Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Medeniyet nedir?

hiranur

New member
Katılım
6 Ağu 2007
Mesajlar
35
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Konum
istanbul
Suâl: Medenî insan nasıl olur? Avrupalılar müslümanlardan daha medenî midir?
Cevap: Medenî bir insan, her şeyden önce, güzel ahlâklı, dürüst ve çalışkandır. Önce din terbiyesi almış, fen bilgilerini de öğrenmiştir. Sözü özü doğrudur. İşlerini son derece dikkat ile başından sonuna kadar takîb eder. Gerekirse, iş saatinden fazla çalışmaktan hiç çekinmez. Böyle çalışmaktan, iş görmekten zevk alır. Yaşlansa bile, kolay kolay işinden ayrılmaz. Âmirlerine itâ'at eder. Dininin emîr ve yasaklarına titizlikle uyar. İbâdetlerini aslâ terketmez. Çocuklarının îmânlı, ahlâklı yetişmelerine çok ehemmiyyet verir. Onları kötü arkadaşlardan, zararlı yayınlardan korur. Zamanın kıymetini bildiği için, her işini dakikası dakikasına yapar. Va'dine sâdık olur. Din ve dünya vazîfelerini bitirmeden içi râhat etmez. Bir işi tesvîf etmek [yarına bırakmak] şöyle dursun, yarın yapılacak bir işi bugün yapar. Ecdâdımızın bu meziyetlerine sahip olursak, maddî ve ma'nevî yükselir, her işimizde muvaffak olur, Rabbimizin rızâsını kazanırız.
Batı ve Medeniyet
Garblılar böyle midir? Îmânları, ahlâkları şüphesiz böyle değildir. Hele İkinci Cihan Harbînden sonra, sayıları artan sapık fikirli, âdî ruhlu insanlar başkalarını da bozmaktadırlar. Fakat yukarıda yazdığımız gibi olmaya ve sapık fikirlileri terbiye etmeye çalışmaktadırlar. Zâhirî temizliklerine gelince, İslâm dininin emrettiği temizliği tatbîk ediyorlar. Ba'zı sokaklarda tek çöp parçası yoktur. Parklar bir çiçek deryâsı hâlindedir. Her taraf, her dükkân, herkes ve görünüşleri tertemizdir.
Şimdi Kur'ân-ı kerîmin, İslâm dininin bize emrettiği şeylere bakalım. Bunlar bize ahlâkımızı, bedenimizi ve kullandığımız şeyleri temizlemeyi emrediyor. O hâlde demek oluyor ki, hakîkî medeniyet esâsları bizim dinimizde bulunmaktadır ve Orta Çağdaki İslâm medeniyeti ancak bu sâyede meydana gelmiştir.
Şimdi milletimiz ne yapıyor? İslâmiyet iyi bilinmediği için, unutturulduğu için, her şeyden evvel tembeldir. Allahü teâlânın emîr ve yasaklarına pek önem vermez. Zevke düşkündür. Çabuk yorulur. Adam sendecidir. Bir binâ yapar, ta'mirine üşenir. Az çalışıp çok kazanmak ister. Bir işe başladıktan biraz sonra gevşer. Bulgarlar "İşe Türk gibi başla, Bulgar gibi bitir!" derler. Memleketimizdeki, dedelerimizden kalma, mu'azzam san'at eserleri bakımsızlık ve ta'mîrsizlikten dolayı harâb olmaktadır.
Önce, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri doğru îmânın ne olduğunu öğrenelim. Sonra, bu öğrendiğimize uygun olarak inanalım. Îmânı bozuk olan, Allahü teâlânın rızâsına, sevgisine kavuşamaz. O'nun rahmetinden, yardımından mahrûm kalır. Râhatı, huzûru bulamaz.
Îmânımızı düzelttikten sonra, ahlâkımızı da düzeltmek, İslâmiyyete sımsıkı sarılmak yâni Allahü teâlânın ve Peygamberimizin emîrlerine ve yasaklarına uymak, kalblerimizi temizliyerek, nefslerimizi ve sıhhatimizi ıslâh etmek lâzımdır. Böyle yapanların kalbi, hep iyilik yapmak ister. Kötülük yapmak hâtırına bile gelmez.
Rûh ve kalb temiz ve beden kuvvetli olunca, el ele vererek kardeşçe ve son derece dürüst olarak çalışmak kolay olur. Din düşmanlarının, münâfıkların ve mezhebsizlerin sözlerine, propagandalarına aldanmamalıdır. Eğer böyle hakîkî müslüman olur ve fâideli işler yaparsak, Kur'ân-ı kerîmin Tîn sûresinde beyân buyurulduğu gibi, Allahü teâlâ bizden râzı olur, bize yardım eder. Eğer îmânımızı düzeltmez ve Muhammed aleyhisselâmın dinine uymaz ve hayırlı iş görmez, sapık, bozuk inanışlar uğruna döğüşür veya kendi şahsî menfâatlerimiz için gayrı meşrû' yollara saparsak, Allah bizi aşağıların aşağısı yapar
 

