Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ma'sum imamların tefsirinden incelikler

ALÝ ÝSFAHANÝ

New member
Katılım
31 Ara 2009
Mesajlar
59
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Ehli Beyt imamlarının, Kur'anı Kerim'in tefsiri hususunda üstlendikleri rol, bu yüce kitabı doğru ve sağlam üsullere dayanarak kapsamlı bir şekilde ve derince inceleyip hikmetli manaları çıkarmanın yol ve yöntemini öğretme olmuştur. Zira Kur'an ayetlerinin manalarını kavrayıp hikmetli manaları onlardan çıkarmanın birçok incelikleri vardır ki, onlardan gaflet etmek, Allahu Teala'nın kasdetmiş olduğu üstün ve asıl manalardan uzak kalmaya sebep olur.



Şüphesiz ki Ehli Beyt (a.s), Kur'an'ın manasını anlamada, şeriatın hedefini ortaya koymada diğer insanlardan daha üstün, daha yetenekli idiler. Zira Kitab'ın varisleri, onu halka iletenler ve ayetlerin nüzul sebepleri ve tevillerini hakkıyla bilenler onlardı.



Ehli Beyt'ten rivayet olunan tefsirler, selef ve haleften hiç kimsenin onlar gibi derin bir görüşe sahip olmadığına dair en açık delili oluştur

makta, dinde en büyük mercilik makamının onlara ait olduğunu kanıtlamaktadır. Kur'anı Kerim'in zahiri ve batıni manalarını tefsir etmek ise bunun bir bölümüdür.

Şu bilinmelidir ki, Kur'an'ın manasını açıklamakta Ehli Beyt'ten rivayet edilen hadisler iki kısma ayrılıyor:

1 Zahirî Tefsir.

2 Batınî Tefsir.
 

ALÝ ÝSFAHANÝ

New member
Katılım
31 Ara 2009
Mesajlar
59
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Birinciden maksad, manayı anlayabilmek için maksadı kavramakla ilişkin olan nokta ve inceliklere dayanarak kelamın zahirî manasını şerhetmektir. Kur'anı Kerim bu yöne geniş bir çapta önem vermiştir.

Biz buna "zahirî tefsir" ismini veriyoruz. Zira bu yöntemde kelamın zahiri sözkonusudur.

İkinciden maksad ise, birinci mananın ardından gelen ve kelamdan kasdedilen ikinci manadır. Bu, bazen işaret şeklinde olur ve bunu ancak derin bilgiye sahip olanlar anlayabilir.

Bunu anlamanın belirli üslup ve şartları vardır. Ehli Beyt'in (a.s) dışında çok az insanlar bunu bilir.
 

ALÝ ÝSFAHANÝ

New member
Katılım
31 Ara 2009
Mesajlar
59
Tepkime puanı
2
Puanları
0
EL KESME AYETİ

Ebu Nadr Muhammed b. Mes'ud elAyyaşi, Başkadı İbni Ebi Duad'ın arkadaşı olan Zerkan'a isnaden şu rivayeti naklediyor:

"Hırsızlık yaptığına itiraf edip kendine had uygulanarak tathir edilmesini isteyen bir hırsız Mu'tesim'in huzuruna gelmişti. Mu'tesim bu iş için fakihleri topladı. İmam Muhammed b. Ali elCevad (a.s) onların arasında bulunuyordu. Halife onlara, "Hırsızın elinin nereden kesilmesi gerekir?" diye sordu.

İbni Ebi Duad, bilekten, dedi ve buna delil olarak teyemmüm ayetini okudu. Bir grup fakihler de onun bu sözünü desteklediler.

Diğer fakihler ise, dirsekten kesilmesi gerekir, dediler ve buna delil olarak abdest ayetini öne sürdüler.

