Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Melek-İnsan-Secde

ÇAPANOÐLU

New member
Katılım
8 Eki 2006
Mesajlar
803
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Bunun üzerine meleklerin tümü hep birlikte secde ettiler,
Sad 73



Pasajın bu bölümünde İblis ve insan ilişkisi açıklanmaktadır. Bu ilişkiyi anlamak, insanın zihnindeki sorulara cevap bulması ve bu konuyla ilgili sorunlarını çözmesi bakımından çok önemlidir. Bu ilişki anlaşılmadığında cevapsız kalan sorular, anlamadan kafa sallayıp konuyu geçiştiren insanların, hayatlarının sonuna kadar aynı durumda kalmalarına yol açmaktadır. İşte bu sebeple İblis insan ilişkisinin doğru anlaşılması çok önemlidir. İlişkinin doğru anlaşılması için de, ilişkiyi açıklayan sözcüklerin ve kavramların doğru anlamlarının bilinmesi zorunludur.

Secde​

“Secde” denince ilk olarak, namazın erkânından olan ve ibadet kastı ile alnın yere konulması şeklinde yapılan eylem akla gelmektedir. Dolayısıyla da “secde etmek” eyleminden, “ibadet etmek” anlamı çıkarılmaktadır. Halbuki “secde” sözcüğünün esas anlamı; “boyun eğmek, itaat etmek” demektir. İbadet ve saygı için alnın yere konması da itaat ve boyun eğmenin sadece bir simgesidir.

Âdem’e secde eden melekler:​

Kur'an da Melek tahlilinde “melek” sözcüğünün, sözlük anlamı olarak; “kuvvet, yönetim gücü, elçi, haber verici” anlamlarına geldiğini ve terim olarak ise, Allah’ın bütün emirlerine uyan, O’na hiç isyan etmeyen varlıkları ifade ettiğini belirtmiş, ayrıca da Kur’an’daki “melek” sözcüğünün değişik şeyler için kullanıldığını; insanın yararına çalışmakla görevlendirilmiş değişik zihinsel fonksiyonlara, iradesiz canlılara ve doğal güçlere de “melek” dendiğini biliyoruz. Bu konuda verdiğimiz tüm bilgiler ışığı altında, Âdem’e secde eden meleklerin; halk kültürüne yerleşmiş şekli ile sürekli namaz ve niyazda olan melekler olmadığı; insandaki akıl, zekâ, ar, hayâ, hafıza, dikkat gibi zihinsel fonksiyonlar ile yağmur, bulut, rüzgâr, soğuk, sıcak, ağaç, nebat gibi insan dışında doğada mevcut diğer canlılar ve güçler olduğu hemen anlaşılmaktadır. Çünkü, bu sayılanların hepsi Âdem’e (insana) boyun eğmişlerdir (secde etmişlerdir), halen de eğmektedirler ve kıyamete kadar da eğmeye devam edeceklerdir. Şöyle ki:
İnsana ruh / bilgi üfürüldüğü zaman insan, bu bilgiyle doğadaki tüm canlı ve cansız varlıkları kontrol edebilir bir güce sahip duruma gelmiş ve bilgilendiği zamandan itibaren bilgisi oranında doğaya hükmetmeye başlamıştır. Hayvanları evcilleştirmiş, onların etinden, sütünden, yumurtasından, gücünden yararlanmış hatta en vahşîlerini bile kafeslerde, hayvanat bahçelerinde seyir amacıyla emri altına almıştır. Rüzgâra değirmenler döndürtmüş, gemilerini yüzdürmek için yelkenleri şişirtmiştir. Akıp giden ırmakların suyunu barajlarla kontrol altına almış, içmede ve sulamada kullandığı bu sudan elektrik üretmiştir. Doğadaki madenlerden her alanda sayısız yararlar sağlamış, ormandaki ağaçlar ise insanın arzusu doğrultusunda yakacak, mobilya, kağıt olmuştur. Havadaki oksijen sayesinde yaktığı ateş ile kendisini ısıtmış, yemeğini pişirmiş ve daha pek çok alanda kendine yarar sağlamıştır. İnsanın doğadaki bir çok şeyi kontrol edişi ile ilgili olarak hakkında verilebilecek örnekler saymakla bitmez. İşte, insanın doğanın hâkimi oluşu ile ilgili bütün bu örnekler, doğa varlıklarının ve güçlerinin (meleklerin), Âdem’e (insana) boyun eğip itaat ettiğini (secde ettiğini) göstermekte olan birar delil niteliğindedir. Burada gözden kaçırılmaması gereken bir husus vardır ki o da; Âdem’in “bilgilendirilmiş insan” olduğudur.
Sonuç olarak, melekler / yönetim güçleri, sıradan insana değil, kendisine ruh üfürülmüş (Rabbimizin sonsuz bilgisine nispetle az bir bilgi ile bilgilendirilmiş), yani ADAM / ÂDEM olmuş insana secde etmektedirler (boyun eğmektedirler).


Sad 74, 75. Ayetler:​

İblis etmedi. O büyüklük tasladı ve kâfirlerden (görmezden gelenlerden) oldu.
(Allah): “Ey İblis! O benim iki elimle / kudretimle yarattığıma secde etmene ne engel oldu? Büyüklendin mi? Yoksa yüksek derecelerde bulunanlardan mı oldun?” buyurdu.


İki el ile yaratma​

75. ayetteki “iki elimle” ifadesi, kesinlikle Allah’ın elleri olduğu anlamına gelmez. Ama bir çok düşünür bu ifadeden ve başka ayetlerde geçen “gözlerimiz” veya “yüz” ifadelerinden, gerçekten de Allah’ın el, yüz ve göz gibi organları olduğuna inanmıştır.
Bu ifade, insanın önemli, faziletli ve şerefli bir varlık oluşuna delâlet eder. Çünkü bir kral bile sıradan işlerini hizmetkârlarına yaptırır ve önemli işlerini kendisi yaparken, burada Yüce Allah’ın insanın yaratılışını emrinde olanlara bırakmadığı, bizzat kendisinin yaptığı bildirilmektedir. Bu ifade ile vurgulanan insanın önemi, sadece insanın zihinsel fonksiyonlarına yönelik olabileceği gibi, hem zihinsel fonksiyonlarına hem de beden yapısına yönelik olabilir.
“İki el ile yaratma” ifadesinin, özel bir itina ile yaratmak manasından kinaye olduğunu düşünmek de mümkündür. Çünkü insan, bütün normal sebeplerin üstünde olarak, en yüksek bir seçim ile, yani Allah’ın seçimi ile yaratılmıştır.
Bazıları da bu ifadeyi “kudret” manasıyla tevil etmişler ve “iki el” ifadesindeki tesniyenin (ikilemenin), sadece tekit (pekiştirme) için olduğunu, çünkü Âdem`in yaratılışında Allah`ın kudretinin tecellilerinin tekitli ve kat kat bulunduğunu söylemişlerdir.


İblisin kâfirlerden oluşu​


İblis, ilk yaratılışından beri kâfirlerdendir, yoksa Âdem’e (insana) secde etmediği için kâfir olmamıştır. Arapça dilinin özelliklerini bilmeyenler, ayetteki söz akışına göre ve kulaktan dolma bilgilerle İblis’in Âdem’e secde etmediği için kâfir olduğunu sanmaktadırlar. Oysa ayetin orijinali konunun bu şekilde anlaşılmasına engeldir. Az seviyede bile olsa Arap diline vakıf olanlar hemen fark ederler ki, ayette “fe” değil, “vav” bağlacı kullanılmış ve; “ve kane minel kâfirin (ve o kâfirlerden idi/ o, kâfirlerdendir)” denilmiştir. Şayet “fe” bağlacıyla “fekane minelkâfirin (…de kafirlerden oldu)” denilmiş olsaydı, ancak o zaman İblis’in kâfirleşmesi, secde etmemesine bağlanabilirdi. Nitekim Rabbimiz Kur’an’da kendisini nitelerken yüzlerce yerde “vekanellahü alimen hakima, vekanellahü gafuran rahımen …” tarzında ifadeler kullanmıştır. Bu ifadelerin hiçbiri “Allah şimdi Alim, Hakim oldu veya Allah şimdi Gafur ve Rahim oldu” şeklinde anlaşılmaz, “Allah Alim’dir, Hakim’dir, Allah Gafur’dur, Rahim’dir” şeklinde anlaşılır.

