Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Mehdi ve Hz. isa'ın inmesi

hakka davet

New member
Katılım
25 Eyl 2007
Mesajlar
153
Tepkime puanı
18
Puanları
0
Yaş
53
"Mehdî" sözlükte, "kendisine rehberlik edilen" demektir. Terim olarak, Hz. Peygamber (s.a)'in kıyamete yakın bir zamanda geleceğini haber verdiği sâlih kuldur.

Bize Müsedded haber verdi, İbni Mes'ûd (r.a) vasıtasıyla Rasûfullah (s.a)'den rivayet etmiştir;
Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur:
"Dünyada sadece bir gün kalsa, (Allah o günü uzatır da) O günde Benden veya ehli beytimden, adı adıma, babasının adı da babamın adına uyan bir adam gönderir"
Fitr hadisinde şu ilâve vardır:
O şahıs "dünyayı, zulümle dolduğu gibi, adaletle dolduracaktır" Süfyân hadisinde şöyle dedi. , "Araplara, adı adıma uyan ehl-i beytimden biri hakim olmadıkça dünya son bulmayacak veya gitmeyecektir."
Ebû Davûd der ki, Ömer ve Ebu Bekr'in (rivayetleri) Süfyân'ın (rivayetinin) aynıdır, (yani son ilâve, bunların rivayetinde de vardır.(1)

Ali (b. Ebî Talib) (r.a)'dan; Rasûlullah (s.a)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir.
"Dünyanın ömründen sadece birgün kalsa bile, Allah (c.c) benim ehl-i beytimden bir adam gönderecektir. O dünyayı, (daha önce) zulümle olduğu gibi, Adaletle dolduracaktır."(2)

Ebû Saîd El Hudrî (r.a)'dan rivâyt edildiğine göre, Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur:
"Mehdî ben (im neslim) dendir. O açık alınlı ve ince burunludur. Dünyayı zulümle dolduğu gibi adaletle dolduracak ve yedi sene hüküm sürecektir."(3)

İsa Mesih inancı:

“Gerçekten o, (İsâ'nın yere inişi) kıyâmetin yaklaştığını gösteren bir bilgidir. Sakın kıyâmet hakkında şüpheye düşmeyip, bana uyun, bu doğru yoldur.”(zuhruf sur.61.ayet)

Muhakkak ki o saat için bir ilimdir de, saatin (kıyametin) geleceğini, ölülerin dirilip ayağa kalkacağını bildiren bir delil bir alâmettir. Çünkü İsâ gerek ortaya çıkışı, gerek ölüleri diriltme mucizesi ve gerekse ölülerin ayağa kalkmasını haber vermesi itibarıyla kıyametin meydana geleceğine bir delil olduğu gibi, hadiste haber verildiğine göre, inmesi de Kıyametin alametlerindendir. Onun için sakın onda, yani Kıyamet'te şüphe etmeyinde bana uyun. Yani benim göstermiş olduğum doğru yola, şeriatime göre sade bana ibadet ve kulluk edin başka ilahlar peşinde gitmeyin. İşte bu biricik doğru yoldur. Ki onu tutan sapıklığa düşmez.(Elmalılı Hamdi Yazır, Hak dini Kur’an dili)

İnancımıza göre Hz. İsa ölmemiş, semaya çekilmiştir. Cesed-i dünyevîsi ile semada yaşamaktadır.Kıyamete yakın, yeryüzüne inecek, müsbet icraatları gerçekleştirecek: Deccal'in hasıl ettiği manevî tahribatı telafi edecektir. Onun gelmesiyle birlikte bolluğun, refahın artacağının ifade edilmesi, onun ıslahatı sadece manevî cihette olmayacak, maddî cihette de olacak, iktisadî düzelmeler, düzeltmeler de gerçekleştirecektir.

Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Nefsim kudret elinde olan Zat-ı Zülcelal'e yemin ederim! Meryem oğlu İsa'nın, aranıza (bu şeriatle hükmedecek) adaletli bir hakim olarak ineceği, istavrozları kırıp, hınzırları öldüreceği, cizyeyi (Ehl-i Kitap'tan) kaldıracağı vakit yakındır. O zaman, mal öylesine artar ki, kimse onu kabul etmez; tek bir secde, dünya ve içindekilerin tamamından daha hayırlı olur."

Sonra Ebu Hureyre der ki: "Dilerseniz şu ayeti okuyun. (Mealen): "Kitap ehlinden hiçbir kimse yoktur ki, ölümünden önce O'nun (İsa'nın) hak peygamber olduğuna iman etmesin. Kıyamet gününde ise İsa onlar aleyhine şahitlik edecektir" (Nisa 159). (4)

Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Ümmetimden bir grup, hak için muzaffer şekilde mücadeleye kıyamet gününe kadar devam edecektir. O zaman İsa İbnu Meryem de iner. Bu Müslümanların reisi: "Gel bize namaz kıldır!" der. Fakat Hz. İsa aleyhisselam: "Hayır! der, Allah'ın bu ümmete bir ikramı olarak siz birbirinize emîrsiniz!"(5)

