Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kur'an'a Yaklaşımda Taşınan Zaaflar

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
"Kur'an'a Yaklaşımda Taşınan Zaaflar

Bugün Müslümanlar ve İslam adına yapılan faaliyetler, teoride kendilerini Kur'an ile irtibatlandırma iddiasındadırlar. Ama Kur'an'dan gereğince yararlanılması ve İslami mücadelenin doğru temellendirilip önünün açılması konusunda karşımıza önemli bir sorun çıkmaktadır. "Usuli" (metodolojik) problem olarak da ifade edebileceğimiz bu sorunun, birinci iddiası "Kur'an'ı herkesin anlayamayacağı", ikincisi ise; "Kur'an'dan kaynak olarak doğrudan yararlanılamayacağı"dır.

Tarihi süreç içinde üretilen birinci iddia, Kur'an'ın anlaşılırlığı hakkında yetkinin ancak "ulema" sıfatlı "din adamları" sınıfına ait olduğunu ve Kur'an'ın yaşanabilmesi için bu sınıfın zorunluluğunu ön şart olarak ileri sürmektedir. Bugün, İslami duyarlılığı yüksek olan çevrelerde dahi yaygın olarak kullanılan "İslami hareketin öncüsü ulemadır" ifadesi bu tarihi ön kabule dayanmaktadır. Oysa "ulema" kavramı çevresinde gösterilmesi gereken dikkat, "âlim" kavramının Kur'an'daki kullanımının ve bu kullanımın her mümin kişiyi kuşatan özelliğinin daraltılmasını Önleme hassasiyetine dayanmalıdır. Eleştirilmesi gereken, İslami disiplinlerde ihtisas sahibi ve birikimli kişilerin varlığı değil, İslami mücadeleyi yüklenmeyen veya sahih ölçüleri önemsemeyen ve ilkesiz bazı insanların, bilgi birikimleri nedeniyle imtiyazlı konuma getirilmesidir. Bu bağlamda "âlim" ile "uzman" kişilerin konumu karıştırılmamalıdır. Âlim olmak, tüm Müslümanların görevidir; uzmanlık ise, İslami mücadele ve İslami hayat için gerekli, fakat ihtisas ve yoğun çaba gerektiren bir durumdur.

İkinci haksız iddia ise; bazı rivayetleri ve kelami, felsefi veya tasavvufi kabulleri; tefsir, hadis, fıkıh usulü konusunda formülleşen bazı hükümleri onaylamayı, Kur'an'ı anlamanın ön şartı olarak ileri sürmektedir. Bu geleneksel anlayış, dinin kaynağım "edille-i şer'iyye" gibi değişik formlarda çoğaltmakta; Kur'an ile hadis rivayetlerini, Kur'an ile içtihad veya kıyası, Kur'an ile çoğunluğun kararını (icma) eşitlemekte; hatta birincisinin anlaşılmasını ancak diğerlerinin varlığına bağlı kılmaktadır. Bu tutuma göre; Allah katından insanların anlayacağı bir dille "iletilen'' Kur'an, ancak insanlarca "üretilen" sözlü ve yazılı kaide ve usullerle ve oluşturulan kültürel birikim ile anlaşılabilir.

Kur'an'a ön yargısız yaklaşmak, öncelikle tarihi süreç içinde üretilmiş olumsuz birikimlerden arınma çabasıyla mümkündür. Bununla birlikte içinde doğduğumuz çevreden edindiğimiz inanç, kültür ve alışkanlıklardan bir anda kopmamız da kolay değildir. Bu yüzden, daha hayatın amacı konusunda sorular sormaya başladığımız anda, sahip olduğumuz dini telakkinin doğruluğu sorunu gündeme gelir. Kur'an'a nasıl yaklaşacağımızı; egemen sistemlerin kontrolündeki dini eğitim çalışmalarının getirdiği bakış veya gelenekten devraldığımız ya da çevremizle birlikte kazandığımız kimliğin niteliği mi belirleyecektir; yoksa kimlik ve tutumumuzu Kur'an bilgisi mi oluşturup yönlendirecektir?

Bu sorulara verilecek cevap, Kur'an'a "belirleyen" olarak mı, "belirlenen" olarak mı yaklaştığımızı veya inandığımızı da ortaya koyacaktır.Aslında Kur'an'dan doğrudan yararlanılamayacağı üzerinde duran ve onu anlamak için üretilmiş bazı kültürel kalıpların öncelenmesini şart koşan geleneksel yaklaşımla; Kur'an'ın anlaşılmasının göreliliği (izafiliği) konusunda Batılı referans çevrelerinin etkisiyle oluşan modern yaklaşım; birbirleriyle örtüşmektedir.

