Bunun üzerine meleklerin tümü hep birlikte secde ettiler,
Sad 73
Pasajın bu bölümünde İblis ve insan ilişkisi açıklanmaktadır. Bu ilişkiyi anlamak, insanın zihnindeki sorulara cevap bulması ve bu konuyla ilgili sorunlarını çözmesi bakımından çok önemlidir. Bu ilişki anlaşılmadığında cevapsız kalan sorular, anlamadan kafa sallayıp konuyu geçiştiren insanların, hayatlarının sonuna kadar aynı durumda kalmalarına yol açmaktadır. İşte bu sebeple İblis insan ilişkisinin doğru anlaşılması çok önemlidir. İlişkinin doğru anlaşılması için de, ilişkiyi açıklayan sözcüklerin ve kavramların doğru anlamlarının bilinmesi zorunludur.
“Secde” denince ilk olarak, namazın erkânından olan ve ibadet kastı ile alnın yere konulması şeklinde yapılan eylem akla gelmektedir. Dolayısıyla da “secde etmek” eyleminden, “ibadet etmek” anlamı çıkarılmaktadır. Halbuki “secde” sözcüğünün esas anlamı; “boyun eğmek, itaat etmek” demektir. İbadet ve saygı için alnın yere konması da itaat ve boyun eğmenin sadece bir simgesidir.
Kur'an da Melek tahlilinde “melek” sözcüğünün, sözlük anlamı olarak; “kuvvet, yönetim gücü, elçi, haber verici” anlamlarına geldiğini ve terim olarak ise, Allah’ın bütün emirlerine uyan, O’na hiç isyan etmeyen varlıkları ifade ettiğini belirtmiş, ayrıca da Kur’an’daki “melek” sözcüğünün değişik şeyler için kullanıldığını; insanın yararına çalışmakla görevlendirilmiş değişik zihinsel fonksiyonlara, iradesiz canlılara ve doğal güçlere de “melek” dendiğini biliyoruz. Bu konuda verdiğimiz tüm bilgiler ışığı altında, Âdem’e secde eden meleklerin; halk kültürüne yerleşmiş şekli ile sürekli namaz ve niyazda olan melekler olmadığı; insandaki akıl, zekâ, ar, hayâ, hafıza, dikkat gibi zihinsel fonksiyonlar ile yağmur, bulut, rüzgâr, soğuk, sıcak, ağaç, nebat gibi insan dışında doğada mevcut diğer canlılar ve güçler olduğu hemen anlaşılmaktadır. Çünkü, bu sayılanların hepsi Âdem’e (insana) boyun eğmişlerdir (secde etmişlerdir), halen de eğmektedirler ve kıyamete kadar da eğmeye devam edeceklerdir. Şöyle ki:
İnsana ruh / bilgi üfürüldüğü zaman insan, bu bilgiyle doğadaki tüm canlı ve cansız varlıkları kontrol edebilir bir güce sahip duruma gelmiş ve bilgilendiği zamandan itibaren bilgisi oranında doğaya hükmetmeye başlamıştır. Hayvanları evcilleştirmiş, onların etinden, sütünden, yumurtasından, gücünden yararlanmış hatta en vahşîlerini bile kafeslerde, hayvanat bahçelerinde seyir amacıyla emri altına almıştır. Rüzgâra değirmenler döndürtmüş, gemilerini yüzdürmek için yelkenleri şişirtmiştir. Akıp giden ırmakların suyunu barajlarla kontrol altına almış, içmede ve sulamada kullandığı bu sudan elektrik üretmiştir. Doğadaki madenlerden her alanda sayısız yararlar sağlamış, ormandaki ağaçlar ise insanın arzusu doğrultusunda yakacak, mobilya, kağıt olmuştur. Havadaki oksijen sayesinde yaktığı ateş ile kendisini ısıtmış, yemeğini pişirmiş ve daha pek çok alanda kendine yarar sağlamıştır. İnsanın doğadaki bir çok şeyi kontrol edişi ile ilgili olarak hakkında verilebilecek örnekler saymakla bitmez. İşte, insanın doğanın hâkimi oluşu ile ilgili bütün bu örnekler, doğa varlıklarının ve güçlerinin (meleklerin), Âdem’e (insana) boyun eğip itaat ettiğini (secde ettiğini) göstermekte olan birar delil niteliğindedir. Burada gözden kaçırılmaması gereken bir husus vardır ki o da; Âdem’in “bilgilendirilmiş insan” olduğudur.