İblis’in dayatma gerekçesi​

Rabbimiz, İblis’in neden büyüklendiğini bilmiyormuş ve bu davranışının sebebini İblis’ten öğrenmek istiyormuş gibi “Büyüklük taslamak mı istedin, yoksa yüksek derecelerde bulunanlardan mı oldun?” diye sorular yöneltmiştir. Rabbimizin zaten bildiği bir konuda böyle sorular sorması, bize göre, temsilî diyalog yöntemi ile işin gerçeğini anlatmak içindir. Bu sebeple de bu ifadelere çok dikkat edilmelidir. Rabbimizin buradaki sorusu, İblis’e, büyüklenmesinin yeni bir davranış mı yoksa eskiden beri mi olduğunu söyletmeye yöneliktir. Nitekim diyalog sürmüş ve İblis de Rabbimizin bu sorusunu yanıtlamıştır:


(İblis) Dedi ki: “Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.”​

Görüldüğü gibi İblis cevap olarak; büyüklenmesinin yeni bir şey olmadığını, insanın çamurdan (maddeden), kendisinin ise ateşten (enerjiden) yaratıldığını, dolayısıyla yaradılıştan gelme üstünlüğü sebebiyle böyle davrandığını söylemiştir. Dikkat edilirse İblis’in bu tezi, yani enerjinin maddeden daha hayırlı ve daha iyi olduğu iddiası Rabbimiz tarafından reddedilmemiştir. Bu da demektir ki, İblis doğruyu söylemiştir. Bir başka ifade ile, burada enerjinin maddeden iyi ve üstün olduğu, bize bizzat Rabbimiz tarafından açıklanmaktadır.
 

gizemli

New member
Katılım
1 Nis 2007
Mesajlar
652
Tepkime puanı
61
Puanları
0
Yaş
38
çok güzel açıklayıcı bilgi vermişsiniz. Allah razı olsun.
 

unzurna

New member
Katılım
12 Ocak 2007
Mesajlar
542
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
57
Secde

“Secde” denince ilk olarak, namazın erkânından olan ve ibadet kastı ile alnın yere konulması şeklinde yapılan eylem akla gelmektedir. Dolayısıyla da “secde etmek” eyleminden, “ibadet etmek” anlamı çıkarılmaktadır. Halbuki “secde” sözcüğünün esas anlamı; “boyun eğmek, itaat etmek” demektir. İbadet ve saygı için alnın yere konması da itaat ve boyun eğmenin sadece bir simgesidir.
Çapanoğlu çok önemli bir bölümü açıkladığın için Allah senden razı olsun. İnsan bunu düşünerek, hissederek çok çok yollar kat eder. Boyun eğmerek yaşamak:)
 

bcetin811

AMEL-Ý SALÝH
Katılım
27 Eyl 2006
Mesajlar
1,495
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Yaş
43
Konum
Hayatýn içinden
ÇAPANOĞLU kardeşim emeğine sağlık..Secde ve boyun eğme konusunda aklıma takılan bazı sorular vardı.Onları da senin vesilenle halletmiş oldum..Allah razı olsun!..
 

nurþeyma

New member
Katılım
7 Nis 2007
Mesajlar
302
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
Çapanoğlu kardeş demiş,

Âdem’e secde eden meleklerin; halk kültürüne yerleşmiş şekli ile sürekli namaz ve niyazda olan melekler olmadığı; insandaki akıl, zekâ, ar, hayâ, hafıza, dikkat gibi zihinsel fonksiyonlar ile yağmur, bulut, rüzgâr, soğuk, sıcak, ağaç, nebat gibi insan dışında doğada mevcut diğer canlılar ve güçler olduğu hemen anlaşılmaktadır. Çünkü, bu sayılanların hepsi Âdem’e (insana) boyun eğmişlerdir (secde etmişlerdir), halen de eğmektedirler ve kıyamete kadar da eğmeye devam edeceklerdir.


Yasin 83.Her şeyin üstünde tasarruf sahibi olan, melekutunu bilen Allah, ne yücedir; ve hepiniz O'na döndürüleceksiniz!

Ben anlamıyorum sizleri. Allah kainatı beş duyu ile algılanadan ibaret mi yaptı. bu nasıl bir tevhid inancı, bu nasıl Kur'ani bakış. Bu nasıl bir tefsir böyle. Ne hakla. Ne haddinize?

Eşyanın mülk ve melekut yönü vardır. Mülk görülebilen ,algılanan her şeyi içini alırken. Melekut algılanmayan eşyayı içine alır.

Senin bahsettiğin akıl,zeka , gibi hisler evet bir melekedir. Ancak ,alem-i mülke dahildir.Yasin suresinde geçem Alemi melekut çok başkadır. Akıl ile değil izan ve kalb ile çözülür. Akıl yardımcıdır. Esas değil.

Allah'ın zivucud bir melek yaratabilmesi size niye akıldan uzak geliyor. Aklınıza sığışmayanı niye inkar ediyorsunuz.
Kur'an sözlük manalarından ibaret bir kitap mıdır? Sözlüğe bak tefsir yap. Bu kadar kolay.

Evet Melek ve İblis vardır ve vucud olarak vardır. Senin dediklerin doğrudur. Ancak eksiktir.
Muhabbetle


Yazıda birkaç eksikliği bende müşahede ettim, o eksiklikler giderilirse, konu daha net hale gelecektir, inşaALLAH ÇAPAN kardeş o eksiklikleri bir daha gözden geçirir ve tamamlar,
Velakin, Sevgili Duha kardeş,
Yukarıda verdiğiniz Yasin Suresi son ayetinin MELEK ile uzaktan yakından alakası yoktur, şöyle ki;
Biliyoruz ki, Kur'an ayet ayet değil, NECM NECM inmiştir, verdiğiniz ayeti kendi necmi içerisende değerlendirirsek,



79. De ki, "Kim onları ilk kez yarattıysa onları yine O diriltecek. O her türlü yaratmayı bilendir."

80. O ki, size yeşil (klorofilli) ağaçtan ateş çıkarandır. Nitekim onu yakıyorsunuz.

81. Gökleri ve yeri yaratan onların benzerini yaratmaya güç yetiremez mi? Gerçekten O, Yaratandır, Bilendir.

82. Bir şeyi dilediği zaman, ona sadece "Ol!" der ve o da hemen oluverir.

83. Her şeyin yönetimini elinde bulunduran çok yücedir ve siz de O'na döndürüleceksiniz.


Görüldüğü gibi ayetler tamamen Allah'ın gücünden ve yaratmadaki eşsizliğinden bahsediliyor,
Söylemek istediğim, ayetler arasında MELEK ile alakalı ufak bir işaret bile bulunmamaktadır.



Meseleyi, ayetler kümesini bir arada değerlendirerek bir daha gözden geçirmeniz için söyledim bunları, konu ile ilgili değerlendirmeyi ayrıca yapmayı düşünüyorum inşaALLAHurrahman..
 

ÇAPANOÐLU

New member
Katılım
8 Eki 2006
Mesajlar
803
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yasin 83.Her şeyin üstünde tasarruf sahibi olan, melekutunu bilen Allah, ne yücedir; ve hepiniz O'na döndürüleceksiniz!

Ben anlamıyorum sizleri. Allah kainatı beş duyu ile algılanadan ibaret mi yaptı. bu nasıl bir tevhid inancı, bu nasıl Kur'ani bakış. Bu nasıl bir tefsir böyle. Ne hakla. Ne haddinize?

Eşyanın mülk ve melekut yönü vardır. Mülk görülebilen ,algılanan her şeyi içini alırken. Melekut algılanmayan eşyayı içine alır.

Senin bahsettiğin akıl,zeka , gibi hisler evet bir melekedir. Ancak ,alem-i mülke dahildir.Yasin suresinde geçem Alemi melekut çok başkadır. Akıl ile değil izan ve kalb ile çözülür. Akıl yardımcıdır. Esas değil.

Allah'ın zivucud bir melek yaratabilmesi size niye akıldan uzak geliyor. Aklınıza sığışmayanı niye inkar ediyorsunuz.
Kur'an sözlük manalarından ibaret bir kitap mıdır? Sözlüğe bak tefsir yap. Bu kadar kolay.

Evet Melek ve İblis vardır ve vucud olarak vardır. Senin dediklerin doğrudur. Ancak eksiktir.
Muhabbetle

Önce Akıl ile ilgili Ayetler...


Maide Suresi 58 Namaza çağırdığınızda onu oyun ve eğlence edindiler. Böyle yaptılar; çünkü onlar akıllarını işletmeyen bir topluluktur.

