Allah-u Teâlâ’nın ve Rasulünün Rızasını Her Şeyden Üstün Tutmak
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Sizin rızanızı kazanmak için yemin ederler. Eğer mü’min olsaydılar (sizin değil) Allah ve Rasülünün rızasını önde tutarlardı." (Tevbe: 62)
Allah-u Teâlâ ve Rasulünün rızasını kazanmak; emirlerine itaat etmek ve istedikleri şeyleri yerine getirmekle mümkündür. Mü’min, Allah-u Teâlâ ve Rasulünün rızasını her şeyden önde tutar. Allah-u Teâlâ ve Rasulünün emirlerini değil de kendi nefsinin veya başkalarının arzu ve isteklerini yerine getiren kimse, başkalarının rızasını Allah-u Teâlâ ve Rasulünün rızasından daha üstün tutmuş sayılır. Şüphesiz böyle kimseler Allah-u Teâlâ’yı razı edemezler ve onlar mü’min de değildirler. Bu, ancak münafıkların sıfatıdır.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
"Kim Allah’ı kızdırmak pahasına insanları razı ederse, Allah-u Teâlâ ona, insanlara karşı zerre kadar yardım etmez. Kim de insanları kızdırmak pahasına Allah’ı razı ederse, Allah-u Teâlâ artık onu insanlara muhtac olmaktan kurtarır." (Tirmizi - Sahih senetle)
Mü’min attığı her adımda, işleyeceği her amelde ve her düşüncesinde hep Allah-u Teâlâ ve Rasulünün rızası olup olmadığına bakar. Şayet Allah-u Teâlâ'nın rızası, emri veya izni varsa yapar, yasağı varsa yapmaz, o ameli terkeder. Çünkü mü’minin gayesi, Allah-u Teâlâ'yı razı etmektir ve ancak bu şekilde Allah-u Teâlâ'nın rızası her şeyden üstün tutulabilir.
Münafıklar ise; insanları razı etmek, hoş tutmak ve sevgilerini kazanmak gayesinde oldukları için Allah-u Teâlâ'nın rızasını asla düşünmezler.
Kişinin Allah-u Teâlâ'nın rızasını üstün tutup tutmadığı veya mü’min mi yoksa münafık mı olduğu ancak; Allah-u Teâlâ'nın, yerine getirildiğinde insanların tepkisine yol açan emirlerinin işlenmesiyle ortaya çıkar.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Sizin rızanızı kazanmak için yemin ederler. Eğer mü’min olsaydılar (sizin değil) Allah ve Rasülünün rızasını önde tutarlardı." (Tevbe: 62)
Allah-u Teâlâ ve Rasulünün rızasını kazanmak; emirlerine itaat etmek ve istedikleri şeyleri yerine getirmekle mümkündür. Mü’min, Allah-u Teâlâ ve Rasulünün rızasını her şeyden önde tutar. Allah-u Teâlâ ve Rasulünün emirlerini değil de kendi nefsinin veya başkalarının arzu ve isteklerini yerine getiren kimse, başkalarının rızasını Allah-u Teâlâ ve Rasulünün rızasından daha üstün tutmuş sayılır. Şüphesiz böyle kimseler Allah-u Teâlâ’yı razı edemezler ve onlar mü’min de değildirler. Bu, ancak münafıkların sıfatıdır.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
"Kim Allah’ı kızdırmak pahasına insanları razı ederse, Allah-u Teâlâ ona, insanlara karşı zerre kadar yardım etmez. Kim de insanları kızdırmak pahasına Allah’ı razı ederse, Allah-u Teâlâ artık onu insanlara muhtac olmaktan kurtarır." (Tirmizi - Sahih senetle)
Mü’min attığı her adımda, işleyeceği her amelde ve her düşüncesinde hep Allah-u Teâlâ ve Rasulünün rızası olup olmadığına bakar. Şayet Allah-u Teâlâ'nın rızası, emri veya izni varsa yapar, yasağı varsa yapmaz, o ameli terkeder. Çünkü mü’minin gayesi, Allah-u Teâlâ'yı razı etmektir ve ancak bu şekilde Allah-u Teâlâ'nın rızası her şeyden üstün tutulabilir.
Münafıklar ise; insanları razı etmek, hoş tutmak ve sevgilerini kazanmak gayesinde oldukları için Allah-u Teâlâ'nın rızasını asla düşünmezler.
Kişinin Allah-u Teâlâ'nın rızasını üstün tutup tutmadığı veya mü’min mi yoksa münafık mı olduğu ancak; Allah-u Teâlâ'nın, yerine getirildiğinde insanların tepkisine yol açan emirlerinin işlenmesiyle ortaya çıkar.