Bu arada halife, İmam Cevad'a yönelerek onun da görüşünü sordu. İmam Muhammed Cevad (a.s) halifenin, kendisini mazur görmesini istedi. Fakat halife ısrarla İmam Cevad'dan (a.s), görüşünü belirtmesini istedi.

İmam (a.s) halifenin ısrarı üzerine şöyle buyurdu: "Onlar bu konuda sünneti yanlış yorumladılar. Gerçekte elin ayası hariç parmakların kökünden kesilmesi gerekir."

Bunun üzerine halife, "Buna delilin nedir?" diye sordu.

İmam Muhammed Cevad (a.s) şöyle buyurdu: "Delilim Resulullah'ın (s.a.a) buyurmuş olduğu şu sözdür: "Secde, yedi uzuv üzerine olur: alın, iki el, iki diz ve iki ayak." Eğer el bilekten veya dirseken kesilirse namaz kılan kişinin secde etmesi için eli kalmaz.. Oysa Allahu Teala şöyle buyuruyor: "Secde yerleri Allah'a aittir." Yani secde ettiği yedi uzuv Allah'a aittir. Ve yine buyuruyor ki: "Allah'la birlikte başkasını çağırmayınız." Dolayısıyla Allah'a ait olan bir şey kesilmez.

Mu'tesim, İmam'ın bu sözlerinden hoşlanıp hırsızın parmaklarının el ayasının bittiği yerden, yani parmaklarının kökünden, kesilmesine emir verdi
 

ALÝ ÝSFAHANÝ

New member
Katılım
31 Ara 2009
Mesajlar
59
Tepkime puanı
2
Puanları
0
İşte diğer fakihlerin farkına varmadıkları ve İmam Muhammed Cevad'ın (a.s) dikkat ettiği bu ince nükteye iyice bak. Zira el kesme ayetinde yer alan "el" kelimesi mücmeldir (mübhemdir.) Allah Teala bu ayette onun nereden kesilmesi gerektiğine dair maksadını açıklamamıştır. Dolayısıyla onun sünnet veya bizzat Kur'an'ın kendisiyle belirlenmesi gerekir. İmam (a.s) mücmel olan bu meseleyi Kur'ân'dan yardım alarak sünnet ile açıklama yoluna başvurmuştur ve Hz. Resulullah'ın hadisine dayanarak el ayasının namaz kılanın secdeyi gerçekleştirdiği yedi uzuvdan biri olduğunu açıklamıştır. Daha sonra ayeti kerimeye isnad ederek ister secde edilen camiler olsun, ister secdeyi gerçekleştiren uzuvlar olsun, bütün secde yerlerinin Allah'a ait olduğunu açıklamıştır. Allah'a ait olan bir şeye ise had uygulanmaz. Gerçekten de bu çok zarif bir istinbattır.
 

ALÝ ÝSFAHANÝ

New member
Katılım
31 Ara 2009
Mesajlar
59
Tepkime puanı
2
Puanları
0
İÇKİNİN HARAM OLUŞU

Abbasi halifelerinden elMehdi, İmam Musa Kazım'dan içkinin haram olup olmadığı hakında şöyle soruyor: "Acaba Allah'ın Kitabı'nda içki haram kılınmış mıdır? İnsanlar ondan nehyolunduklarını biliyorlar, ama onu tahrim eden açık bir delilden haberleri yoktur." Buna cevap olarak İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Allah'ın Kitabı'nda içki haram kılınmıştır."

ElMehdi: "Kur'an'ın neresinde içki haram kılınmıştır?" diye sordu.

İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Şu ayeti kerimede "De ki: Rabbim yalnızca çirkin hayasızlıkları, onlardan açık olanları da, gizli olanları da, günahı (ismi), haksız yere olan zulüm ve saldırıyı haram kılmıştır."[22]

İmam Musa Kazım (a.s) daha sonra sözünün devamında şöyle buyurdu: "Bu ayette geçen "Onlardan açıkça olanlar"dan maksad, apaçık yapılan zinadır. Cahiliye döneminde fahişe kadınlar bu hayasızca işleri yaptıklarını bildirmek için bayrak dikiyorlardı. Ama "Onlardan gizli olanlar"dan maksad, babaların nikah ettikleri kadınlarla evlenmektir. Bi'setten önce erkekler, babaları öldükten sonra asıl anaları olmayan üvey anneleriyle evleniyorlardı.

