun veya okumak mı istiyorsun,ben dinimizin ana kaynaklarını söyledim,ben Resulullah'ın kelamı ve Allah'ın ayetleri dururken başka kimsenin sözüne bakmamam kadar doğal birşey yoktur ki yukarıda söylediğin ilimler islama hizmetse güzel,sorun yoktur,dinimizin ana kaynakları Kuran-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerdir.Not defteri demem benzetmedir,o ilimlere gösterdiğim hürmet içimde varsa vardır yoksa yoktur,sana buradan hürmet duyuyorum veya duymuyorum demem onu hareketler belirler,neyin bid'at neyin bid'at olmadığını da hadis-i şeriflerden öğreniyorum Resululullah buyumuştur :''Benden sonra çıkarılanlara karşı uyanık olun.'' ya neden kardeşim şu güzel kelamların manalarını hiç düşünmüyorsunuz düşünseydiniz bana böyle,dine uygun kelam var ise ne güzel zaten dinimiz zor anlaşılacak bir din değil,hadis-i şerif ve Kuran-ı Kerim apaçık ayetler ile inmiştir,hükümler basitleştirilmiş acıyan ve bağışlayan Allah'ın lutfu olarak


Selam olsun kardeşim....Hakkınızı helal edin
 

Serhan Eðeryýlmaz

New member
Katılım
1 May 2007
Mesajlar
385
Tepkime puanı
12
Puanları
0
Yaş
37
Büyütülecek bir durum yok Kuran-ı Kerim ve Hadis-i Şerif'tir İslam,bu kavgalar ancak bu orta yol ile biter
 

kafkaskartali

New member
Katılım
10 Haz 2007
Mesajlar
106
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
54
Konum
Almanya
Sevgili kardeşlerim,sözlerimde size karşı kötü bir söz söylediysem beni affedin.

Evet Mezhepler zaten yollardır,her biri haktır,kimisi Kafkaskartalı kardeşimin dediği gibi başka bir hadis-i şerif'i ele almış kimisi bir başkasını,benim kızdığım mesele,günümüzde ki mezhepli olduklarını sanan bazı müslüman kardeşlerimizin bu mevzuyu tam anlamamaları,anlamamaktan ziyade art niyet varsa islam düşmanıdır zaten,mesela diyor ki bir mezhepli şu mezhebe göre kan aktımı abdest bozulur,diğeri de diyor hayır bozulmaz, ??? ee abi bu sorunun cevabı nedir,içim kan ağlıyor,apaçık Kuran-ı Kerim ayetleri var Hadis-i Şerifler var apaçık,mezhep bilgileri buradan çıkıyor,biz bu hadis-i şeriflerin hepsini uygulasak olmaz mı ? Bence olur,ben hakkın bu olduğuna inanıyorum,mezheplerde iyi ama hepsini yapmak varken birine niye bağlanılsın,Allah aşkına dikkat edelim,sevgili kardeşlerim yanlış mı söylüyorum var mı Ayet ve Hadis-i Şeriften başka Allah'tan gelen vahiy bilgisi yok değil mi,o zaman nedir bu konular,hepimiz kardeşiz,herkez güleryüzlü olsun,sadaka versin ve daha dinimizde geçen nice iyilikleri yapsın ve yapmayı istesin,o zaman zaten Yüce Allah kendisinin yolunda olanların işlerini kolaylaştırıyor, iyi günler olsun
Serhan kardesim siz diyorsunuz ki bu sorunun cevabi nedir?
Onlar söylemisler.Biri demiski kan bozar digeri demiski kadin eli.
Simdi acaba sizce en dogru olani hangisi?
Demissiniz ki hadislerin hepsini uygulayalim.
Bakin bu konuyla ilgili tek hadis var.
Zaten ihtilafi görüsde bundan dolayi.
BIr Gün Rasulullah s.a.v Efendimiz abdest alir namaza duracak o ara Mübarek alinlari kanar.Bunun üzerine Ayse annemiz (r.anha) eliyle Rasulullah s.a.v Efendimizin alnini siler.Bunun üzerine Rasulullah s.a.v Efendimiz abdesti tekrar alir.Hic bir aciklamada yapmaz.Abdestim sundan dolayi bozuldu diye.
Sizce Allah Rasulunun Mübarek alinlarindaki kanamami abdestini bozdu.Yoksa Ayse annemiz (r.ha)nin elimi?
 