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
Medeniyet, insanlık ile ilgilidir...
İnsan olan medenidir...
Dinsiz, imansız nice medeni insanlar gördüm...
Medeniyetten fersah fersah uzak nice dindarlar gördüm...

Öyle demiyor mu?
Nice insanlar gördüm üzerlerinde elbise yoktu.
Nice elbiseler gördüm içinde insan yoktu...

Yere çöp atan bir müslüman, medeni olamaz...
Medeni bir müslüman tabiatın Allah'ın bir emaneti olduğunu bilir, ve gereken saygıyı gösterir...
 

Uhud daðý

New member
Katılım
2 Tem 2007
Mesajlar
796
Tepkime puanı
39
Puanları
0
Yaş
40
medeni ve medeniyet nedir?

medeni ve medeniyet nedir?

Sual: Medeni ve medeniyet nedir?
CEVAP
Güzel ahlak sahibi olan ve zamanının fen bilgilerinde yükselmiş olan Müslümana medeni denir. Fende ilerlemiş, fakat ahlaksız olan medeni olamaz. Fende geri ve ahlakı bozuk olana vahşi denir. Medeniyet, şehirler yapmak ve insanlara hizmettir. Bu da, fen ile, sanat ve güzel ahlak ile olur. Kısacası, fen ve sanatın güzel ahlak ile birlikte olmasına medeniyet denir.

Medeni bir insan, her şeyden önce, güzel ahlaklı, dürüst ve çalışkandır. Fen ve sanatı insanların hizmetinde kullanır. Din terbiyesi almış, fen bilgilerini de öğrenmiştir. Sözü, özü doğrudur. İşlerini son derece dikkat ile başından sonuna kadar takip eder. Gerekirse, iş saatinden fazla çalışmaktan hiç çekinmez. Böyle çalışmaktan, iş görmekten zevk alır. Yaşlansa bile, kolay kolay işinden ayrılmaz. Âmirlerine itaat eder. Dininin emir ve yasaklarına titizlikle uyar. İbadetlerini asla terk etmez. Evladının imanlı, ahlaklı yetişmesine çok önem verir. Onları kötü arkadaşlardan, zararlı yayınlardan korur. Zamanın kıymetini bildiği için, her işini dakikası dakikasına yapar. Vaadine sadık olur. Din ve dünya vazifelerini bitirmeden içi rahat etmez. Bir işi geciktirmek, yarına bırakmak şöyle dursun, yarın yapılacak bir işi bugün yapar. Görülüyor ki, gerçek Müslüman ilerici; dinsiz olan ise gericidir.

İki çeşit medeniyet görülmüştür
Tarihte iki çeşit medeniyet görülmüştür. Bunlardan biri ilahi dinlere inananların ortaya koyduğu medeniyetler, diğeri de inançsızların uygarlığıdır. Eski Hind, Asur, Mısır, Yunan ve Roma uygarlıkları, putperest toplumların dünya hayat anlayışlarını göstermektedir. Onların ilah kabul ettikleri putların bazı insanlara, bilhassa krallara (Firavun, Promethe, Afrodit gibi) hulul ettikleri, yani vücutlarına girip yerleştiği, böylece bu kralların yarı tanrılaştıkları kabul edilirdi. Buna göre şekillenen günlük hayatta insanlar, asiller, aristokratlar, plepler, köylüler, köleler ve daha çeşitli isimler altında sınıflandırılır, hakim olan sınıflar diğerlerini dini, ekonomik ve beşeri bakımdan sömürür ve onlara zulmederlerdi. Atina’daki hipodromlarda insanları çıplak olarak spor müsabakalarına sokmak, çeşitli adlar altında tertipledikleri eğlencelerde şarap içerek her türlü çılgınlığı yapmak ve Roma’da köle yaptıkları ve gladyatör dedikleri insanları birbirleriyle ölümüne dövüştürmek ve aç bırakılmış aslanlara parçalattırmak vahşeti, zevkleri idi.