Maide Suresi 100 De ki: "Pisin çokluğu seni hayrete düşürse de pisle temiz bir olmaz. O halde, ey akıl ve gönül sahipleri! Allah'tan korkun ki kurtuluşa erebilesiniz."

Maide Suresi 103 Allah ne bahîre yapmıştır ne sâibe ne vasîle ne de hâm. Ne var ki küfre sapanlar yalan uydurarak Allah'a iftira ediyorlar ve çokları da akıl erdiremiyorlar.

Enfal Suresi 22 Çünkü yeryüzünde debelenenlerin Allah katında en kötüsü, akıllarını işletmeyen sağır-dilsizlerdir.

Yunus Suresi 42 İçlerinde sana kulak verenler de vardır. Peki, sağırlara sen mi işittireceksin? Hele bir de akıllarını kullanmıyorlarsa!

Ankebut Suresi 43 Bunlar bizim, insanlara vermekte olduğumuz örneklerdir ki ilim sahiplerinden başkası onlara akıl erdiremez.

Ya-sin Suresi 68 Kimi uzun ömürlü kılarsak, onu yaratılışta gerisin geri çeviririz. Hâlâ akıllarını işletmiyorlar mı?

Zümer Suresi 9 Böyle birisi; gece saatlerinde secde ederek, ayakta durarak ibadet eden, ahiretten korkan, Rabbinin rahmetini uman biri gibi midir? De ki: "Hiç bilenlerle bilmeyenler eşit olur mu? Ancak gönül ve akıl sahipleri düşünüp ibret alır."

Zümer Suresi 18 Onlar ki, sözü dinler de en güzeline uyarlar. İşte bunlardır, Allah'ın kılavuzladıkları; işte bunlardır, akıl ve gönül sahipleri.

Zümer Suresi 21 Görmedin mi, Allah gökten bir su indirdi de onu toprak içindeki kaynaklara ulaştırdı. Sonra onunla çeşitli renklerde ekinler çıkarıyor. Sonra ekin kurur da sen onu sararmış görürsün. Sonra da onu kuru ufantı haline getirir. İşte bunda, akıl ve gönül sahipleri için mutlak bir ibret var.

Mümin Suresi 54 akıl ve gönül sahipleri için bir yol gösterici, bir hatırlatıcıdır o.

Talak Suresi 10 Allah onlar için şiddetli bir azap hazırladı. Artık Allah'tan korkun, ey iman etmiş akıl ve gönül sahipleri! Allah size bir Zikir/bir uyarıcı/bir düşündürücü indirmiştir.



Ben Allah'ın Vahyi ile birebir muhatabım çünkü Akıl Sahibiyim, kim vahy ile muhatap olmak istemiyorsa, aklını zay eder, mesele biter..Akıl demek.. Olmak ya da olmamak.. demektir kısaca, ya akıl sahibi olacaksın, İrade çizgine gideceksin veya aklı yitirip irade çizgisinden dışarı çıkacaksın, mesele bu kadar basit..

Allah beş duyu için mi yarattı Alemi..
Beni, bana verdiği duyularla algıladığım ve kavradığım kadar sorumluyum, giz ötesi, madde ötesi, boyut ötesi fiillerden sorumlu değilim, Allah bu konularda bana birşeyler bildirirse de amenna bildirmese de.. Sanmıyorum ki, yaradılış özelliğimin dışında benden birşeyler istesin, çünki Allah vermeden asla istemez..
Kur'an sadece Alim bildiğiniz zatların ilgi alanına girdiğine inanıyorsanız, bir diyeceğim yoktur, lakin, Kur'an birebir beni de ilgilendiriyor ve dersime çok iyi çalışmam lazım, verdiğim mücadele zaten bu sorumluluğumun neticesidir..
Ben şimdiye kadar aynı mezara iki kişinin girdiğini görmediğim gibi, kimsenin yerine kimsenin de girdiğini görmedim, bunun için tüm eksikliklerimi giderip Allah'ın huzuruna alnımın akıyla gitmek isterim..
Bu eğer sizce malayani bir çaba ise, ben buna razıyım..
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Tesbit ve tahlil doğru bence.Duha kardeşim tebrikler.Çok güzel bir mantık ilişkisi.Ve farkında değil belki ama çapanoğlu'nun söylediklerini de geniş manada düşünüldüğü zaman destekler mahiyette üstelik.Uzun düşünmek lazım yalnız,kısaca okuyup geçmek değil.
 

nurþeyma

New member
Katılım
7 Nis 2007
Mesajlar
302
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
Elbette vardır.

Zira, Allah kainatı iki şey üzerine halk etti. Alemi mülk ve alem-i melekut. Alem-i mülke iman edilmez. Alem-i melekuta iman edilir. Güneşin doğmasına iman edilmez, güneşi doğdurana iman edilir. Gözün gördüğüne değil görmediğine iman farz kılınmış.

Alem-i mülk akıl gözü ile gürünür ve müşahade edilirken. Alem-i melekut akıl gözü ile müşahade edilemez. Kainatı alem-i mülkten ibaret saymak nasıl bir akıldır. Nasıl bir Tevhid inancıdır. Allahı nasıl tazim ve tesbih etmektir.

Alem-i melekut şudur; melek, ruh, cin, iblis, haşir, cennet, cehennem , vahiy, ilham, kader ve hakeza gibi beş duyu ile algılanamayan alemlerdir.Elbbete bunları anlamak için akıl lazım. Ama sadece akıl gözü ile bakıp inkar etmek materyalist felsefenin tezahürüdür.

Evet, hakikat ve akıl dahi meleklerin vücudunu gerektiriyor. Zira, dünya, küçüklüğü ile beraber, hayat sahibi ve şuurlu mahluklardan doldurulması ve ara sıra boşaltılıp yeniden şuur sahibleri ile şenlendirilmesi işaret eder, belki ap açık gösterir ki, şu muhteşem burçlar sahibi süslü ve sanatlı saraylar hükmünde olan semavat dahi şuurlu ve idrak edebilen mahluklarla doludur. Onlar dahi, ins ve cin gibi, şu alem sarayının seyircileri ve şu kainat kitabının inceleyicisi ve şu saltanat-ı Rububiyetin ilancısıdırlar. Çünkü, kainatı had ve hesaba gelmeyen süs ve ihsan ve nakış ile süslendirip donatması, apaçık, tefekkür edebilen Cemal ve Celali beğenen ve hayretler içinde seyreden takdir edicilerin bakışlarını ister. Onlara Melek ve Ruh adı verilir.
Allah arz ve semanın Rabbidir. Koca kainatta bir bir zerre hükmünde olmayan dünyadaki hayattan başka bir hayatı kabul etmemek ,kainatta insandan başka zişuur, idrak sahibi, zivucud mahlukların olmadığını savunmak akıl işi midir? Ne yani kör ve şuursuz kanunlara iman ile mi emredildik. Ne yani akıla mı iman edelim. Bu nasıl bir sınavdır ki materyalist, dünyaperest dinsizlerin taptığı akıla iman etmek farz olsun. İman sınav değil midir? Kafirler melek olarak iddia edilen insandaki akıl, zeka, ar, haya, hafıza, dikkat gibi zihinsel fonksiyonlar ile yağmur, bulut, rüzgar, soğuk, sıcak, ağaç, nebat gibi insan dışında doğada mevcut diğer canlılar ve güçler olduğunu inkar etmediklerine gore iman etmiş mi sayılacak. Zira, böyle bir durum ortaya çıkıyor. İman görünmeyene inanmak mıdır. Yoksa kafirin dahi gördüğüne inanmak mıdır? Bu nasıl akıldır? Böyle bir akıl hangi ayette emredilmiş?