Ama "ism" (günah)den maksad bizzat içkidir. Zira Allah Teala başka bir ayeti kerimede de şöyle buyurmuştur: "Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: Onlarda hem büyük günah (ism), hem de insanlar için (bazı) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından daha büyüktür.

ElMehdi, mecliste hazır bulunan veziri Ali b. Yaktin'e hitap ederek şöyle dedi: "Ey Ali, Allah'a yemin ederim ki, bu Haşimiler'in fetvasıdır."

Ali b. Yaktin ise cevabında şöyle dedi: "Yemin ederim ki, doğru söylediniz, ey mü'minlerin emiri. Allah'a Hamd olsun ki, bu ilmi siz Ehli Beyt'ten kaldırmamıştır." Mehdi sabredemeyerek şöyle dedi: "Doğru söyledin, ey rafizi." elMehdi, onun Ehli Beyt'in velayetine inanmış olduğunu anlamıştı
 

ALÝ ÝSFAHANÝ

New member
Katılım
31 Ara 2009
Mesajlar
59
Tepkime puanı
2
Puanları
0
AYAKLARI MESHETMEK

Tefsir ve edebiyat bahislerinde kendine büyük bir pay ayıran çok zor meselelerden biri de Kur'anı Kerim'den abdestte ayağı meshetme hükmünü çıkarmak meselesidir.

Bazıları, "kesre (esre)" ile okunan kıraatın Şia mezhebine göre meshin farz oluşuna ve "Fetha (üstün)" ile okunan kıraatın ise diğer mezheplerin görüşüne muvafık olduğunu sanmışlardır. Her iki grubun da, kendi görüşünü teyid edecek Sünnetten ve Arap edebiyatından birtakım tanık ve delilleri vardır. İsteyenler onları ilgili yerlerde görebilirler.

Fakat Ehli Beyt'ten (a.s) mezkur ayetin tefsirinde gelen rivayetler, açıkça Kur'anı Kerim'in, ayağı meshetmek üzere nazil olduğunu, Resulullah (s.a.a), Emirül Mü'minin Ali (a.s), diğer masum imamlar (a.s), seçkin sahabiler ve onlara iyilik ile uyan tabiilerin bu şekilde amel etmiş olduklarını belirtmektedir.

Şeyh Tusi, sahih senediyle naklettiği bir hadiste Huzeyl'in evlatları Salim ve Galib'den Hz. Ebu Cafer'e (İmam Muhammed Bâkır a.s) ayakları meshetme hakkında sorduklarında İmam Bâkır'ın (a.s); "Cebrail'in getirdiği ayakları meshetmektir" buyurduğunu naklediyor.
 

ALÝ ÝSFAHANÝ

New member
Katılım
31 Ara 2009
Mesajlar
59
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yani ister ayetteki "ercül" kelimesi "kesre" ile okunsun, ister "fetha" ile, Kur'an'ın zahirinden, yani "ercül" kelimesinin "ruus" kelimesine atf edilmesinden her iki ayağı da meshetmenin farz olduğu anlaşılır. Zira "ercül" kelimesinin "vücuh" ve "eydiyekum" kelimelerine atfedilmesi caiz değildir. Çünkü bu bir kelam arasında yabancı bir sözün fasıla olmasını gerektirir, böyle bir atf Kur'anı Kerim'de caiz değildir.

