MECELLEDE Kİ GENEL KAİDELER
1- "Bir işten maksat ne ise hüküm ona göredir."
Niyetler (maksatlar) ya güzel (hüsnüniyet), veya çirkin (suiniyet) olur.
Hüsnüniyet ile suiniyetin ahlak itibariyle, dünyevi ve uhrevi ahkâm itibariyle büyük tesirleri vardır. Mesela; bir fakire hüsnüniyetle, rızayı hakka ulaşmak maksadıyla yapılan bir yardım, verilen bir sadaka, uhrevi sevaba vesiledir. Mücerred gösteriş ve şöhret kazanmak maksadıyla yapılan yardım, verilen sadaka ise mükâfata vesile olmaz. Çünkü birinci niyet, Hakk için olduğundan bir ahlaki kıymeti haizdir. İkincisi ise boş bir maksatla yapıldığı için kıymet-i ahlakıyeden uzaktır. Niyetler (maksatlar) ya güzel (hüsnüniyet), veya çirkin (suiniyet) olur.
Mesela; Bir şahıs lukata (bulunan şey) yi, eğer sahibine iade etmek niyetindeyse, almaya şer'an mezundur. Maksadının harici delili ise, şahit tutması ve lukatayı ilan etmesidir. Lukatayı bu niyetle aldıktan sonra, haber ve kusuru olmaksızın, elindeyken kayıp veya telef olsa tazmin ettirilmez. (Ödettirilmez) Ancak lukatayı kendi mülküne geçirmek maksadıyla alırsa, gasp etmiş olur. Bu durumda lukata elindeyken haber ve kusuru olmaksızın telef ve kayıp olsa tazmini lazım gelir.
2- "Ukutta itibar mekasid ve meaniyedir, elfaz ve mebaniye değildir."
Ukud akdin cemiidir. İki tarafın (akideynin) bir hususu iltizam ve teahhüd etmeleridir ki; icab ve kabulün irtibatından ibarettir.
Mesela Bir kimse usulü dairesinde tanzim eylediği senette "Şu malımı oğlum Ahmed'e hibe ediyorum. Sağ olduğum müddetçe bu malda tasarruf edeceğim. Ben öldükten sonra oğlum Ahmed tasarruf edecek ve diğer varislerim müdahale etmeyecektir." demiş olsa hibe ediyorum tabiriyle bu tasarrufun hibeye hamli mümkün ise de "Ben sağ olduğum müddetçe tasarruf edecek" ibaresinin delaleti ile maksadın vasiyet olduğu anlaşılır.
3- "Şekk ile yakin zail olmaz"
Şekk: Bir şeyin vukü bulup bulmamış olmasında, iki halinde birbirine müsavi olarak düşünülmesinden ibarettir.
Yakin: Bir şeyin olmuş veya olmamış olduğunu kestirmek ve kuvvetle zannetmeye denir.
Mesela; Bir kimse "Filan şahsa zannımca şu kadar lira borcum vardır" dese bununla borç sabit olmaz.
4- "Bir şeyin bulunduğu hal üzere kalması asıldır."
Yani, bir şey bir zamanda ne halde bulunmuşsa aksine delil olmadıkça o halde kalması asıldır.
Mesela; Medyun (borçlu) borcunu ödediği halde, dain (alacaklı) "Henüz ödemedi" diye inkâr etse, söz, yeminle beraber alacaklının olur. Çünkü borcun varlığı katidir, ödeme ise kati olmadığı için, borcun bulunduğu hal üzere kalması asıldır
5- "Kadim kıdemi üzerine terk olunur."
Yani; evvelden beri meşru ve mevcud olan bir şey, hilafına hüccet kaim olmadıkça hüsnü zanna dayanılarak hali üzerine bırakılır.
Mesela, Bir köy ahalisi hayvanlarını eskiden beri bir köyün merasında otlatmış ise, mera kendisine ait olan köy halkı bunları men edemez.
6- "Zarar kadim olmaz"
Yani; gayri meşru olarak yapılmış olan şeyin kıdemine itibar olunmayıp, eski olsa bile, zararlı ise ref ve izale edilir.
Mesela, Bir evin pis suları eskiden beri umumi yola akmakta ise ve yoldan gelip-geçenlere zarar veriyorsa. kıdemine itibar olunmayıp, zarar ref ve izale ettirilir.