Sonra topraktan insanı halk eden bir zat meddeleri Nurdan, ateşten, radyasyondan, maddesi sudan olan şuurlu ve idrak sahibi mahluklar yaratamaz mı? Allah sedece ateş su hava ve toprak elementlerini mi yarattı. Mahiyetini bilemediğimiz başka elementler başka bir boyutta veya alem-ı melekutta olmaz mı? Bunları hangi akıl inkar edebilir. Yanılanbilen bir akıl, yanılabilen bir zeka , yanılabilen bir his nasıl melek olabilir ve nasıl ona iman etmek farz kılınmış olabilir. Sözlükte meleğin manasına bakıp hükum vermek akıl mıdır ilim midir? Oysa sözün manasına mı bakılır, mananın sözüne mi? İşte bir sırat köprüsü daha
Elbete vucud sahibi melekler vardır, yaratılmıştır ve çoklukla vardır.

sElametle



Sevgili Kardeşim,
Güzel mantık işletiyorsun, bu, her çağda ihtiyacımız olan güzel bir haslettir, sizi okumak gerçekten ufukaçıcı, işi sulandırmayıp ciddiyetle götürdüğünüz için gerçekten teşekkür ediyor, Rabbimden ilminin daha artması için dua da bulunuyorum,
Herşeye rağmen, bir MELEK varlığı (geleneksel görüşü kastediyorum) ne hikmetse bir türlü yerine oturmuyor, mesela, İRADE den yoksun bir varlığın, İRADE sahibi bir varlığa secde etmesi, sizce mahtık ilişkisi içinde yerine oturuyor mu?..
Bir varlığa hizmet edecek herşey ona itaat ettirilir, bunu anlarım, velakin, melek ile bu zamana kadar kaç kişi direkt görüşebilmiş ve kaç kişinin hizmetinde direkt bazı melekler bulunabilmiştir, insanın varlık amacı ve meleklerin varlık amacı o kadar birbirine zıt ki, bu iki zıddı yanyana getirmek, gündüzü gece, geceyi gündüze çevirmek gibi birşeydir..
Oysa, ÇAPANOĞLU nun yazısı iyi tetkik edildiğinde, gerçekten MELEK ismi almış her varlık, inasının hayatında her an müdahil olan varlıklardır..
Diyelim melekler de ademe itaat etmeseydi, sonuç ne olacaktı, nasılsa melek dünyasında CENNET VE CEHENNEM kavramı yok, melekler itaat etti, bunun ödülü Cennet olabilir mi, etmeselerdi Vehennem olabilir miydi. Bu ihtimallerin ne kadar uçuk birer fikir olduğunu söylememe gerek yok sanırım, Melek konusunda ÇAPANOĞLU katar bilgi sahibi değilim, çünki benim İslam ile şereflenmem pek eski değil, ama, şu halimle bile Melek kavramını bir türlü yerine oturtamıyorum, tuhaftır, bu yazı vesilesi ile tüm alimlerin MELEKLER ile ilgili düşüncelerini ve eserlerini tetkit ettim, henüz alimler arasında bile bu konuda icma yapılabilmiş değildir, her alimin melek kavramı bambaşka ve bir diğerine uymuyor..
Allah bu aklı var ettiyse ve kendini bununla tanımamızı, anlamamızı murad ettiyse, aynı akıl ile MELEKleri neden anlamaya çalışmayalım, burada ters olan nedir mesela?
Azrail ile İsrafil'in Kur'an da yer almayışı neye bağlanabilir, meleklerin büyüğü olarak anılan bir meleğin Kitapta bahsedilmemesi bile, bu kavramların sonradan ortaya atıldığının delili gibi geliyor..
Hatam var ise Allah'tan af dilerim, ama, aklın zekatı düşünmektir, düşünmemek için hiçbir sebebimiz yoktur velhasıl..
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
İşte o materyalistlerin bahsettiği taklid-i imandır ki; müslüman tahkik-i imana geçmekle mükelleftir. Yani güneşin doğuşunu Adetullah olduğunu bilmesi, bunun O tarafından belli sebepler dairesinde olduğunu müşahede etmesi tahkike girerki, müslümana da gerekli olan zaten budur. La kelimesinde yok ediyor,ama neyi? olmadığı halde var olan putları,tanrıları...İlahe kelimesinde Yüce yaradan'ı tasavvur ediyor ama nasıl ? eşyadaki zat-ı tecelli ile.Ve görünmediği halde görünüyormuşcasına şehadetre beis görmüyor. İllallah'ta tahkike geçmiş bulunuyor.Tabii bunu eğer aklı ile söylerse pek fazla bir şey elde edemez. Bunun için daha farklı melekelere de ihtiyacı var. Bu melekelerde Allah'ın izni ile tasavvur yolu ile elde ediliyor, diyor alimler.Tefekkür ve müşahede. Tahkik zuhur ettiği zaman şek ve şüphe kalmaz.
 

nurþeyma

New member
Katılım
7 Nis 2007
Mesajlar
302
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
[QUOTE=Duha;89308]Ama aklın almadığını inkar etmek akıl değilidir.

Hem Melekler zişuur ve idrak sahibidir. İdrak eden bir zişuur ve zihayat elbette mahiyeti kırık olan insanın halkında tenkitvari değil merakvari "dünyada kan dökecek bir insanı yaratmaktaki amacı soracaktır." İdrak etmek isteyecektir.

Meleklerin ve İblisin insana nasıl bir irade ile secde ettiğini bilmemek meleklerin ve iblisin yokluğunu ıspatlamaz.

Hem melek ve iblisin iradesi yok diye ordaki meleklerden kasıtın yine iradesi ve hatta şuuru ve hatta idraki olmayan kör tabiat kanunlarına verilmesi ve insanın iradesi olmasa şuursuz ve iradesi hiç olmayan akıl ve ar ve hayanın ve hislerin melek olduğuna ve onların secde ettiğine kanaat getirmek hangi akılladır?

Evet vücüd sahibi ,hayat sahibi, şuur sahibi, idrak sahibi Melekler vardır. Ordaki secdenin mahiyetini bilmemek Meleklerin yokluğuna delil olmaz. İşte iman burda lazım
Muhabbetle[/QUOTE]




İblis ile ilgili çok ilginç bir alıntıyı sunmak istiyorum, geleneksel inanca ters olduğu kadar, akıl ve mantık süzgecinden geçmiş, isabetli bir yorum aynı zamanda..

Sad...82,83. Ayetler:

(İblis): “Öyle ise izzet ve şerefine yemin ederim ki, ben onların hepsini mutlaka azdıracağım,
ancak içlerinden arıtılmış kulların müstesna” dedi.


İblis’in bu ayetlerdeki ifadesi, azdırma yetkisi ve gücünün kendisine bizzat Allah tarafından verildiğini, kendisinin sırf bu iş için yaratıldığını göstermektedir. İblis’in, her konumda işlevini yapacağını bildirdiği ifadesindeki kesinlik vurgusu olan kasem (yemin) aslında, Allah’ın kendisine verdiği görevi yine Allah’tan aldığı güç ve destek ile yerine getireceğine dair Allah’a verilen bir söz mahiyetindedir. Yoksa İblis’in bu ifadesi, bir çok yerde açıklandığı gibi, Allah’a isyan anlamına gelmez. İblis’in bu ifadesinin, Allah’a bir karşı çıkış olarak değerlendirilmesi; İblis’i Allah’a rakip olarak görmeyi ve insanların çoğunun doğru yoldan çıkması sebebiyle de İblis’in Allah’a karşı galip geldiğini kabul etmeyi gerektirir.

… ancak içlerinden arıtılmış kulların müstesna

Yapılan bu istisna ile, İblis’in dürtülerinden “muhleslerin”, yani arıtılmış, arı duru hâle getirilmiş kimselerin etkilenmeyeceği açıklanmıştır. Muhles kimselerin kim olduklarına dair verilen örnekler ise, sadece bu surede sayılan isimlerden (Davud, Süleyman, İbrahim, İsmail…) ibaret değildir. Meselâ, Yusuf peygamberin de muhles olduğu bildirilmiştir:


Yusuf; 24: … Gerçekten o (Yusuf), Bizim arıtılmış kullarımızdandı.