"Kesre" ile okunan kıraata gelince, bu konu pek açıktır. Bu kıraatı Kurraı Seb'a'dan olan İbni Kesir, Ebu Amr, Hamza ve ayrıca Asım'dan rivayet edenlerden biri olan Şu'be kıraat etmişlerdir. Fakat bu kıraata göre başta olduğu gibi ayakların da bir kısmını meshetmek gerekir.

"Nasb (Fetha)" ile okunan kıraata göre de hüküm aynıdır. Zira bu takdirde "ercülekum" kelimesi "ruusekum" kelimesinin mahalline atfedilmektedir, o ise "imsehu" fiilinin mef'ulu olduğundan dolayı mahallen mensuptur. Zira "imsehu" mutaaddi fiil olduğundan dolayı ona "nasb (fetha)" vermeyi gerektirir. Fakat "ba" harfi, "teb'iz"i ifade ettiği için ona dahil olmuştur ve dolaysıyla lafzen "nasb (fetha)" almamıştır, ama mahallen mensuptur.

Kurraı Seb'a'dan olan Nafi', İbni Amr ve Kesai, aynı şekilde Asım'dan rivayet edenlerden olan Hasf, "nasb (fetha)" ile okumuşlardır. Bu kıraat, Emirül Mü'minin Ali'den (a.s) rivayet eden Ebu Abdurrahman esSelemi'ye isnad edilmektedir.

Fakat "nasb" ile okunan kıraat, ayak parmakların ucundan ayak üzerindeki şişkinliğe kadar olan bölümün hepsini meshetmeyi ifade ediyor
 

ALÝ ÝSFAHANÝ

New member
Katılım
31 Ara 2009
Mesajlar
59
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Çünkü bu kıraata göre, "imsehu" fiili, meshedilen "ercül"e vasıtasız olarak müteallik olmuştur. Dolaysıyla zahiri anlamı bu iki had arasında kalan yerin tamamını meshetmek oluyor. "Nasb" ile okunan kırarat, zikrettiğimiz deliller gereğince seçtiğimiz görüş olmakla birlikte bu kıraatın müslümanlar tarafından benimsenip yaygınlaşması da onun doğruluğunu göstermektedir.

Kıraat hangi şekilde olursa olsun, ister "kesre" ile okunsun, ister "nasb" ile, her iki takdirde de "ercül" kelimesini "ruus" kelimesine atfetmek gerekir, "eydi" kelimesine atf olunamaz. Sonuç olarak da, ayakları yıkamayı gerektirecek hiçbir delil yoktur.

O halde Ehli Beyt imamlarından rivayet olunduğu gibi Kur'an'ın zahiri, ayakların meshedilmesine delalet etmektedir. Emirül Mü'minin Hz. Ali'den (a.s) şöyle rivayet olunmuştur: "Kur'ân, yalnızca meshetmek üzere nazil olmuştur."

İbni Abbas'tan da şöyle rivayet olunmuştur: "Allah'ın kitabında meshetmek belirtilmiştir. Ama halk yıkamayı tercih ettiler."
 

ALÝ ÝSFAHANÝ

New member
Katılım
31 Ara 2009
Mesajlar
59
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Şeyh Muhammed Abduh şöyle diyor: "Zahiren ayetteki "ercül" kelimesinin "ruus" kelimesine atfolunması gerekir. Yani "vemsehu bi ercülikum ilel ka'beyn" şeklinde olup ayakları da ayaklar üzerindeki şişkinliğe kadar meshetmek gerekiyor."

Şeyh Muhammed Abduh daha sonra şöyle devam ediyor: "Müslümanlar, ayakların yıkanması mı yoksa meshedilmesi mi gerektiği hususunda ihtilaf etmişlerdir. Cumhuri Ehli Sünnet ayakları yıkamanın farz olduğunu kabul ederken İmamiye Şiası meshetmeyi farz bilmiştir. Razi'nin, Kaffal'dan rivayetine göre meshetmek, İbni Abbas, Enes İbni Malik, İkrime, Şa'bi ve Ebu Cafer Muhammed b. Ali elBâkır'ın (a.s) görüşüdür."

