[h=3]KUR'AN KADINLARA NE GETİRDİ[/h]
Kimi çevrelerde yaygın olan kanıya göre İslamda kadının adı yoktur. Bu iddiaya bakarak İslamda kadının adının olduğunu, en başka Nisa suresi diye özel olarak kadınlara sure ayrıldığını vs. savunup, İslamda kadına ne kadar çok önem verildiğini anlatacak değilim. Bu gereğinden çok yapılıyor zaten.
Bu yazıda değinmek istediğim asıl konu Kuranda kadın-erkek ilişkileri ile ilgili hükümlerin neredeyse tamamının kadınların lehine erkeklerin aleyhine olduğunu göstermektir. Çünkü Kuran kendi etkin tarihi içinde okunduğunda kadınlarla ilgili her inen ayette bir hakkın erkeklerden alınıp kadınlara verildiği görülür ve Kuranın nüzül sereci tamamlandığında artık kadın ile erkek arasında bir farkın kalmadığını görürüz.
Tabi eğer Kuranı kabileci Arap gelenek ve törelerinin etkisinden sıyrılarak okumasını becerebilirseniz
Bunun nasıl gerçekleştiğini anlatabilmek için Nisa suresinde şöyle bir gezinmek, bir gezinti yapmak yeterli olacaktır.
Eski dünya dinlerinde doğum olayının ruhların işi olduğuna inanılırdı. Eski Yunanlılar doğumda kadının hiçbir etkisinin olmadığına inanarak, bütün her şeyin erkekten geldiğine inanırlar ve kadını insan yerine bile koymazlardı. Tevratda Havvanın kaburga kemiğinden yaratıldığı yazar. Hrıstıyanlar için ise Havva Ademi kandıran bir mahluk olduğu için daha baştan Şeytandır. Oysa Kuran insan doğumunun karışımlı atılıp saçılmış bir sudan (76/2) yaratılıp geldiğini söyleyerek bebeğin oluşumunda erkek ve kadının birlikte etkisinin olduğun açıklar. Eski Yunanlılarda olduğu gibi üremeyi sadece erkeğe hasretmez. Keza Hrıstıyanlıkta olduğu gibi kadını daha baştan Şeytan olarak yaftalamaz, Yahudilikte olduğu gibi de kaburga kemiği hikayesi anlatmaz. Bilakis kadınlar (nisa) adını verdiği sureye şöyle başlar;
KABURGA KEMİĞİNDEN YARATILMA YOK
Ey insanlar! Sizi tek bir özden iki eş varederek yaratan, sonra ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar türetip çoğaltan Rabbinizin bilincinde olun. Adını dilinizden düşürmediğiniz Allaha saygılı olun, aile bağlarını gözetin. Unutmayın, Allah hepinizi çok iyi görüyor. (4/1)
Ayette geçen (nefs-i vahide) tek bir öz, tek bir can, tek bir şahıs, tek bir ruh demektir. Öyle anlaşılıyor ki ayet Tevratda geçtiği gibi, Allahın önce Hz. Ademi tek bir can olarak yaratıp ondan (kaburga kemiğinden) Havvayı yarattığını değil, Adem ile Havvayı her ikisini birden tek bir özden yarattığını anlatmaktadır (Ebu Muslim). Yani erkek ve kadın, karşı cinsler olarak tek bir özden aynı anda varolmuştur. Tek bir anneden doğan biri erkek diğeri kız yumurta ikizleri belki bir fikir verebilir. Bunun anlamı şudur; erkek kadına veya kadın erkeğe Önce ben yaratıldım, sen benim şuramdan buramdan çıktın deme hakkına sahip değildir. Her ikisi de tek bir özden yaratılmıştır. Yani daha varlığa çıkışta eşitlik söz konusudur
Nisa suresindeki ayetlere baktığımızda peşpeşe bir çok hakkın erkeklerden alınıp kadınlara verildiğini, kadının o günkü toplumda çok kötü olan durumunu iyileştirmeye yönelik bir dizi reformlar yapıldığını görürüz. Çok eşlilik, miras, evlenme, boşanma gibi kadın-erkek ilişkilerinin temellerine dair kısa bir gezinti çok şeyi gözler önüne serecektir
ÇOK EŞLİLİK KALDIRILDI
Yetimlerin mallarını verin. Temiz olanı pis olanla değiştirmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza karıştırıp yemeyin. Çünkü bu büyük bir günahtır. Yetimlere haksızlık yapmak istemiyorsanız o beğenerek(aldığınız) kadınlardan dörder, üçer, ikişer (azaltarak) evlenin. Adaletsiz davranmak diye bir endişeniz/korkunuz varsa teke (indirin) veya yanınızda esir düşmüş olanla (evlenin). Bu ilave yapıp durarak haddi aşmamanız bakımından daha hayırlıdır. (Nisa; 2-3).