Ancak, Rabbimizin Kur’an’da muhles olarak belirttiği peygamberlerden başka hiç kimsenin muhles olmayacağı yönünde bir düşünce ile muhles konusuna kısıtlama getirmek yanlıştır. Fitelenen, belâlar musibetler ile sınavlara sabreden, arınma noktasında gereken eğitimi yapan, akletme ve tefekkür etme düzeyinde kendini yetiştiren herkes muhles olup İblis’ten etkilenmeyebilir.
Burada “azdırma” olarak ifade edilmiş olan İblis’in dürtülerini, her insanın hayatında bir çok kez yaptığı hatalarda görmek mümkündür. Meselâ pek çok insan, ilk aklına geliverini ölçüp biçmeden yaptığı için çeşitli zararlara uğramıştır. İblis’in iğvalarına uyanların kayıpları hakkında Rabbimiz de geçmişten şöyle somut bir örnek vermiştir:



Sebe; 15-21: Ant olsun ki Sebe` kavmi için oturdukları yerde bir ibret vardı: Sağ ve soldan iki bahçe! (Onlara): "Rabbinizin rızkından yiyin de O`na şükredin, ne güzel bir belde ve çok bağışlayıcı bir Rab!" (denildi).
Fakat onlar (şükürden yüz çevirdiler) bakmadılar. Biz de üzerlerine Arim selini salıverdik ve o güzelim iki bahçelerini buruk yemişli, ılgınlık ve içinde biraz da sidir ağacı bulunan iki harap bahçeye çevirdik.
Bunu onlara nankörlüklerinin cezası yaptık ve Biz hep böyle çok nankör olanları cezalandırırız.
Biz onlarla o bereket verdiğimiz memleketler arasında, sırt sırta şehirler meydana getirmiştik. Ve onlarada muntazam gidiş geliş düzenledik. (Onlara): Buralarda gecelerce ve gündüzlerce emniyet içinde gezip yürüyün (dedik).
Buna karşı onlar: "Ey Rabbimiz! Seferlerimizin arasını uzaklaştır" dediler ve nefislerine zulmettiler. Biz de onları efsanelere çevirdik ve tamamen didik didik dağıttık. Şüphesiz ki bunda çok şükredecek her sabırlı için elbette ibretler vardır.
Yine yemin ederim ki, İblis onlar hakkındaki zannını hakikaten doğru buldu da içlerinde müminlerden ibaret bir gruptan başkası ona uydular.
Halbuki İblis`in onlar üzerinde hiçbir saltanat kudreti yoktu. Fakat Biz ahirete imanı olanı belli edecek, ondan şüphe içinde bulunandan ayırt edecektik. Öyle ya Rabbin her şeyi gözetleyendir.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Herşeye rağmen, bir MELEK varlığı (geleneksel görüşü kastediyorum) ne hikmetse bir türlü yerine oturmuyor, mesela, İRADE den yoksun bir varlığın, İRADE sahibi bir varlığa secde etmesi, sizce mahtık ilişkisi içinde yerine oturuyor mu?..


elbette mantıklı. İrade sahibi bir varlığın, yine iradeyi yaratan Allah'a (cc) secde etmesi gibi bir mantık olgusu taşıyor bu durum. Allah (cc) akıl yaratmış bizler için ve bunu bize kendisini bulmamız için vasıta kılmış. Allah'a (cc) yaratılış gayesinin dışına çıkmadan hizmet eden her varlık melekedir. Yağmuru yağdıran aslında "O"'dur (cc), fakat o emri yerine getiren melektir. Hiç bir padişahın kalkıpda bir işi kendi başına yapmaya çalıştığını düşünebiliyorumusunuz. ha! keyfiyet bakımından, dilerse yapar gücü yeter, fakat bulunduğu makamın gereği bunun için bizzat tayin ettiği hizmetçisi varsa elbette emreder ve o'na yaptırır.


Bir varlığa hizmet edecek herşey ona itaat ettirilir, bunu anlarım, velakin, melek ile bu zamana kadar kaç kişi direkt görüşebilmiş ve kaç kişinin hizmetinde direkt bazı melekler bulunabilmiştir, insanın varlık amacı ve meleklerin varlık amacı o kadar birbirine zıt ki, bu iki zıddı yanyana getirmek, gündüzü gece, geceyi gündüze çevirmek gibi birşeydir..

"Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmetini gönderen O'dur. Melekleri de size istiğfar eder. Allah, müminlere karşı çok merhametlidir." (Ahzap: 43)

Diyelim melekler de ademe itaat etmeseydi, sonuç ne olacaktı, nasılsa melek dünyasında CENNET VE CEHENNEM kavramı yok, melekler itaat etti, bunun ödülü Cennet olabilir mi, etmeselerdi Vehennem olabilir miydi. Bu ihtimallerin ne kadar uçuk birer fikir olduğunu söylememe gerek yok sanırım,

"Neredeyse yukarılarından gökler çatlayacak! Melekler de Rablerini hamd ile tesbih ediyorlar ve yerdekiler için mağfiret diliyorlar. İyi bilin ki Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir." (Şura: 5)

İşte bu ayet; bilmenin verdiği korkuya işaret ediyor. Çünkü O melekler bizzat Rabbül Alemin'in emrindeler her daim. Bu vesile ile O melekler tahkik-i imandalar. O'nlar Azametli'nin (cc) farkında olan melekler o yüzden korku ile beraber hakkel yakin makamını müşahede tmesi ile asli olan görevini yerine getiriyor.

Azrail ile İsrafil'in Kur'an da yer almayışı neye bağlanabilir, meleklerin büyüğü olarak anılan bir meleğin Kitapta bahsedilmemesi bile, bu kavramların sonradan ortaya atıldığının delili gibi geliyor..
[/QUOTE]

"...Hak O'nun dediği! Sur üfürüleceği gün de mülk O'nun!..." (En'am: 73)

Sur'a üfleyen meleğin İsrafil (a.s.) olduğu, ölüm meleğininde Azrail (a.s.) olduğu sahih hadislerde mevcut.
 

zalim09

New member
Katılım
20 Nis 2007
Mesajlar
74
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
ALLAH razı olsun bilgi ve paylaşım için emeğinize sağlık
 

ÇAPANOÐLU

New member
Katılım
8 Eki 2006
Mesajlar
803
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Melek-şeytan-cin ve kazançkapısı

Melek-şeytan-cin ve kazançkapısı

ALLAH razı olsun bilgi ve paylaşım için emeğinize sağlık

İblis, insanların sudûrundadır (beyinlerindedir, zihinlerindedir).

Nass suresi ayet 4, 5:

4-Hannasın kötü fısıltılarının şerrinden,
5-Ki o, insanların göğüslerinde vesvese verir.


İblis vesvese verir.

Ta Ha suresi ayet 120:

Derken şeytan ona şöyle diyerek vesvese verdi: “Ey Adem! Sana sonsuzluk ağacıyla eskimez/çökmez mülk ve saltanatı göstereyim mi?

A’raf suresi ayet 20:

“Derken, şeytan, kendilerinden gizlenmiş olan bedenlerini ortaya çıkarmak için ikisine de vesvese verdi. Dedi: “Rabbinizin sizi şu ağaçtan uzak tutması, iki melek olmayasınız yahut ölümsüzler arasına katılmayasınız diyedir.”

Kaf suresi ayet 16:

“Ve hiç kuşkusuz, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesvese verdiğini biz biliriz. Ve biz ona şah damarından daha yakınız.”


Vesvese:

“Gizli bir sesle, fısıltı ile düşünce aşılamak, bir işe, eyleme yöneltmek” demektir. Burada İblis’in yani Şeytan-ı Racim’in neler fısıldayacağı, neleri gizlice telkin edeceğini şeytanî karakterleri göz önüne alarak öğrenebiliriz.

Melek:

Arap Dilbilimi uzmanları “ملك melek” sözcüğünün kökeni ile ilgili altı tane farklı tespitte bulunurlar. Bu tespitlerin izahı sayfalar dolusu açıklamaları gerektirir. Biz bunların en isabetlisi olan iki tespiti dikkate alacağız. Olayın geniş açıklamasını arzu edenler, Kitab-ül-Ayn, Tehzib, Camî, Keşşaf, Mecma’, Garaib, Lübâb, Rûh, El-Bahr-ül Muhît, Müfredat gibi kaynaklara başvurabilirler.
Birincisi: Melaike ve bunun tekili olan melek sözcükleri “ؤلوك Ulûk” kökünden türemiştir. Bu sözcük elçi göndermek anlamını taşımaktadır. Kelimenin aslı “مألك me’lek” dir. İsm-i zaman, ism-i mekan ve mastardır. Dolayısıyla başındaki “م mim/m” ektir. Sonra elifle lam yer değiştirmiş “ملئك mel’ek” yapılmıştır. Allah’tan elçi anlamında isim olarak kullanılmaya başlayınca hemze terk veya tahfif yoluyla “ملك Melek” şeklini almıştır.
İkincisi: Başındaki “م mim/m” kelimenin aslındandır, ek değildir. Kuvvet/yönetim gücü anlamındaki “ملك melk” kökünden türemiştir. Mülk, milk, malik ve melik sözcükleri bu kökten türemedirler. Anlamları da bu kök anlama göredir. Genellikle eski tefsirciler birinci şıkkı tercih etseler bizim tespitlerimize göre her iki kökten de türemiştir. Ve ayrı kök ve ayrı anlamlarda kullanılmıştır. Yani bazı yerlerdeki “ملائكة melaike” sözcüğü birinci şık kapsamına bazı yerlerde geçenler de ikinci şık kapsamına girmektedir. Bunları yer aldıkları pasaj içerisindeki söz akışından kolayca ayırt edebiliriz.
Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda anlaşılıyor ki “ملك melek”, “Kuvvet, yönetim gücü, elçi ve haber verici” demektir.