Hadis, kıyamete kadar, yeryüzünde İslam'ın devam edeceğini, hem de açıktan açığa mücadele edecek bir güç ve kuvvete sahip olarak devam edeceğini ifade eder. Bu ifade İslam'a karşı olan güçlerin devam edeceğini de ifade eder. Ancak, İslam'ın kesin bir mağlubiyetle her tarafta sindirilmiş, gizlilik içinde, gayr-ı müessir, mahdud ferdler arasında devamı suretinde değil, muzafferâne, açıktan açığa mücadelesini yapabilen bir haşmet içerisinde devam edeceğini ihbar etmektedir. Bu ihbar-ı nebevî, mü'minlerin gelecek hakkında ye'si atmaları için yeterli bir müjdedir. Tarih boyu Müslümanlar çeşitli işkence, hakaret, muhaceret, mağlubiyet vs. zilletleri tatmışlarsa da, hiçbir zaman kesin bir yenilgiyle yok edilememişlerdir. Aleyhissalâtu vesselâm, bu halin kıyamete kadar devam edeceğini, yeryüzünün bazı bölgelerinde sindirilmiş olsalar bile, diğer bir kısım bölgelerinde tevhid bayrağının dalgalanacağını haber vermektedir. (6)

----------------------------------------------------------------------------------------
(1) Tirmizî, Fiten 52. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/399-400.
(2) İbn. Mâce, Fiten 34 Ahmed b. Hanbel 1-299, III -28,37.
(3) Ahmed b. Hanbel II-291, 111-17.
(4)Buhârî, Büyû 102, Mezalim 31, Enbiya 49; Müslim, İman 242, ; Ebu Davud, Melahim 14, ; Tirmizî, Fiten 54,
(5)Müslim, İman 247
(6) İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/275.
 

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
Mîrac haberi haktır. Onu reddeden sapık bir bid'atçi olur. Deccal'in, Ye'cüc ve Me'cüc'ün ortaya çıkması, güneşin batıdan doğması, Hz. İsa'nın gökten inmesi ve sahih haberlerde bildirilen kıyamet alâmetlerinin hepsi de haktır.

İmam-ı Azam Ebu Hanife Fıkh-ı Ekber
 

asilnur

New member
Katılım
18 Eki 2007
Mesajlar
168
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
52
Konum
Istanbul
Bu konuların izahı Risale i Nurda bizzat anlatılmışdır.Tatmin edici bir izah isteyen oraya baksın.
 

Caferi

Forum Þairi
Katılım
23 May 2007
Mesajlar
574
Tepkime puanı
59
Puanları
0
Yaş
43
Konum
istanbul
Web sitesi
www.websitetasarim.com
islamcı bunlar Allah(c.c.)'in vaadidir.

Kuran'ı kerimde
İnsanların Allah'ın dinine dalga dalga girdiklerini gördüğünde, hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Nasr Suresi, 2-3

Onlar, Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, Kendi nurunu tamamlayıcıdır; kafirler hoş görmese bile. Elçilerini hidayet ve hak din üzere gönderen O'dur. Öyle ki onu (hak din olan İslam'ı) bütün dinlere karşı üstün kılacaktır; müşrikler hoş görmese bile." (Saff Suresi, 8-9)

Allah(c.c.)' vaadini tamamladıktan sonra, bütün dinlere karşı islam üstün olduktan sonra. Bu dünya ilelebet varmı olacaktır? Hayır. Cünkü kıyamet kopacak ve mahşerde yargılanmalar başlayacaktır.

Kıyametin kopmasıda Allah(c.c.)' vaadini tamamlamadan olmayacağına göre, kıyametin koptugu zamanda dünyada islamın hakim olduğunu söyleyebiliriz.
 