Kur'an'ın anlaşılırlığı hakkında, Batılı referans çevrelerinden devşirilen ve tağuti rejimlerce de destek gören bu söylem, bir metinden anlaşılan hakikatin tek olmadığı, hakikatin kişiden kişiye değişeceği; yani Kur'an ayetlerinin anlaşılmasının "göreceliliği" iddiasını gündeme sokmaya çalışmaktadır. Bu görüş, Kur'an'ı anlamaya çalışanların tarihi süreç içinde veya çevre şartlarının etkisi ile oluşmuş düşünce tarzlarından etkileneceği iddiası ile Kur'an'ın ön yargısız anlaşılamayacağını savunmakta ve tarihselci bir yaklaşımla Kur'an'ın evrensel ve mutlak hükümleri üzerinde şüphe uyandırmaya çalışmaktadır. Bu söyleme göre de Kur'an "belirleyen" değil, "belirlenen" konumuna düşmektedir.

Bu noktada, Kur'an'ın tarihî şartların bir ürünü olduğunu iddia eden oryantalist zihniyetle, Kur'an'ın anlaşılmasını ve belirleyiciliğini İslam tarihi içinde "üretilmiş"' olan kaynaklara bağlayan gelenekçi, mukallid zihniyet arasında, sonuç itibariyle pek fark yoktur."

Selamlar!
 
Z

zeynep_hearty

Guest
chamdali' Alıntı:
"Kur'an'a Yaklaşımda Taşınan Zaaflar

Bugün Müslümanlar ve İslam adına yapılan faaliyetler, teoride kendilerini Kur'an ile irtibatlandırma iddiasındadırlar. Ama Kur'an'dan gereğince yararlanılması ve İslami mücadelenin doğru temellendirilip önünün açılması konusunda karşımıza önemli bir sorun çıkmaktadır. "Usuli" (metodolojik) problem olarak da ifade edebileceğimiz bu sorunun, birinci iddiası "Kur'an'ı herkesin anlayamayacağı", ikincisi ise; "Kur'an'dan kaynak olarak doğrudan yararlanılamayacağı"dır.

Tarihi süreç içinde üretilen birinci iddia, Kur'an'ın anlaşılırlığı hakkında yetkinin ancak "ulema" sıfatlı "din adamları" sınıfına ait olduğunu ve Kur'an'ın yaşanabilmesi için bu sınıfın zorunluluğunu ön şart olarak ileri sürmektedir. Bugün, İslami duyarlılığı yüksek olan çevrelerde dahi yaygın olarak kullanılan "İslami hareketin öncüsü ulemadır" ifadesi bu tarihi ön kabule dayanmaktadır. Oysa "ulema" kavramı çevresinde gösterilmesi gereken dikkat, "âlim" kavramının Kur'an'daki kullanımının ve bu kullanımın her mümin kişiyi kuşatan özelliğinin daraltılmasını Önleme hassasiyetine dayanmalıdır. Eleştirilmesi gereken, İslami disiplinlerde ihtisas sahibi ve birikimli kişilerin varlığı değil, İslami mücadeleyi yüklenmeyen veya sahih ölçüleri önemsemeyen ve ilkesiz bazı insanların, bilgi birikimleri nedeniyle imtiyazlı konuma getirilmesidir. Bu bağlamda "âlim" ile "uzman" kişilerin konumu karıştırılmamalıdır. Âlim olmak, tüm Müslümanların görevidir; uzmanlık ise, İslami mücadele ve İslami hayat için gerekli, fakat ihtisas ve yoğun çaba gerektiren bir durumdur.

İkinci haksız iddia ise; bazı rivayetleri ve kelami, felsefi veya tasavvufi kabulleri; tefsir, hadis, fıkıh usulü konusunda formülleşen bazı hükümleri onaylamayı, Kur'an'ı anlamanın ön şartı olarak ileri sürmektedir. Bu geleneksel anlayış, dinin kaynağım "edille-i şer'iyye" gibi değişik formlarda çoğaltmakta; Kur'an ile hadis rivayetlerini, Kur'an ile içtihad veya kıyası, Kur'an ile çoğunluğun kararını (icma) eşitlemekte; hatta birincisinin anlaşılmasını ancak diğerlerinin varlığına bağlı kılmaktadır. Bu tutuma göre; Allah katından insanların anlayacağı bir dille "iletilen'' Kur'an, ancak insanlarca "üretilen" sözlü ve yazılı kaide ve usullerle ve oluşturulan kültürel birikim ile anlaşılabilir.