Kur’an’ı iyi anlayıp dini doğru yaşayabilmek için bu kavramın Kur’an’daki yer alışlarını iyi bilmemiz gerekmektedir.

Görüldüğü üzre melek sözcüğü iki farklı anlamlı kökten gelebilmektedir. Buna göre “üluk” kökünden anlamına göre “elçiler/haberciler”; “Melk” kökünden anlamına göre ise “yönetim güçleri” anlamına gelmektedir. Ne yazık ki bu ayırım yapılmadan Kur’an’daki “melek, melaike” sözcüklerinin hepsi aynı anlamda kabul edilmiştir. Halbuki konu akışı çerçevesinde bu ayırım yapılabilir. Yapılmalıdır da. Zira konu içerisinde bunlar farklı farklı anlamlar içermektedir.
Bizim konumuzu ilgilendiren yani Adem’e secde eden (boyun eğen) melekler ve secde etmeyen melek İblis konusundaki ayetlerdeki geçen “ملائكة melaike” sözcüğü “melk” kökünden türemedir ve anlamları “güçler” demektir.



Şimdi, İblis ve Melek ile alakalı birkaç teknik verileri gözönüne serdirketn sonra, gelelim saadete..
Bu konuyu okuyan bazı kardeşlerimiz, manasız ve alakasız bir mesele ile neden gündemi meşgul ettiğimizi düşünebilir.. Oysa, Kur'anı hayatın içine çekip, Kur'an gözlüğü ile şöyle etrafa nazar ettiğimizde, bazı yanlış anlaşılmaların nelere sebebiyet verdiğini kolayca görebiliriz..
Bu ülkede ne işe yaradıkları bilinmemesine rağmen, CİNCİ lik ile iştigal edip, bundan para kazanan yüzlerce belkide binlerce şarlatanlar mevcuttur ve bunlar pisliklerini icra eylerken ne acıdır ki ayetleri aracı olarak kullanmaktadırlar. Verdikleri vesvese neticesinde (ki cin diye bir varlığın insana asla zarar vermesi düşünülemez, insan itaat edilendir, itaat eden, edilene zarar veremez, bu mantıklıda değildir zaten) binlerce karı-kocayı birbirinden ayıran, beyinlerin vesveselerle ifsad edildiği, insanların arasına huzursuzluk, tedirginlik ve korkunun yerleştiği bir ortamda, birileri çkıp, bu şarlatanların maskesini indirmezse eğer, daha kaç binlercenin canının yanacağını bir düşünelim.. Anadoluda boşanan erkek-kadının hemen hemen yüzde 80'e yakınını sebebi maalesef bu pisliktir.. Şu anda falcısına, cincisine sabah gidip tapınmadan ve onların emirlerini almadan iş yapmayan yine binlerce insanımız vardır, hepsinin bu tuzağa düşmesine sebep yine CİN'lere olan TANRISAL imanın tezahürüdür (Allaha sığınırız) Allah bir ayetinde, insanların ALLAH ile bile kandırılmasının çirkinliğini bize bildirirken, birilerinin Cin ile, meleklerle, Kur'an ayetleriyle insanları ifsat etmesi, para kazanması ve kendi zenginleşirken binlerce vatandaşımızı buhranlara sürüklemesi, Kur'an gözlüğü ile kabul edilebilecek bir mevzu değildir..
Türkiyenin en büyük tarikatı olarak kendilerini tanıtan ve bununla övünen (isteyene özelden tarikat adını bildirebilirim) bir sözde vekil, geceleri korktuğu söylenen 3 yaşındaki bir çocuğa, içine güya okuyarak tükürdüğü bir bardak suyu içirmiş, yaptığının bir şarlatanlık olduğunu söyleyince, sille tokat dışarı attırıp, bir ay içinde beni bir kaza ile öldüreceği iddiasında bulunmuştur, daha sonra telkin ve ısrarımla çocuk tıbbi yönden şifasını buldu da, mahkemelere sebep olacak bir olay, büyümeden çözülmüş oldu..Bunu anlatmamın sebebi tarikatları yermek için değildir, kendini müslüman addeden insanların bile, Cin, Melek ve Kutsal araçları nasıl kullandıklarını izah içindi..
Bütün bunların getirdiği sonuç ise tamamen bir yıkım..
İnsanların darda kaldığı imdat isteyeceği ve kendine şah damarından daha yakın olan ALLAH'ın yerine, bir sürü aracı, vesile ve şirkvari inançlarla Allah'a olan güvenin yıkılıp, yerine hiristiyanvari inançların yerleşmesi..
Şimdi, kendinizi bir yoklayın lütfe..
Cinden, cinciden korktuğu kadar Allah'tan korkan, Onlardan ümit beslediği kadar, Allah'tan ümit besleyen kaç kişi vardır şu dünyada..
Eskiden görünür taşlarla, tunçlarla dikilen ve tapılan putların yerine ikame edilen görülmez varlıkların daha ne yıkımlara sebebiyet verdiğini, sizlerde biraz dikkatlice gözlemleyerek görebilirsiniz..
 

nurþeyma

New member
Katılım
7 Nis 2007
Mesajlar
302
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
elbette mantıklı. İrade sahibi bir varlığın, yine iradeyi yaratan Allah'a (cc) secde etmesi gibi bir mantık olgusu taşıyor bu durum. Allah (cc) akıl yaratmış bizler için ve bunu bize kendisini bulmamız için vasıta kılmış. Allah'a (cc) yaratılış gayesinin dışına çıkmadan hizmet eden her varlık melekedir. Yağmuru yağdıran aslında "O"'dur (cc), fakat o emri yerine getiren melektir. Hiç bir padişahın kalkıpda bir işi kendi başına yapmaya çalıştığını düşünebiliyorumusunuz. ha! keyfiyet bakımından, dilerse yapar gücü yeter, fakat bulunduğu makamın gereği bunun için bizzat tayin ettiği hizmetçisi varsa elbette emreder ve o'na yaptırır.




Bakara Suresi 117 Gökleri ve yeri, güzelliklerle donatarak yaratan Bedi' O'dur.Bir şeyin olmasına karar verdi mi ona sadece "ol" der.Artık o, oluverir.

Ama Allah burada açık açık herşeyi kendinin yarattığını ve yaptığını açıklıyor, Allah'ın melekler aracılığı ile yaptığı bir eylemi birebir anlatan bir ayet varsa, amenna derim, yoksa, yukarıdaki ayetle söylemleriniz sanki çelişiyor gibi..
 

ÇAPANOÐLU

New member
Katılım
8 Eki 2006
Mesajlar
803
Tepkime puanı
1
Puanları
0
elbette mantıklı. İrade sahibi bir varlığın, yine iradeyi yaratan Allah'a (cc) secde etmesi gibi bir mantık olgusu taşıyor bu durum. Allah (cc) akıl yaratmış bizler için ve bunu bize kendisini bulmamız için vasıta kılmış. Allah'a (cc) yaratılış gayesinin dışına çıkmadan hizmet eden her varlık melekedir. Yağmuru yağdıran aslında "O"'dur (cc), fakat o emri yerine getiren melektir. Hiç bir padişahın kalkıpda bir işi kendi başına yapmaya çalıştığını düşünebiliyorumusunuz. ha! keyfiyet bakımından, dilerse yapar gücü yeter, fakat bulunduğu makamın gereği bunun için bizzat tayin ettiği hizmetçisi varsa elbette emreder ve o'na yaptırır.




"Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmetini gönderen O'dur. Melekleri de size istiğfar eder. Allah, müminlere karşı çok merhametlidir." (Ahzap: 43)



"Neredeyse yukarılarından gökler çatlayacak! Melekler de Rablerini hamd ile tesbih ediyorlar ve yerdekiler için mağfiret diliyorlar. İyi bilin ki Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir." (Şura: 5)

İşte bu ayet; bilmenin verdiği korkuya işaret ediyor. Çünkü O melekler bizzat Rabbül Alemin'in emrindeler her daim. Bu vesile ile O melekler tahkik-i imandalar. O'nlar Azametli'nin (cc) farkında olan melekler o yüzden korku ile beraber hakkel yakin makamını müşahede tmesi ile asli olan görevini yerine getiriyor.