Kanımca ayetin doğru çevirisi bu şekildedir.
Buradaki sorular da şunlar: Çok eşliliğe ruhsat verildiği söylenen ayete girişte neden üç kez yetimlerin malı denmektedir? Dahası neden verin(fetû) ve yemeyin (la tekulû) denmektedir? Bunların çok eşlilikle ne alakası vardır?
Bu soruların cevabını en klasik kaynaklardan birsinde geçen şu rivayette çok açık bir şekilde görüyoruz:
İkrimeden gelen rivayete göre o şöyle demiştir: Bir adamın yanında hem hanımları, hem de yetimler bulunurdu. Kendi malını hanımlarına harcayıp, hiç malı kalmayarak muhtaç duruma düşünce, bu sefer hanımlarına yetimlerin malını harcamaya başlar. İşte bundan dolayı Cenab-ı Hak Zevceler çok olduğu zaman eğir yetimler hakkında adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, biliniz ki, bu korkunun yok olması için dörtten fazla kadın nikahlamanız size haram kalınmıştır. Dört kadının hukukuna riayet edememekten korkarsanız, o zaman bir kadın kafidir. buyurmuştur. Allahu Teala burada fazla tarafı yani dördü; eksik tarafı yani biri zikretmiştir. Böylece de bu iki sayı arasındaki sayılara dikkat çekmiş ve adeta Eğer dörtten korkarsanız üç; üçten korkarsanız iki; ikiden korkarsanız bir hanım size yeter demiştir. Bu en uygun görüştür. Buna göre Allah Teala, çok kadınla evlenmesi halinde daha fazla harcamada bulunmak zorunda kalacağından, bu sebeple de yetimin malına el uzatması muhtemel olacağından, veliyi çok kadınla evlenmekten sakındırmıştır. (Razi; Tefsir-i Kebir; c. 7, s. 328).
Görüldüğü gibi konu yetimlerin malı ile ilgilidir. Zaten çok eşliler vardır -ki bunu için ayet gelmesine gerek yoktu örfen caizdi- Onları geçindirmek sorun olunca yanlarındaki yetimlerin malına yöneliyorlar ve onların malı ile hanımlarını geçindirmeye kalkıyorlar. Ayet tam bu anda geliyor veYetimlerin malını verin. Onların malını kendi mallarınıza katarak yemeyin diyor.
Bundan mütevellit sorun yaşadıkları çok eşlilik problemine değiniliyor ve Yetimlere böyle haksızlık yapmaktan korkuyorsanız onların malına el uzatmayın, aldıklarınızı geri verin, onlara kendi malınız gibi davranamazsınız deniyor. Peki, Bu durumda bu kadar çok kadını nasıl geçindireceğiz? diye sorarsanız, Önce dörde indirin bakalım, sonra üçe, sonra ikiye hatta bire kadar... Veya yanınızdaki esir kadınlardan biri ile evlenin. O zaman sıkıntıya girmezsiniz. Bu, ilave yapıp durmaktan kaynaklanan haksızlıkların bir daha olmaması için sizin daha uygundur deniliyor.
Buna ruhsat deniyorsa ruhsatın ne olduğu bilinmiyor demektir.
Ruhsat sıkışana verilir. Domuz eti yemek gibi bir şey önce yasaklanır fakat zaruret hali (açlık gibi) olunca ruhsaten izin verilir ve açlık giderilinceye kadar yiyebilirsiniz denir.
Aynen böyle, burada da önce çok eşliliğin yasaklanmış olması, sonra bir zaruret halinin ortaya çıkması, örneğin erkeklerin tek eşle yetinememe gibi bir sorunlarının ortaya çıkması, ortada dulların yetimlerin kalması, bunun son sınırlarına dayanması, artık çaresiz iki, üç, dört kadınla evlenmenin açlık gibi bir zaruret halini alması gerekir.