Kur'an'a ön yargısız yaklaşmak, öncelikle tarihi süreç içinde üretilmiş olumsuz birikimlerden arınma çabasıyla mümkündür. Bununla birlikte içinde doğduğumuz çevreden edindiğimiz inanç, kültür ve alışkanlıklardan bir anda kopmamız da kolay değildir. Bu yüzden, daha hayatın amacı konusunda sorular sormaya başladığımız anda, sahip olduğumuz dini telakkinin doğruluğu sorunu gündeme gelir. Kur'an'a nasıl yaklaşacağımızı; egemen sistemlerin kontrolündeki dini eğitim çalışmalarının getirdiği bakış veya gelenekten devraldığımız ya da çevremizle birlikte kazandığımız kimliğin niteliği mi belirleyecektir; yoksa kimlik ve tutumumuzu Kur'an bilgisi mi oluşturup yönlendirecektir?

Bu sorulara verilecek cevap, Kur'an'a "belirleyen" olarak mı, "belirlenen" olarak mı yaklaştığımızı veya inandığımızı da ortaya koyacaktır.Aslında Kur'an'dan doğrudan yararlanılamayacağı üzerinde duran ve onu anlamak için üretilmiş bazı kültürel kalıpların öncelenmesini şart koşan geleneksel yaklaşımla; Kur'an'ın anlaşılmasının göreliliği (izafiliği) konusunda Batılı referans çevrelerinin etkisiyle oluşan modern yaklaşım; birbirleriyle örtüşmektedir.

Kur'an'ın anlaşılırlığı hakkında, Batılı referans çevrelerinden devşirilen ve tağuti rejimlerce de destek gören bu söylem, bir metinden anlaşılan hakikatin tek olmadığı, hakikatin kişiden kişiye değişeceği; yani Kur'an ayetlerinin anlaşılmasının "göreceliliği" iddiasını gündeme sokmaya çalışmaktadır. Bu görüş, Kur'an'ı anlamaya çalışanların tarihi süreç içinde veya çevre şartlarının etkisi ile oluşmuş düşünce tarzlarından etkileneceği iddiası ile Kur'an'ın ön yargısız anlaşılamayacağını savunmakta ve tarihselci bir yaklaşımla Kur'an'ın evrensel ve mutlak hükümleri üzerinde şüphe uyandırmaya çalışmaktadır. Bu söyleme göre de Kur'an "belirleyen" değil, "belirlenen" konumuna düşmektedir.

Bu noktada, Kur'an'ın tarihî şartların bir ürünü olduğunu iddia eden oryantalist zihniyetle, Kur'an'ın anlaşılmasını ve belirleyiciliğini İslam tarihi içinde "üretilmiş"' olan kaynaklara bağlayan gelenekçi, mukallid zihniyet arasında, sonuç itibariyle pek fark yoktur."

Selamlar!
evet haklısınız pek fark yok yoktur sizin yaptığınız şeyde islam müfessirlerinin yaptığı şeydir yanlız siz ben yapabilirim fakat ömrünü ilme adamış bunun için çaba sarfetmiş insanlar yapamaz diyorsunuz... Kuranda ki bir salat kavrmı için sayfalarca açıklama yapan sizler nedendir bilinmez efendimizin hadislerini kabul etmiyosunuz inanın bu durum çok garip....umarım akledenlerden oluruz.. selam ve dua ile....
 

THE_HAFIZ

Mesajlari Onaylanacak
Katılım
14 Ağu 2006
Mesajlar
319
Tepkime puanı
0
Puanları
0
zeynep_hearty' Alıntı:
evet haklısınız pek fark yok yoktur sizin yaptığınız şeyde islam müfessirlerinin yaptığı şeydir yanlız siz ben yapabilirim fakat ömrünü ilme adamış bunun için çaba sarfetmiş insanlar yapamaz diyorsunuz... Kuranda ki bir salat kavrmı için sayfalarca açıklama yapan sizler nedendir bilinmez efendimizin hadislerini kabul etmiyosunuz inanın bu durum çok garip....umarım akledenlerden oluruz.. selam ve dua ile....