7- "Beraet-i zimmet asıldır."
Zimmet: Ahid (söz vermek) manasınadır, ahidden dönmek utangaçlığı ve başkalarının kötülemesini mucib olduğundan ahde, 'zem" deri müştak olan zimmet ıtlak olunmuştur.
Bu kaide, bir şahsın ictimai ve huküki herhangi bir mes'uliyet ve borç gibi bir şeyle mükellef bulunmamasını ifade etmektedir.
Mesela, Bir kimse, diğerinden alacaklı olduğunu dava etse, müddealeyh (dava edilen) yeminle beraber inkâr etse müddealeyhin sözüne itibar edilir. Çünkü; her şahıs zimmetten (borçtan) âri olarak yaratılmış olduğundan beraet-i zimmet asıldır.
8- "Sıfatı arızada asl olan ademdir."
Yani; sonradan meydana gelmiş olduğu iddia edilen halin yokluğu asıldır. Mesela, Satış akdinde satılan maldaki ayıbın akiden önce mi sonra mı, olduğunda ihtilaf etseler, ayıp sıfatı arızadan olduğundan yokluğu asıldır. Söz, eskiden mevcud olmadığını iddia eden satıcının olup, ayıbın varlığını iddia eden müşteri iddiasını isbata mecbur olur.
9- "Bir zamanda sabit olan şeyin hilafına delil olmadıkça bekasıyla hüküm olunur."
Yani; bir zamanda sabit olan bir şeyin bekasıyla hükmolunur. 0 halde geçmiş zamandan birinde mülk olması sabit olan bir şeyin mülkiyetini izale eden bir şey bulunmadıkça bekasıyla hükmolunur.
Mesela, Bir kimse diğer bir kimseden alacak dava edip, davalının inkarı üzerine şahidler o kimsenin davacıya, o miktar borcu olduğuna şehadet etmeleri, hüküm için kafi olur. Çünkü borcun bir zamanda mevcud olduğu sabit olmuştur. Bunun hilafına delil bulunmadıkça borcun ifasına hüküm olunur.
10- "Bir emr-i hâdisin akrebi evkatına izafeti asıldır."
Yani; hâdis olan bir işin sebeb ve zamanı vukuunda ihtilaf olunsa uzak bir zamana, nisbeti beyyine ile isbat olunmadıkça en yakın zamana nisbet olunur.
Mesela, Bir kimse varislerden birine bir mal hibe ve teslim veya borç yahud mal ikrar ettikten sonra ölürse, diğer varisler, "muteveffa onu ölüm hastalığında hibe veya ikrar eyledi" diyerek ikrarın sahih ve müteber olmadığını ve kendisine hibe veya ikrar olunan dahi tasarrufun müteveffa sıhhatte iken vaki olduğunu iddia etse, kendi lehine hibe veya ikrar olunan varisin beyyinesi tercih olunur. Ancak bu kimse mürisin tasarruf zamanında hali sıhhatte olduğunu isbat edemezse, bu taktirde söz yemin ile diğer varislerindir. Zira; emri hâdis olan hibe ve ikrarın zamanı baide, yani; müteveffanın sıhhatte bulunduğu zamana nisbeti hüccet ile isbat olunmadıkça ölüme en yakın olan ölüm hastalığı zamanına nisbet olunur. Marazı mevtinde hibe ve ikrar etmiş denilir.
Maraz- ı Mevt: Ol hastalıktır ki; ekseriya onda ölüm korkusu olduğu halde hasta erkekse evi dışında, kadın ise evi içinde olan işlerini görmekten aciz olup, bu hal üzere bir sene geçmeden ölmüş olur.
11- "Kelamda asl olan manayı hakikidir."
Yani; hakikat güçleşmedikçe mecaza gidilmez.
Mesela: Bir kimse "bu hane Zeydindir" dese bu sözün manayı hakikisine nazaran o haneye Zeyd'in malikiyetini ikrar etmiş olur. Artık "maksadım o hane Zeyd'in meskeni olduğunu ifade idi" diyemez. Kezalik; "evlat" lafzı torunlara şamil olmaz. Meğer ki, torunlara dahi şamil olduğuna delalet eder bir karine bulunsun. 0 takdirde umum mecaza giderek evlat tabiri toruna da şamil olur
12- "Tasrih mukabilinde delalete itibar yoktur."