Sonuç olarak, melekler / yönetim güçleri, sıradan insana değil, kendisine ruh üfürülmüş (Rabbimizin sonsuz bilgisine nispetle az bir bilgi ile bilgilendirilmiş), yani ADAM / ÂDEM olmuş insana secde etmektedirler (boyun eğmektedirler).
İblis etmedi. O büyüklük tasladı ve kâfirlerden (görmezden gelenlerden) oldu.
(Allah): “Ey İblis! O benim iki elimle / kudretimle yarattığıma secde etmene ne engel oldu? Büyüklendin mi? Yoksa yüksek derecelerde bulunanlardan mı oldun?” buyurdu.
75. ayetteki “iki elimle” ifadesi, kesinlikle Allah’ın elleri olduğu anlamına gelmez. Ama bir çok düşünür bu ifadeden ve başka ayetlerde geçen “gözlerimiz” veya “yüz” ifadelerinden, gerçekten de Allah’ın el, yüz ve göz gibi organları olduğuna inanmıştır.
Bu ifade, insanın önemli, faziletli ve şerefli bir varlık oluşuna delâlet eder. Çünkü bir kral bile sıradan işlerini hizmetkârlarına yaptırır ve önemli işlerini kendisi yaparken, burada Yüce Allah’ın insanın yaratılışını emrinde olanlara bırakmadığı, bizzat kendisinin yaptığı bildirilmektedir. Bu ifade ile vurgulanan insanın önemi, sadece insanın zihinsel fonksiyonlarına yönelik olabileceği gibi, hem zihinsel fonksiyonlarına hem de beden yapısına yönelik olabilir.
“İki el ile yaratma” ifadesinin, özel bir itina ile yaratmak manasından kinaye olduğunu düşünmek de mümkündür. Çünkü insan, bütün normal sebeplerin üstünde olarak, en yüksek bir seçim ile, yani Allah’ın seçimi ile yaratılmıştır.
Bazıları da bu ifadeyi “kudret” manasıyla tevil etmişler ve “iki el” ifadesindeki tesniyenin (ikilemenin), sadece tekit (pekiştirme) için olduğunu, çünkü Âdem`in yaratılışında Allah`ın kudretinin tecellilerinin tekitli ve kat kat bulunduğunu söylemişlerdir.
İblis, ilk yaratılışından beri kâfirlerdendir, yoksa Âdem’e (insana) secde etmediği için kâfir olmamıştır. Arapça dilinin özelliklerini bilmeyenler, ayetteki söz akışına göre ve kulaktan dolma bilgilerle İblis’in Âdem’e secde etmediği için kâfir olduğunu sanmaktadırlar. Oysa ayetin orijinali konunun bu şekilde anlaşılmasına engeldir. Az seviyede bile olsa Arap diline vakıf olanlar hemen fark ederler ki, ayette “fe” değil, “vav” bağlacı kullanılmış ve; “ve kane minel kâfirin (ve o kâfirlerden idi/ o, kâfirlerdendir)” denilmiştir. Şayet “fe” bağlacıyla “fekane minelkâfirin (…de kafirlerden oldu)” denilmiş olsaydı, ancak o zaman İblis’in kâfirleşmesi, secde etmemesine bağlanabilirdi. Nitekim Rabbimiz Kur’an’da kendisini nitelerken yüzlerce yerde “vekanellahü alimen hakima, vekanellahü gafuran rahımen …” tarzında ifadeler kullanmıştır. Bu ifadelerin hiçbiri “Allah şimdi Alim, Hakim oldu veya Allah şimdi Gafur ve Rahim oldu” şeklinde anlaşılmaz, “Allah Alim’dir, Hakim’dir, Allah Gafur’dur, Rahim’dir” şeklinde anlaşılır.
