Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kur'an'ın "Oku" diye başlamasında ne hikmet görüyorsunuz?

muhammet

New member
Katılım
22 Şub 2007
Mesajlar
830
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Yaş
49
"İkrâ = Oku" İlâhi emri, O en şerefli varlığın zâtında tecellî ile beşere emanet edilen sonsuz kemâlata muhâtab ve mükellef olmak için bir vazife verme ve bir dâvettir.

Müşâhede edilecek, mânâ ve muhtevası anlaşılacak, anlaşıldıkça da, Hâlık'ın nizam ve kudretinin büyüklüğüne ihtişâm ve güzelliğine vukûf kazanılacak olan bu kâinat, Levh-i Mahfûz'un (1) bir tecellîsi ve yansımasıdır.

Allah, insan hâricindeki canlı ve cansız her varlığı "kalem" olarak vazifeli kılmış, böylece de, her varlık kendisine tevdî edilen, kendisinde tecelli eden vak'aları kaydetmiş ve kaydetmektedir.

Canlı ve cansız her varlık bir kitaptır. Bu îtibar iledir ki, "Gör, müşâhede eyle" suretinde değil de "Oku" şeklinde bir emir vâki' olmuştur. Zîrâ, kitap ancak okunur. Her biri birer kitap olan varlıklar ile dolu ve pırıl pırıl bu kâinat, elbette ve muhakkak ki, ilâhî bir kütüphânedir. İnsandan gayri bütün varlıklar sadece "yazmak" ile mükellef tutuldukları hâlde, insan, hem yazmak ama ve hele mutlaka "okumak" vazifesi ile şereflendirilmiştir.

İlim, kâinatta tecellî ede gelen nizâm ve değişik şekilde tecellî eden şeylerin birbiriyle olan münâsebetlerini idrakdan ve bu idrakların tasnîfi ve bir araya getirilmesinden ibaretdir. Kâinattaki bu nizam, nizamdaki ehemmiyetli hassasiyet ve muvâzene, kat'iyyen rastlantılara verilemez. Binâenaleyh, böyle, bir nizamın elbette bir kurucusu ve vaz'edicisi vardır hem de, varlığı her şeyden daha ayân bir kurucu.

Her nizam, ortaya konmadan önce tasavvur edilir. Tıpkı, kâğıda dökülüp çizilmeden önce bir mimarî plânın, mi'mar dimağında tasavvur edilmiş olacağı gibi... Beşerin kesâfetli yapısı ve düşüncesi, bu tasavvur ve var olmaya nasıl bir şekil verir, o bir tarafa; Kâinat çapındaki bu nizâm, Levh-i Mahfûz ise, Mukayyed nizâm da, Kur'ân-ı Kerim'dir ve Levh-i Mahfûz'un âyinesidir.

Buna göre insan okuyacaktır. Okudukça anlamaya çalışacak, zaman zaman yanlış anlayacak, hatalar yapacak; tecrübelere girişecek; hatâ-sevâb potasından geçirdiği ilim cevherini itimat ve güvenirliğe, emniyet ve sağlamlığa ulaştıracaktır. Bakmak başka, görmek başka; anlamak başka, anladığını kabullenip şuur ve gönlüne mâl etmek başka; bütün bunlardan sonra tatbik etmek başka ve tatbik ettiğini de gayra teslim ve tevdî etmek tamamen başkadır.

Evet, idrakla ilgili bütün bu başkalıklar dâima olup durmaktadır. Zîrâ, kâinatta birçok kanunlar vardır ve bunlar, kanun Vâzı'ı tarafından fevkalâde bir âhenk içinde cereyan ettirilmektedir. Bunların birkaçı şunlardan ibarettir:

1- Tek'den çok'a gidiş,

2- Çoklar arasında benzerler, farklılar ve zıtların bulunuşu,

3- Zıtlar arasında faâl bir denge ve âhenk,

4- Münâvebe (peşi peşine vazife devir teslimi),

5- Öğrenme, unutma ve yeniden öğrenme,

6- Cehd ve gayret,

7- Tahlil ve terkib, (çözülüp-sentezlenme)

8- İlham ve inkişaf, (içe doğma ve açıklığa kavuşma) . İnsan, bu kanunların bütününe tâbidir. Bu îtibar iledirki, elbette çok insan olacaktır ve insanlar arasında benzerler, farklılar ve zıtlar bulunacaktır. Kezâ; insanlar arasında benzer, farklı fikir, görüş, inanış, davranış ve hareketler de olacaktır. Ancak bütün bu fıtrî zıtlıklar durgun, boş değil, canlı ve faâl bir muvâzene içinde olacaktır.

