Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

kutubbi sitteden iki rivayet üzerine

caferi_humeyni

New member
Katılım
13 Şub 2006
Mesajlar
242
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Kutubi sitte hadis kitabında alt alta geçen şu iki rivayete bakıldığında nasıl çelişkili olduğu görülmektedir. Tabiki önemli olan doğru rivayetlere ulaşmaktır
53 - Yezid İbnu Erkam (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: " Size, uyduğunuz takdirde benden sonra asla sapıtmayacağınız iki şey bırakıyorum. Bunlardan biri diğerinden daha büyüktür. Bu, Allah'ın Kitabı'dır. Semâdan arza uzatılmış bir ip durumundadır. (Diğeri de) kendi neslim, Ehl-i Beytim'dir. Bu iki şey, cennette Kevser havuzunun başında bana gelip (hakkınızda bilgi verinceye kadar) birbirlerinden ayrılmayacaklardır. Öyleyse bunlar hakkında, ardımdan bana nasıl bir halef olacağınızı siz düşünün"
Tirmizî, Menâkıb 77, (3790).
Bu hadisten kurtuluş yolunun Kuran ve Ehl-i Beyt olduğu anlaşılmaktadır. " Size, uyduğunuz takdirde benden sonra asla sapıtmayacağınız iki şey bırakıyorum.....
Burada Hz peygamber kurtuluşa ermenin birbirinden ayrılmaz iki emanetle gerçekleşebileceğini anlatmaktadır. “Bunlardan biri diğerinden daha büyüktür. Bu , Allah'ın Kitabı'dır.... (Diğeri de) kendi neslim, Ehl-i Beytim'dir”
Ancak Allah Resulu biri ötekinden daha büyük olan Kuranı ve Ehli Beyti, onlara uymak koşuluyla, insanlara kurtuluş vesilesi olarak tanıtmıştır. Ve bu iki emanete uyulduğunda asla ümmetin sapıtmayacağını garanti etmiştir.
“Bu iki şey, cennette Kevser havuzunun başında bana gelip (hakkınızda bilgi verinceye kadar) birbirlerinden ayrılmayacaklardır...”
Hz Resul burada ümmete bıraktığı iki emanetin birbiriyle beraber olduğunu kıyamete kadar asla ayrılmayacaklarını vurgulamıştır. O halde Kuran Ehli Beyte, Ehl-i Beyt de Kurana ters hareket etmez ve bilgi içermez.
Eğer Kuran tek başına bizlere yetseydi Resul (as) bize Ehl-i Beyt’ini bırakma gereği duymazdı. Oysa Kuranın batini ve zahiri anlamları vardır. Bu anlamları herkes anlayamaz. Biz cahil insanların bunları anlamaya kudreti yetmez. İşte Hz peygamber bunu bildiği için Allah’ın da emri ile bizlere Kuranın yanında Ehl-i Beyt’ini bırakmıştır. Onlar birbirlerine yardım ederler ve birbirlerinden ayrı değildirler. Sadece Ehli Beyt’e sarılmak nasıl yeterli değilse sadece Kurana sarılmak da yeterli değildir. Gerçi bir insan sadece ehli beyte sarıldığını söyleyip kuranı dışladığını iddia etse o kişi yanılmaktadır. Çünkü Ehli beyt Kuranın dışında bir şey söylemezler ve yapmazlar. Eğer birisi Ehli beyte inanmayıp sadece Kuranın ona yeteceğini iddia ederse o kişi de yanılmıştır. Çünkü Kuran tek başına bizim anlamamız için elverişli değildir. o çok mükemmel bir kitaptır ve çok derin anlamlara hazinedir. Nasıl bütün peygamberlerin kendilerinden sonra bıraktıkları varisleri ve getirdikleri dinin hükümlerini açıklayanları varsa işte aynen öyle Hz peygamberin de kendisinden sonra dinini açıklayacağı Ehli Beyti vardır. O Ehli beyt’ini Allah’ın emri ile kendisinden sonra kendi yerine imam bırakmıştır. Gadiri hum hadisi bunun için yeterli bir hadistir. Şimdi burada bu hadis gibi mevzulara girmek yazımızı uzatacağı için bu konulara girmeyi gerekli görmüyoruz. Zaten şerhini yazmaya çalıştığımız bu hadis Ehl-i Beyt’in makamını anlatmaktadır. Sözün özü Kuranın kendisine yeteceğini iddia eden kişi yanılmaktadır. Çünkü eğer Kuran tek başına yetseydi bizlere Peygamber Allah emri ile bize Kuranın yanında Ehl-i Beyti bırakmazdı.
“Bu iki şey, cennette Kevser havuzunun başında bana gelip (hakkınızda bilgi verinceye kadar) birbirlerinden ayrılmayacaklardır...”
O halde hadisin bu kısmından da anlaşılacağı gibi Ehl-i Beyt her zaman Hak üzeredir ve Kıyamete kadar da öyle kalacaktır. Çünkü bu söz Peygamberin sözüdür. Onun sözü Allah’ın sözüdür. Zaten Peygamber (as) ne konuşursa Allah’tan konuşmaktadır. O kendisinden bir şey konuşmaz.
İnsanların ahirette mutluluğa erebilmesi için hem dinî hem de dünyevî konularda Allah resulünün dediklerini uygulaması gerekir. O halde bizim hem dinî hem de dünyevî konularda kendimize örnek alacağımız ve önder kabul edeceğimiz iki unsur vardır: Kuran ve Ehl-i beyt.
Gelelim ikinci hadise:
54 - İrbâz İbnu Sâriye (radıyallahu anh) dedi ki: "Bir gün Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bize namaz kıldırdı. Sonra yüzünü cemaate çevirerek çok beliğ, çok mânidar bir vaazda bulundu. Öyle ki dinleyenlerin gözleri yaşla, kalpleri de heyecanla doldu. Cemaatten biri: "Ey Allah'ın Resûlü, sanki bu, bir veda konuşmasıdır, bize ne tavsiye ediyorsunuz?" dedi. "Size, buyurdu, Allah'a karşı takvada bulunmanızı, başınızda Habeşli bir köle olsa bile emirlerini dinleyip itaat etmenizi tavsiye ederim. Zira, sizden hayatta kalanlar benden sonra nice ihtilaflar görecek. Öyle ise size sünnetimi ve hidayet üzere olan Hülefâ-i Râşidîn'in sünnetini hatırlatırım, bunlara uyun ve dört elle sarılın. Sonradan çıkarılan şeylere karşı da son derece dikkatli ve uyanık olun. Zira (sünnette bulunana zıt olarak) her yeni çıkarılan şey bir bid'attır, her bid'at de dalalettir, sapıklıktır."
Tirmizî, İlim 16, (2678); Ebu Dâvud, Sünne 6, (4607).