Batı’nın ortaya koyduğu uygarlık, Hıristiyan olan milletlerin eski inanç, örf ve âdetleri ile karışarak yarı putperest bir medeniyet olmuştur. Hz. İsa’dan sonra bozulmaya başlayan Hıristiyanlık, felsefecilerin, papaların ve krallarının müdahaleleriyle daha çok bozulmuştur. Böylece Orta Çağ Avrupa’sı, puthaneye döndürülmüş kiliseler ile zalim derebeyi ve kralların şatoları etrafında binbir çeşit hurafe ile doldurulmuş kafalar, adalet ve merhametten mahrum kalbler ve cehaletin kararttığı daracık ufukları içinde kaba, görgüsüz ve yarı vahşi insanlarla doldu. Hastalıklar çaresiz, hastalar bakımsız, fakirler ve köylüler hor ve zelil, ilim adamları, düşünürler tehlikeli, kadınlar her türlü hakaret ve zilletin hedefi idi.

İslam medeniyeti
Müslümanların İspanya’yı fethederek burada bir İslam medeniyeti kurmaları ve Haçlı Seferleri sonunda, Avrupalılar önce şaşkınlık ve hayranlık içinde bocalamışlar, sonra yavaş yavaş uyanarak, çocuklarına Endülüs Üniversitelerinde fen bilgileri tahsil ettirmeye, İslam âlimlerinin fen bilgileri kitaplarını kendi dillerine çevirmeye ve Müslümanlarda gördükleri teknik aletleri yapmaya başladılar.
Bu arada İslam âlimlerinin eski Yunan filozoflarının bozuk kitaplarına verdikleri ilmi, inandırıcı cevapları okuyarak içine düştükleri bataklıklardan kurtulmaya çalıştılar. Bu hâl, İslamiyet’in üstünlüğü karşısında ezilen ve papazların aforoz tehdidiyle suskunluk içinde olan Avrupalıları bu defa eski Yunan mitolojisini incelemeye, öğrenmeye sevk etti. Öğrendiklerini resim, heykel, felsefe ve edebiyat eseri, müzik bestesi olarak kendilerine göre yeniden yazarak ve yayarak yeni bir yol tuttular. Bunlara Rönesans, Hıristiyanlık dininde yaptıkları değişikliklere de reform adını verdiler.

Böylece Avrupa’da gün geçtikçe tesiri azalan ve bir süs unsuru haline gelen bir kilise, ruhi açlıklarını tatmin için sık sık değiştirdikleri sanat ve estetik anlayışları ile maddi refahı hedef alan bir ilim, teknoloji ve sanayileşme başladı. Fransızların övündükleri Versailles sarayında bir hamam yoktu. Su ve temizlik düşmanlığı, papazlardan başlayarak, krallarda, asillerde ve halkta yaygındı.

Müslüman milletlerden ve bilhassa Osmanlılardan görüp öğrendiklerini tatbik ederek, üzerinde asırlar boyu çalışıp geliştirerek bugünkü ilmi ve teknolojik seviyelerine ve ihtilallerle yerleştirilen rejimlere ulaştılar. Hıristiyanlığın, bir fantezi ve teselli kaynağı olarak kabul ettikleri teslis denilen üç tanrı inancı bir süs eşyası olarak taşıdıkları haçlar ile her türlü eğlencelerinin sembolü haline gelmiş şarap ve kilise korolarından türemiş çılgın bir batı müziği ve bunların neticesi olarak her gün süratle artan ahlaki çöküntüye medeniyet demek mümkün müdür?