Yine bu îtibar iledir ki, sadece imanı hedef alan bir gidişin ilmi kaybetmesi ve sadece ilmi hedef alan bir gidişin de imânı ihmâl ve kaybetmesi vukû bulacaktır.

Yine bu îtibar iledir ki, ilim ve cehil, ikrâr ve inkâr, fazilet ve redâet, &127;21 zulüm ve adâlet. muhabbet ve nefret, mücâdele ve barış içinde olma. gevşeklik ve atâlet muhtevâlı (31 bir tevekküle dayalı yaşayış temposu ve davranış tarzına mukâbil: her şeyi insanın yapabileceği inancına dayalı sabırsız bir sür'at, haşin bir "bozup-yapma, yıkıp-kurma" ihtirâs ve cinneti gibi esasların ve hâllerin peşi peşine gelmesi, münâvebesi de vukû bulacaktır.

Yine bu îtibar iledir ki; hattâ o Müstesnâ varlık, beşerin Medâr-ı iftihârının öğrettikleri dahi unutulabilecek; ama mutlakâ yeniden hatırlanıp yeniden öğrenilecektir. Kezâ; böyle bir cüz'lere ayrılma, bir tahlil, bir çeşitlenme, bir çoklaşma sonunda, elbette bunda da bir yeniden ele alma bir terkib cereyan edecek ve elbette bir ilhâm, bir zuhûr da olacaktır.

Bütün bunlar olmuştur, olmaktadır ve aralıksız olmaya devam edecektir. Hazret-i Mûsa'ya içtimâî ilimleri ve içtimâiyâtın sıhhatle devamını mümkün kılacak olan emirler "On emir", Hazret-i İsâ'ya beşerî münâsebetlerde yumuşaklık, şefkat, muhabbet ve müsâmahâ, sabr u tahammül; Hazret-i Peygamber'e (sav) bütün bu hususlara ilâve olarak ilim, irâde, hikmet, muvâzene, te'lif, terkîb, özlü anlatma (icmâl) ve eksiksiz ifade (tekmîl) bahşedilmiş idi.

Bu îtibar iledir ki; Müslüman olmak diğerlerinden bir bakıma daha külfetli, daha mes'ûliyetli, ama bir o kadar da lâtif ve yüksektir. Zirâ, içtimâî esaslar yanında, muhabbet ve müsâmahâ, hilm-ü şefkat; sabr-u tahammül yanında. ilim, irâde, hikmet, denge, te'lifci ve terkibci olmak gibi daha yüksek hususiyetleri de gerektirmektedir.

Bundan ötürüdür ki; Fizik, Kimya, Astronomi, Biyoloji gibi ilimler sahasında yapılan keşifler, temin edilen terakkiyât, sonunda Levh-i Mahfûz'da tasavvur edilip, Kur'ân-ı Kerim'de kayda tâbî tutulan ve kâinatta yer yer ve peşi peşine tezâhür eden esaslardan bazılarının anlaşılmasına ve genişçe idrâk edilmesine hizmet ettiğinden dolayı, bütün ehl-i keşif ve himmeti tebrik ve takdir gerektir. Ancak, böyle bir hizmetin, kazanç ve muvaffakiyetine mukâbil, Hâlık ve Nâzım'ı inkâr, ilâhî ilhâm ve irşâdı red, insanı ilâhlaştırma, insan irâdesini mutlâk hâkim kılmak gibi bir kayba ve dalâlete düşmekten, insanlığı korumak da icâb edecektir.