tevhideçaðrý

New member
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
177
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
52
Hz. Mehdi Kendinden Önceki Müceddidlerden Farklıdır.
"Gerçi her asırda hidayet edici, bir nevi Mehdi ve müceddid geliyor ve gelmiş, fakat herbiri üç vazifeden birisini bir cihette yapması itibariyle, ahir zamanın Büyük Mehdi ünvanını alamamışlar." (Emirdağ Lahikası, 260)
Mehdi'nin Büyük Mehdi ünvanı alması Allah'ın izniyle ancak üç vazifeyi yapmasıyla anlaşılır. Bu üç vazifeyi, Mevlana Halid ve Üstad yapmamıştır. Bu üç vazifeden ancak birisini yerine getirmişlerdir. O da "herbiri üç vazifeden birisini bir cihette yapması" şeklindedir. Yani iman hakikatlerini yayma görevini de ancak bir yönüyle yapabilmişlerdir. Demek ki Mehdi iman hakikatlerini anlatmayı ve imanı yaymayı da çok kapsamlı bir şekilde yapacaktır. Şimdiye kadar benzeri görülmemiş şekilde ve güçte olacaktır, ki bu, kitleleri imana getirecek, batıl cephesinin o güne kadarki hakimiyetini de sona erdirecektir. Bediüzzaman'ın bu 'bir yönüyle' izahı, yani bir alimin veya müceddidin üç vazifeden birini bir yönüyle yapmasının, onun Mehdi olduğunu göstermeyeceğini izah etmektedir. Üç vazifenin de icra edilmesi Üstad'ın da belirttiği gibi kendisinden bir sonra gelecek olan büyük Mehdi vesilesiyledir.
"Ayrıca hem iki Deccal'in sıfatları ve halleri ayrı ayrı olduğu halde, mutlak gelen rivayetlerde iltibas oluyor, biri öteki zannedilir. Hem "büyük Mehdi"nin halleri sabık Mehdilere işaret eden rivayetlere mutabık çıkmıyor, hadis-i müteşabih hükmüne geçer." (Şualar 582)
Hadislerin anlatımında deccallerin icraatlarının birbirlerine benzediğini anlatan Üstad, birisinin diğeri zannedilebildiğini söylüyor. Her deccalin faaliyetleri birbirine yakın. Ancak aynı hadislerde, Büyük Mehdi'nin yaptıklarının, diğer Mehdi'lerden, -ki buradaki 'Mehdi'lerden' kelimesi 'müceddidlerden' anlamında kullanılmıştır- çok farklı olduğunu belirtiyor Bediüzzaman.
"Hem bu üç vezaifi birden bir şahısda, yahut cemaatte bu zamanda bulunması ve mükemmel olması ve birbirini cerhetmemesi pek uzak, adeta kabil görülmüyor. Ahir zamanda Al-i Beyt-i Nebevi'nin (ASM) cemaati-i nuraniyesini temsil eden Hazret-i Mehdi'de ve cemaatindeki şahs-ı manevide ancak içtima edebilir." (Kastamonu Lahikası, 139 ve Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 156)
Bu üç vazifenin aynı anda icra edilmesi Mehdi ve cemaatine mahsustur.
"bu zamanda" ifadesi ile Üstad kendi yaşadığı dönemde Mehdi'nin üç vazifesini birden ifa edebilecek bir şahıs ve bir cemaat görülmediğini ifade etmiştir.
"Rivayetlerde, ahir zamanın alametlerinden olan ve al-i beyt-i nebeviden Hazret-i Mehdi'nin hakkında ayrı ayrı haberler var. Hatta bir kısım ehl-i ilim ve ehl-i velayet, eskide onun çıkmasına hükmetmişler.
Allahu a'lem bissevab, bu ayrı ayrı rivayetlerin bir te'vili şudur ki: Büyük Mehdi'nin çok vazifeleri var. Ve siyaset aleminde, diyanet aleminde, saltanat aleminde, cihad alemindeki çok dairelerde icraatları olduğu gibi, her bir asır me'yusiyet vaktinde, kuvve-i maneviyesini te'yid edecek bir nevi Mehdi'ye veyahud Mehdi'nin onların imdadına o vakitte gelmek ihtimaline muhtaç olduğundan; rahmet-i İlahiyye ile her devirde belki her asırda bir nevi Mehdi al-i beyt-ten çıkmış, ceddinin şeriatını muhafaza ve sünnetini ihya etmiş. Mesela: Nakşibend ve aktab-ı erbaa ve on iki imam gibi büyük Mehdi'nin bir kısım vazifelerini icra eden zatlar dahi, Mehdi hakkında gelen rivayetlerde, medar-i nazar Muhammed Aleyhissalatü Vesselam olduğundan rivayetler ihtilaf ederek, bir kısım ehl-i hakikat demiş: "Eskide çıkmış." Her ne ise...
Evet yüzer kudsi kahramanları yetiştiren ve binler manevi kumandanları ümmetin başına geçiren ve hakikat-i Kur'aniyenin mayası ile ve imanın nuriyle ve İslamiyetin şerefiyle beslenen, tekemmül eden a-li beyt, elbette ahirzamanda şeriat-i Muhammediyeyi ve hakikat-i Furkaniyeyi ve sünnet-i Ahmediyeyi (ASM) ihya ile, ilan ve icra ile, başkumandanları olan "Büyük Mehdi" nin kemal-i adaletini ve hakkaniyetini dünyaya göstermeleri gayet makul olmakla beraber, gayet lazım ve zaruri ve hayat-i içtimaiye-i insaniyedeki düsturların muktezasıdır..." (Şualar, 456)
Şeriat-ı Muhammediyye: Peygamber Efendimizin şeriatı, halifelik
Şeriat: Kur'an-ı Kerim'in tarif ettiği ve bildirdiği yol
Hakikat-ı Furkaniye: Kur'an-ı Kerim'in esası ve mahiyeti
Sünnet-i Ahmediyyeyi: Peygamberimiz (SAV)
İhya: Yeniden canlandırma
İlan: Herkese duyurma
İcra: Tatbik etme.
Bediüzzaman, her asırda Müslümanların ümitsizlik içine düştükleri sırada, manevi kuvvetlerini desteklemek, şevklerini ve mücahede güçlerini arttırmak için bir nevi Mehdi manasında (müceddid) gönderildiğini ve bu şahısların, ahir zamanda gelmesi beklenen Büyük Mehdi'nin vazifelerinden sadece bir kısmını bir yönüyle yaptıklarını belirtiyor.
Ahir zamanda beklenen Büyük Mehdi'nin de çıktığı zaman Peygamber Efendimizin dönemindeki İslam'ın gerçek yaşantısını halife olarak tatbik edeceğini, Kur'an-ı Kerim'in, imanın esasını tebliğ edip ümmetin imanını güçlendireceğini, bunları bütün dünyaya açıkça göstereceğini ve herkese duyuracağını bildiriyor.

Hz. Mehdi Hristiyan Alemiyle İttifak Edecektir.
O zatın üçüncü vazifesi, Hilafet-i İslamiye'yi İttihad-ı İslam'a bina ederek, İsevi ruhanileriyle ittifak edip din-i İslam'a hizmet etmektir. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 9)
"İsevi ruhanileriyle ittifak edip": Büyük Mehdi'nin 3. vazifesi olan Hristiyan önderlerle ittifak etmesi ve bu vesilesiyle İslam'a hizmet etmesi Üstad'ın yaşadığı dönemde oluşmamıştır.
Üstad, dikkat edilirse Hristiyan tabirini kullanmamakta ve "İsevi" demektedir. Çünkü Mehdi'nin ittifak yapacağı ruhaniler, muhtemelen şu andaki Hristiyanlardan farklı olacak. Üçleme yaparak, bu şekilde şirk koşanlardan değil, Hz. İsa'yı sadece Allah'ın kulu ve Peygamberi olarak görecek olan, yani gerçek anlamda Hz. İsa'nın takipçileri olacak bir kısım saf, şirk içinde olmayan Hristiyanlar kastedilmiş olabilir. Böyle bir cemaate ne Üstad zamanında ne de günümüzde henüz rastlanmamıştır. Ayrıca İslam ve Hristiyanlığın ortak cephesi olan "materyalizm ve dinsizliğe" karşı ittifak da o dönemde gerçekleşmemiştir.