Medeniyetler içinde her bakımdan mükemmel olanı İslam medeniyetidir. İslam âlimleri, medeniyeti; beldelerin imar edilerek insanlığın ihtiyaçlarını karşılayacak, rahat ve huzur içinde yaşayacak şekle sokulması, insanların da ruhen, maddeten, fikren ve ahlaken yükselmesi şeklinde tarif etmişlerdir. Müslümanların tarih boyunca kurdukları bütün medeniyetlerin kaynağı, mümtaz örneği ve rehberi, asr-ı saadettir. Tarihte olduğu gibi, bugün de dinimizi iyi öğrenip, ona uymaya çalışırsak, maddi ve manevi sahada en yüksek bir medeniyete ulaşmamız son derece kolay olacaktır.

Batı’yı taklit etmek
Batı’nın bâtıl inanışlarını, moda ve ahlaksızlıklarını taklit etmek, medeniyet değil, milletin bünyesinde tahribat yapmaktır.

İslam dini, Müslümanların tembel, miskin oturmalarına izin vermez. Müslümanların her türlü fen kollarında çalışarak ilerlemelerini, başka dinden olanların fende buldukları yenilikleri, onlardan öğrenmelerini, bunları kendilerinin de yapmalarını emreder. Ziraat, ticaret, doktorluk, kimya ve harp sanayiinde herkesten ileride olmalarını emreder. Müslümanlar, başka milletlerdeki her çeşit fen vasıtalarını araştırır, öğrenir ve yapar. Fakat onların bozuk dinlerini, kötü, çirkin huylarını, âdetlerini almaz, taklit etmez.

Tarihi bir mektup
Osmanlı devletinde Rus sefiri olarak uzun seneler çalışan İgnatiyef,hatıralarında, Sultan II. Mahmud zamanında 1821 de Rum isyanının planlayıcısı, Patrik Gregoryus’un Rus çarı Aleksandr’a yazdığı mektubu açıklamıştır. Mektup şöyledir:

(Türkleri maddeten ezmek ve yıkmak imkansızdır. Çünkü Türkler, Müslüman oldukları için çok sabırlı ve mukavemetli insanlardır. Gayet mağrur ve izzet-i iman sahibidirler. Bu hasletleri, dinlerine bağlılıklarından, kadere rıza göstermelerinden, ananelerinin kuvvetinden, idarecilerine [devlet adamlarına, komutanlarına, büyüklerine] olan itaat duygularından gelmektedir. Türkler zekidir ve kendilerini müspet yolda yönetecek reislere sahip oldukları müddetçe de çalışkan ve gayet kanaatkârdırlar. Onların bütün meziyetleri, hatta kahramanlık duyguları geleneklerine olan bağlılıklarından, ahlak güzelliğinden ileri gelmektedir.

Türklerde önce itaat duygusunu kırmak ve manevi bağlarını parçalamak, dini metanetlerini zayıflatmak gerekir. Bunun en kısa yolu, milli gelenek ve dinlerine uymayan yabancı fikir ve hareketlere alıştırmaktır.

Maneviyatları sarsıldığı gün, Türklerin kendilerinden şeklen çok kudretli, kalabalık ve zahiren hakim kuvvetler önünde zafere götüren asıl kudretleri sarsılacak ve onları maddi vasıtaların üstünlüğü ile yıkmak mümkün olabilecektir. Bu sebeple, Osmanlı Devletini tasfiye için, sadece harp meydanlarındaki zaferler kâfi değildir. Hatta, sadece bu yolda yürümek, Türklerin haysiyet ve vakarını tahrik edeceği için, dikkatli olmalıdır. Yapılacak iş, Türklere hissettirmeden, bünyelerindeki tahribatı tamamlamaktır.)

Bu mektuptaki (Türklerin maneviyat ve dinlerinin yıkılması için, onları yabancı âdetlere alıştırmak ve onlara hissettirmeden bünyelerindeki bu tahribatı tamamlamaktır) ifadesi çok ibret vericidir. Bu hedeflere ise, Batı’nın inanç, moda ve ahlaksızlıklarını taklide alıştırmakla ulaşılır. O halde oyuna gelmemelidir.