Fizik ve Kimya laboratuvarlarında yapılan tecrübelere, öğrenilmiş kanunlara uyularak, fizik, kimya ve biyoloji vak'alarına yeni istikâmetler verilmezse, ibdâ ve ihtirâda (4) bulunmak muvaffakiyetine istinâden, gittikçe sabırsızlaşan, gittikçe hızlanan, gittikçe küstahlaşıp mes'ûliyetsizleşen, bir cüret ve keyfîlik üzere, insanı ve insan cemiyetini dahi, bütün bütün kaybetme ihtimâli var. Evet, değişik tecrübelere tâbi tutulma sath-ı mâilinde yuvarlanmakta olan bugünün beşer ölçülerine karşı, insanın bir "laboratuvar hayvanı", insan cemiyetinin de bir "laboratuvar" olmadığını lâyıkiyle hatırlamak lâzımdır.

Mevcut ilimleri donukluk ve durgunluktan, kuruluk ve abesiyetten kurtarmak; evvelâ ilimlere esas teşkil eden meselelerin lâyıkiyle anlaşılmasına yardım edecek; sâniyen insan irâde ve zihninin payına düşeni edâ, his ve kalbî sezişlerini, bir iç müşâhede ile müşâhede ettirmiş olacaktır.

O zaman işleyen aydın bir enfüs fasîh bir lisân kesilecek ve karşısına konulmuş kâinatı kelime - kelime, satır satır okuyacak, tıpkı bir kitap gibi. Zâten kâinatı bir kitaptan farklı görmek de âdeta imkânsızdır. Hele hele tekvînî emirlerde ilk yaratılan "kalem" olarak anlatılıp da, tenzîlî fermanda da ilk emir "oku" olursa...

Ne var ki, bu mesele, zannedildiği kadar kolay da değildir. Zâhirî ve Bâtınî hassaların faâl ve vak'alar karşısında titiz oldukları nisbette bir duyuş, bir görüş olsa bile, bu hassalardan bir tanesindeki ârıza büyük ölçüde diğerlerini de tesirsiz kılar.

Onun için Kur'ân-ı Mu'ciz-ül Beyân'da körlük, sağırlık ve dilsizlik beraber zikredilir. Zirâ tekvînî emirler gözle okunduğu gibi, tenzîlî emirlerin ilk ma'kes bulacakları esrarlı perde de kulaktır. Ve bu müşâhede ve duyuşa tercüman ise lisândır.

Binâenaleyh, âfâk ve enfüsü göremeyen, kulağına geleni de duymayacak, duysa da anlamayacaktır. Kezâ; kulağına çarpan ilâhî emirlerle uyanmamış bir gönül, Şeriât-ı Fıtriye ile abes olarak iştigalden kendini kurtaramayacaktır.

Demek ki "oku", bir bütünleşmenin ve bütünleştirmenin; bir müşâhede ve değerlendirmenin; bir görme ve onun yanında sezmenin, sonra da bu iç irfâna dili tercüman kılmanın ifâdesi oluyor ki, bizim için bir ilk emir olması, ne kadar mânidardır.

Ehemmiyetine binâen uzun anlatıldı ve yer yer sadet harici mevzûlar kurcalandı.Tekrâren mütalâası bizi ma'zur gösterir ve affettirir ümidini beslemekteyiz.

 

ibrahim571632

New member
Katılım
3 Tem 2007
Mesajlar
705
Tepkime puanı
756
Puanları
0
Konum
Mersin
Selamün Aleyküm.Yazını çok faydalı buldum kardeşim Allah Razı olsun.

İlahi Kitabımızdaki ilk emrin oku olmasındaki sırları siz zaten yukarda çok güzel izhar etmişsin.Allah Razı olsun

Ben de şunu dikkate vermek istiyorum ki; Allahü Teala (C.C.) dileseydi Kur'anı, okuma-yazma bilen bir Peygambere vahyedebilir veya Efendimizi (s.a.s.) peygamberliğine kadar bi şekilde tahsilli ,okur yazar kılabilirdi.
Fakat O (C.C.) (Allahü Alem) kullarının dikkatini çekmek istedi.
Ben Kur'anı bir Ümmiye indirdim.O Ümmi ki (s.a.s.) okuma yetisinden uzak olduğu halde ona ilk emri Oku ile verdim.Düşünün ve Ehemmiyetini İdrak edin....

Okumak ve İdrak edebilmek temennisi ile Allaha Emanet Olun.
 