Hz. İsa Cismen Göğe Alınmıştır.
"Hz. İdris ve İsa'nın tabaka-i hayatları (şu anki yaşamları) beşeriyet levazımatından tecerrüd ile melek hayatı gibi bir hayata girerek nurani bir letafet kesbeder. Adeta bedeni misali letafetinde ve cesed-i necmi nuraniyetinde olan cism-i dünyevileriyle semavatta bulunurlar." (Mektubat 6)

Hz. İsa Yeryüzüne İnecektir.
"Evet, hadis-i serifin ifadesiyle Hazret-i İsa'nın semavi nuzulü kat'i olmakla beraber; mânâ-yı işârisiyle-başka hakikatları ifade ettiği gibi bu hakikata da mu'cizane işaret ediyor." (Kastamonu Lahikası, 50)
"Hazret-i İsa'nın semavi nuzulü kat'i olmakla beraber" Üstad Hz. İsa'nın dünyevi cismiyle yani vücuduyla dünyaya tekrar döneceğinin tabire, tevile mahal vermeyecek şekilde kesin bir gerçek olduğunu ifade etmiştir.

Hz. İsa Yeryüzüne Cismen İnecektir.
"İşte böyle bir sırada, o cereyan pek kuvvetli göründüğü bir zamanda, Hazreti İsa (AS)'ın şahsiyet-i maneviyesinden ibaret olan hakiki İsevilik dini zuhur edecek, yani rahmet-i ilahiyenin semasından nuzul edecek; hal-i hazır Hristiyanlık dini o hakikata karşı tasaffi edecek, hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak, hakaik-ı İslamiye ile birleşecek; manen Hristiyanlık bir nevi İslamiyet'e inkilab edecektir... Ve Kur'an'a iktida ederek, o İsevilik şahsı manevisi tabi; ve İslamiyet, metbu makamında kalacak. Din-i hak, bu iltihak neticesinde azim bir kuvvet bulacaktır. Dinsizlik cereyanına karsı ayrı ayrı iken mağlub olan İsevilik ve İslamiyet; ittihad neticesinde, dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak istidadında iken alem-i semavatta cism-i beşerisiyle bulunan şahs-ı İsa Aleyhisselam, o din-i hak cereyanının başına geçeceğini bir Muhbir-i Sadık, bir Kadir-i Külli Şey'in va'dine istinad ederek haber vermiştir. Madem haber vermiş, haktır; madem Kadir-i Külli Şey va'detmiş elbette yapacaktır..." (Mektubat, 53-54)
"hal-i hazır Hristiyanlık dini o hakikata karşı tasaffi edecek, hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak": Bediüzzaman Said Nursi'nin izahlarından Hz. İsa'nın nuzulüyle birlikte, Hristiyanlığa sonradan sokulan bazı inanç ve uygulamaların sona ereceği, hurafelerden arınarak, vahyedildiği gibi saf, gerçek haline döneceği anlaşılmaktadır. İki bin yıldan beri var olan Hristiyanlıkta henüz böyle bir değişimin düşüncesi dahi ortaya atılmış değildir; zaten bunu tek gerçekleştirebilecek olan da Hz. İsa'dır.
Böyle bir değişim de bugüne kadar gerçekleşmemiş, Hz. İsa da daha nuzul etmemiş ve beklenmektedir. Mehdi ile de ittifak edeceğine göre, Mehdi de gelip geçmemiştir, beklenmektedir.
"hakaik-ı İslamiye ile birleşecek; manen Hristiyanlık bir nevi İslamiyet'e inkilab edecektir": Hristiyanlığın saflaşarak vahyedildiği özüne dönüşünden sonra, zaten indiği zaman hak din olan aslına bürününce, onu kapsayan ve son hak din ve Allah katında tek geçerli din olan İslam'ın gerçekleriyle birleşerek, İslam'a dönüşüme başlayacaktır.
"Ve Kur'an'a iktida ederek, o İsevilik şahsı manevisi tabi; ve İslamiyet, metbu makamında kalacak.": Hristiyanlığın Hz. İsa ile başlayacak olan bu dönüşümü, son kitap olan ve herkesin uymakla mükellef olduğu Kuran'a tabi olmakla neticelenecek. Hz. İsa'nın şahsı ve ona tabi olan Hristiyanlık İslam'a tabi olacak. Bu büyük değişim herkesin yaşayacağı ve şahit olacağı bir konu olarak dünyanın belki de uzun süre bir numaralı gündemi olacağı için, heyecan yaratan ve büyük yankılar uyandıracak gelişmeler olacaktır. Bu gelişmelerin henüz yaşanmadığı ise dünyadaki herkesin malumudur.
"Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlub olan İsevilik ve İslamiyet; ittihad neticesinde, dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak": Böylesine muazzam bir ittifakın, hak dini olduğundan çok daha güçlü bir konuma getireceği aşikardır. Mehdi'nin İslam dünyasında materyalizmi hayatın akışından çıkartması gibi, Avrupa, Amerika ve diğer Hristiyan devletlerde ise materyalizmin hayat felsefesi olmaktan çıkmasının Hz. İsa ile gerçekleşeceği anlaşılmaktadır. İnsanları hayatın gerçek amacından tamamen uzaklaştıran, bencil ve sevgisiz kılan materyalist felsefe ve onun neticesi olan dinsizliğin dünya üzerindeki genel etkileri iki dinin birleşmesi neticesinde sona erecektir.
"...cism-i beşerisiyle bulunan şahs-ı İsa Aleyhisselam, o din-i hak cereyanının başına geçeceğini..." İki dinin ittifakı ve Hristiyanların Kuran'a tabi olması ile dünyada nüfus çoğunluğuna sahip olacak iki din, tek bir ses, tek bir vücut gibi olacağından, ortada bir hak din ve bir de mağlup durumdaki dinsizlik cephesi kalmış olacak. Hak dinin başında da doğal olarak Peygamber Hz. İsa olacak. Üstadın hadisler kaynaklı izah ettiği tüm bu gelişmeler, şüphesiz ki dünyanın çehresini değiştirecek, insanların yaşamlarını etkileyecek ve toplumların ahlaki ve insani yapılarını, düzenlerini olumlu yönde değiştirecektir.
Böylesine geniş çaplı gelişmeler elbetteki bütün dünyanın gözleri önünde cereyan edecektir. Kitle iletişim araçları vasıtasıyla herkesin anında haberdar olacağı ve yaşayacağı bu büyük değişim, ne Bediüzzaman'ın devrinde ne de bir başka zaman diliminde yaşanmamıştır. Mehdi döneminin başlatacağı bu gelişmeler önümüzdeki yakın zaman diliminde yaşanacağı açık olan olaylardır.

Hz. İsa Geldiğinde İmanın Nuru ile Tanınır.
"Hz. İsa (AS) geldiği vakit, herkesin onun İsa olduğunu bilmesi gerekmez. O'nun yakınları ve ileri gelen kişiler, imanın nuru ile onu tanırlar. Yoksa açıkça herkes onu tanımayacaktır." (Mektubat, s. 54)
"İsa Aleyhisselam'ı nur-u iman ile tanıyan ve tabi olan cemaat-i ruhaniye-i mücahidinin kemiyeti, Deccal'in mektepçe ve askerce ilmi ve maddi ordularına nispeten çok az ve küçük olmasına işaret ve kinayedir." (Şualar, 495)
"Hatta Hazret-i İsa Aleyhisselam'ın nuzulü dahi ve kendisi İsa Aleyhisselam olduğu, nur-u imanın dikkatiyle bilinir; herkes bilemez." (Şualar, s. 487)
Hz. İsa geldiği zaman, onu herkesin tanıyamayacağını söyleyen Bediüzzaman, ona yakın bazı kişilerin ancak imanın nuru ile onu tanıyabileceklerini ifade etmiştir. Bu da dünya hayatının imtihanın sırrı olması itibariyle böyledir. Bazı insanların yanılarak beklediği şekilde, yani adeta gökten herkesin göreceği şekilde inerek, uçarak vb. şekilde gelişi söz konusu değildir, çünkü bu adetullaha ve imtihan sırrına aykırıdır. Bu nedenle Hz. İsa gibi yaratılışı ve hayatı mucizelerle dolu bir Peygamberi dahi insanlar tanıyamayacaklardır. Önceleri, sadece gerçek imanlı ve ihlaslı az bir kitle, onu imani çalışmalarından, halinden ve kendisini beklediklerinden dolayı tanıyacaklardır.
Bu husus Mehdi için de geçerlidir. 14 asır önce Peygamber Efendimizin (SAV), Allah'ın vahyine dayanarak bildirdiği bir şahıs olan Mehdi, hadis-i şeriflerde öylesine detaylı tarif edilmiş olmasına rağmen, aynı şekilde ona yakın çok az insan dışında uzun süre tanınmayacaktır.
Örneğin Mehdi'nin çıkacağı yer, zaman, etrafındakiler ve yapacağı işler gibi, tanınmasını oldukça belirginleştiren bilgiler hadislerde anlatılmasına rağmen, hatta fiziksel birçok belirleyici özelliğinin bildirilmesine ve kişinin tam teşhis edilebileceği gibi olmasına rağmen yine de uzun süre tanınamayacaktır.
"çok az ve küçük olması": Hz. İsa'yı tanıyacak kişiler ona tabi olan yakın bir Hristiyan grup olmakla birlikte, O'nu bekleyen Müslümanların başı olan Mehdi ve yakınları tarafından da tanınacaktır. Hz. İsa dünyaya geldiği zaman onu tanıyacak yakınları nasıl az bir topluluk olacaksa, Mehdi geldiği zaman da onu tanıyacak yakınları çok az olacaktır. Üstadın burada bu topluluğun hem fert olarak sayılarının çok az olacağı, hem de yaşadıkları ülkenin kurumsal yapılanmasının içinde çok küçük kalacaklarına dikkat çekmiştir.
"cemaat-i ruhaniye-i mücahidinin" vasıflarıyla tarif ettiği bu topluluğu Bediüzzaman, 3 önemli belirleyici özelliğiyle zikretmiştir.
"Cemaat" olmaları, Mehdi ve yardımcılarının da bir özelliği olacak. Bu onların bir tarikat olmadığını, bir şahs-ı manevi olmadığını da işaret etmesi açısından önemlidir.
"Ruhani" olduklarını da belirtirken Üstad, bu cemaatte olanların, taklidi bir imana sahip olmadıklarına ve zahiri olmadıklarına, bilakis olayların batınını görüp yaşayabilen Batıni bir cemaat olduklarına da işaret etmiştir.
"mücahidin" ifadesi de o cemaatin belki de en belirgin özelliği olan cihat yani tebliğ cemaati olduklarını göstermektedir.

Hz. İsa Hz. Mehdi'ye Tabi Olur.
"Şahs-ı İsa Aleyhisselam'ın kılıncı ile maktül olan şahs-ı Deccal'ın teşkil ettiği dehşetli maddiyunluk ve dinsizliğin azametli heykeli ve şahs-ı manevisini mahvedecek ancak İsevi ruhanileridir ki; o ruhaniler din-i İsevi'nin hakikatını hakikat-ı İslamiye ile meczederek o kuvvetle onu dağıtacak, mânen öldürecek. Hattâ, "Hazret-i İsa Aleyhisselam gelir, Hz. Mehdi'ye namazda iktida eder, tâbi olur." diye rivâyeti bu ittifaka ve hakikat-ı Kurâniye'nin matbuiyetine ve hakimiyetine işaret eder." (Şualar, 493)
"din-i İsevi'nin hakikatını hakikat-ı İslamiye ile meczederek": Hz. İsa'nın tekrar dünyaya döndüğünde tabi olacağı Allah'ın hükümlerini içeren kitap Kuran olduğundan, Hz. İsa bozulmuş Hristiyanlığın gerçeğini ortaya çıkararak, İslam'ın gerçekleriyle birleştirecek.
"o kuvvetle onu dağıtacak, mânen öldürecek": Hristiyanlığın Hz. İsa'ya vahyolduğu şekli İslamiyet ile birleşerek geniş anlamda güç bulunca, İslam dünyasının dışında kalan ve Hristiyanlığın yaygın olduğu bölgelerde hakim ideoloji olan materyalizmi fikren mağlup edecekler ve materyalizmin insanların üzerindeki etkisini dağıtacaklar.
"hakikat-ı Kurâniye'nin matbuiyetine ve hakimiyetine": İki dinin birleşmesinin İslamiyet üzerine olacağını hadislerle izah eden Bediüzzaman, Kuran'ın tabi olunan kitap olacağını, onun hükümlerinin geçerli ve hakim olacağını bildirmiştir. Böylesine büyük gelişmeler Üstad'ın döneminde de, henüz de yaşanmamıştır.
Peygamber Efendimizin (SAV) hadislerinde işaret edilen alametlerin gerçekleşiyor olması, Bediüzzaman'ın izahlarında gözüktüğü gibi hicri 14. asırda, yani içinde bulunduğumuz yüzyılda, Hz. Mehdi'nin önderliğinde İslam'ın dünyaya hakim olacağını göstermektedir.
 

Ýbrahimi

New member
Katılım
10 Ocak 2008
Mesajlar
9
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
Mehdi Inanci

Mehdi Inanci


MEHDİ İNANCI​


Sözcük anlamı olarak; ”hidayet görmüş”, “hidayet edilmiş”, yani “doğru yol gösterilmiş”, "doğru yola kılavuzlanmış” demek olan ve Arapça bir sözcük olan “mehdi” sözcüğü, bir kısım Müslümanlar tarafından, ilerideki bir tarihte (kıyamete yakın bir zamanda) ortaya çıkacağı zannedilen belirli bir varlığa isim olarak verilmiştir.
İslâmiyet’in tek kaynağı Kur’an’da “Mehdi” ile ilgili bir tek ayet, bir tek işaret bulunmamasına rağmen, Müslümanlar arasında böyle bir inancın oluşması, Yahudi ve Hıristiyan inançlarındaki “Mesih” inancına dayanmaktadır. Bu husus, Ana Britannica tarafından da şu satırlarla saptanmıştır:
“mehdi, … İslâm’da kıyametten önce gelerek dünyayı adaletle dolduracağına inanılan kurtarıcı. Başta Yahudilik ve Hıristiyanlık olmak üzere hemen bütün din ve kültürlerde bulunan mesih inancının İslâm halk kültüründeki uzantısıdır. …”