“Zira, sizden hayatta kalanlar benden sonra nice ihtilaflar görecek.”Resul burada kendisinden sonra çıkacak karışıklıklara işaret etmektedir. Ancak bu karışıklıklar sırasında şu sözüyle kurtuluşa erişilebileceğini belirtmektedir. “Öyle ise size sünnetimi ve hidayet üzere olan Hülefâ-i Râşidîn'in sünnetini hatırlatırım, bunlara uyun ve dört elle sarılın.” Burada Resul Kurtuluşun kendisinin ve Hülefâ-i Râşidîn'in sünnetinde olduğunu anlatmaktadır.
Oysa buradaki çelişkiyi görmek hiç de zor değildir. “..size sünnetimi..” kısmına diyecek bir sözümüz yoktur, bu kısım birinci hadisle çelişmemektedir. “Ali bendendir ben de Ali’denim” “ Benim yerime Ancak kendim ve Ali konuşabilir başkası konuşamaz” “ Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır” “Benim Ehli Beytim Nuh’un gemisi gibidir O’na binen kurtulur ayrılan helak olur” “ Ali nereye giderse hakk da oraya gider” gibi hadislerden de anlaşıldığı gibi Ehl-i Beyt Resule ters bir harekette ve hüküm de bulunmaz. Onların her hareketi hayır üzeredir. O halde sünneti en iyi icra eden Resul’e en yakın olan Ehl-i Beytidir. Ancak ikinci kısım da geçen “Hülefâ-i Râşidîn'in sünnetini” sözü biraz düşündürücüdür. Çünkü bu kavramın içinde Ehli- Beytin dışında bazı kişiler de vardı. oysa bunlar Ehli- Beyt’ten olmadıkları gibi hata da yapabilirler günah da işleyebilirlerdi. Ama Ehli Beyt Azhap 33 de bildirilene göre masumdurlar, günah işlemezler. Peki günah işleyebilen birilerinin sünneti nasıl olur da kurtuluş yolu olabilir. Burada insanlar bir şüphe aramaz mı ya da bu ifade Kuranın, İslam’ın ve Peygamber’in yüce ahlakına ve mükemmelliğine ters değil midir?
Ayrıca Hz peygamberin bu sözü söylediği düşünüldüğünde ve Hülefâ-i Râşidîn'in diye nitelendirilen kişiler hilafete henüz oturmadığı dikkate alındığında bu sözün uydurma olduğu ortaya çıkar. Henüz böyle bir kavram ortada yokken resul bunlardan nasıl bahsedebilir. Hele ki “Benden sonra on iki halife vardır Hepsi de Kureyştendir. Ey Ali bunların birincisi sen ikincisi oğlun Hasan üçüncüsü oğlun Huseyn ve diğerleri onun soyundan geleceklerdir. Sonuncusu da Mehdi’dir ki o Kıyametten önce zuhur edecektir.” sahih hadisi varken bu söze nasıl güvenilebilir.
Ya da “Hülefâ-i Râşidîn'in sünnetini” sözünün doğru olduğunu kabul etsek henüz ortada olmayan bir kavramdan bahseden Hz. Peygamber’e niçin kimse bu kavram hakkında soru sormamıştır. Bunların kim olduğunu neden Peygamber (Saa)’den öğrenmemiştir.
Zaten alt alta yazılmış olan bu iki rivayetin çelişkili olduğu anlaşılmıştır. Çünkü resul bir yerde kurtuluş vesilesini Ehl-i Beyt’i olarak gösteriyor diğer yandan da henüz orta da olmayan bir kavramdan bahsediyor.
Sözün özü kurtuluşa ermenin tek yolu Kuran ve Ehli Beyt’ten geçmektedir. Bizim her türlü amelimizde kendimize bu iki emaneti baz almamız gerekmektedir, ister dünyevî ister dinî olsun.
Her şeyin en iyisini Allah (cc) bilir.
 
Üst Alt