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
Mesela hanefilere göre kan abdesti bozar, şafilere göre bozmaz...
Burada sorun yok, sorun bir hanefinin şafi bir imamın arkasında namaz kılmaması ya da bir şafinin hanefi imam arkasında namaz kılmaması, bu ise bırakın abdesti imanı bozar...
 

kafkaskartali

New member
Katılım
10 Haz 2007
Mesajlar
106
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
54
Konum
Almanya
Bu zaten tasvib edilmez.
Zira ehli sünnet her imamin arkasinda namaz kilinabilir.
Burada imamin cok dikkat etmesi gerek.Mesela biz burda Almanyada özellikle 4 mezheb ic iceyiz.Bir seferinde olmustu tam abdestimi aldim evden cikarken hanim cöp posetini verirken eline dokunmustum.Namaza duracagimizda arkamizda Safii kardesin biri vardi.Oradaki hocalardan birine durumu anlattim namazi onun kildirmasini istedim.
Bu Imam icin cok önemli keza vebal onadir.Cemaat bilmez.
Imamlar özellikle 4 mezhebe göre abdest alip namaz kildirmasi gerek.
Zaten bir mezhebin bütün müstehablari ve sünnetleriyle abdest alan kisi de otomatikmen 4 mezhebe göre abdest almis olur.
Bu durumda sakincali bir vebal söz konusu olmaz.
Mezheblerin bir birlerini düsman olarak görmesi yada itimat etmemesi kesinlikle yanlistir.Keza her mezheb önce Kuran sonra Hadis sonra icma sonrada kiyas üzerine hareket eder.Aynen Allah rasulu s.a.v Efendimizin gösterdigi cizgide.
Mezhebler dinde ayrilik degil ictihadda ayrilikdir.Malumki her insan her konuda farkli düsünebilir.Bu durumda farkli düsünene düsman olunurmu.Tabiki bu karsi tarafin fitne cikarmak maksadi olursa müstesna.
Fikih kitablarindada dikkat edilirse hic biri digerine yanlis yapmistir dememistir.
Zira birine göre öyle digerine göre öbür türlü olmasida Allahu Teala Hz.Leri (c.c)
nin hikmeti ilahi degilmi.
Ayni tip insanlar olsaydi sinav olmazdi.O zaman herkes RAsulullah s.a.v Efendimiz gibi olurdu yada Firavn gibi olurdu.
 

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
İddialarınız ilmi değildir.
Herkes tabi olduğu içtihatlar ile amel eder...
Dört mezhebe göre abdest almak diye de bir şey yoktur, ancak ilmihallerde diğer mezheblerin durumlarını göz önüne almak müstehab denilmiştir...

Hanefi-şafi örneğiniz da yanlış...

Çünkü, hanefi'ye göre böyle bir şey abdesti bozmaz.
Abdesti bozulmayan bir adamın ise imameti cazidir...
Arkanızda namaz kılacak şafi'nin abdesti bozulmuyor ki size uyunca bozulsun...
Bu nasıl bir zihniyet, abdesti alan sen, abdesti bozulan başkası...
Allah aşkına güldürmeyin ebni...
 

kafkaskartali

New member
Katılım
10 Haz 2007
Mesajlar
106
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
54
Konum
Almanya
İddialarınız ilmi değildir.
Herkes tabi olduğu içtihatlar ile amel eder...
Dört mezhebe göre abdest almak diye de bir şey yoktur, ancak ilmihallerde diğer mezheblerin durumlarını göz önüne almak müstehab denilmiştir...

Hanefi-şafi örneğiniz da yanlış...

Çünkü, hanefi'ye göre böyle bir şey abdesti bozmaz.
Abdesti bozulmayan bir adamın ise imameti cazidir...
Arkanızda namaz kılacak şafi'nin abdesti bozulmuyor ki size uyunca bozulsun...
Bu nasıl bir zihniyet, abdesti alan sen, abdesti bozulan başkası...
Allah aşkına güldürmeyin ebni...
Bakin kardesim alti cizgili yeri zaten bizde belirtmisiz.
Ibni Abidinde Imam Remli buyururki.Imam cemaatin farzlarina uygun abdest alir ve namaz kildirirsa sorun yoktur.
Buda su anlama gelir.Mesela Safii imamin eli kaniyor onun abdesti sahihdir.
Ancak Arkasinda hanefi cemaat varsa cemaate göre imamin abdesti yoktur.Abdestsiz bir imamin imamligi caizmidir.
Bu durumu eger cemaat görüyorsa cemaati namazi terk etmez ama tekrarlar.Bunun vebali imama aittir.
Simdi Bir Hanefi Imam abdest alirken Hanefiye göre sünnet olan niyeti elleri yikarken yaptida (hanefi mezhebinde müstehab olupda safii mezhebinde farz olan)yüzü yikarken niyet etmedi.Arkasinda Safii cemaat varken namaz kildirdi.Imam Safii cemaatin mezhebine göre abdestsiz namaz kildirmis oldu.
Bunun vebalide imama aittir.
Bu sebeble dikkat etmesi gerek.
 