Bu durumda, mehdi kavramının ayrıntılarına girmeden önce, İslâm’da yeri olmayan bu sapık inancın kaynağı olan mesih inancının ne olduğuna bakmakta yarar vardır. Kur’an’da İsa peygamberin lâkabı olarak geçen “Mesih” sözcüğü (Nisa; 157, Maide; 72, 75) hakkında Ana Britannica şu bilgileri vermektedir:
“mesih, (İbranice maşiah: meshedilmiş, kutsal yağla kutsanmış), geniş anlamda; dinsel düşüncede dünya tarihinin sonunda tanrısal bir görevi yerine getirerek insanlığı kötülük ve günahlardan kurtaracak kişi, dar anlamda; Yahudilikte Hz. Davud’un soyundan gelerek İsrailoğullarını geçmişteki altın çağına kavuşturacak kral. Hıristiyanlık, daha Yeni Ahit yazarlarından başlayarak “Mesih” adını (Yunanca Hristos; Lâtince Christus) Hz. İsa ile özdeşleştirmiş, insanoğlunu günahkârlığın boyunduruğundan çıkararak Tanrı’yla sonsuza değin barıştırdığına inanılan bu kurtarıcıyı İsa Mesih biçiminde adlandırmıştır. … Tevrat’ın hiçbir yerinde dünya tarihinin sonunda ortaya çıkacak bir mesihten söz edilmiyordu. Kusursuz bir kralın yönetimindeki bir çağın geleceğini öngören bölümlerde de hiçbir yerde mesih terimi kullanılmıyordu. Bununla birlikte günümüzdeki araştırmacıların çoğuna göre Yahudilerin mesih beklentisi krallık kavramı ile ilgili inançlardan türemişti. Buna göre meshedilmiş kral tanrısal kökenli olmadığı hâlde Tanrı’nın Oğlu olarak adlandırılacak, dünyanın kurtuluşu umutları ona yüklenecekti. … Kitab-ı Mukaddes geleneğinden etkilenmemiş dinlerin ahiret öğretilerinde de mesih benzeri inançlar ortaya çıktı. Budizm gibi mesihçiliğe oldukça uzak olan bir din bile, örneğin Mayahana grupları arasında, gelecekte gökten inerek inananları cennete götürecek Buda Maitreya inancını doğurdu. Bütünüyle ahiret yönelimli olan Zerdüşt dininde de, Zerdüşt’ün ölümünden sonra gelecek bir oğlunun, dünyayı sonsuz esenliğe getirmesi ve ölüleri diriltmesi bekleniyordu. …”

Görüldüğü gibi, sadece semavî dinlere mensup olanlar arasında değil, yeryüzündeki tüm ilkel dinlerde var olan inanca göre kötü gidişe dur diyecek olan bu BEKLENEN KURTARICI , aslında insanların zulüm ve işkence altında inlediği dönemlerde, ezilen ve baskı altında tutulan zavallı kitlelerin ürettiği bir HAYALÎ KAHRAMAN; ütopik bir SÜPERMAN’dir.


MÜSLÜMANLARDA MEHDİ İNANCI

İslâm tarihi ve İslâmî bilim kaynakları incelendiğinde, önceden Yahudi ve Hıristiyan olan bir çok kişinin Müslüman olduktan sonra, eski inanç ve kültürlerini İslâm dinine uyarlamaya çalıştıkları, yani kendi sapık inanç ve amellerini, İSLÂMÎLEŞTİRMEYE çalıştıkları görülmektedir. Nitekim tüm İslâm bilginleri, Kâ’bu-l Ahbar, Vehb b.Münebbih, Abdullah b.Selam, Temim-i Dari, İbn-i Cüreyc gibi kişilerin, bu icraatı çokça yaptıkları konusunda birleşmektedirler. İşte mehdi inancı da, bu gibi kişiler marifetiyle Müslümanlar arasına girmiş ve yayılmıştır. Çünkü zaten Kur’an’da bahsi geçmeyen bu kavrama, ne İslâm dinini en iyi anlamış ve bu sebeple sonradan mezhep imamı olarak kabul edilmiş İmam-ı Azam, İmam-ı Maturidî, İmam-ı Eş’arî gibi bilginlerin eserlerinde, ne de hadis kitaplarının en sağlamları olarak kabul edilen Sahih-i Buharî ve Müslim’deki rivayetlerde yer verilmiştir. Bu konudaki rivayetlerin tüm hadis bilginlerince “uydurma hadisler” listesine alınmasına ve güvenilir sayılmamasına rağmen, bir kesim tarafından “bilgin” sayılan bir çağımız insanı, bu rivayetleri “manen mütevater” olarak benimsemiş ve mehdi konusunda “inciler” döktürmüştür. Hayatta iken müritleri tarafından mehdi olarak kabul edilmiş olan bu zat, insanların Allah’tan yardım istemeyi unutacaklarını düşünmüş olmalı ki;
“Ümitsizliğe düşüldüğünde, kahredici, zalim idareciler, istilâlar, sürgünler, baskılar döneminde insanlar böyle bir ümide muhtaçtır. O sayede kötü şartlara sabredilir, tahammül edilir. Onun için Mehdi inancı gereklidir.”
diyebilmiştir.
Buharî ve Müslim dışındaki hadis kitaplarında MÜTEVATER olmayan, bir kaç zayıf rivayete konu edilen mehdi inancı; inançlarının temeli “rüya” ve “keşif” olan, aslında inanç ilkeleri ve amelleri itibari ile İslâm’dan çok farklı bir din olan tasavvuf ve tarikat çevreleri ile Şii mezhebinde revaç bulmuştur. Oysa İslâm’da ZANNA DAYALI İNANÇ OLUŞTURULMAZ:

Yunus; 36: Onların çoğu ZANDAN başka bir şeyin ardından gitmiyor. Doğrusu şu ki, ZAN HAKTAN HİÇBİR ŞEY İFADE ETMEZ. Allah onların yaptıklarını iyice bilmektedir.



MEHDİ KİMDİR ?

Şiilik’te mehdi, “yüce bir imam”dır. Onu kimse göremez, bilemez. Çünkü kendisini gözlerden saklamıştır. O ölmemiştir. Kıyamet yaklaştığında saklandığı yerden çıkacak, yeryüzünden her türlü kötülüğü kaldırarak herkesin mutluluğunu sağlayacak, böylece Allah tarafından kendisine verilen görevi yerine getirmiş olacaktır.
Şiilik’in İMAMİYYE ekolüne göre ise mehdi, Hasan Askerî’nin oğludur. Babası öldüğü zaman yaşı çok küçük olmasına rağmen babasının cenaze namazını kıldırmıştır. Sonra dünyadan el etek çekerek görünmez olmuştur. Topluma yolladığı mesajları, belirlediği dört temsilci ile iletmiş, kendisi ölünce bu temsilcilerin de görevleri bitmiştir.
Mehdi inancının, Şii ekolde Sünni ekole nazaran daha çok kabul edilmesinin sebebi, Emevi soyunun, Abbasi soyuna çektirdiği aşırı zulüm ve işkencedir.
Zayıf rivayetlere göre ise mehdi;
- Kıyamete yakın bir zamanda, Sünnetlerin unutulup bid’atlerin çoğaldığı, zulüm ve fesadın hüküm sürdüğü bir zamanda ortaya çıkacaktır.
- Peygamberimizin kızı Fatıma’nın oğlu Hüseyin’in neslinden gelecek (yani seyyit olacak), Medine’de doğacak ama kendisini Mekke’de tanıtacak, peygamberimiz gibi kendi adı Muhammed ve babasının adı da Abdullah olacaktır.
- Çok bilgin birisi olacak, kendi adına mezhep kuracak ve bütün Müslümanlar kendisine uyacaktır.
- Ashab-ı Kehf’in kendisine yardım edeceği bu mehdi, tüm dünyanın hükümdarı olacak ve dünyayı zulümden temizleyerek, adaleti hâkim kılacaktır.
- İsa peygamber onun zamanında gökten inecek, onun arkasında namaz kılacak ve Deccal’a karşı beraber mücadele edeceklerdir.
- Altı ilâ dokuz yıl arasında saltanat sürecek ve bu dönemde bol yağmur yağacak, toprak bol bereketli olacaktır.

İşte bu saçma inançlar, Tarih kitaplarında ve ansiklopedilerde görülebileceği gibi, tarihte bir çok şarlatan mehdinin çıkmasına yol açmıştır. Ama bu sapıklık tarihte kalmamış, tarikat şeyhlerinin mehdi olduğuna inanan insanlarca günümüzde kadar da getirilmiştir.


İSLÂM DİNİNDE MEHDİ İNANCI

Bu sapık inancın, İslâm dini ile, hiçbir aşamada örtüştüğü bir husus yoktur. Çünkü bu sapık inancın aşamalarında olacağı söylenen zırvalar şunlardır: Memleket zulüm ve fesada boğulduğu zaman, hiç kimsenin zahmet edip bir çabaya girmesine gerek kalmadan Allah insanlara Mesih ya da Mehdi’yi yollayacak, o da memleketi zulümden, baskıdan, fesattan kurtarıverecektir. İnsanların Mesih ya da Mehdi’nin dünyayı düzeltmesine yardım etmelerine de gerek kalmayacak, çünkü Mesih ya da Mehdi’ye yardımcı olarak Allah mağaradan Ashab-ı Kehf’i çıkaracak ve gökten İsa’yı indirecektir. Böylece insanlar tekkelerde, köşelerde, ellerinde doksan dokuzluk tespihler, lâklâk edecekler, ama memleket zulümden fesattan Mesih ya da Mehdi ve yardımcıları tarafından kurtarılacaktır.
Yukarıdaki tabloya göre, zulüm ve fesatla ölümüne mücadele etmiş peygamberler ve yandaşları sanki birer ENAYİ, Allah da bu mesihci ya da mehdici takımın hâşâ uşağı konumundadır.
Halbuki İslâm’ın öngördüğü, insanlardan beklediği ise şunlardır:

Müddessir; 1, 2: Ey örtüye bürünen!

Kalk, hemen UYAR.

Âl-i Imran; 104: İçinizden hayra çağıran, doğruyu-güzeli emreden, kötü-çirkinden alıkoyan bir topluluk olsun. Kurtuluş ve zafere eren işte onlardır.

Fussılet; 33: Allah’a çağıran ve düzeltici işler yapan ve “ben Müslümanım” diyen kimseden daha güzel sözlü kim vardır.

Enfal; 39: Fitne kalmayıncaya ve din tümüyle Allah’ın oluncaya kadar onlarla SAVAŞ. Vazgeçerlerse kuşkusuz ki Allah, ne yaptıklarını iyice görendir.


Görüldüğü gibi İslâm dinine göre Müslüman, her kötülük karşısında şartlara göre tavır almak, kötülüklerle mücadele etmek zorundadır. Çünkü insanlar hak etmedikçe Allah, onların içine düştükleri perişanlığı değiştirmeyecektir:

Rad; 11: Her biri için onu önünden ve arkasından izleyen gözcüler vardır ki, kendisini Allah’ın emrine bağlı olarak koruyup denetlerler. Gerçek şu ki Allah, BİR TOPLUMUN MARUZ KALDIĞI ŞEYLERİ, ONLAR, İÇ DÜNYALARINDAKİNİ DEĞİŞTİRMEDİKÇE, DEĞİŞTİRMEZ. Allah bir topluma bir perişanlık dileyince de artık onu geri çevirecek bir güç yoktur. Ve onlar için Allah dışında koruyucu bir dost da olmaz.


Sonuç olarak, Mehdi ve Mesih’i karşılaştırdığımızda, Mehdi denilen kişinin Yahudi ve Hıristiyanlık inancındaki Mesih olduğunu, diğer bir ifadeyle Mehdi’nin, Mesih’in İslâmîleştirilmişi olduğunu görmekteyiz. Orijinal İslâm’da böyle saçma bir inanç yoktur, olması da mümkün değildir.
 
Üst Alt