Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Medyumluk

Katılım
25 Eki 2007
Mesajlar
55
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
42
Günümüzün ekonomik koşullarında insanları istismar ederek onların üzerinden para kazanmak isteyenlerin kendilerine takındıkları ad…

Medyum, normal bir insanın beş duyusuyla algılayabildiğinden daha fazlasını algıladığı, bazı özel yeteneklere sahip olduğunu söyleyen kimselere medyum denmektedir. Bunların en belirgin özellikleri gaybdan haber vermeleri, hali hazırda olmayan kişilerle meditasyon (derin düşünme) denilen bir çeşit haberleşme kurmalarıdır.

Medyum, cinci hoca, kâhin, falcı vs. adı ne olursa olsun, bu kişilerden sâdır ola her harikulâde olay kendilerinden olmayıp cinlerle ya da cinlerin kendilerini sahiplenmesiyle ortaya çıkan şeylerdir.


Cinler, şua ve enerji gibi varlık olduklarından, vücudun her tarafına nüfuz edebilme kabiliyetini haizdirler. Aslı cin olan şeytan için, Efendimiz (sav), "O, kanın damarlarda dolaştığı gibi, insan vücudunda dolaşır" buyurmaktadır. Hadis-i şeriften de anlaşılacağı üzere cinler, vücudun en iç organlarına kadar nüfuz edebilir ve orada bir kısım hastalıklara sebep ya da engel olabilirler. Ancak şunu peşinen belirmek gerekir ki, insanoğlunun cin ya da cinnîlerle her nasıl olursa olsun irtibata geçmeleri haramdır.
Esasında medyumlar cinlerden de bu bilgileri alamazlar. Onların tek ilham kaynakları şeytanlardır. Cinler de insanlar gibi mükellef varlıklardır. Onlar da gaybı bilemezler. Eğer cinler gaybı bilselerdi, Süleyman (a.s)’ın öldüğünden haberleri olur ve mescid-i aksanın yapımına devam etmezlerdi. Nitekim öyle de olmuştur. Süleyman (a.s)’ın asasını bir kurt kemirip de yere yığılıncaya kadar hiçbir cinin bundan haberi olmamıştır.

Gaybdan haberdar olmak isteyenler şeytanlardır. Nitekim bir ayet-i kerimede bu meyanda söyle buyurulmuştur:

"Andolsun, biz gökte birtakım burçlar yarattık ve seyredenler için onu süsledik. Onları, taşlanmış her şeytandan koruduk. Ancak kulak hırsızlığı eden müstesna. Onun da peşine açık bir alev sütunu düşmüştür." (Hicr/16-18)

"Biz yakın göğü bir süsle, yıldızlarla süsledik. Ve itaat dışına çıkan her şeytandan koruduk. Onlar, artık mele-i âla"ya (yüce topluluğa) kulak veremezler. Her taraftan taşlanırlar. Kovulup atılırlar. Ve onlar için sürekli bir azap vardır. Ancak (meleklerin konuşmalarından) bir söz kapan olursa, onu da her şeyi delip geçen bir parlak ışık takip eder." (Saffat/6-10)

Şu muhakkak ki şeytandan alınan her bilgi şeytanîdir. Doğruluğu olsa da çoğu yalandır ya da insanı yalana meyletmeye hazırdır. Medyumların bu özellikleri ise tamamen istidraçtır. Onlar saf gözükmeye çalışan, kendilerine bahşedildiğini zannettikleri bu tür şeyler tamamen şeytan unsurudur.

Medyum, şeytanla elde ettiği güç sayesinde, olayları sanki televizyon ekranından görüyormuş gibi anlatır. Şeytan tarafından verilen bilgiler ve de gösterilen konulara, medyumun da bir yorum katarak o konu hakkında görüşlerini sunar. Buradaki en önemli olaylardan biri, şeytanın medyumu etkisi altına alarak, medyumun kendi bedensel enerjisini baskıda tutarak, ona baskı yapıp, medyuma fark ettirmeden, hükmetmeye başlamasıdır. Sonucunda medyum çok zarar görür. Hatta medyum denilen kişi fiziki olarak tahribe bile götürür. Halk arasında, “cin çarpması” dediğimiz olay buna benzer bir örnektir.