Rabbimiz, İblis’in neden büyüklendiğini bilmiyormuş ve bu davranışının sebebini İblis’ten öğrenmek istiyormuş gibi “Büyüklük taslamak mı istedin, yoksa yüksek derecelerde bulunanlardan mı oldun?” diye sorular yöneltmiştir. Rabbimizin zaten bildiği bir konuda böyle sorular sorması, bize göre, temsilî diyalog yöntemi ile işin gerçeğini anlatmak içindir. Bu sebeple de bu ifadelere çok dikkat edilmelidir. Rabbimizin buradaki sorusu, İblis’e, büyüklenmesinin yeni bir davranış mı yoksa eskiden beri mi olduğunu söyletmeye yöneliktir. Nitekim diyalog sürmüş ve İblis de Rabbimizin bu sorusunu yanıtlamıştır:
Görüldüğü gibi İblis cevap olarak; büyüklenmesinin yeni bir şey olmadığını, insanın çamurdan (maddeden), kendisinin ise ateşten (enerjiden) yaratıldığını, dolayısıyla yaradılıştan gelme üstünlüğü sebebiyle böyle davrandığını söylemiştir. Dikkat edilirse İblis’in bu tezi, yani enerjinin maddeden daha hayırlı ve daha iyi olduğu iddiası Rabbimiz tarafından reddedilmemiştir. Bu da demektir ki, İblis doğruyu söylemiştir. Bir başka ifade ile, burada enerjinin maddeden iyi ve üstün olduğu, bize bizzat Rabbimiz tarafından açıklanmaktadır.
Sad 73
Pasajın bu bölümünde İblis ve insan ilişkisi açıklanmaktadır. Bu ilişkiyi anlamak, insanın zihnindeki sorulara cevap bulması ve bu konuyla ilgili sorunlarını çözmesi bakımından çok önemlidir. Bu ilişki anlaşılmadığında cevapsız kalan sorular, anlamadan kafa sallayıp konuyu geçiştiren insanların, hayatlarının sonuna kadar aynı durumda kalmalarına yol açmaktadır. İşte bu sebeple İblis insan ilişkisinin doğru anlaşılması çok önemlidir. İlişkinin doğru anlaşılması için de, ilişkiyi açıklayan sözcüklerin ve kavramların doğru anlamlarının bilinmesi zorunludur.
Secde
“Secde” denince ilk olarak, namazın erkânından olan ve ibadet kastı ile alnın yere konulması şeklinde yapılan eylem akla gelmektedir. Dolayısıyla da “secde etmek” eyleminden, “ibadet etmek” anlamı çıkarılmaktadır. Halbuki “secde” sözcüğünün esas anlamı; “boyun eğmek, itaat etmek” demektir. İbadet ve saygı için alnın yere konması da itaat ve boyun eğmenin sadece bir simgesidir.