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
Ibni Abidinde Imam Remli buyururki.Imam cemaatin farzlarina uygun abdest alir ve namaz kildirirsa sorun yoktur.

diyorsunuz, sonra öyle bir sorun çıkarıyorsunuz ki ben de gülüyorum sadece...

bu da şu anlama gelir, diyorsunuz, sahi siz o cümleyi şerh edebilecek ilme sahipmisiniz...

Mesela Safii imamin eli kaniyor onun abdesti sahihdir.
Ancak Arkasinda hanefi cemaat varsa cemaate göre imamin abdesti yoktur.Abdestsiz bir imamin imamligi caizmidir.


Elbette caizdir, saçmalarden eçmeler mi sunuyorsunuz...Bu sözler bölücü mezhep taassubcuların sözleridir. Hiç bir müçtehid imam'dan böyle bir söz nakl edilmemiştir...İmamın abdesti bozulmuyor ki hanefinin abdesti bozulsun...Hanefi şafi imama uyar, abdesti filan da bozulmaz...

Yukardaki iddialarınızın çoğunun hiç bir mesnedi yoktur. Hiç bir müçtehid imam böyle bir şey söylememiştir.
 

kafkaskartali

New member
Katılım
10 Haz 2007
Mesajlar
106
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
54
Konum
Almanya
Ebu Zer kardesim bakin ibni abidinden size kaynak veriyorum.
Nerden kaynak vermemi istersiniz.
Bunu acin bakin bu görüs ayrica metin ve izahin görüsüdür.
Serh meselesine gelince isterseniz orjinalinden kendiniz serh edin.ilminiz varsa yok ise samil yayin evinin serh ve terceme ettigi ibni abidine bakin.
Nerden kaynak verecegimi bilemedimki.Güzel kardesim ilmi bir tarafi yok diyorsunuz.Ben size kaynak veriyorum.Allah rizasi icin temel kaynaklara bakin iyice arastirin ondan sonra insaAllah tekrar müzakere edelim.
Ayrica bu mezheb taassubu degildirki.Yukarda yazdigima dikkat etmiyorsunuz herhalde.Imamin vebalidir diyorum.Bir kisi nasilki bazi sünnetleri terk ederse tahrimen yada tenzihen mekruh islerse imam icinde kendi mezhebinin müstehablarini terk ettiginde baska mezhebe tabii olmus cemaatlerin vebali onun üzerinedir.Bu görüse mezheb taassubu diyorsaniz bu benim degil Hanefi Mezhebi ulemasinin taassubu olur.Nitekim bu bizim sahsi görüsümüz degil.Ulemanin görüsünü naklediyoruz.

Bakin baska kaynaklarada bakip size satir satir veriyim olmazsa.
 

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
Üstadım, öncelikle o şerh'in size ait olduğunu zannetmiştim hakkınızı helal edin. İbn Abidin'e ait ise hata etmiştir. İbn Abidin, İmam-ı Azam Ebu Hanife'den bu konuya ait açık bir ibare getirmediği sürece, şerhin şerhi ile amel edecek değilim, kabul da edecek değilim. Eğer o iddialar İbn Abidin'e ait ise o da mezheb taassubu yapmış...Halen iddia ediyorum ki müçtehit imamlardan bir tek görüş getiremezler, yukardaki tartıştığımız konu minvalide...Yazık, günah; hanefileri, şafileri birbirine bölen iğrenç bir görüş...En fanatik hanefilerden biri benim, ibn abidin kadar taassub ehli olamıyorum, buna rağmen de bana mezhebçi diyorlar...İbn Abidin'e Allah rahmet etsin, bizi de onun şefaatinden mahrum bırakmasın...
 

kafkaskartali

New member
Katılım
10 Haz 2007
Mesajlar
106
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
54
Konum
Almanya
sevgili ebu zer kardesim.

Fikih ansiklopedisinden
İMAMLARIN, DÖRT MEZHEBE GÖRE ABDEST ALIP NAMAZ KILDIRMALARI ŞART MIDIR?
İmamların dört mezhebe göre abdest alıp namaz kıldırmaları şart değildir. Belki imam olan kimse hangi mezhebin saliki ise onun ictihadına riayet etmekle mükelleftir. Ancak mümkün olursa namaz kılan herkes, imam olsun, me'mun olsun diğer mezheplere de riayet ederse daha efdaldır. Mesela abdest ve gusulde Hanefi mezhebinde niyet getirmek lazım olmamakla beraber onu gerekli gören diğer üç mezhebe muhalefet etmemek için gusülde yıkanmaya, abdestte de yüzü yıkamaya başlarken niyet etmek daha efdaldır. Veyahut başı mesh etmek hususunda Şafi'i mezhebinde bir kıl kadar, Hanefi mezhebinde dörtte birini mesh etmek kafi geldiği halde, Malıki ile Hanbeli mezhebinde mutemede göre hepsini mesh etmek gerekir. Hanefi ile Şafi'i olan kimselerin, Maliki ile Hanbeli mezheblerine muhalefet etmemek için hepsini mesh etmeleri daha iyidir. Aksi takdirde birinci meselede abdeste niyet etmeyen bir Hanefi diğer mezheb saliklerine imam olamaz. İkinci meselede başından az bir şey mesh eden bir Şafi'i diğer mezheb saliklerine imam olmadığı gibi yalnız başın dörtte birini mesh eden bir Hanefi de, Maliki ve Hanbeli mezheblerinin saliklerine imam olamaz.

Aynı şekilde Şafi'i mezhebine göre Cuma namazından önce iki hutbenin okunması farzdır. Bu iki hutbenin beş rüknü vardır:

1- Her iki hutbede Allah'a hamd etmek,

2- Peygambere salavat getirmek,

3- Takvayı tavsiye etmek,

4- Her iki hutbenin birisinde bir ayet-i kerime okumak,

5- Son hutbede mü'minlere açıkca dua etmektir.

Diğer mezheblere göre bu beş rükne riayet etmek gerekir. Bu beş rükne riayet etmeyen imama Şafi'i ile Hanefi cemaat karışık olduğu halde bu rükünlere riayet edilmiyor. Çünkü takva tavsiye edilmediği gibi son hutbede mü'minlere açıkca dua edilmiyor. Gizlice yapılan dua Şafi'i mezhebinde muteber değidir. Buna dikkat etmek lazımdır.

Ayrica kiyasen anlasabilsin diye yaziyorum.
Iki kisi namaza durdular.Imam olan ümmi yani kraat bilmiyor.Cemaat oloanda biliyor.
Bu durumda imamin namazi olsa dahi cemaat olanin namazini tekrar etmesi gerek.
Halbuki Imam mecburiyetten dolayi kendisi icin Kiraatta zellei kari yapsa dahi onun icin kerahati tahrimeylede olsa namaz caiz olur.Ancak cemaatde ümmi olsaydi Cemaatin namazida olurdu.
Bilmem anlatabiliyormuyum.
Ebu Zer kardesim buradaki olayada bakarsaniz eger mesele mezheb taassublugu degildir.Fikhi anlamda dir.
Malumunuz ki iki hanefi kisi arasinda dahi olabilecek bir mesele.
Bunun mezheble bagliligi su anlamdadir.Imamlar sürekli kendi mezheblerini gözeterek hareket ettikleri icin böyle bir seyin olma ihtimali karma mezheb cemaatinde daha cok yasanabilecegi icindir.
BIr de Ibni Abidin R.ha Efendimiz icin bir aciklama yapiyim insaAllah.
Mübarek kücük yasalardan itibaren orta yaslara kadar Safii mezhebine tabii imis.
Cok büyük bir fikih alimi olan Ibni Abidin yasi henüz 17 iken Fikih kitablari yazmay baslamis.
Daha sonra Mevlana HAlid bagdadi Hz (k.s)lerine intisab etmis.Mübaregin arzusu üzere hanefi mezhebine gecmis.Bu mezhebide en ince detaylarina kadar ögrenmis.
Mevlana Halid Bagdadi hz (k.s)leri ondan Hanefi mezhebi hakkinda detayli bir calisma istemis.Bunun üzerine Reddul Muhtari hazirlamaya baslamis.
Bu Kitap Hanefi mezhebinin en detayli kitabidir.En muteber kitabi olarakta kabul edilir.Nitekim Osmanli 200 sene boyunca bu kitapdan baska hic bir kitapla hüküm vermemis.Bu kitabin özel ve cok meshur ve muteber olmasinin sebei ise sudur.
Bu kitaptaki metinlere yapilan izahatlarda;HAnefi mezhebinin en temel eserlerinin ve alimlerinin görüsleri toplanmis.Malumunuz ki Hanefi Mezhebi Cumhur görüsü kabul eder.Iste el-hidaye,el-bahir,nurul izah v.s...
kitaplarin icindeki ittifaki görüs bildirilir.
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
Mesela hanefilere göre kan abdesti bozar, şafilere göre bozmaz...
Burada sorun yok, sorun bir hanefinin şafi bir imamın arkasında namaz kılmaması ya da bir şafinin hanefi imam arkasında namaz kılmaması, bu ise bırakın abdesti imanı bozar...

Ben hanefiyim ve şafinin arkasında namaz kılarım.Neden genelleme yapıyorsunuz.
 
Üst Alt