Sevgili hanfendi, inanın asıl sizi anlamak imkansız, ne demek SALAT kavramını hadislerle eş tutmak. Size göre, BİR AYET İLE BİR HADİS aynı kulvarda mı koşmaktadır. Diyelim, Kur'an dan salat kavramını inkar ettiniz.. Ne olur biliyor musunuz. Dinden çıkarsınız, çünkü irkar ettiğiniz şey, Allahtandır.. Peki, yine diyelim biz bir hadisi inkar ettik, o zaman ne olur, ne olacağını şöyle açıklayayım..
HİÇKİMSE HİÇBİR HADİSİ RASULULLAHIN AĞZINDAN DUYMADIĞI, O'NA AİT OLDUĞUNU KESİN BİR ŞEKİLDE BİLMEDİĞİ, ARADAKİ RİVAYETÇİLERİN UYDURMA İHTİMALLERİNİN OLDUĞU (ÇÜNKÜ KUR'AN ALLAHIN KORUNMASINDA, RAVİLER KORUNMADA DEĞİLDİR) için, inkar etsek bile, peygamberimize aitliği kesin olmadığı için, insan dinden çıkmaz, diyeceksiniz ki, alimler peygamberin varisidir, bu mantığa göre, sen ve ben de varisleriyiz, eğer çalışırsak alimlerin seviyesine çıkabiliriz, varisliği elde ettikten sonra, bir hadisi ele almak için, yine önceki ravilere ihtiyaç duyulacaktır ki, dinin delili ne alimlerdir ne hadisler, İNNEDDİNE İNDELLAHİL İSLAM.. Allah katında gerçek din islamdır ve bunun delili okuduğumuz ayetlerdir.. lütfen biraz daha dikkat, lütfen.. dualarımla
 
Z

zeynep_hearty

Guest
THE_HAFIZ' Alıntı:
Sevgili hanfendi, inanın asıl sizi anlamak imkansız, ne demek SALAT kavramını hadislerle eş tutmak. Size göre, BİR AYET İLE BİR HADİS aynı kulvarda mı koşmaktadır. Diyelim, Kur'an dan salat kavramını inkar ettiniz.. Ne olur biliyor musunuz. Dinden çıkarsınız, çünkü irkar ettiğiniz şey, Allahtandır.. Peki, yine diyelim biz bir hadisi inkar ettik, o zaman ne olur, ne olacağını şöyle açıklayayım..
HİÇKİMSE HİÇBİR HADİSİ RASULULLAHIN AĞZINDAN DUYMADIĞI, O'NA AİT OLDUĞUNU KESİN BİR ŞEKİLDE BİLMEDİĞİ, ARADAKİ RİVAYETÇİLERİN UYDURMA İHTİMALLERİNİN OLDUĞU (ÇÜNKÜ KUR'AN ALLAHIN KORUNMASINDA, RAVİLER KORUNMADA DEĞİLDİR) için, inkar etsek bile, peygamberimize aitliği kesin olmadığı için, insan dinden çıkmaz, diyeceksiniz ki, alimler peygamberin varisidir, bu mantığa göre, sen ve ben de varisleriyiz, eğer çalışırsak alimlerin seviyesine çıkabiliriz, varisliği elde ettikten sonra, bir hadisi ele almak için, yine önceki ravilere ihtiyaç duyulacaktır ki, dinin delili ne alimlerdir ne hadisler, İNNEDDİNE İNDELLAHİL İSLAM.. Allah katında gerçek din islamdır ve bunun delili okuduğumuz ayetlerdir.. lütfen biraz daha dikkat, lütfen.. dualarımla
Saygıdeğer hafız sanıyorum yazıyı okumadan bu ifadeleri kullandınız...ben salat kavramını inkar etmiş değilim ...pls yazıyı okuyun yazımın hangi bölümünde inkar var...inanamıyorum size bu kadar olmaz...selam ve dua ile....
 