Âdem’e secde eden melekler:
Kur'an da Melek tahlilinde “melek” sözcüğünün, sözlük anlamı olarak; “kuvvet, yönetim gücü, elçi, haber verici” anlamlarına geldiğini ve terim olarak ise, Allah’ın bütün emirlerine uyan, O’na hiç isyan etmeyen varlıkları ifade ettiğini belirtmiş, ayrıca da Kur’an’daki “melek” sözcüğünün değişik şeyler için kullanıldığını; insanın yararına çalışmakla görevlendirilmiş değişik zihinsel fonksiyonlara, iradesiz canlılara ve doğal güçlere de “melek” dendiğini biliyoruz. Bu konuda verdiğimiz tüm bilgiler ışığı altında, Âdem’e secde eden meleklerin; halk kültürüne yerleşmiş şekli ile sürekli namaz ve niyazda olan melekler olmadığı; insandaki akıl, zekâ, ar, hayâ, hafıza, dikkat gibi zihinsel fonksiyonlar ile yağmur, bulut, rüzgâr, soğuk, sıcak, ağaç, nebat gibi insan dışında doğada mevcut diğer canlılar ve güçler olduğu hemen anlaşılmaktadır. Çünkü, bu sayılanların hepsi Âdem’e (insana) boyun eğmişlerdir (secde etmişlerdir), halen de eğmektedirler ve kıyamete kadar da eğmeye devam edeceklerdir. Şöyle ki:
İnsana ruh / bilgi üfürüldüğü zaman insan, bu bilgiyle doğadaki tüm canlı ve cansız varlıkları kontrol edebilir bir güce sahip duruma gelmiş ve bilgilendiği zamandan itibaren bilgisi oranında doğaya hükmetmeye başlamıştır. Hayvanları evcilleştirmiş, onların etinden, sütünden, yumurtasından, gücünden yararlanmış hatta en vahşîlerini bile kafeslerde, hayvanat bahçelerinde seyir amacıyla emri altına almıştır. Rüzgâra değirmenler döndürtmüş, gemilerini yüzdürmek için yelkenleri şişirtmiştir. Akıp giden ırmakların suyunu barajlarla kontrol altına almış, içmede ve sulamada kullandığı bu sudan elektrik üretmiştir. Doğadaki madenlerden her alanda sayısız yararlar sağlamış, ormandaki ağaçlar ise insanın arzusu doğrultusunda yakacak, mobilya, kağıt olmuştur. Havadaki oksijen sayesinde yaktığı ateş ile kendisini ısıtmış, yemeğini pişirmiş ve daha pek çok alanda kendine yarar sağlamıştır. İnsanın doğadaki bir çok şeyi kontrol edişi ile ilgili olarak hakkında verilebilecek örnekler saymakla bitmez. İşte, insanın doğanın hâkimi oluşu ile ilgili bütün bu örnekler, doğa varlıklarının ve güçlerinin (meleklerin), Âdem’e (insana) boyun eğip itaat ettiğini (secde ettiğini) göstermekte olan birar delil niteliğindedir. Burada gözden kaçırılmaması gereken bir husus vardır ki o da; Âdem’in “bilgilendirilmiş insan” olduğudur.
Sonuç olarak, melekler / yönetim güçleri, sıradan insana değil, kendisine ruh üfürülmüş (Rabbimizin sonsuz bilgisine nispetle az bir bilgi ile bilgilendirilmiş), yani ADAM / ÂDEM olmuş insana secde etmektedirler (boyun eğmektedirler).
Sad 74, 75. Ayetler:
İblis etmedi. O büyüklük tasladı ve kâfirlerden (görmezden gelenlerden) oldu.
(Allah): “Ey İblis! O benim iki elimle / kudretimle yarattığıma secde etmene ne engel oldu? Büyüklendin mi? Yoksa yüksek derecelerde bulunanlardan mı oldun?” buyurdu.
İki el ile yaratma
75. ayetteki “iki elimle” ifadesi, kesinlikle Allah’ın elleri olduğu anlamına gelmez. Ama bir çok düşünür bu ifadeden ve başka ayetlerde geçen “gözlerimiz” veya “yüz” ifadelerinden, gerçekten de Allah’ın el, yüz ve göz gibi organları olduğuna inanmıştır.
Bu ifade, insanın önemli, faziletli ve şerefli bir varlık oluşuna delâlet eder. Çünkü bir kral bile sıradan işlerini hizmetkârlarına yaptırır ve önemli işlerini kendisi yaparken, burada Yüce Allah’ın insanın yaratılışını emrinde olanlara bırakmadığı, bizzat kendisinin yaptığı bildirilmektedir. Bu ifade ile vurgulanan insanın önemi, sadece insanın zihinsel fonksiyonlarına yönelik olabileceği gibi, hem zihinsel fonksiyonlarına hem de beden yapısına yönelik olabilir.
