Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Mahşerde hz. Peygamber efendimizin şefaat hüviyeti

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden

بســـم الله الرحمن الرحيم

İslâm inancına göre, şefaat kavramı şudur. Kıyamet gününde Allah-u Teâlâ'nın mahkemesinde, Allah'ın izni olmadan kimse, kimse için şefaatte bulunamayacaktır. Bu kurala göre gayet tabii ki Allah'ın en sevdiği peygamberi Hz. Muhammed (a.s.) Mahşer'de ümmeti ve ümmetinin bazı fertleri için şefaatte bulunmaya teşebbüs edecektir. Fakat, bu şefaat Allah'ın müsaadesine bağlı olacaktır ve sadece, hayatları boyunca ellerinden geldiği kadar iyi birer müslüman olmaya çalışan ve Allah'a tâbi olarak faaliyet göstermelerine rağmen bazı hatalar işlemiş olanlar şefaat olunabileceklerdir. Fakat, bile bile günah işlemiş ve düştükleri durumdan utanç duymamış, pişman olmamış sapık kimseler şefaat olunmayacaklardır. Nitekim, Hz. Peygamber (a.s.) bir hadisinde, Allah'a hıyanet eden ve ondan korkmayanların durumunu anlatırken şöyle buyurmuştur: "Bu hain kimseler, yaptıkları günah ve yedikleri haram malların yükünü omuzlarında taşıyarak mahşere geleceklerdir ve bana yalvaracaklardır, 'Yâ Rasûlallah bana yardım edin.' Fakat ben onlara şu cevabı vereceğim. 'Ben senin için hiçbir şey yapamam, çünkü ben sana Allah'ın mesajını iletmiştim." (Bk: Mişkat: Kısmet-ül Ğânayim, El-Ğulûlü Fiha).

[1] Şefaat ve tavassut meselesi Peygamberlikle çok yakından ilgilidir. Bunun iki sebebi vardır: Birincisi, kâfir ve müşrikler şefaati bir kalkan olarak kullanıyorlardı. Hz. Peygamber (a.s.) ile diğer peygamberlerin davetlerini kabul etmeyenler, bağlı bulundukları tanrı ve tanrıçaların, Allah katında kendileri için aracı olduklarını, bu nedenle, Allah'ın azabından korkmaları gerekmediğini söylüyorlardı. Yani bu şefaatçi ve aracıların, kendilerini nasıl olsa kurtaracaklarını belirtiyorlardı. İkincisi, peygamberler ile bazı ermiş kişilerin kendilerine tabi olanlar ve Allah'ın yolunu takip edenler için Kıyamette Allah'ın huzurunda şefaatte bulunacakları rivayetlere göre sabittir. Yani, iyi yolda ve dürüst karaktere sahip olmasına rağmen hayatlarında ufak tefek halalar yapmış olanların affı için peygamberler tarafından Allah katında yapılan girişimler. Kur'ân-ı Kerim ilk tür şefaati şiddetle reddetmiştir. İkinci tür şefaati de bazı şartlara bağlı kılmıştır. Kısacası, Şefaat meselesi, peygamberlikle yakından ilgilidir ve bunu burada ele almayı uygun gördük.

[2] Hazreti Peygamber Efendimiz ümmetini şefaat konusunda çeşitli defa ve vesilelerle uyarmıştır. Mesela Hz. Peygamber (a.s.)'in şöyle söylediği rivayet olunur. "Benden sonra usûlümü değiştirecek olanlar, bu sebepten dolayı değiştirileceklerdir ve bir daha eski yola getirilmeyeceklerdir. Eğer ben dersem ki bunlar benim adamlarımdır, o zaman bana denilecektir ki, sen kendinden sonra, bu adamların ne yaptığını bilemezsin, o zaman ben de bunları defedeceğim ve diyeceğim ki, benden uzak durun." Rivayet, şu hadis kitaplarında yer almıştır: Sahih-i Buhari (Kitabul-Fiten) Müslim (Kitab-üt Tahâret, Kitab-ul Fezâil), Müsned-i Ahmed (İbn Mes'ûd ve Ebû Hureyre'nin rivâyetleri) ve İbn Mâce (Kitab-ül Menasik).

[3] Aksine, doğru yoldan sapmış olan taraftarlarının ağır bir şekilde cezalandırılmasını isteyeceklerdir. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de Hz. Peygamber (a.s.)in bu gibi insanlar ile ilgili sözleri vardır.

[4] Kıyamette peygamberlerin, ümmetlerinden bazıları için şefaatte bulunacakları sırada ne gibi bir teslimiyet ve acz içinde olacaklarının manzarası Maide suresinin son rükûsunda çizilmiştir. Burada Hz. İsa'nın kendi ümmeti için nasıl mütevazi bir şekilde Allah'a yalvaracağı anlatılmıştır. Mesela şu sözlerine bakın. "Eğer onları bağışlarsan muhakkak Sen aziz ve hakimsin."
 
Üst Alt