[/FONT][/COLOR][/B]

"...Hak O'nun dediği! Sur üfürüleceği gün de mülk O'nun!..." (En'am: 73)

Sur'a üfleyen meleğin İsrafil (a.s.) olduğu, ölüm meleğininde Azrail (a.s.) olduğu sahih hadislerde mevcut.[/QUOTE]




6:73 O'dur gökleri ve yeri yaratan. "Ol," dediği gün hemen oluverir. Sözü mutlak doğrudur. Boruya üfürüldüğü gün egemenlik tümüyle O'nundur. Gizliyi ve açığı Bilendir. Bilgedir, her şeyden Haberdardır.

Ayetin ilk yarısını kesip, işin içine harisleri soktuğunuzda elbette mesele şıp diye çözülüverir, o zamanda şöyle bir sorun çıkar, 4 melek diye addedilen meleklerden cibril ve mikyal'in isimlerini anan Allah, acaba neden İsrafil ve Azraili anmamıştır.
Üstelik, dikkat edilirse eğer, Azrail diye adlandırılan melek, diğer meleklerden daha çok işleve sahip.
Günlük vazifesi bulunan bir melekten Vahyinde bahsetmeyen Allah, bir sivrisinekten, bir örümcekten misal verecek..
Zaten verilen ayette, Yüce Allah üstüne bastıra bastıra OL DEDİĞİNDE OLUVERİR VE SÖZÜ MUTLAK DOĞRUDUR.. demektedir..
Boruya üflenmek, araplarda o dönem haberleşmede kullanılan boru üflemeden kinayedir, yani, o dönem insanlığının anladığı bir dilden misal veriliyor, illa bir boru üfleyecek birini aramanın bir mantığıda gözükmüyor zaten..Zaten ayetin devamında, "Gizliği-açığı bilen, Bilge ve herşeyi bilen" diye adlandırılan sıfatlarla, kıyametin Allah tarafından koparılacağı açık açık verilmektedir..
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
"...Hak O'nun dediği! Sur üfürüleceği gün de mülk O'nun!..." (En'am: 73)

Sur'a üfleyen meleğin İsrafil (a.s.) olduğu, ölüm meleğininde Azrail (a.s.) olduğu sahih hadislerde mevcut.




6:73 O'dur gökleri ve yeri yaratan. "Ol," dediği gün hemen oluverir. Sözü mutlak doğrudur. Boruya üfürüldüğü gün egemenlik tümüyle O'nundur. Gizliyi ve açığı Bilendir. Bilgedir, her şeyden Haberdardır.

Ayetin ilk yarısını kesip, işin içine harisleri soktuğunuzda elbette mesele şıp diye çözülüverir, o zamanda şöyle bir sorun çıkar, 4 melek diye addedilen meleklerden cibril ve mikyal'in isimlerini anan Allah, acaba neden İsrafil ve Azraili anmamıştır.[/QUOTE]

Ayetin ilk yarısını kessende kesmesende mana değişmiyor.Vurgu yeterince istenilen gerçeği vurguluyor sanırım. Evet kabul ediyorum çapanoğlu ve itiraf ediyorum,azrail ve israfil (a.s.) adında büyük melek isimlerini o zamanın insanları yahudilere özendikleri için onlar uydurdu. Yazık,yazık,çok yazık.vahimden daha vehimsiniz.Şu gayretlerinizden vazgeçin,Resul'un sözlerine muhalif olmanız sadece size kaybettiriyor,bunu anlayın artık.Resul (s.a.v.) yalan konuşmayan o mübarek dili ile kendi açıklıyor bunları.
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
6:73 O'dur gökleri ve yeri yaratan. "Ol," dediği gün hemen oluverir. Sözü mutlak doğrudur. Boruya üfürüldüğü gün egemenlik tümüyle O'nundur. Gizliyi ve açığı Bilendir. Bilgedir, her şeyden Haberdardır.

Ayetin ilk yarısını kesip, işin içine harisleri soktuğunuzda elbette mesele şıp diye çözülüverir, o zamanda şöyle bir sorun çıkar, 4 melek diye addedilen meleklerden cibril ve mikyal'in isimlerini anan Allah, acaba neden İsrafil ve Azraili anmamıştır.

Ayetin ilk yarısını kessende kesmesende mana değişmiyor.Vurgu yeterince istenilen gerçeği vurguluyor sanırım. Evet kabul ediyorum çapanoğlu ve itiraf ediyorum,azrail ve israfil (a.s.) adında büyük melek isimlerini o zamanın insanları yahudilere özendikleri için onlar uydurdu. Yazık,yazık,çok yazık.vahimden daha vehimsiniz.Şu gayretlerinizden vazgeçin,Resul'un sözlerine muhalif olmanız sadece size kaybettiriyor,bunu anlayın artık.Resul (s.a.v.) yalan konuşmayan o mübarek dili ile kendi açıklıyor bunları.[/QUOTE]



Selam,zaten bizde onu diyoruz Radikal Alemlere Rahmet olanin getirdigi hem korunmus olana baglaniyoruz Insallahu Teala.Elhamdülillah ayrilik yok ikimizde aynisini diyoruz,VAllahi onun getirdigine hic bir ortamda muhalif olmadigimiz gibi savunucusuyuz Insallahu Teala.
 

ÇAPANOÐLU

New member
Katılım
8 Eki 2006
Mesajlar
803
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Ayetin ilk yarısını kessende kesmesende mana değişmiyor.Vurgu yeterince istenilen gerçeği vurguluyor sanırım. Evet kabul ediyorum çapanoğlu ve itiraf ediyorum,azrail ve israfil (a.s.) adında büyük melek isimlerini o zamanın insanları yahudilere özendikleri için onlar uydurdu. Yazık,yazık,çok yazık.vahimden daha vehimsiniz.Şu gayretlerinizden vazgeçin,Resul'un sözlerine muhalif olmanız sadece size kaybettiriyor,bunu anlayın artık.Resul (s.a.v.) yalan konuşmayan o mübarek dili ile kendi açıklıyor bunları.



Selam,zaten bizde onu diyoruz Radikal Alemlere Rahmet olanin getirdigi hem korunmus olana baglaniyoruz Insallahu Teala.Elhamdülillah ayrilik yok ikimizde aynisini diyoruz,VAllahi onun getirdigine hic bir ortamda muhalif olmadigimiz gibi savunucusuyuz Insallahu Teala.[/QUOTE]



Şükür, bu siteye üye olduktan sonra, vayhe dayanmayan ve Kur'ani olmayan hiçbir görüş ileri sürmedim, benim vahy ışığında ele almak istediğim her konu, ne hikmetse, vahy dışında delillerle ve kanıtlarla çürütülmeye çalışıldı. Eğer bir meseleyi hadis tandanslı ele alsaydık, elbette hadislerle desteklenebilir veya zıddı isbat edilebilir, lakin, Vahyin karşısına Vahy'den öte rakipler oluşturmak, ortaya tuhaf sonuçlar çıkarmaktadır..
Vahyin eksiğini Hadisler kapatır mahtığını, değil ileri sürmek, düşünmek bile tehlikelidir akidevi yönden.. Hiçbir zaman Yaratıcının hükümlerinin yanına, kim olursa olsun, bir yaratığın hükmünü eş veya denk tutmak, ya Yaratıcının vasıf ve sıfatlarının bilinmediğinin bir delilidir, veya, bir yaratığı O'na denk tutma hastalığının bedene siret ettiğinin açık belirtileridir..
Bunu önlemek amacıyla, tüm arkadaşlarımdan rica ediyorum, VAHY çıkışlı önermelerimize eğer varsa vahy çıkışlı deliller ve kanıtlarla destek veya reddiyede bulunun, bunun dışındaki hareketler, değil meselenin çözümüne, daha da karmaşıklığa sürüklenmesine sebebiyet vermektedir..
Allah'ın bize yüklediği görev, Vahyinin ışığını dünyaya götürmemizdir..
Bu yol meşakkatli, çetin ve zor olabilir ama, yük Allah'ın yükü olunca, görevin kutsallığı her zorluğu kolay kılar..
Rabbim davası için yaşayan ve yaşatanlardan eylesin inş..
 