“İki el ile yaratma” ifadesinin, özel bir itina ile yaratmak manasından kinaye olduğunu düşünmek de mümkündür. Çünkü insan, bütün normal sebeplerin üstünde olarak, en yüksek bir seçim ile, yani Allah’ın seçimi ile yaratılmıştır.
Bazıları da bu ifadeyi “kudret” manasıyla tevil etmişler ve “iki el” ifadesindeki tesniyenin (ikilemenin), sadece tekit (pekiştirme) için olduğunu, çünkü Âdem`in yaratılışında Allah`ın kudretinin tecellilerinin tekitli ve kat kat bulunduğunu söylemişlerdir.
İblisin kâfirlerden oluşu
İblis, ilk yaratılışından beri kâfirlerdendir, yoksa Âdem’e (insana) secde etmediği için kâfir olmamıştır. Arapça dilinin özelliklerini bilmeyenler, ayetteki söz akışına göre ve kulaktan dolma bilgilerle İblis’in Âdem’e secde etmediği için kâfir olduğunu sanmaktadırlar. Oysa ayetin orijinali konunun bu şekilde anlaşılmasına engeldir. Az seviyede bile olsa Arap diline vakıf olanlar hemen fark ederler ki, ayette “fe” değil, “vav” bağlacı kullanılmış ve; “ve kane minel kâfirin (ve o kâfirlerden idi/ o, kâfirlerdendir)” denilmiştir. Şayet “fe” bağlacıyla “fekane minelkâfirin (…de kafirlerden oldu)” denilmiş olsaydı, ancak o zaman İblis’in kâfirleşmesi, secde etmemesine bağlanabilirdi. Nitekim Rabbimiz Kur’an’da kendisini nitelerken yüzlerce yerde “vekanellahü alimen hakima, vekanellahü gafuran rahımen …” tarzında ifadeler kullanmıştır. Bu ifadelerin hiçbiri “Allah şimdi Alim, Hakim oldu veya Allah şimdi Gafur ve Rahim oldu” şeklinde anlaşılmaz, “Allah Alim’dir, Hakim’dir, Allah Gafur’dur, Rahim’dir” şeklinde anlaşılır.
İblis’in dayatma gerekçesi
Rabbimiz, İblis’in neden büyüklendiğini bilmiyormuş ve bu davranışının sebebini İblis’ten öğrenmek istiyormuş gibi “Büyüklük taslamak mı istedin, yoksa yüksek derecelerde bulunanlardan mı oldun?” diye sorular yöneltmiştir. Rabbimizin zaten bildiği bir konuda böyle sorular sorması, bize göre, temsilî diyalog yöntemi ile işin gerçeğini anlatmak içindir. Bu sebeple de bu ifadelere çok dikkat edilmelidir. Rabbimizin buradaki sorusu, İblis’e, büyüklenmesinin yeni bir davranış mı yoksa eskiden beri mi olduğunu söyletmeye yöneliktir. Nitekim diyalog sürmüş ve İblis de Rabbimizin bu sorusunu yanıtlamıştır:
(İblis) Dedi ki: “Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.”
Görüldüğü gibi İblis cevap olarak; büyüklenmesinin yeni bir şey olmadığını, insanın çamurdan (maddeden), kendisinin ise ateşten (enerjiden) yaratıldığını, dolayısıyla yaradılıştan gelme üstünlüğü sebebiyle böyle davrandığını söylemiştir. Dikkat edilirse İblis’in bu tezi, yani enerjinin maddeden daha hayırlı ve daha iyi olduğu iddiası Rabbimiz tarafından reddedilmemiştir. Bu da demektir ki, İblis doğruyu söylemiştir. Bir başka ifade ile, burada enerjinin maddeden iyi ve üstün olduğu, bize bizzat Rabbimiz tarafından açıklanmaktadır.