Batı ve vahşet
İslamiyet’i bir vahşet olarak tanıtan Hıristiyanların yaptıkları vahşetler çoktur. Din namına yapılan Engizisyon zulümleri, Sent Bartelemi faciası ve buna benzer toplu öldürmeler, Hıristiyanların, mezhepleri farklı olan dindaşlarına ve diğer dinlere karşı gösterdikleri akıl ermez vahşetleri birer birer teşhir etmektedir. Müslüman idareciler arasında hiçbiri, hiçbir zaman Hıristiyanların yaptıkları gibi, zulümler yapmamıştır. İslamiyet’te hiçbir mahluka zulüm yapmak caiz değildir. Müslüman din adamları zulme mani olmuştur.

İngiliz ilim adamı Lord Davenport, Hz. Muhammed ve Kur’an-ı kerim adındaki kitabında diyor ki:

(Ahlak üzerinde son derece titizliğidir ki, Müslümanlığın az zamanda süratle yayılmasına sebep olmuştur. Müslümanlar, muharebede kılınca boyun eğmiş olan başka din adamlarını, daima af ile karşılamışlardır.

Juryo diyor ki:
Müslümanların Hıristiyanlara karşı davranışı ile, papalığın ve kralların Müslümanlara reva gördüğü muamele, asla birbirine benzetilemez. Mesela 1572 yılı Sent Bartelemi yortu günü, IX. Şarl ve Kraliçe Katerina’nın emri ile Paris ve civarında 60 bin Protestan öldürüldü. Böyle nice işkencelerde dökülen Hıristiyan kanları, Müslümanların harp meydanlarında döktükleri Hıristiyan kanlarından kat kat fazladır. Bunun içindir ki, birçok aldanmış insanı, İslamiyet’in, bir zulüm dini olduğu zannından kurtarmak gerekir. Papalığın vahşet ve yamyamlık derecesine varan işkenceleri yanında, Müslümanların gayri müslimlere karşı davranışları, çok yumuşak olmuştur.

Chatfeld diyor ki:
(Müslümanlar, Hıristiyanlara karşı, Batılıların Müslümanlara karşı uyguladıkları gaddar muameleyi uygulasalardı, bugün Doğu’da tek Hıristiyan kalmazdı.)

İslamiyet, başka dinlerin hurafe ve şüpheler bataklığı ortasında, çiçek temizliği ile yükselmiş, akli ve fikri asaletin sembolü olmuş bir dindir.

İslamiyet, ilahlara insan kanı dökmek facia ve felaketinden beşeriyeti kurtardı. Bunun yerine, ibadeti ve sadakayı getirmekle, insanlara iyiliği emir etti. Sosyal adaletin temelini kurdu. Böylece, kanlı silahlara hacet bırakmadan dünyaya kolayca yayıldı.
[İslam cihadı da bu demektir.]

İlim davasına Müslümanlar kadar bağlı ve saygılı hiç bir millet gelmemiştir denilebilir. Muhammed aleyhisselamın pek çok hadisleri, samimi bir ilim teşvikçisidir ve ilme saygı ile doludur. İslamiyet, ilme maldan daha çok kıymet vermiştir. Muhammed aleyhisselam, daima ilim öğrenmeyi ve yaymayı emretmiş, Eshabı da, bu yolda çalışmışlardır.

Bugünkü fen ve medeniyetin, eski ve yeni eserlerin ve edebiyatın koruyucuları, Emeviler, Abbasiler, Gazneliler ve Osmanlılar zamanındaki Müslümanlar olmuştur.)

Buraya kadar bazı parçalarını yazdığımız Davenport’un İngilizce kitabı, misyonerler tarafından piyasadan toplanarak, yok edilmek istenmiştir.
Arapların Müslüman oluşu
İslamiyet’ten önce Arabistan çölünde oturanlar, yarı vahşi bedevilerdi. Putperest idiler. Birçok putlara taparlardı. İlkel bir hayat sürerlerdi. Kız çocuklarını diri diri gömmek gibi âdetleri vardı. Bu yarımada, bir yol üzerinde olmadığı için, ne Büyük İskenderler, ne Persler, ne Romalılar Araplarla hiç uğraşmamış, birçok kavimlerle savaştıkları halde, Arapların yanından geçmemişlerdi. Bu sebepten, İranlıların, Romalıların ahlaksızlıkları, zulümleri, hilekârlıkları Araplara bulaşmadı.