Böyle bir zaruret yok ki? Zaten çoğu çok eşli. Toplum poligaminin (çok eşliliğin) yaygın ve legal olduğu bir toplum. Savaşlar olmuş, Bedirde, Uhutda dullar ve yetimler ortada kalmış, bir Arap örfü olarak onlarla zaten evlenilmiş, yetimler yanlarına alınmış, bütün bunlar olmuş
Ayet bunların yarattığı sorunları çözmeye geliyor. Çok eşliliğin yaygın olduğu bir topluma hitap ediyor. Köleci bir topluma her fırsatta köleleri azat edin, zengin-yoksul uçurumun had safhada olduğu bir topluma verin, infak edin, eşitlenin dendiği gibi, çok eşli olan bir topluma da güç yetiremezsiniz, azaltın, teke indirin deniliyor.
Yukarıda İkrime rivayetinde geçtiği bir bir (vahid) dışındaki bütün sayılar, buna gelmek içindir. Başka bir tabirle tarihseldir, evrensel olan bir veyatek eşliliğin yerleştirmesi ve yaygınlaştırılmasıdır.
Eğer çok eşlilik ruhsat olacaksa bu fıkhî tabirle örfen caiz olur, şerancaiz olmaz. Çünkü Kuran gelmeden önce de örfen (Arap geleneğinde) çok eşlilik vardı. Kurandan izin alarak bunu yapmadılar. İzin almaları da gerekmiyordu, yürüyen bir toplumsal akıl ve örf vardı. Ama Kuran bunun haksızlıklara yol açtığını görünce müdahale etti ve yönlendirdi. Nereye doğru yönlendirdiği ise ortadadır
Yine Nisa 129. ayetle çok eşliliğin emredilmediği ve emredilemeyeceği ortaya çıkar. Çünkü Allah güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize emretmez. Buna kelamcılar teklif-i ma la yutak derler;
Kadınlar arasında adaleti sağlamaya asla güç yetiremezsiniz. (Nisa; 129).
Bu bütün erkekler için geneldir. Herkesi kapsamaktadır.
Şimdi, burada soru şu: Allah adaletsizliğin olacağını tekid-i nefy istikbal (len testatiû) ile yani gelecek bütün zamanlar boyunca güç yetirmeniz mümkün değil diyerek uyardığı bir şeyi başka bir yerde emreder mi?
Emretmez!
Bu nedenle hicri 4. yüzyılda yaşamış olan Kadi Abdülcebbar (öl. 415/1025), bu ayetin, erkeklerden çok eşlilik teklifini düşürdüğünü söylemiştir. Artık ne böyle bir emir, ne de böyle bir teklif vardır. Ayetin geri kalan kısmı ise yukarıdaki dönüştürücü ilk örnek kapmasındadır.
Yine Ahzab suresinin 52. ayetinde Bundan sonra kadınlar sana helal olmaz denilerek çok eşlilik yolu kapatılmıştır. Artık çok eşlilikler geride kalmıştır. Bundan sonra gidişat tek eşliliğe doğru olacaktır. Hükümler geriye doğru işlemeyeceğine göre biz Bundan sonra sından sorumluyuz. Nitekim Peygamberimiz Bundan sonra bir daha hiç evlenmemiştir.
DİĞER KADIN REFORMLARI
Hiçbir karşılık beklemeden kadınlara hak ettiklerini verin, şayet kendi istekleriyle bir kısmını size bağışlarlarsa içiniz rahat bir şekilde alabilirsiniz. (4/4)
Yani, Cahiliye Araplarının yaptığı gibi kadını üzerinden para kazanılacak nesne (nafice) olarak görmeyin. Evlenen kadına verilen başlık parasını (hulvân) el koymayın, doğrudan kadına verin (Kelbi, Ebu Salih, Ferra, İbni Kuteybe)
Anne-baba ve akrabasının mirasından erkekler bir pay alacaklardır. Kadınlar da anne-baba ve akrabasının mirasından az veya çok pay alacaklardır. Bu pay her iki tarafın da hakkıdır. (4/7)
Yani, Cahiliye Araplarının Mızraklarıyla vuruşmayan, yurdunu savunamayan ve ganimet elde edemeyen kadınlar mirastan nasıl pay alabilirler? Bu olacak şey değil! sözü (Razi, Kurtubi, İbni Kesir, Zemahşeri) artık geçersizdir. Kadınlar da bundan böyle mirastan pay alacaklar!