S

seha

Guest
Chamdali kardeşim, çok yakınsın...
Mazinin çocukları Yahudilerin müslüman olması ile onların bazı malumatının müslüman olduğunu fark edemedi. Yunan felsefesi dahi ortalığı bulandırdı. İfrat ve tefrit doğdu. Nakli akla tercih ettiler.Bazı Ulemayı kusursuz kabul ettiler. Sözlerini delilsiz kabul ettiler.Sonradan gelenler o ulemanın bazı tevillerini tek hak mana görüp delilsiz kabul ettiler.Tahkiki değil taklidi bir iman sahip oldular. Kaderin ilme tabi olmayan kısmını nazara alıp kaderin ilme tabi kısmını dahi konuşmamayı tercih ettiler. Haşir iman meselesidir akıl buna yol bulamaz, diyen bazı alimerinin sözüne uyup haşiri taklidi bir imanla benimsediler. Sonunda din babadan oğula geçen bilgilerden ibaret, bir bilinmeyen olarak çıplak kaldı. Bu kapıdan zındıka istifade edip süphelere ve inkara kapı açtı. Taklidi imana sahip olan bir müslüman, akletmeyi keşf etmiş, delil istiyen istikbalin akıllı çocuklarına kendi söylediklerini kabul ettiremedi. Zira istikbalin çocuğu delil istedi.O ise aliminin dediğini delisiz kabul edip kendini alim gördüğünden sözü tesir etmedi. Haşir ve kader ile başlayan inkarlar ateizmi doğurdu. Bunula yetinmeyip Koministlerin tuzağına düşmüş imanını kaybetmiş gençlere namazı tavsiye edip namazın erkanlarını füratlarına varıncaya kadar anlattılar. Delil isteyincede falanca alimin delili yetmez mi,dediler. Oysa Allah'ı tanımayan alimide tanımaz.
Evet eskiden inkar cehaletten gelirdi,hem imanın kalelerine ilişilmemişti, bir alimin sözü delilsiz tesir ederdi. Mazinin çocukları bu konuda mazur görülebilir. ama terakki etmiş aklı kullanamaya başlayan, istikbalin çocuklarının dalaleti, inkarı fenden ve bilgiden gelmektedir. Onları ikna delil ile olur. Filanca alim böyle demiş,filanca alim bu ayeti böyle tevil etmiş mana budur geliniz alınız diyemezsiniz. Çünkü, sizi red edecektir,delil istiyecektir. Delil ise Kur'an'dır. Lakin, Kur'an'ı herkez yorumlayamaz, çağımıza uygun deliller getiren alimlerin bilgilerinden istifade etmek elzemdir. Mazinin derinliklerine girip bilgili alimlerden istifade edip, çağdaş alimlerle mecz edip münkiri ilzam mümkündür. Yoksa; bu böyledir;çünkü, filan alim böyle demiştir, şeklindeki zihniyet mağlup olmaya mahkumdur. Alimlik ise babadan oğula geçmez. Gerçi bazı makamlar vardır Seyyidlikle olur ,ama onların sözünü delilsiz kabul edip avamın nazarına sunmak istikbalin çocuklarını dalalet derelerinden kurtarmak için yetmez.
Rasulullah'a itaat farzdır, alimler haktır. Ne ifrata girip onlara hakkettiklerinden fazlasını verelim, ne de tefrite girip onları bütün bütün rededelim.

Selam ve dua ile
 

THE_HAFIZ

Mesajlari Onaylanacak
Katılım
14 Ağu 2006
Mesajlar
319
Tepkime puanı
0
Puanları
0
zeynep_hearty' Alıntı:
evet haklısınız pek fark yok yoktur sizin yaptığınız şeyde islam müfessirlerinin yaptığı şeydir yanlız siz ben yapabilirim fakat ömrünü ilme adamış bunun için çaba sarfetmiş insanlar yapamaz diyorsunuz... Kuranda ki bir salat kavrmı için sayfalarca açıklama yapan sizler nedendir bilinmez efendimizin hadislerini kabul etmiyosunuz inanın bu durum çok garip....umarım akledenlerden oluruz.. selam ve dua ile....


Hanfendi, ne feryadı figan eyliyorsunuz, ben mi yazdım yukarıdaki ibareyi, orada SALAT kelimesini küçümseme kokusu var mı yok mu, eğer yok diyorsanız, anlaşılır gibi yazın ozaman, ama, kim okursa bu manayı çıkarır inan. dualarımla
 

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
zeynep_hearty' Alıntı:
evet haklısınız pek fark yok yoktur sizin yaptığınız şeyde islam müfessirlerinin yaptığı şeydir yanlız siz ben yapabilirim fakat ömrünü ilme adamış bunun için çaba sarfetmiş insanlar yapamaz diyorsunuz...

Zeynep, lütfen söyler misin nerede böyle bir iddiada bulunmuşum. Aksine ben ilme ve ilim adamlarına saygı duyarım. Yeter ki hakikatin peşinde olsunlar ve hakikat yolcularının önünde engel olmasınlar. Kur'an ilmi ve ilim sahiplerini överken nasıl ben onlara karşı olabilirim?

Unutmayın siz de bir alim potansiyelisiniz!

Selamlar!
 

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
seha' Alıntı:
Rasulullah'a itaat farzdır, alimler haktır. Ne ifrata girip onlara hakkettiklerinden fazlasını verelim, ne de tefrite girip onları bütün bütün rededelim.

Hemfikirim seha!
 

abdullahadem

New member
Katılım
3 Ağu 2006
Mesajlar
172
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
chamdali' Alıntı:
Bende hem fikirim.
Bir Hadis-i Şerif:
Ya âlim ol, ya talebe ol, ya da onlari seven ol, dördüncüsü olma, helâk olursun.
Vesselam...
 
Üst Alt