İşte böyle aciz, zavallı, fakat saf ve temiz olan bir kavim, onlara rehberlik eden Muhammed aleyhisselamın getirdiği İslam dini sayesinde birdenbire değişmiş, tam bir medeniyete kavuşmuş, harikulâde [olağanüstü] bir gayret ile 30 yıl içinde, şarkta Türkistan, Hindistan; batıda İspanya olmak üzere akla hayret veren çok kudretli bir İslam devleti meydana getirmiştir.

İlimde, fende ve medeniyette son derece ilerlemişler, o zamana kadar bilinmeyen birçok şey keşfetmişlerdir.

İlim, fen, tıp ve edebiyatta en yüksek mertebeye varmışlardır. İlimde o kadar ileri gitmişlerdi ki, Papalar bile Endülüs üniversitelerinde okuyor, dünyanın her tarafından koşup gelenler, bu üniversitelerde fen ve tıp tahsil ediyorlardı.

O zamanın Avrupa’sından bahseden John W. Drapper gibi tarafsız bir tarihçi, Avrupa’nın manevi inkişafı ismindeki eserinde şöyle demektedir:

(O zamanki Avrupalılar, tamamen barbardı. Hıristiyanlık onları barbarlıktan kurtaramamıştı. Hıristiyan dininin başaramadığını, İslam dini başardı. İspanya’ya gelen Araplar, önce onlara yıkanmasını öğrettiler. Sonra, onların üzerindeki parça parça olmuş, bitlenmiş hayvan postlarını çıkararak, temiz, güzel elbiseler giydirdiler. Evler, konaklar, saraylar yaptılar. Onları okuttular. Üniversiteler kurdular. Hıristiyan tarihçiler İslam’a karşı olan kinlerinden ötürü, bu hakikati gizlemeye çalışmakta, Avrupa’nın medeniyette Müslümanlara ne kadar borçlu olduğunu bir türlü itiraf edememektedirler.)

30 yıl içinde bir vahşi kavmi, hem de küçük bir insan topluluğunu, dünyanın en muazzam, en medeni, en yüksek ahlaklı, en yüksek seciyeli, en kahraman, en bilgili bir millet hâline getirmek, herhangi bir insanın, bir liderin, bir kumandanın yapacağı iş değildir. Bu, ancak Allahü teâlânın âlemlere rahmet olarak gönderdiği Peygamber efendimizin mucizesidir.
 

Serhan Eðeryýlmaz

New member
Katılım
1 May 2007
Mesajlar
385
Tepkime puanı
12
Puanları
0
Yaş
37
Gökleri ve yerleri yaratanın yolunda olanlar kainat ile geçim içinde olurlar,Allah'ın yolunda olan üstündür.Kim herşeyin sahibinin yolunda ise o insanın yolu takip edilmesi ve örnek alınması gerekilen yoldur.
 

Ferrar_

New member
Katılım
14 Eki 2007
Mesajlar
66
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
Medeniyet O dur. Hazreti Muhammed

Medeniyet O dur. Hazreti Muhammed

Medine'nin eski adı yesribti
hiçretten sonra
medeniyetin menbaı manasına Medine oldu denildi

Medeniyet nedir:
hemen Hazreti Muhamemde bakalım

Hazreti Muhammed :
Üstaz-ı Medrese-i Ehadiyet : yani Allah mektebinin üstazı
Muallim-i yeganey-i Medeniyettir: yani Hakiki medeniyetin efendisi

evet Medeniyet O dur : çünkü düşmanına dahi merhamet elini uzatmıştır

Yani Medeniyet : İnsanlığın suçunu yüzüne vurmamak
Ayağı kaymışsa Gerdanlığını altına koyup KALK ! demek
düşman dahi olmuş olsa.. bilemedin de bana bu vaziyeti aldın
tut elimi tut...
diyen sahadır
 

Ferrar_

New member
Katılım
14 Eki 2007
Mesajlar
66
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
yukarıdaki Medeniyet tarifi
benzerlerine göre
eşi benzeri olmayan bir tariftir
benzersiz olduğundan
onu lütfen eski yerine getiriniz
 
Üst Alt