Daha sonra şöyle devam ediyor: "Cumhuri Ehli Sünnet'in bu konudaki en önemli delilleri sadrı evvelde olanların ameli ve bunu teyid eden bir takım kavli hadislerdir."

Şeyh Muhammed Abduh, bu konuda genişçe bahsettikten sonra Taberi'den, mesh ve yıkamayı birlikte yerine getirmeyi uygun gördüğünü nakletmiştir.

Daha sonra Ehli Sünnet kitaplarında pek çok rastlanan Alusi'nin Şia'ya yönelik saldırılarına uzunca yer vermiştir
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
İslamForum'a hoş geldiniz kardeşim. Ancak Ehli Sünnet'te "masum imam" kavramı kabul görmemektedir. Burada aktarmaya çalıştığınız konular Şia kaynaklıdır ve Şia'yı benimseyenlerce muteberdir. Bilinmesinde fayda gördük...
 

ALÝ ÝSFAHANÝ

New member
Katılım
31 Ara 2009
Mesajlar
59
Tepkime puanı
2
Puanları
0
islami forum yazıyordu ama kabul görmüyorsa sorun değil kardeş....verilen kaynaklarda zaten ehlisünnet kaynakları...lakin site ismi islami forum değil ehlisünnet forum olsa sizin açınızdan daha iyi olur kanatindeyim...evt masum imamlar tabiri şia ha hastır...lakin islami forumda eşitlik ve hoş görü bir ilke olmalıdır...size göre masum değillerdir olabilir...istişare edilir konuşulur...lakin burası ehlisünnettir bizde masum yoktur şia nın burda işi yoktur demek gibi bir sözde incitici ve islama yakışmayan bir hareket olacaktır...isterdimki konunu özü olan tefsirlerin içindeki o incelikler hakkında yorum yazın...ve islamın ilkesi olan adaleti de gözetin...sen bana kıbarca burası ehlisünent şia ya yer yok git diyorsun...hatırlatıyorsun daha doğrusu...

yinede allah razı olsun hoş karşıladın o halde bizde sizi bekleriz kardeş ki bir sünni kardeşimizinde kendi inancı hakkında yazışabildi paylaşabildiği yer gösterelim inş...paylaştı övdüğü melun biri olsada...vesselam....
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Değerli kardeşim, biz zaten sizinle bu konularda bir münazaraya girmedik. Hoş geldiniz dedik. İlettiğiniz kaynaklların Şia'ya ait olduğunu bilmeyenler olabileceği vechile belirttik. Sizin inancınıza da saygılıyız ve sizi incitecek bir ifadede kullanmadık. Yazdığımız mesaj oradadır, tekrar okuyun.
 

ALÝ ÝSFAHANÝ

New member
Katılım
31 Ara 2009
Mesajlar
59
Tepkime puanı
2
Puanları
0
bilmeyen olursa kaynak sorunu hakkında bana söylesin yardımcı olurum...yinede sağolasan....
 

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
Fakat Ehli Beyt'ten (a.s) mezkur ayetin tefsirinde gelen rivayetler, açıkça Kur'anı Kerim'in, ayağı meshetmek üzere nazil olduğunu, Resulullah (s.a.a), Emirül Mü'minin Ali (a.s), diğer masum imamlar (a.s), seçkin sahabiler ve onlara iyilik ile uyan tabiilerin bu şekilde amel etmiş olduklarını belirtmektedir.


3577 - Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Ömer radıyallahu anh bana şunu söyledi: "Bir adam Resülullah aleyhissalâtu vesselâm"a gelmişti. Bunun abdest almış fakat ayaklarının üzerinde tırnak kadar bir yeri yıkamadan bırakmış olduğunu gördü. ResüluIlah aleyhissalâtu vesselâm, adama derhal müdâhaIe etti:
"Git abdestini güzel kıl!" Adam gidip yeniden abdest aldı, sonra namazını kıldı."
Müslim, Tahâret 31, (243); Ebu Dâvud, Tahâret 67, (171).

3578 - Ebu Dâvud"un bir diğer rivâyetinde Resülullah"ın ashabından biri şöyle anlatır: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, ayağının sırtında dirhem büyüklüğünde bir kısma su değmemiş olduğu halde namaz kılmakta olduğunu görmüştü, derhal abdesti ve namazı iade etmesini emretti."
Ebu Dâvud, Tahret 173.

3579 - İbnu Amr İbni"l-As radıyallahu anhümâ anlatıyor: "Beraber olduğumuz bir sefer sırasında, bir ara Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bizden geride kaldı sonra tekrar kavuştu. Bu sırada namaz vakti girmişti. Bizler de abdest alıyor, ayaklarımıza meshediyorduk. (Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm) yüksek sesle nida etti:
"Ökçelerin ateşte vay hâline!" Bunu iki veya üç kere tekrarladı."
Buhari, İlm 3, 30, Vudü 27, 29; Müslim, Taharet 25-28, (240-242); Muvatta, Taharet 5, (1, 19); Ebu Dâvud, Tahâret 46, (97); Nesâi, Tahâret 89, (1, 77, 78); Muvatta.

Resulullah (s.a.a), Emirül Mü'minin Ali (a.s), diğer masum imamlar (a.s), seçkin sahabiler ve onlara iyilik ile uyan tabiilerin bu şekilde amel etmiş olduklarını belirtmektedir.

Kim belirtmiş böyle amel ettiklerini?
 

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
İÇKİNİN HARAM OLUŞU

Abbasi halifelerinden elMehdi, İmam Musa Kazım'dan içkinin haram olup olmadığı hakında şöyle soruyor: "Acaba Allah'ın Kitabı'nda içki haram kılınmış mıdır? İnsanlar ondan nehyolunduklarını biliyorlar, ama onu tahrim eden açık bir delilden haberleri yoktur." Buna cevap olarak İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Allah'ın Kitabı'nda içki haram kılınmıştır."

ElMehdi: "Kur'an'ın neresinde içki haram kılınmıştır?" diye sordu.



Ama "ism" (günah)den maksad bizzat içkidir. Zira Allah Teala başka bir ayeti kerimede de şöyle buyurmuştur: "Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: Onlarda hem büyük günah (ism), hem de insanlar için (bazı) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından daha büyüktür.

90 - Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar (putlar) ve fal okları şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki, kurtuluşa eresiniz.

Bu ayet aklına mı gelmedi acaba diye düşünüyor insan..

Ama "ism" (günah)den maksad bizzat içkidir.

Bakalım ism den maksat bizzat içki mi?

219 - Ey Muhammed! Sana şarap ve kumardan soruyorlar. De ki: Bu ikisinde büyük bir günah (ismün kebirun), bir de insanlar için bazı menfaatler vardır. Fakat günahları, menfaatlerinden daha büyüktür.

De ki: Rabbim yalnızca çirkin hayasızlıkları, onlardan açık olanları da, gizli olanları da, günahı (ismi), haksız yere olan zulüm ve saldırıyı haram kılmıştır.

Yukarıda ki ayeti kerime de Allah Günahı (ismi) nekre (lam-ı tarifsiz) kullandığı halde, Bir üst ayette marife olarak kullanmış, birde "kebirun" sıfatını eklemiş. Büyük günah... Bari marifelik-nekrelikte uyum sağlasalardı..

Ama "ism" (günah)den maksad bizzat içkidir.

120 - Günahın açığını da, gizlisini de bırakın! Günah kazananlar, yaptıklarının cezasını çekecekler.

Şimdi bu ayete, Açık içilen içki ve gizli içilen içki mi diyeceğiz?
 
Üst Alt