Yani; delalet ile tasrih bir arada bulununca, tasrihe göre amel edilir. Çünkü sarahet kuvvetli, delalet zayıftır. Fakat sarahat olmayan yerde delalet ile amel olunur.
Mesela; Bir kimse diğer birinin evine onun izniyle girmiş olsa evde bulunan bardak ile su içmeye de delaleten izin verilmiş sayılır. Sarahat bulunmayan yerde delalete itibar olunduğundan su içerken elindeki bardak kazaen yere düşerek kırılsa, tazmini lazım gelmez. Çünkü "cevazı şer' tazmine münafidir". Fakat ev sahibi "masa üzerinde duran bardağa dokunma" diye yasak etse bununla su içemez. Buna rağmen alıp kazaen elinden düşürerek bardağı kırmış olsa, tazmin ettirilir. Zira bunda sarahaten nehiy vardır ve tasrih mukabelesinde delalete itibar yoktur.
13- "Mevrid-i nassda ictihada mesağ yoktur."
Yani; bu fıkıh kaidesi icabına göre, kitap ve sünnet ile beyan olunan meselelerde ictihada cevaz yoktur.
Mesela; Muamelelerde beyyine, müddet için ve yemin münkir için olması ve insanların hukuki muamelelerine taalluk eden ihtilafların hallinde nisab- ı şehadet, yani; hükme yeter şahitlerin adedi iki erkek yahut bir erkek ile iki kadından ibaret bulunması nass ile beyan ve tayin edilmiş olduğundan bunlarda ictihada mesağ (yer) yoktur,Ve nass ile sabit olan hususlar hilafına ictihad vuku bulsa bu itibar olunmaz.
14- "Ala hılafıl kıyas sabit olan şey saire makısun aleyh olamaz."
Mesela; Madumu beyi' batıldır. Hâlbuki selem (peşin para ile veresiye mal almak) ve icarede, madumu beyi' kabilindendir. Fakat bunlar, teamül ve icma ile kıyasa muhalif olarak sabit olmuştur. Artık bunlara kıyasen 'hiç belirmemiş meyvalar, ekinler gibi şeylerin satılması da caizdir" diye hüküm olunamaz.
15- "İctihad ile diğer ictihad nakz olunmaz."
Yani; ictihadlar aynı derecede birer zanni delil olduğundan nassı katiye muhalif olmadıkça biriyle diğerini nakzetmek caiz olmaz. Binaenaleyh bir müctehid, diğer bir müctehidin ictihadını nakzedemeyeceği gibi, kendisinin evvelki ictihadını da ikinci bir ictihadı ile nakz edemez.
Mesela; Bir hâkim bir şahsın şehadetini fıskına binaen reddetmiş bulunsa artık o şahsın tevbesine binaen aynı hususta şahadetini bilahare kabul edemez.
Bu kaideden bir mesele istisnadır. Bir ictihadın nakzı maslahat-ı ammeyi müstelzim olursa o ictihad diğer bir ictihadla nakzedilebilir.
16- "Meşakkat teysiri celb eder."
Yani; suübet (güçlük) sebebi teshil (kolaylaştırmak sebebi) olur. Ve darlık vaktinde vusat gösterilmek lazım gelir.
Mesela; Açlıktan ölecek kimsenin muharremattan (haram olan şeyler) hayatını kurtaracak kadar yemesi caizdir. Keza erkeklerin muttali olamayacakları hususlarda yalnız kadınların şehadetleri de kabul edilir.
17- "Bir iş dıyk oldukça, müttesa olur."
Yani; Bir işte meşakkat görülünce şer'i ölçüler içerisinde ruhsat ve vüsat gösterilir.
Mesela; Bir kimsenin borcunu ödemeye kudreti olmaz ve kefili dahi bulunmazsa, genişlediği, yani; mal durumu müsait olduğu zamanda borcunu eda etmek üzere serbest bırakılır.
Bunun gibi defaten ödemek imkanı bulunmayan borçluya borcunu taksitle ödemesine müsaade edilir.
18- "Zarar ve mukabele bizzarar yoktur."