Ey iman edenler! Kadınlara miras niyetiyle zorla sahip olmaya çalışmak helal olmaz. Sizi açıkca aldatmadıkça ona ait malı geri almak için baskı yapıp durmayın. Kadınlarla güzel geçinin. Onlardan hoşlanmıyor olabilirsiniz ama Allah sizin şer gördüğünüz bir şeyde hayır görüyor olabilir. (4/19)
Yani; Ey iman edenler! Cahiliye Araplarının yaptığı gibi dul kadınları, kocası ölür ölmez üzerine elbise atıp kapatmanız, onu baskı ve zorbalıkla miras kabul etmeniz, mehir vermeden kapatma yoluyla evlenmeniz, kadını başkasıyla evlendirmeniz, alıp satmanız (Razi, Kurtubi, İbni Kesir, Zemahşeri) helal değildir. Bundan böyle kadının rızası ve kendi kararı olmadan hiçbir şey yapamayacaksanız! Hadi şimdi, kocası ölen kadına keyfinize göre sahip olmaya kalkışın da görelim! Cahiliye Araplarının yaptığı gibi hanımınızdan hoşlanmadığınız ve ondan boşanmak istediğiniz için ona kötü muamele yapmanız, verdiğiniz mehri geri almak için canından bezdirinceye kadar baskı altında tutmanız, kadını mehri geri vererek kaçırmaya çalışmanız helal değildir. Kadınlarla zorla evlenmeniz helal olmadığı gibi, evlendikten sonra malına el koymak için zorlamanız da helal değildir (Razi, Kurtubi, Zemahşeri). Artık bunları yapmayın, bunlar cahiliye döneminde kaldı
Eğer eşinizden boşanıp başka biriyle evlenmek istiyorsanız önceki eşinize hazineler bile vermiş olsanız hiç birini geri almayın. Ona özel verdiğiniz bir şeyi yalancı çıkarak, erdemsizlik yaparak geri almak olur mu? Nasıl alırsınız ki, yıllarca aynı yastığa baş koymuşsunuz ve sizin sağlam sözünüze güvenmişler. Babalarınızın evlenmiş olduğu kadınlarla da evlenmeyin. Öncekiler geçmişte kaldı. Bu, çok çirkin, rezil bir şeydi ve ne kötü bir adetti! (4/20-22)
Ayetin Bir eşin üstüne başka bir eş daha almak istiyorsanız şeklinde değil Eşinizden boşanıp onun yerine başka birisiyle evlenmek istiyorsanız şeklinde gelmesi, surenin başındaki tek eşliliğe doğru yönlendirmeye önemli bir işarettir. Keza boşandıktan sonra verdiği malı geri almaya kalkmak, üvey anneleri ile evlenmeye yeltenmek de ayette geçtiği gibi erdemsiz ve rezil uygulamalardı. Kuran peşpeşe gelen bu reformlarla kadını bütün bu durumlardan bir bir kurtarmaya devam ediyor, izleyemeye devam edelim
CARİYELİK KALKTI
Meşru nikah sahibi olmak dışında namusuyla bir yuva kurmuş ve kurmayı bekleyen bütün kadınlar da size haramdır. Bu size Allahın yazılı emridir. Şu halde evlenilmesi haram kılınanlar dışındakilerle, gerekli harcamaları yaparak namusuyla bir yuva kurmak herkesin hakkıdır. Sağladığı faydalara karşılık yuvayı birlikte kurduğunuz eşiniz için doğrudan masraftan çekinmeyin. Bu asgari harcamadan sonra daha fazla veya daha az masraf konusunda anlaşmak artık size kalmıştır. Unutmayın, Allah her şeyi bilir, çok bilgedir. (4/24)
Ayette geçen (meleket eymanukum) deyimi sözlükte Sağ ellerinizin sahip oldukları demektir. Bu deyimle iki mana kastedilmiştir;
1- Veli, şahitler vb. meşru şartları yerine getirerek nikah sahibi olmak
2- Savaş sonucu esir kadınlara sahip olmak.
Bu ayette ister hür ister esir böyle meşru nikah sahibi olmadan hiç kimseyle evlilik ilişkisine girilemeyeceği anlatılmak isteniyor. Sağ elin sahip olduğu deyiminden maksat nikah mülkiyeti veya nikah sahibi olmaktır. Çünkü bu tabir henüz savaş ve esir kadın ele geçirmenin söz konusu olmadığı Mekke dönemi ayetlerinde de geçmektedir (ör. (70/30).