Bu bakımdan her halükârda onların bu aldatma ve saptırmalarından Allah"a sığınılmalı ve gaybdan verecekleri haberlere de asla itibar edilmemelidir. Medyumluk yaptığını iddia eden kimselere gitmek, onları dinlemek, onların sözleri tasdik etmek, dikkate almak dinimce küfür sayılmıştır. Resûlullah’ın da değdi gibi Allah’tan başkası gaybı bilemez. Bilseydi bunu önce peygamberler bilirdi. Nitekim gayb ilmi Allah’ın sırlı ilimlerinden bir ilimdir.

Onu çözmeye çalışmak, ulemanın tabiriyle “ahmakların işidir”.

Şu unutulmamalıdır ki, medyumlarla, kâhinlerle uğraşan kişiler şeytanla uğraşmış gibidir. Ve bunun bedelini de hayatta ağır öderler. Nitekim bu işlerle uğraşan kişiler hayatta iflâh olmuş kişiler değildir. Onların ne dünya huzuru ne de ahirete dair bir saadet inançları kalmıştır.

Allah cümlemizi ve cümle ümmeti Muhammedî bu bataklığın yanından dahi geçirmesin.

Semerkand Araştırma Merkezi ve Menzil.net adına…


CUMA SOHBETLERİ

Semerkand Yayınevi nin Büyük Katkılarıyla
Her hafta farkılı bir sohbet.
Farkılı bir konu.


İsterseniz konuları siz belirleyeceksiniz.
Sorularınız İçin
Bir Mail atmanız yeterli


Tüm Hakları Saklıdır Kaynak Belirtilmek Suretiyle Yayınlanabilir veya Kullanılabilir...
www.menzil.net

[email protected]
 
Katılım
25 Eki 2007
Mesajlar
55
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
42
Zamanının büyüklerinden Muhyiddini Arabî [k.s] bir dağ başına çıkıp yüksek sesle bağırmaya başlar:

-Sizin taptıklarınız benîm ayağımın altındadır...


Bu söz üzerine zamanın uleması Muhyiddin Arabi‘nin [Allah benim ayağımın altındadır] dediğine hükmederek küfrüne; kail oldular ve idamına hükmettiler. Kabrini bile belli bir yere değil bir dağa yaptılar. Fakat Muhyiddin Arabî Hazretleri bir sözünde:

-İza dehaleşşini ilâşşın, zahara kabr-i Muhyiddin [Sin Şına girdiği zaman Muhyiddin‘in kabri ve muradı anlaşılır] demişti.

Aradan çok uzun yıllar geçti. Devir Osmanlı‘nın devri. Yavuz Sultan Selim Han Şam‘ı feth etti. Oradaki halk arasında bu hadiseyi duydu ve Muhyiddini Arabî [k.s]‘nin kabrini araştırmaya başladı. Öyle ki bu kabir herkese soruluyor ama bir türlü yerini bilen çıkmıyordu. En sonunda çobanın bire tanesi:

-Efendim dedi, ben kabrin nerede olduğunu bilmiyorum. Fakat şurada bir yer var ki, oradan ne koyunların birisi bir ot yer ne de oraya bir hayvan basar. Oranın otları kendi halinde büyür ve zamanı gelince de kurur gider, dedi.

Bunun üzerine Sultan Selim, oranın Muhyiddin Arabi‘nin kabri olduğuna karar verip kazdırdı. Baktılar ki, cesedleri olduğu gibi duruyor. Oraya çok güzel bir türbe yaptırdı. Sonra O‘nun niçin İdam edildiğini sordu. Oradakiler:

-Sizin taptığınız benim ayağımın altındadır, dediği için idam edildiğini söylediler.

Bu defa Sultan Selim Han, bu sözü nerede söylediğini araştırıp orayı da buldu. Orayı kazmalarını emretti: Kazdıklarında oradan bir küp altının çıktığını gördüler. Yavuz Sultan Selim şöyle söyledi:

- Hazreti Peygamberimiz, ‘Dininiz paranız, kıbleniz kadınlarınız‘ buyurmadı mı? İşte Muhyiddin-i Arabî de buna dayanarak, taptığınız ayağımın altında demekle, benim a yağımın altında altın var demek istemiş ama, o zaman bunu kimse anlayamamış ve Muhyiddin‘i haksız yere idam etmişler, buyurdu.

Böylece Muhiddin-i Arabi‘nin iki kerameti birden zuhur etmiş oluyordu; biri paranın yerini bildirmesi, biri de Yavuz Sultan Selim‘in gelip hadiseyi aydınlığa kavuşturması...

Muhyiddini Arabî H. 638 [M. 1240]‘da vefat etmiş ve Şam‘ın Kasyon dağına defnedilmiştir. [R.A.]
 
Üst Alt