Z

zeynep_hearty

Guest
öncelikle muazzam paylaşım için rabbim kezkere razı olsun..kaleme alınan yazıda idrak edilmesi gereken bir çok nokta olduğu kanısındayım ..evvela oku emrinin muhatabı olan teslimiyeti kabul eden şehadet parolası ile islamiyetin teslimiyet kalesinin kapılarını aralayan biz müslümanların maddeden, manaya şekilden, ruha bir çok noktada bakış açısı değişmeli ''oku'' emrinin sırrına vakıf olmalıdır ..şöyleki 'oku'' emrinden kasdolunanan manada bir çok anlam birlikte barınmaktadır.. bir cesedin pis kokusuna değilde onu yaradan rabbin onun dişlerinine kadar muazzam yarattığını görebilmekten bir vakit önce o cesedin yeryüzünde dolaşır ,yer, içer olduğunu geçmişte içinde bulunmuş olduğu durum bizim o için içinde bulunmuş oldumuz durum olduğunu ve gelecekte bizim o cesedin şu an içerisinde bulunduğu hal olacağımızı okuyabilmektir.... yaradanın sonsuz kudretinin nişanelerini idrak edebilmektir..bunun yanında maddeyi okumak ise bilimsel anlamda ilmi çalışmalar yapılıp rahmanın yaratma sırrının kudretinin sınırsızlığını idark edebilmek faideli bireyler ve faideli toplumlar haline gelmemiz gerekmektedir..diğer yandan avam olarak adlandırılan belli kesimlerin dahi kısmide olsa bir şekilde yaradanın varlığını okuma hikmetidir..velhasıl 'oku' emrinin muhatabı olan, islam olan kesim sosyal statüsü, eğitim durumu, ailevi pozisyonu, kabiliyet ölçüsü ne durumda olursa rahmanın yaratmış olduğu kainatta rahmanın kudretini okumaması okuyamaması mümkün değildir ...şu halde islam olmayan yaratıcının yaratma sıfatını okumayla me'mur islam olan ise sonsuz kudretine günbegün herdaim şahit olup şükür ve tefekkür etmekle me'murdur...kaleme aldığım yazı '' oku'' emrinde yalnızca bir bakış açısıdır..yeniden rabbim razı olsun...selam ve dua ile...
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
öncelikle muazzam paylaşım için rabbim kezkere razı olsun..kaleme alınan yazıda idrak edilmesi gereken bir çok nokta olduğu kanısındayım ..evvela oku emrinin muhatabı olan teslimiyeti kabul eden şehadet parolası ile islamiyetin teslimiyet kalesinin kapılarını aralayan biz müslümanların maddeden, manaya şekilden, ruha bir çok noktada bakış açısı değişmeli ''oku'' emrinin sırrına vakıf olmalıdır ..şöyleki 'oku'' emrinden kasdolunanan manada bir çok anlam birlikte barınmaktadır.. bir cesedin pis kokusuna değilde onu yaradan rabbin onun dişlerinine kadar muazzam yarattığını görebilmekten bir vakit önce o cesedin yeryüzünde dolaşır ,yer, içer olduğunu geçmişte içinde bulunmuş olduğu durum bizim o için içinde bulunmuş oldumuz durum olduğunu ve gelecekte bizim o cesedin şu an içerisinde bulunduğu hal olacağımızı okuyabilmektir.... yaradanın sonsuz kudretinin nişanelerini idrak edebilmektir..bunun yanında maddeyi okumak ise bilimsel anlamda ilmi çalışmalar yapılıp rahmanın yaratma sırrının kudretinin sınırsızlığını idark edebilmek faideli bireyler ve faideli toplumlar haline gelmemiz gerekmektedir..diğer yandan avam olarak adlandırılan belli kesimlerin dahi kısmide olsa bir şekilde yaradanın varlığını okuma hikmetidir..velhasıl 'oku' emrinin muhatabı olan, islam olan kesim sosyal statüsü, eğitim durumu, ailevi pozisyonu, kabiliyet ölçüsü ne durumda olursa rahmanın yaratmış olduğu kainatta rahmanın kudretini okumaması okuyamaması mümkün değildir ...şu halde islam olmayan yaratıcının yaratma sıfatını okumayla me'mur islam olan ise sonsuz kudretine günbegün herdaim şahit olup şükür ve tefekkür etmekle me'murdur...kaleme aldığım yazı '' oku'' emrinde yalnızca bir bakış açısıdır..yeniden rabbim razı olsun...selam ve dua ile...
Öncelikle hoşgeldiniz saygıdeğer zeynep_hearty. Sizi; yeniden, o güzel yorumlarınız ile aramızda görmek güzel. Samimi saygılarımla selamlıyorum.

