Geçen bir yazı ile bir reklam dikkatimi çekti. Zaman gazetesi yazarı Yeni Şafak’tan aktardığı bir hatıra yazısıyla Rahmetli Adnan Menderes ile Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı denk tutmuş. Aynı habere, Haber7’nin internet sitesinde rasltadım. Yine TGTV’nin Menderes- Özal ve Erdoğan’ı yan yana getiren resimde “Demokrasinin Yıldızları” ilan edilmiş. Atatürk’ün açtığı yolda bayraklaşan liderler olarak sunulmuş. Bilmiyorum dahası var mı?
“Bunlar bir tevafukmudur?” ,diye düşündüm. Neden birden –birileri- Erdoğan ile Menderes arasında bir benzerlik kurmaya çalıştığını anlamak istedim?
Sanırım ortada profesyonel bir propoganda var. Planlı ve programlı. Hedef kitlesi belli olan!
Türkiyenin seçmeninin eğilimlerini bilmek için derin bir araştırmaya ,aman aman, bir profesör olmaya lüzum yok. Herkez bilir ki Türkiye’de yüzde yetmişe varan bir sağ eğilim var. Bunların bir kısmı marjinal olmakla beraber, geneli merkez sağ seçmeni denilen Demokrat saçmenlerdir.
Hal böyle olunca; Merkez Sağa talip çok oluyor. Müstebitte, marjinalde, demokratta merkez sağ partilerde kendine yer bulmak istiyor. Çünkü, pasta büyük... Öyle oluyor ki marjinal bir parti yada darbe ürünü bir parti bu pastadan pay almak için Merkez Sağ elbisesi giyebiliyor.
Yine, hal böyle olunca; Türkiye son 26 sene Merkez Sağ’a oturmak isteyen partilerin mücadelesine sahne oldu. Biribirleri ile yapatıkları amansız mücadeleler Türkiye’nin senelerini kaybettirdi. Olan halka ve demokrasiye oldu. Bu mücadeleler -kimi zaman- seçmeni küstürüp marjinal kesime kaydırabildi. Bu da ekonomik buhranları, darbeleri ve muhtıraları getirdi.
Günüzüme baktığımızda; düne kadar biribirileri ile giriştikleri amansız rekabetle bilinen iki Merkez Sağ partisi –eski günleri- unutarak birleşmek niyeti ile ciddi adımlar attı. Her ne kadar başarılı olmak mümkün olmadı ise de ANAP, DYP lehine seçimden çekildi. Zaten; DYP’de daha önce her zaman misyon olarak kabul ettiği Menderesin Demokrat Parti’sinin ismini aldı.
Böylece yeni bir sürece girildi. Ancak, bu birleşme girişimi daha başlangıçta bazı talihsizliklerle karşılaştı. İki parti liderleri arasında dialogların ciddileştiği zamana denk gelen Cumhurbaşkanlığı seçimleri vardı. Her iki partide Mecliste ki oylamaya girmeyerek diğer Merkez Sağ partisi olan AKP’nin çabalarını akim bıraktı. Devamında Muhtıra geldi. Ardın da Anayasa Mahkemesi 367 şartı getirince Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapılması imkanasız hale geldi. Hükümet derhal -baskın denilecek- bir seçim kararı aldı.
Bundan sonra AKP ve medyası DYP ve ANAP’ı hedef alan yazılar yazmaya başladı. Kısa süre içinde öyle oldu ki herşey bu iki parti üstüne kaldı.Halkta bu iki parti aleyhine infial uyandırıldı. Derin yaralar aldılar. Bu durum birleşme hazırlığında ki iki Merkez Sağ Partisinin çabalarını sonuçsuz bıraktı. Birleşme –başka sebepler de eklenince- gerçekleşemedi.
AKP’nin talihi mi yaver gitti, yoksa hesab etmiş miydi, bilinmez; ancak, son olaylar ekmeğine yağ sürdü. Anketlerde yüzde 23’ lere gerileyen ve gün geçtikçe eriyen oyu yüzde 40’lara ulaştı.
AKP’nin talihli olduğunu varsayarsak bile, durumdan vazife çıkarmayı bildi. CHP ile pek fazla oynamadan, gizli- açık, dolaylı-dolaysız, hemen hemen bütün propogandalarını en büyük pasta için, Merkez Sağ’da ki rakiblerini bitirmek niyetine bina etti.
İşte Menderes ile Erdoğa’nın denkleştirilmesi operasyonu böyle dolaylı bir propogandanın ürünüdür ve amaç yeniden canlanan DP’nin AKP’den alması muhtemel olan oylara adres tayin etmek içindir. Aslında hiç bir zaman Mendersin misyonunu sahiplenmeyen Erdoğan’ın böyle parlatılması bir gariblik abidesi olarak tarihte yerini alacaktır.
Ben de bu propoganda da halktan biri olarak üstüme düşeni yaptım. Gerçekten de “Menderes ile Erdoğan denk mi?” diye düşündüm.
İşte Menderes ile Erdoğan arasında ki benzerlikler:
Gelir gelemez Ezanı aslına çeviren bir Menderes, “baş örtüsü benim sorunum” değil, diyen bir Erdoğan.
Demokrasiyi amaç edinen bir Menderes, demokrasiyi araç gören ve 312. Maddenin mimarı bir Erdoğan.
Demokratikleşme için istibdat ile mücadele eden Menderes, medyaya yaranmak için zinayı suç olmaktan çıkaran ve sokalarda içki içmeyi serbest bırakan ve bikinili kadınların bilboardlara konululmasını demokrasi adına hoş gören ;ama 12 yaşından küçüklerin dinini öğrenmesini yasaklayan kanunu kaldırmaya dahi çalışmayan ve okulda namaz kılan öğrencilerin hak ve hürriyetlerini teslim için kılını kıpırdatmayan bir Erdoğan
Yeter, söz milletin, diyen Menderes, Cumhurun başkanını cumhurdan streteiji bahanesi ile son ana saklayan bir Erdoğan.
Yakasına yapışan üniversiteli bir gencin(Baykal) “Demokrasi istiyoruz” sözüne; “Demokrasi olmasa sen başbakanın yakasına yapışabilir miydin?”, diye nazik cevap veren bir Menderes, ekonomik sıkıntıda olan çiftçi bir vatandaşa “Artistlik yapma! Al ananı da git ul...”, diyen bir Erdoğan.
Halka daha önceki iktidarların göstermediği bir yakınlık ve ilgi göstermiş bir Menderes, oğluna iş isteyen bir babaya “senin oğlun da işsiz kalsın” diyen ve sadece AKP’li seçmenlerin başbakanı olmuş bir Erdoğan.
Neyse 22 Temmuz yaklaşıyor. Bakalım halk ne diyecek?
“Bunlar bir tevafukmudur?” ,diye düşündüm. Neden birden –birileri- Erdoğan ile Menderes arasında bir benzerlik kurmaya çalıştığını anlamak istedim?
Sanırım ortada profesyonel bir propoganda var. Planlı ve programlı. Hedef kitlesi belli olan!
Türkiyenin seçmeninin eğilimlerini bilmek için derin bir araştırmaya ,aman aman, bir profesör olmaya lüzum yok. Herkez bilir ki Türkiye’de yüzde yetmişe varan bir sağ eğilim var. Bunların bir kısmı marjinal olmakla beraber, geneli merkez sağ seçmeni denilen Demokrat saçmenlerdir.
Hal böyle olunca; Merkez Sağa talip çok oluyor. Müstebitte, marjinalde, demokratta merkez sağ partilerde kendine yer bulmak istiyor. Çünkü, pasta büyük... Öyle oluyor ki marjinal bir parti yada darbe ürünü bir parti bu pastadan pay almak için Merkez Sağ elbisesi giyebiliyor.
Yine, hal böyle olunca; Türkiye son 26 sene Merkez Sağ’a oturmak isteyen partilerin mücadelesine sahne oldu. Biribirleri ile yapatıkları amansız mücadeleler Türkiye’nin senelerini kaybettirdi. Olan halka ve demokrasiye oldu. Bu mücadeleler -kimi zaman- seçmeni küstürüp marjinal kesime kaydırabildi. Bu da ekonomik buhranları, darbeleri ve muhtıraları getirdi.
Günüzüme baktığımızda; düne kadar biribirileri ile giriştikleri amansız rekabetle bilinen iki Merkez Sağ partisi –eski günleri- unutarak birleşmek niyeti ile ciddi adımlar attı. Her ne kadar başarılı olmak mümkün olmadı ise de ANAP, DYP lehine seçimden çekildi. Zaten; DYP’de daha önce her zaman misyon olarak kabul ettiği Menderesin Demokrat Parti’sinin ismini aldı.
Böylece yeni bir sürece girildi. Ancak, bu birleşme girişimi daha başlangıçta bazı talihsizliklerle karşılaştı. İki parti liderleri arasında dialogların ciddileştiği zamana denk gelen Cumhurbaşkanlığı seçimleri vardı. Her iki partide Mecliste ki oylamaya girmeyerek diğer Merkez Sağ partisi olan AKP’nin çabalarını akim bıraktı. Devamında Muhtıra geldi. Ardın da Anayasa Mahkemesi 367 şartı getirince Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapılması imkanasız hale geldi. Hükümet derhal -baskın denilecek- bir seçim kararı aldı.
Bundan sonra AKP ve medyası DYP ve ANAP’ı hedef alan yazılar yazmaya başladı. Kısa süre içinde öyle oldu ki herşey bu iki parti üstüne kaldı.Halkta bu iki parti aleyhine infial uyandırıldı. Derin yaralar aldılar. Bu durum birleşme hazırlığında ki iki Merkez Sağ Partisinin çabalarını sonuçsuz bıraktı. Birleşme –başka sebepler de eklenince- gerçekleşemedi.
AKP’nin talihi mi yaver gitti, yoksa hesab etmiş miydi, bilinmez; ancak, son olaylar ekmeğine yağ sürdü. Anketlerde yüzde 23’ lere gerileyen ve gün geçtikçe eriyen oyu yüzde 40’lara ulaştı.
AKP’nin talihli olduğunu varsayarsak bile, durumdan vazife çıkarmayı bildi. CHP ile pek fazla oynamadan, gizli- açık, dolaylı-dolaysız, hemen hemen bütün propogandalarını en büyük pasta için, Merkez Sağ’da ki rakiblerini bitirmek niyetine bina etti.
İşte Menderes ile Erdoğa’nın denkleştirilmesi operasyonu böyle dolaylı bir propogandanın ürünüdür ve amaç yeniden canlanan DP’nin AKP’den alması muhtemel olan oylara adres tayin etmek içindir. Aslında hiç bir zaman Mendersin misyonunu sahiplenmeyen Erdoğan’ın böyle parlatılması bir gariblik abidesi olarak tarihte yerini alacaktır.
Ben de bu propoganda da halktan biri olarak üstüme düşeni yaptım. Gerçekten de “Menderes ile Erdoğan denk mi?” diye düşündüm.
İşte Menderes ile Erdoğan arasında ki benzerlikler:
Gelir gelemez Ezanı aslına çeviren bir Menderes, “baş örtüsü benim sorunum” değil, diyen bir Erdoğan.
Demokrasiyi amaç edinen bir Menderes, demokrasiyi araç gören ve 312. Maddenin mimarı bir Erdoğan.
Demokratikleşme için istibdat ile mücadele eden Menderes, medyaya yaranmak için zinayı suç olmaktan çıkaran ve sokalarda içki içmeyi serbest bırakan ve bikinili kadınların bilboardlara konululmasını demokrasi adına hoş gören ;ama 12 yaşından küçüklerin dinini öğrenmesini yasaklayan kanunu kaldırmaya dahi çalışmayan ve okulda namaz kılan öğrencilerin hak ve hürriyetlerini teslim için kılını kıpırdatmayan bir Erdoğan
Yeter, söz milletin, diyen Menderes, Cumhurun başkanını cumhurdan streteiji bahanesi ile son ana saklayan bir Erdoğan.
Yakasına yapışan üniversiteli bir gencin(Baykal) “Demokrasi istiyoruz” sözüne; “Demokrasi olmasa sen başbakanın yakasına yapışabilir miydin?”, diye nazik cevap veren bir Menderes, ekonomik sıkıntıda olan çiftçi bir vatandaşa “Artistlik yapma! Al ananı da git ul...”, diyen bir Erdoğan.
Halka daha önceki iktidarların göstermediği bir yakınlık ve ilgi göstermiş bir Menderes, oğluna iş isteyen bir babaya “senin oğlun da işsiz kalsın” diyen ve sadece AKP’li seçmenlerin başbakanı olmuş bir Erdoğan.
Neyse 22 Temmuz yaklaşıyor. Bakalım halk ne diyecek?