Yani; ilk olarak zarar caiz olmadığı gibi buna karşılık olarak ve cezaen dahi zarar caiz değildir. Bu madde de iki hüküm vardır:
1- İlk defa zarar yapmamak: Bir kimse diğerinin malına veya şahsına taarruz ile ona zarar vermesi caiz değildir.
Mesela; Birinin malını haksız olarak almak ve başkasının kendinde bir hakkı olduğu halde onu yerine getirmemek gibi bir suretle zarar vermek zulüm ve fenalık olduğu cihetle caiz olmaz.
2- Zarara karşı zararla mukabele olunmamasıdır.
Mesela; Bir kimse diğerinin gerek malına gerek nefsine karşı bir zarar yaptığında zarar gören kimsenin buna karşılık ona da zarar vermeğe hakkı olmayıp, ancak hakime müracaat ederek zararını kanuni hükümler icabınca izale ve tazmin ettirmesi lazımdır.
19- "Zarar İzale olunur."
Yani; bir zarar usulü dairesinde izale edilir.
Mesela; Bir evin yanında demirci dükkânı veyahut değirmen yapılıp ta, demir dövülmesinin veya değirmen döndürülmesinin tesiriyle evin yapısı zayıflamak yahut fırın veya bezirhane inşasıyla bunların duman veya ağır kokusundan dolayı evde oturulmayacak kadar rahatsız olunması gibi fahiş zararlar meydana gelirse, bu zararlar mutlaka izle edilir.
20- "Zaruretler, memnu olan şeyleri mübah kılar."
Yani; İşlenmesi nehy edilmiş bazı şeyler vardır ki; bunları yapmak, zaruret halinde mübah olur. Bundan dolayı o işi işleyen muaheze edilmez.
Mesela; Açlıktan helak olma korkusundan dolayı başkasının yiyeceğini rızası olmaksızın yemek gibi.
21- "Zaruretler kendi miktarlarınca takdir olunurlar."
Mesela; Açlıktan helak olacak olan bir kimse başkasının malından izni olmadığı taktirde sadece helakini def edecek kadar alıp yemeye mezun ve bunu bilahare tazmine mecburdur, fazlasını alamaz.
22- "Bir özür için caiz olan şey, o özrün zevali ile batıl olur."
Mesela; Su bulunmazsa teyemmüm ile iktifa olunur. Fakat su bulunarak bu zaruret zail olunca, teyemmüm kifayet etmez.
23- "Mani zayi olunca memnu avdet eder."
Mesela; Hibe olunan mal arsa olupta mevhübunleh (kendisine hibe edilen zat) o arsa üzerine bina inşa eder yahut ağaç dikerse vahib (hibe eden) hibesinden rucu edemez. Ancak o bina yanar veya ağaçlar sökülüp sırf arsa kalmış olursa memnu olan rucü hakkı avdet eder ve bu halde vahib, hibesinden rucu ederek, hakime fesh ettirebilir.
24- "Zarar kendi misli ile izale olunamaz."
Yani; her ne kadar zararın giderilmesi lazım gelirse de kendi gibi diğer bir zararla giderilmeyip, belki zararsız ve kabil olmadığı halde kendisinden çok az ve hafif bir zarar ile mümkün olduğu kadar izale olunur.
Mesela Bir kimse taksimi kabil olmayan müşterek mülkünü tamir etmek isteyip de müşriki (diğer hissedar) tamire rıza göstermemiş olduğu halde, tamir etmiş olsa yaptığı masrafı teberrü etmiş olur ve diğer hissedara hissesi ile rucü edemez. Eğer o kimse ortağının imtinaı üzerine hâkime rucü etse, bir zarar kendi misli ile izle olunamayacağına mebni tamire, cebr olunamaz. Fakat cebren taksim olabilir ve taksimden sonra o kimse kendi hissesinde istediğini yapar.
25- "Zararı ammı def' için, zararı his ihtiyar olunur."
Mesela; Cahil bir doktoru doktorluktan men etmek, geçimini sağlamaktan alıkoymak olacağından doktor hakkında zarar ise de doktorluktan men olunmadığı takdirde halka zarar verip, birçok kişinin ölümüne sebeb olacağından, böyle umum için olan bir zararı defi için zararı has ihtiyar olunur.