Muhammet kardeşim sizide tebrik ederim. Çok güzel bir anlatım ile paylaştığınız bu konu için teşekkür ederim.

Bizde farklı bir açıya dikkat çekmek istedik, sanırım düşünce sarmalında bunu da gözönünde bulundurarak derinlere inmek istersek, yolda azık olsun misali; "Allah'u Zülcelal eşya babında ilk olarak kalemi yaratmıştır." Bu çerçevede bunuda gözönünde bulunduralım inşaallah. O zaman anlatılmak istenen hikmet sanki biraz daha beliriyor. Ve bir hadis ile destekleyelim: "İlim mügminin yitik malıdır, her nerede bulursa alsın" Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v.)


İqra! (Oku)
Laedri! (Bilmiyorum)
İgra! Rabbi bismikel iqra! (Rabbının adı ile oku)
 

cah

New member
Katılım
8 Eyl 2007
Mesajlar
79
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Yaş
59
Hz Resulun atası Hz İbrahim neyi okuya okuya Rabbini buldu da Dost oldu?
 

ibrahim571632

New member
Katılım
3 Tem 2007
Mesajlar
705
Tepkime puanı
756
Puanları
0
Konum
Mersin
Hz Resulun atası Hz İbrahim neyi okuya okuya Rabbini buldu da Dost oldu?

Allah (C.C.) Yüce zatına iman etmeyi o kadar güzel bir nimet olarak bizlere lutfetmiş ki , Varlığının delillerini somut bir kitaba hapsetmemiş onu insanların gözlerinin önüne, ayaklarının dibine serpiştirmiş , milyonlarca hakikatle de bezemiştir.

Ve Mevcudatı Halk ettiği o günden beri de hala kainat sayfasını Sonsuz kudretiyle yazmakta, değiştirmekte ve okumayan gözlere, görmeyen gönüllere sunmaktadır.

Hz.İbrahim (A.S.) ve kendisi gibi kitap verilmemiş birçok peygamber de ellerinde Allahın hükümlerini açık seçik beyan eden bir Fürkanla gelmediler.

Ama buna rağmen seninde işaret ettiğin gibi Allaha Dost oldular.İşte bu ruh ile Kainat kitabını yine Allahın lütuf ve İnayetiyle birer seçilmiş insanlar olarak okudular, okudular ve Sübhansın Ya Rabbi dediler.

İşte onları Rablerine Dost kılan yetenek buydu....Kainat kitabını okumak....

Sorunuza cevap olabilmesi temennisi ile Allaha Emanet olun..
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Hz Resulun atası Hz İbrahim neyi okuya okuya Rabbini buldu da Dost oldu?
Hz. İbrahim (a.s.) kah yıldızların durumlarından çıkardığı manaları okudu, kah Rabbi'nin (cc) kalbine ilka ettiğini okuyup yorumlamaya çalıştı. Kendisine kalan tortular da, doğum sancılarını zamanla sıklaştırdı. Ortaya tevhid doğdu! Tevhid doğunca bu ortaya çıkan yeni doğana bir mürşit gerekiyordu. Savunmasız ve acz'di. Kendisi mürşit de olamazdı. İşte "O" (cc) "Her şeyi layıkı ile bilen" (cc) kendisini tanıttı. "O; herşeyi bilen öğretti", aynı atası Adem'e (a.s.) de öğrettiği gibi...O da kendisini acz bir kul olarak tanımladığı ve içinde doğan tevhid ile beraber Rabbini aradığı için, “Ben kendim için değilim, ben başka Birisi içinim. Ben kendi başıma bir amaç olamam, çünkü ben fâniyim, âcizim, zayıfım, muhtacım. Asıl maksud hiç son bulmayan, hiçbir şeye muhtaç olmayan, benim ihtiyaçlarımı bilebilecek Birisi olabilir” dediği için, “Ve ben de O’na intisabımla O’na nispet edilerek anlam kazanabilirim.” diyerek Rabbine (cc) intisap ettiği için bu merhaleye kavuştu. Rabbi (cc) de babası ve atası Adem'e (a.s.) öğrettiğini öğretti. Belki daha geniş olanını veya daha derinlemesine olanı. İşte bu zamandan sonra başta babası ve kavmi olmak üzere bütün dünyaya hatta kainata meydan okudu, okuduktan sonra da mürşitliğe terfi edip aleme tevhid dersi verdi ve okuttu.!
Rabbi'nin (cc); kendisine sabr ile verdiklerinin anlamlarını okudu. İsmail'deki teslimiyeti okudu, kendi nefsindeki sabr'ı okudu, Nemrut'ta yaşayan küfrü okudu, kavmindeki insanların yaşantılarındaki ümmiliği okudu. Bu okudukları sayfa sayfa değil ciltler dolusu yazılardı. İşte bunları okuya okuya Rabbi'ni (cc) buldu.
 