Bu ayetin maksadı insanları zinadan menetmek ve yeni bir nikah bulunmaksızın veya eğer kadın memluke (esir, cariye) ise nikah sahibi olmaksızın onlara cinsi temasta bulunmaktan men etmektir. Cenab-ı Hak bunu sağ elin sahip olduğu ile ifade etmiştir. Çünkü sağ elin sahip olduğu hem nikah ile evlenilen kadınlar hem de mülk olarak sahip olunan kadınlar hakkında söz konusudur (Razi).
Demek ki savaşta esir alınan kadınların siyasi ve sosyal sahibi olunabilir ama cinsel sahibi olunamaz. Bunun için her normal kadınla yapıldığı gibi ayrıca nikah yapılması gerekir. İslam vicdanı her ne şekilde olursa olsun nikahsız ilişkiye cevaz vermez.
Kimi çevrelerde yaygın olan kanıya göre İslamda kadının adı yoktur. Bu iddiaya bakarak İslamda kadının adının olduğunu, en başka Nisa suresi diye özel olarak kadınlara sure ayrıldığını vs. savunup, İslamda kadına ne kadar çok önem verildiğini anlatacak değilim. Bu gereğinden çok yapılıyor zaten.
Bu yazıda değinmek istediğim asıl konu Kuranda kadın-erkek ilişkileri ile ilgili hükümlerin neredeyse tamamının kadınların lehine erkeklerin aleyhine olduğunu göstermektir. Çünkü Kuran kendi etkin tarihi içinde okunduğunda kadınlarla ilgili her inen ayette bir hakkın erkeklerden alınıp kadınlara verildiği görülür ve Kuranın nüzül sereci tamamlandığında artık kadın ile erkek arasında bir farkın kalmadığını görürüz.
Tabi eğer Kuranı kabileci Arap gelenek ve törelerinin etkisinden sıyrılarak okumasını becerebilirseniz
Bunun nasıl gerçekleştiğini anlatabilmek için Nisa suresinde şöyle bir gezinmek, bir gezinti yapmak yeterli olacaktır.
Eski dünya dinlerinde doğum olayının ruhların işi olduğuna inanılırdı. Eski Yunanlılar doğumda kadının hiçbir etkisinin olmadığına inanarak, bütün her şeyin erkekten geldiğine inanırlar ve kadını insan yerine bile koymazlardı. Tevratda Havvanın kaburga kemiğinden yaratıldığı yazar. Hrıstıyanlar için ise Havva Ademi kandıran bir mahluk olduğu için daha baştan Şeytandır. Oysa Kuran insan doğumunun karışımlı atılıp saçılmış bir sudan (76/2) yaratılıp geldiğini söyleyerek bebeğin oluşumunda erkek ve kadının birlikte etkisinin olduğun açıklar. Eski Yunanlılarda olduğu gibi üremeyi sadece erkeğe hasretmez. Keza Hrıstıyanlıkta olduğu gibi kadını daha baştan Şeytan olarak yaftalamaz, Yahudilikte olduğu gibi de kaburga kemiği hikayesi anlatmaz. Bilakis kadınlar (nisa) adını verdiği sureye şöyle başlar;
KABURGA KEMİĞİNDEN YARATILMA YOK
Ey insanlar! Sizi tek bir özden iki eş varederek yaratan, sonra ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar türetip çoğaltan Rabbinizin bilincinde olun. Adını dilinizden düşürmediğiniz Allaha saygılı olun, aile bağlarını gözetin. Unutmayın, Allah hepinizi çok iyi görüyor. (4/1)
Ayette geçen (nefs-i vahide) tek bir öz, tek bir can, tek bir şahıs, tek bir ruh demektir. Öyle anlaşılıyor ki ayet Tevratda geçtiği gibi, Allahın önce Hz. Ademi tek bir can olarak yaratıp ondan (kaburga kemiğinden) Havvayı yarattığını değil, Adem ile Havvayı her ikisini birden tek bir özden yarattığını anlatmaktadır (Ebu Muslim). Yani erkek ve kadın, karşı cinsler olarak tek bir özden aynı anda varolmuştur. Tek bir anneden doğan biri erkek diğeri kız yumurta ikizleri belki bir fikir verebilir. Bunun anlamı şudur; erkek kadına veya kadın erkeğe Önce ben yaratıldım, sen benim şuramdan buramdan çıktın deme hakkına sahip değildir. Her ikisi de tek bir özden yaratılmıştır. Yani daha varlığa çıkışta eşitlik söz konusudur
Nisa suresindeki ayetlere baktığımızda peşpeşe bir çok hakkın erkeklerden alınıp kadınlara verildiğini, kadının o günkü toplumda çok kötü olan durumunu iyileştirmeye yönelik bir dizi reformlar yapıldığını görürüz. Çok eşlilik, miras, evlenme, boşanma gibi kadın-erkek ilişkilerinin temellerine dair kısa bir gezinti çok şeyi gözler önüne serecektir
ÇOK EŞLİLİK KALDIRILDI
Yetimlerin mallarını verin. Temiz olanı pis olanla değiştirmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza karıştırıp yemeyin. Çünkü bu büyük bir günahtır. Yetimlere haksızlık yapmak istemiyorsanız o beğenerek(aldığınız) kadınlardan dörder, üçer, ikişer (azaltarak) evlenin. Adaletsiz davranmak diye bir endişeniz/korkunuz varsa teke (indirin) veya yanınızda esir düşmüş olanla (evlenin). Bu ilave yapıp durarak haddi aşmamanız bakımından daha hayırlıdır. (Nisa; 2-3).
Kanımca ayetin doğru çevirisi bu şekildedir.
Buradaki sorular da şunlar: Çok eşliliğe ruhsat verildiği söylenen ayete girişte neden üç kez yetimlerin malı denmektedir? Dahası neden verin(fetû) ve yemeyin (la tekulû) denmektedir? Bunların çok eşlilikle ne alakası vardır?
Bu soruların cevabını en klasik kaynaklardan birsinde geçen şu rivayette çok açık bir şekilde görüyoruz:
İkrimeden gelen rivayete göre o şöyle demiştir: Bir adamın yanında hem hanımları, hem de yetimler bulunurdu. Kendi malını hanımlarına harcayıp, hiç malı kalmayarak muhtaç duruma düşünce, bu sefer hanımlarına yetimlerin malını harcamaya başlar. İşte bundan dolayı Cenab-ı Hak Zevceler çok olduğu zaman eğir yetimler hakkında adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, biliniz ki, bu korkunun yok olması için dörtten fazla kadın nikahlamanız size haram kalınmıştır. Dört kadının hukukuna riayet edememekten korkarsanız, o zaman bir kadın kafidir. buyurmuştur. Allahu Teala burada fazla tarafı yani dördü; eksik tarafı yani biri zikretmiştir. Böylece de bu iki sayı arasındaki sayılara dikkat çekmiş ve adeta Eğer dörtten korkarsanız üç; üçten korkarsanız iki; ikiden korkarsanız bir hanım size yeter demiştir. Bu en uygun görüştür. Buna göre Allah Teala, çok kadınla evlenmesi halinde daha fazla harcamada bulunmak zorunda kalacağından, bu sebeple de yetimin malına el uzatması muhtemel olacağından, veliyi çok kadınla evlenmekten sakındırmıştır. (Razi; Tefsir-i Kebir; c. 7, s. 328).
Görüldüğü gibi konu yetimlerin malı ile ilgilidir. Zaten çok eşliler vardır -ki bunu için ayet gelmesine gerek yoktu örfen caizdi- Onları geçindirmek sorun olunca yanlarındaki yetimlerin malına yöneliyorlar ve onların malı ile hanımlarını geçindirmeye kalkıyorlar. Ayet tam bu anda geliyor veYetimlerin malını verin. Onların malını kendi mallarınıza katarak yemeyin diyor.
Bundan mütevellit sorun yaşadıkları çok eşlilik problemine değiniliyor ve Yetimlere böyle haksızlık yapmaktan korkuyorsanız onların malına el uzatmayın, aldıklarınızı geri verin, onlara kendi malınız gibi davranamazsınız deniyor. Peki, Bu durumda bu kadar çok kadını nasıl geçindireceğiz? diye sorarsanız, Önce dörde indirin bakalım, sonra üçe, sonra ikiye hatta bire kadar... Veya yanınızdaki esir kadınlardan biri ile evlenin. O zaman sıkıntıya girmezsiniz. Bu, ilave yapıp durmaktan kaynaklanan haksızlıkların bir daha olmaması için sizin daha uygundur deniliyor.
Buna ruhsat deniyorsa ruhsatın ne olduğu bilinmiyor demektir.
Ruhsat sıkışana verilir. Domuz eti yemek gibi bir şey önce yasaklanır fakat zaruret hali (açlık gibi) olunca ruhsaten izin verilir ve açlık giderilinceye kadar yiyebilirsiniz denir.
Aynen böyle, burada da önce çok eşliliğin yasaklanmış olması, sonra bir zaruret halinin ortaya çıkması, örneğin erkeklerin tek eşle yetinememe gibi bir sorunlarının ortaya çıkması, ortada dulların yetimlerin kalması, bunun son sınırlarına dayanması, artık çaresiz iki, üç, dört kadınla evlenmenin açlık gibi bir zaruret halini alması gerekir.
Böyle bir zaruret yok ki? Zaten çoğu çok eşli. Toplum poligaminin (çok eşliliğin) yaygın ve legal olduğu bir toplum. Savaşlar olmuş, Bedirde, Uhutda dullar ve yetimler ortada kalmış, bir Arap örfü olarak onlarla zaten evlenilmiş, yetimler yanlarına alınmış, bütün bunlar olmuş
Ayet bunların yarattığı sorunları çözmeye geliyor. Çok eşliliğin yaygın olduğu bir topluma hitap ediyor. Köleci bir topluma her fırsatta köleleri azat edin, zengin-yoksul uçurumun had safhada olduğu bir topluma verin, infak edin, eşitlenin dendiği gibi, çok eşli olan bir topluma da güç yetiremezsiniz, azaltın, teke indirin deniliyor.
Yukarıda İkrime rivayetinde geçtiği bir bir (vahid) dışındaki bütün sayılar, buna gelmek içindir. Başka bir tabirle tarihseldir, evrensel olan bir veyatek eşliliğin yerleştirmesi ve yaygınlaştırılmasıdır.
Eğer çok eşlilik ruhsat olacaksa bu fıkhî tabirle örfen caiz olur, şerancaiz olmaz. Çünkü Kuran gelmeden önce de örfen (Arap geleneğinde) çok eşlilik vardı. Kurandan izin alarak bunu yapmadılar. İzin almaları da gerekmiyordu, yürüyen bir toplumsal akıl ve örf vardı. Ama Kuran bunun haksızlıklara yol açtığını görünce müdahale etti ve yönlendirdi. Nereye doğru yönlendirdiği ise ortadadır
Yine Nisa 129. ayetle çok eşliliğin emredilmediği ve emredilemeyeceği ortaya çıkar. Çünkü Allah güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize emretmez. Buna kelamcılar teklif-i ma la yutak derler;
Kadınlar arasında adaleti sağlamaya asla güç yetiremezsiniz. (Nisa; 129).
Bu bütün erkekler için geneldir. Herkesi kapsamaktadır.
Şimdi, burada soru şu: Allah adaletsizliğin olacağını tekid-i nefy istikbal (len testatiû) ile yani gelecek bütün zamanlar boyunca güç yetirmeniz mümkün değil diyerek uyardığı bir şeyi başka bir yerde emreder mi?
Emretmez!
Bu nedenle hicri 4. yüzyılda yaşamış olan Kadi Abdülcebbar (öl. 415/1025), bu ayetin, erkeklerden çok eşlilik teklifini düşürdüğünü söylemiştir. Artık ne böyle bir emir, ne de böyle bir teklif vardır. Ayetin geri kalan kısmı ise yukarıdaki dönüştürücü ilk örnek kapmasındadır.
Yine Ahzab suresinin 52. ayetinde Bundan sonra kadınlar sana helal olmaz denilerek çok eşlilik yolu kapatılmıştır. Artık çok eşlilikler geride kalmıştır. Bundan sonra gidişat tek eşliliğe doğru olacaktır. Hükümler geriye doğru işlemeyeceğine göre biz Bundan sonra sından sorumluyuz. Nitekim Peygamberimiz Bundan sonra bir daha hiç evlenmemiştir.
DİĞER KADIN REFORMLARI
Hiçbir karşılık beklemeden kadınlara hak ettiklerini verin, şayet kendi istekleriyle bir kısmını size bağışlarlarsa içiniz rahat bir şekilde alabilirsiniz. (4/4)
Yani, Cahiliye Araplarının yaptığı gibi kadını üzerinden para kazanılacak nesne (nafice) olarak görmeyin. Evlenen kadına verilen başlık parasını (hulvân) el koymayın, doğrudan kadına verin (Kelbi, Ebu Salih, Ferra, İbni Kuteybe)
Anne-baba ve akrabasının mirasından erkekler bir pay alacaklardır. Kadınlar da anne-baba ve akrabasının mirasından az veya çok pay alacaklardır. Bu pay her iki tarafın da hakkıdır. (4/7)
Yani, Cahiliye Araplarının Mızraklarıyla vuruşmayan, yurdunu savunamayan ve ganimet elde edemeyen kadınlar mirastan nasıl pay alabilirler? Bu olacak şey değil! sözü (Razi, Kurtubi, İbni Kesir, Zemahşeri) artık geçersizdir. Kadınlar da bundan böyle mirastan pay alacaklar!
Ey iman edenler! Kadınlara miras niyetiyle zorla sahip olmaya çalışmak helal olmaz. Sizi açıkca aldatmadıkça ona ait malı geri almak için baskı yapıp durmayın. Kadınlarla güzel geçinin. Onlardan hoşlanmıyor olabilirsiniz ama Allah sizin şer gördüğünüz bir şeyde hayır görüyor olabilir. (4/19)
Yani; Ey iman edenler! Cahiliye Araplarının yaptığı gibi dul kadınları, kocası ölür ölmez üzerine elbise atıp kapatmanız, onu baskı ve zorbalıkla miras kabul etmeniz, mehir vermeden kapatma yoluyla evlenmeniz, kadını başkasıyla evlendirmeniz, alıp satmanız (Razi, Kurtubi, İbni Kesir, Zemahşeri) helal değildir. Bundan böyle kadının rızası ve kendi kararı olmadan hiçbir şey yapamayacaksanız! Hadi şimdi, kocası ölen kadına keyfinize göre sahip olmaya kalkışın da görelim! Cahiliye Araplarının yaptığı gibi hanımınızdan hoşlanmadığınız ve ondan boşanmak istediğiniz için ona kötü muamele yapmanız, verdiğiniz mehri geri almak için canından bezdirinceye kadar baskı altında tutmanız, kadını mehri geri vererek kaçırmaya çalışmanız helal değildir. Kadınlarla zorla evlenmeniz helal olmadığı gibi, evlendikten sonra malına el koymak için zorlamanız da helal değildir (Razi, Kurtubi, Zemahşeri). Artık bunları yapmayın, bunlar cahiliye döneminde kaldı
Eğer eşinizden boşanıp başka biriyle evlenmek istiyorsanız önceki eşinize hazineler bile vermiş olsanız hiç birini geri almayın. Ona özel verdiğiniz bir şeyi yalancı çıkarak, erdemsizlik yaparak geri almak olur mu? Nasıl alırsınız ki, yıllarca aynı yastığa baş koymuşsunuz ve sizin sağlam sözünüze güvenmişler. Babalarınızın evlenmiş olduğu kadınlarla da evlenmeyin. Öncekiler geçmişte kaldı. Bu, çok çirkin, rezil bir şeydi ve ne kötü bir adetti! (4/20-22)
Ayetin Bir eşin üstüne başka bir eş daha almak istiyorsanız şeklinde değil Eşinizden boşanıp onun yerine başka birisiyle evlenmek istiyorsanız şeklinde gelmesi, surenin başındaki tek eşliliğe doğru yönlendirmeye önemli bir işarettir. Keza boşandıktan sonra verdiği malı geri almaya kalkmak, üvey anneleri ile evlenmeye yeltenmek de ayette geçtiği gibi erdemsiz ve rezil uygulamalardı. Kuran peşpeşe gelen bu reformlarla kadını bütün bu durumlardan bir bir kurtarmaya devam ediyor, izleyemeye devam edelim
CARİYELİK KALKTI
Meşru nikah sahibi olmak dışında namusuyla bir yuva kurmuş ve kurmayı bekleyen bütün kadınlar da size haramdır. Bu size Allahın yazılı emridir. Şu halde evlenilmesi haram kılınanlar dışındakilerle, gerekli harcamaları yaparak namusuyla bir yuva kurmak herkesin hakkıdır. Sağladığı faydalara karşılık yuvayı birlikte kurduğunuz eşiniz için doğrudan masraftan çekinmeyin. Bu asgari harcamadan sonra daha fazla veya daha az masraf konusunda anlaşmak artık size kalmıştır. Unutmayın, Allah her şeyi bilir, çok bilgedir. (4/24)
Ayette geçen (meleket eymanukum) deyimi sözlükte Sağ ellerinizin sahip oldukları demektir. Bu deyimle iki mana kastedilmiştir;
1- