Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Mesaj'in önündeki Gürültüler

hanif_bir_kul

New member
Katılım
22 Mar 2007
Mesajlar
182
Tepkime puanı
19
Puanları
0
Yaş
64
İnsanı cahil bırakmanın ya da aptallaştırmanın birbirine zıt iki yolu vardır. Birincisi; cahil bırakılmak istenen konularla ilgili görsel, işitsel ve sözel ortamdan onu tamamen soyutlamaktır. İkincisi, sözü edilen konular hakkında çok yönlü, yoğun bir bilgi bombardımanına tabii tutmaktır.

Bu iki yol da tarih boyunca duruma göre uygulanmış ve iyi sonuçlar alınmıştır. Birinci yol daha çok geçmişte uygulanan klasik yöntemdir. Çağdaş insan kitle iletişim araçlarının gelişmesine paralel olarak ikinci yolla aptallaştırılmaktadır. Hepimizin de az çok payını aldığı bu aptallaştırma ortamı kaçınılmaz bir sonuç mudur, değil midir bu ayrı bir tartışma konusudur. Fakat anılan iki yöntemden biri iyi kullanılırsa insanlar köleleştirilebilir, toplumlar sömürgeleştirilebilirler. Sözgelimi okuma yazmanın çok düşük olduğu bir topluluğa iyilik yaparsınız ve bir okuma yazma kampanyası açarsınız, böylece onları soyutlama yönteminden kurtararak ikinci yöntemin alanına çekersiniz. Değişen tekşey bilmeyen cahilleri çok şey bildiğini sanan cahiller yapmış olmanızdır. Bu yüzden bir sosyolog çağımız insanına ''tek boyutlu insan', topluma da ''tek boyutlu toplum'' demektedir.

Bizce burada önemli olan insanın cahil bırakıldığı konunun önemi ve hassasiyet derecesidir. Sözgelimi ekonomik hayatta ticarete atılan bir insan hiç bir şey bilmediği için başından kaybeder. Ya da az gelişmiş (?) ülkelerin çok bilmiş aydınlarının eline teslim edilmiş ülkelerde de Ricardo, Keynes tartışmalarından ekonomi çöker. İkisi de sonuç olarak birdir.

Bir insanın ya da toplumun sırf ekonomik olarak çökmesi ya da sınırlı bir konuda çökertilmesi ileride bunun telafi edilmesi ihtimalini ortadan kaldırmaz. Fakat hayatın bütününü kapsayan bir konudaki yoldan biri ile cehalet ortamına alınmış bir insan ya da toplum için o ortamdan kurtulmadıkça geri dönüş yoktur.

Cahilleştirme işleminin en çok uygulandığı bu alan dünya görüşü yaşama biçimi diyebileceği- miz dindir. Kur'ani anlamda herkesin yaşama biçimi onun dinidir. Bir insanın dini yaşama biçi- mi onun doğumdan Ölüme -müslümanlar için Ölüm ötesine kadar- bütün hayatını kapsar. Tarih boyunca da insan ve toplumlara bu iki yöntemden biri uygulanarak onların yaşama biçimi belirlenmiştir. Bu iki yöntemi uygulayarak insanların yaşama biçimini dinini belirleyenler ilah, belirlenenler ise kul olmuştur. Dini yaşama biçimi belirlenmiş olan insan ekonomik, sosyal, hukuksal, psikolojik boyutlarıyla da belirlenmiş yani Kullaştırılmış demektir.

Tarihin süregelen bu cahilleştirme sürecinde Allah cehlin karşısına ilmil vahyi dikerek, resulleri aracılığı ile akleden kullarına gerçek ilahın kendisi olduğunu ve kulluğun da yalnız kendisine yapılması gerektiğini defalarca bildirmiştir. İşte asıl mücadele bundan sonra başlamış Allah'ın gönderdiği ilmi‘l vahyin karşısına cehl yukarıda sözü edilen iki yöntemin pratikleriyle karşı çık- mıştır. İnsanların vahye ulaşmasını engellemek için soyutlama yönteminin kullanılması kadar daha da önemlisi içinde doğruların bulunduğu fakat can alıcı yanlışları da barındıran yoğun bir bilgi bombardımanına tabi tutma yöntemi de kullanılmıştır.


Basitçe şemalaştırmaya çalıştığımız bu süreçle elbette daha da karmaşık ve anlaşılması bu kadar kolay olmayan hepimizin de yaşadığı süreçlerdir. Hemen her alanı kapsayan bu süreçlerin müslümanlarla ilgili olmayan yanı var mı? Bu da tartışılır kısımlarını konu dışında bırakırsak mesele daha da netleşecektir. Günümüzde bu süreçlerin müslümanı ilgilendiren en önemli ve hassas kısmı Kur'an etrafında kümelenmektedir .

İnsan tek ve gerçek kurtuluş kaynağı Kur'an söz konusu olunca risaletle birlikte başlayan ve resulün Örnekliğiyle devam eden Kur'an'ın tebliği yaşanması gündeme gelmektedir. Resul’ün izini takip eden müminlere Kur'an-ı tebliğin yaşaması karşısında cahil bırakmanın birinci yöntemi olan insanları Kur'an'dan tamamen habersiz bırakmak süreci büyük ölçüde gücünü kaybetmektedir. Fakat asıl önemli olan ve üzerinde durulması gereken ikinci yöntem yani konu hakkında yoğun bir bilgi bombardımanına tabi tutarak cahil bırakma süreci geçmişte de bugünde de olanca hızıyla sürmektedir.
Gürültü:
1-''İnkar edenler dediler ki: Bu Kur'an'ı dinlemeyin, onun hakkında gürültü edin, belki ona galip gelirsiniz.'' (41:26)
Çağımızın insan sağlığını tehdit eden en önemli sorunlarından birisinin kirlenme ve buna bağlı olarak da gürültü olduğu söylenmektedir. İlk anda doğru olan bu görüş aslında konuları bütünden uzak partiküle vaziyette ele alan çağdaş mantığın ulaştığı yanlış bir sonuçtur. Çünkü bu bizce kirlenme ve gürültünün insanın hidayeti açısından ilk planda çok önemi olmayan küçük bir boyutudur. Kirlenme ve gürültünün asıl üzerinde durulması gereken yanı insan beynine yönelen fikri, ideolojik, düşünsel boyutudur. İnsanın düşünen bir varlık olduğu gözönüne alınırsa sorunun önemi daha da iyi kavranır. İşte nesnel kirlenme ve gürültü insan beyninin öznel kirlenmesinin sadece sonucudur .
İnsan görsel, işitsel ve sözel bütün duygularına hitap eden ve sistemleşerek gittikçe artan kitle iletişim araçlarının ağında heran binlerce mesajla karşı karşıyadır. Çağdaş dünyada mekanik bir hayata sıkıştırılan bu insanın kendisine yönelen binlerce mesaj karşısındaki durumu ne olmak- tadır? Binlerce doğrunun ve binlerce yanlışın üzerine yürüdüğü insan ne yapacaktır? Çoğalta- bileceğimiz bu soru ve sorunları muhataplarıyla başbaşa bırakarak, bunların cevabının yine her- kesin dininin dünya görüşünün doğrultusunda karşılığını bulacağını söylemekle yetiniyoruz.

Yukarıda çizmeye çalıştığımız tablo, ayette kendisini bulan Kur'an'ın önündeki gürültünün çağdaş insanın büyük çoğunluğunun yaşadığı en genel boyutudur. Fakat bundan da önemlisi kendisine müslümanım diyen dünyanın yaşadığı Kur'an'ın Önündeki gürültülerin özel ve içsel boyutudur .
Müslümanım diye dünyadaki doğruya yönelmiş insana İslam adına birçok mesaj gelmekte; bir- çok “Doğru İslam”, birçok “Gerçek İslam” sunulmaktadır.
Yani yukarda sözünü ettiğimiz insanı ilimden yani vahiyden ayırarak cahil bırakma yöntemlerinden ikincisi olan konu hakkında yoğun bir bilgi bombardımanına tabi tutularak cahil bırakma süreci söz konusudur burada. Buna ayetin ışığında isim verecek olursak Kur'an'ın Önünde gürültü etme diyebiliriz. Bu bağlamda ayette geçen gürültü (lağv) kavramını biraz daha irdeleyelim.
Lağv kelimesi L-G-V kökünden türemedir ve lügatlarda; hata etmek, hükümsüz ve asılsız söz söylemek, faydasız, boş konuşmak, sapmak, hükmü kalmamak, boşa gitmek, iptal etmek (ilga etmek, şakalaşmak, boş, Iüzumsuz, çirkin, Önemsiz, düşük, değersiz söz ve konuşulan dil yani lügat anlamlarına gelmektedir. Kur'an'da türevleriyle onbir yerde geçmektedir. Bunlara örnek verecek olursak:
“Gürültü anlamında konumuzun özünü oluşturan ayette geçmektedir. ''inkar edenler dediler ki: Bu Kur'an'ı dinlemeyin, onun hakkında gürültü edin, (ve'lgav) belki ona galip gelirsiniz. ''(41:26)

2-Boş şeyler anlammda müminlerin kaçınması gereken bir özelliği olarak: ''Onlar boş şeylerden(lağvden) yüz çevirirler'. (23:3)

3-Boş söz ve saçmalama anlamında cennetliklerle ilgili olarak: “Orada boş söz (lağv) değil yalnız selam işitirler. ...( 19:62). Ayrıca bknz.78:35. 88:11 , 52:23, 56:25

4- Yalan ve boş söz anlamında lağv karşısında müminlerin tavrının belirtilmesi: “Onlar yalan yere şehadet etmezler; faydasız birşeye rastladıkları zaman yüz çevirip vakarla geçerler. Kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığı zaman, onlara karşı kör ve sağır davranmazlar. (25:72-73)
'Boş söz (ellagve) işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve bizim işlerimiz (amel) bize, sizin amelleriniz size Size selam olsun biz cahilleri istemeyiz (28:55)
Bu kullanımlardan açıkça çıkan sonuç lağv kelimesinin Kur'an'ın mesajını engelleyici her türlü eylemi/gürültüyü kapsadığıdır, Fakat ''lugat'' kelimesinin de bu kökten türediğini göz önüne alırsak buradaki gürültünün öncelikle Sözel gürültü olduğu görülecektir. Yine ilga (iptal etme, hükümsüz kılma, ortadan kaldırma) kelimesi de bu kökten geldiği için eylem Kur'an'a yönelik düşünüldüğünde konu daha açık anlaşılmaktadır Ayetler lağv karşısında müminlerin tavrını, çok açık biçimde ortaya koymaktadır. Buna göre müminin lağv karşısındaki tavrı onu dinlemeyip Rabbinin ayetlerine kulak vermesidir . (25:72- 73)
işte lağv bu noktada Kur'an'ın önünde bir ‘gürültü’ halinde kendini göstermektedir. Eğer insan yanılır da ayetteki tavrın tersine lağv'e kulak verip Allah'ın ayetlerine kulaklarını tıkarsa cahilleştirme sürecine girmiş demektir. Buradan şu kesin sonuç ortaya çıkmaktadır: Lağv'den kurtuluşun tek yolu Allah'ın ayetlerine kulak vermektir
Kur'an hakkında gürültü (LAĞV)'nün nitelikleri
Konuyu daha netleştirmek için gürültünün nasıl pratige yansıdığını göz önüne sermek gerekir. Hepimizin içinde yaşadığı bu sürecin pratiklerini görmek gerçekten şaşırtıcıdır. Bu süreç yukarıda değindiğimiz gibi cahil bırakmanın ikinci ve en etkili yöntemi biçiminde işlemektedir.

Günümüz dünyasında çerçevesi herkese göre değişen bir İslam gündemdedir. Hergün İslam adıyla doğrularla yanlışların içiçe girdiği tartışmalar gündeme getirilmekte, lehte ve aleyhte yoğun propagandalar yapılmaktadır. Kitle iletişim araçlarının amansız ağına teslim olan insan her gün bu bombardımanın etkisiyle düşünsel çıkmaz içinde kıvranmaktadır. Bir gün Kur'an nüshalarının bazılarının yakıldığı ve bu yüzden elimizdeki Kur'an mushaflarının eksik olduğu, bir başka gün peygamberin cinsel hayatı hakkında spekülasyonlar, irtica kampanyaları, İslam dünyasındaki siyasi olayların çarpıtılmış yankıları, özellikle bu günlerde dünya gündemine girmiş olan şeytan ayetleri masalı, sürpriz video kasetler psikolojik çapıtmalar vs. bu gürültülere bir kaç örnektir .


Verilen bu örnek vb, tevhid-şirk mücadelesinin doğal olan ürünüdür, çünkü bu saldırı kampanyası müslümanların dışından gelmektedir, Fakat işin anormal tarafı bu saldırılar, arkası boş, desteksiz bir karalama olmaktan öte, bilinçli ve destekli bir şekilde, müslümanların dinin kaynağı saydığı Kur'an dışındaki rivavetlere dayandırılarak yapılmaktadır. İşte asıl problem bu noktada başlamaktadır, Söz gelimi Kur'an'a alınmayan ayetlerin olduğunu müslümanların sahih kabul ettikleri kaynaklara dayandırılarak iddia edilse müslümanların tavrı ne olacaktır? Veva çoğu müslümanın yeni birşey sandığı şeytan ayetleri (Garanik) meselesi bugün olduğu gibi yeniden gündeme getirilirse (üstelik yine müslümanların kaynaklarına dayandırılarak) tavır ne olataktır? (Konu hakkında bakınız. Seyyid Kutub. F. Zilal il Kur'an cilt,14.Sh 147-154 ve M. Asım Köksal, İslam Tarihi-Mekke Devri, 5. 287-289 ve W. M Watt, Hz Muhammed, çev.H. Örs, 5. 6571 vb.)


Bu gibi tartışmaların Tefsir usulünün çok önemli bir maddesini oluşturan nasih-mensuh (hükmü baki-metni mensuh ayetler) konusuyla ve hadis usulünün önemli kısmı olan mütevatir hadislerle ya da vahyi gayri metluv denilen hadislerle bağıntılı olarak yapılırsa konunun ciddiyeti gittikçe artar. Garip olan şudur ki, Kur'an'ın dışında Resul'e başka vahiylerin de geldiğine inanan müslümanların bunun değişik bir biçimde yeniden gündeme getirilmesiyle büyük bir heyecana kapılmalarıdır. Bunun ötesinde İslam dünyasında büyük bir sufi kesimi şeyh-veli kabul ettikleri çeşitli kişilerileri geçmişte ve hala bugün -rüya keşf vs gibi yollarla Allah’la ve Resulle ilişki kurduklarına olağanüstü güçlerle donatıldıklarına inanmaktadırlar.

Durum böyle olunca Kur'an'ın önündeki bunca gürültünün (lagv'in) asıl önemli kısmının müslümanların kendi iç problemlerinin bir yansıması olduğu ortaya çıkmaktadır. Yani sorun müslümanların lagv karşısında Kur'ani bir tavır alamamalarından kaynaklanmaktadır. Kafirler her zaman müslümanlara ve temel kaynakları Kur'an'a karalama mantığı ile saldırmışlardır. Böyle olsa tavır ondan yüz çevirip vakar ile ondan ayrılmaktır (25:72). Fakat durum bugünkü gibi yukarıda sergilenen biçimde müslümanların kendi iç çelişkileri ile ilgili olunca bu durumda yalnız Kur'an'a kulak vermek gerekir. (25:73) Ne yazık ki halen Kur'an'ın problem etmediği birçok konuda Resul'ün (sav) irtihalinden 300 sene sonra bunalımlı zamanlarda derlenen rivayetler Kur'an'a rağmen ön sıraya konulmaktadır. Bunun sonucunda dinin tamamı üzerine kara bir sis perdesi inmekte daha da ilerisi Risalet müessesesi töhmet altına sokulmakta vahyin nuru zihinlerde bulanıklaşmaktadır .

Yukarıdaki tablo lagv olayının değişik bir boyutu idi, konu bununla da bitmemekte dinin kaynağı konusundaki tartışmalar değişik bir biçimde daha da özele yansıyarak Kur'an'ın önündeki gürültü dallanıp budaklanmaktadır. Müslümanların kaynak konusundaki tartışmaları ve net bir kanaate varamamaları köklü farklılıklar taşıyan değişik ekollerin doğmasına neden olmuş/olmaktadır. Bu tartışmalardan doğan farklılıklar öyle önemsiz ya da düşünsel hayatın dinamiği sayılabilecek -rahmet sayılabilecek. ihtilaflar değildir. Sözgelimi İslam bir sufinin temsil ettiği şey midir? Radikal bir militanın temsil ettiği şey midir? yoksa her şarta uyum sağlayan modernist bir kişinin temsil ettigi şey midir? Burada birbirinden kesin çizgilerle ayrılan üç değişik tip çıkmaktadır Bu sınıflamayı daha da şematize edebiliriz. Günümüzde bunlara bağlı olarak Geleneksel İslam, Radikal İslam, Amerikancı İslam vs. gibi kavramlar türemiştir. Ve etrafımızda değişik metodlar benimsemiş, değişik kişilerin önderliğinde bir çok ekol, cemaat-tarikat-grup görebilirsiniz. Ve doğal olarak farklı inanışlara sahip bu gruplardan farklı islamlar gelişmekte, farklı mesajlar yoğun bir şekilde kitleye ulaştırılmaktadır. Bunların hangisi ya da hangileri doğrudur? Bunun için insanın elinde bir ölçü yok mudur? Hatta sonunda insanın ''Adil olan Allah kullarını gerçekten bu keşmekeş içine mi terketti?'' diyesi geliyor. Kimbilir belki de akleden insan için burada ince bir espri yatmaktadır.

Evet bu kadar laf kalabalığından sonra Adil olan Allah'ın insanı net bir hidayet çizgisine ulaştırdığına inandığımızı söylemekle yctiniyoruz. Yeter ki biz ona içtenlikle kulak verelim
“Gerçekten bu Kur'an en doğru yola hidayet eder.”
Ayrıca okuyunuz: “Kur’an Mesajının Önündeki Engeller”- Ebu’l Kelam Azad
 
Üst Alt