berfut

New member
Katılım
23 Kas 2007
Mesajlar
2,167
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Yaş
44
Konum
istanbul
Hz. İbrahim (a.s.) kah yıldızların durumlarından çıkardığı manaları okudu, kah Rabbi'nin (cc) kalbine ilka ettiğini okuyup yorumlamaya çalıştı. Kendisine kalan tortular da, doğum sancılarını zamanla sıklaştırdı. Ortaya tevhid doğdu! Tevhid doğunca bu ortaya çıkan yeni doğana bir mürşit gerekiyordu. Savunmasız ve acz'di. Kendisi mürşit de olamazdı. İşte "O" (cc) "Her şeyi layıkı ile bilen" (cc) kendisini tanıttı. "O; herşeyi bilen öğretti", aynı atası Adem'e (a.s.) de öğrettiği gibi...O da kendisini acz bir kul olarak tanımladığı ve içinde doğan tevhid ile beraber Rabbini aradığı için, “Ben kendim için değilim, ben başka Birisi içinim. Ben kendi başıma bir amaç olamam, çünkü ben fâniyim, âcizim, zayıfım, muhtacım. Asıl maksud hiç son bulmayan, hiçbir şeye muhtaç olmayan, benim ihtiyaçlarımı bilebilecek Birisi olabilir” dediği için, “Ve ben de O’na intisabımla O’na nispet edilerek anlam kazanabilirim.” diyerek Rabbine (cc) intisap ettiği için bu merhaleye kavuştu. Rabbi (cc) de babası ve atası Adem'e (a.s.) öğrettiğini öğretti. Belki daha geniş olanını veya daha derinlemesine olanı. İşte bu zamandan sonra başta babası ve kavmi olmak üzere bütün dünyaya hatta kainata meydan okudu, okuduktan sonra da mürşitliğe terfi edip aleme tevhid dersi verdi ve okuttu.!
Rabbi'nin (cc); kendisine sabr ile verdiklerinin anlamlarını okudu. İsmail'deki teslimiyeti okudu, kendi nefsindeki sabr'ı okudu, Nemrut'ta yaşayan küfrü okudu, kavmindeki insanların yaşantılarındaki ümmiliği okudu. Bu okudukları sayfa sayfa değil ciltler dolusu yazılardı. İşte bunları okuya okuya Rabbi'ni (cc) buldu.
ELİNİZE SAGLIK ABİCİGİM saygı ve sevgimi sunuyorum dervişler sofrasında tekrardan bulunmak benim için bir şeref.....
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Merhaba berfut, yada behtadina mı demeliyim. :) Sen olduğunu tahmin etmiştim. Senin gibi güzel dostlarında bulunduğu yerde bulunmak benim için gerçekten bir keyf hali. Allah (cc) razı olsun. Sevgili yolcuyu da gördükten sonra değme keyfime derler ya, o hesap işte.
 

Serhan Eðeryýlmaz

New member
Katılım
1 May 2007
Mesajlar
385
Tepkime puanı
12
Puanları
0
Yaş
37
İnsan iyi niyetle okur ise Allah Teala Hazretlerinin oku emrine uymuştur,kötü niyetle okumuşsa nefsinin emrine uymuştur.
 
Üst Alt