ÇAPANOÐLU

New member
Katılım
8 Eki 2006
Mesajlar
803
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Allah razı olsun kardeşin. Seni aramzıda görmek çok güzel ve keyifli ve teşvik edici.

Teşekkür ve tebrik ederim.

Bu vesile ile şunu eklemek istiyorum.

Sana desem ki "Yarın güneş doğacak ey Radikalislam"

Sen dersin "Biliyorum, büyütmeye ne gerek var"

Desem ki "Yarın güneş doğmayacak ey Radikalislam

Sen dersin "Hadi ordan"

Bir saf çıkar, bana hüsn-ü zan eder, beni bir halt sanır der;

"Söylediklerine inandım iman ettim. Her gün doğan şu güneş yarın doğmayacak. "

Demek iman varlığı beş duyu ile görülen aklın kabul ettiği şeylerden ibaret değildir. İman, akıl kabul etmekte zorlandığı, gözün görmediği, kainattaki işleyen kanunların dışında kanunların da olduğunu bilip, kabul etmektir. Görmeden, duymadan, hissetmeden kabul etmektir.

Yoksa materyalistler gibi bu şeylere mistizim adını takmak tahkiki bir iman değildir.


Reddettiğimiz bir olgu yokki bizim,
Biz meleklerin varlığına iman ediyoruz, lakin, bu meleklerin, göklerde bir yerlerde amaçşıs ve işlevsiz yaşayan melekler değil, tüm alemde insanlığın hizmeti için görev ifa eden ve insanla birebin ilihtili olan ir melekler alemine iman ediyoruz, bu güneştir, melkut'tur, toprak, su, yağmur, ağaç ve hayvanlardır, ama, muhakkak insanı ilgilendiren olgulardır, insanı ilgilendirdiği için Allah insanı yaratırken onlardan insana hizmet için söz lıyor, olayları vahy ve akıl süzgecinden geçirdiğimizde aslında bir sıkıntı yok, sıkıntı, aklı ıskalayıp, önemsemememizde yatıyor, aklı kullanmayana da vahyin diyeceği bir şey yoktur zaten
 
E

ensar

Guest

KURTUBİ TEVSİRİNDEN ALINTI
Aşağıdaki ayetler sad suresine aittir.

71. Rabbin o zaman meleklere demişti ki: "Şüphesiz ki Ben çamurdan bir beşer yaratacağım."

72. "Ben onu tamamlayıp ona ruhumdan üflediğim zaman hemen ona secdeye kapanın."

73. Meleklerin tümü hep birlikte secdeye kapandılar.

74. İblis müstesna. Büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu.



"Rabbin o zaman meleklere demişti ki..." buyruğundaki "O zaman"

edatı "tartışırlarken" anlamındaki buyruğun sılasındandır. Tartıştıkları zaman ve "Rabbinin meleklere: Şüphesiz Ben çamurdan bir beşer yaratacağım" dediği zaman Mele-i A'la'ya dair benim bir bilgim yoktu, demektir.

" O zaman... demişti ki" buyruğunun "tartışırlarken" lafzından bedel olduğu ve "tartışırların mahzuf bir kelimeye taalluk ettiği de söylenmiştir. Çünkü anlam: Benim tartıştıkları zamanda Mele-i A'la'nın sözlerine dair bir bilgim olmamıştı, şeklindedir.

"Ben onu tamamlayıp" buyruğunun başındaki: edatı, mazi olan fiile müstakbel (muzari) anlamını verir. Çünkü bu edat şart harflerine benze*mektedir. Bunun cevabı da şartın cevabı gibidir. "Onu yarat(aca)ğımda demektir.

"Ona ruhumdan üflediğim zaman" yani ancak Benim malik olduğum, Benden başka kimsenin malik olmadığı ruhtan... İşte izafetin anlamı budur. Buna dair yeterli ve güzel açıklamalar en-Nisa Sûresi'nde İsa hakkındaki: "Ve kendinden bir ruhtur" (en-Nisa, 4/171) buyruğu açıklanırken geçmiş bulunmaktadır.

"Hemen ona secdeye kapanın" buyruğundaki: "Secdeye varanlar olarak" lafzı hal olarak nasbedilmiştir. Buradaki secdeden kasıt, ibadet maksadıyla yapılan bir secde değil, tahiyye (selamlama) secdesidir. Buna dair açıklamalar da daha önceden el-Bakara Sûresi'nde (2/34. âyet, 4. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

"Meleklerin tümü hep birlikte secdeye kapandılar." Yani hemen emre uydular, yüce Allah'a tazim ve itaat ile secdeye kapandılar.

"İblis müstesna." Âdem'e secdenin yüce Allah'a itaat olduğunu bilmeyerek, önünde secdeye varmayı büyüklüğüne yedirmedi. Allah'a itaat etmeyi büyüklüğüne yedirmeyerek kabul etmemek ise, bir küfürdür. Bundan dolayı o yüce Allah'ın emrine karşı büyüklenmesi sebebiyle kâfirlerden olmuştur. Bu hususa dair yeterli açıklamalar daha önceden el-Bakara Sûresi'nde (2/34. âyet, 7. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

75. Buyurdu ki: "Ey İblis! Kendi ellerimle yarattığıma secdeden seni ne alıkoydu? Büyüktendin mi? yoksa yücelerden mi oldun


"Buyurdu ki: Ey İblis! Kendi ellerimle yarattığıma secdeden seni ne alıkoydu?" Secde etmeni ne önledi, ne engel oldu?

Yüce Allah herşeyin yaratıcısı olmakla birlikte Âdem'e ikram olmak üzere onu yaratmayı bizzat kendi zatına izafe etmektedir. Bu ruhu, beyti (Ka-beyi), nakayı (Allah'ın dişi devesi) ve mescidleri kendi zatına izafe etmesi gibidir. İnsanlara karşılıklı ilişkilerinde bildikleri, alışkın oldukları bir üslub ile hitab etmektedir. Yaratılmışlardan başkanlık konumunda olan bir kimse ancak büyüklüğünü ortaya koymak ve ona ikramda bulunmak üzere herhangi bir işi doğrudan kendi elleriyle yapar, işte burada da "el"in zikredilmesi bu anlamdadır.

Mücahid dedi ki: Burada el teekküd ve ilişki anlamındadır. Bu da bizzat benim yarattığıma... demektir. Bu bakımdan yüce Allah'ın: "Rabbinin vechi kalıcıdır" (er-Rahman, 55/27) buyruğu gibidir ki Rabbin kalıcıdır demek olur.

Bir diğer açıklamaya göre; yüce Allah'ın yaratmasında "el"deki benzetme, bu yaratmanın nimet, güç ve kudret manasına olmadığını, aksine bunların yüce Allah'ın zat sıfatlarından iki sıfat olduğunu göstermektedir.

Bir başka açıklamaya göre "el" ile kudreti kastetmiştir. Mesela, bu işe benim elim yetmez, ağır yükü kaldırmaya benim iki elim yoktur, denilir. (Buna güç yetiremem demek istenir.) Buna da yaratmanın ancak kudret ile gerçekleştiğine dair icmaın varlığı delil teşkil etmektedir. Şair de şöyle demektedir:

"Afra'dan benim de o sapasağlam dağların da,

İki elimin yetemediği (güç yetiremediğim) şeyleri yüklendim."

"Kendi ellerimle yarattığıma" buyruğunun vasıtasız olarak yarattığıma anlamında olduğu da söylenmiştir.

Secde etmekten "büyüktendin mi yoksa" Rabbine karşı büyüklük taslayarak "yücelerden mi oldun?"

Muhammed b. Salih'in Şibl'den onun İbn Kesir'den rivayet ettiğine göre ve Mekkeliler: "Kendi ellerimle... büyüklendin mi?" şeklinde "elifi vasi elifi olarak okumuşlardır. Bu da haber anlamını ifade eder. O vakit "Yoksa" munkatı' olup " Hayır" anlamında olur.

O takdirde: "Yoksa onlar onu kendiliğinden uydurdu mu derler?" (es-Sec-de, 32/3) buyruğu ve benzerleri gibi olur. Bunu soru olarak kabul edenlere göre ise: "Yoksa" lafzını istifham hemzesi gibi kabul ederler. Bu ise bir takrir ve bir azardır. (Mealde olduğu gibi) Yani sen Âdem'e secde etmeyi kabul etmeyince, kendi kendine büyüklendin? Yoksa sen büyüklük tas-layanlardan olup bundan dolayı büyüklendin?
 
Üst Alt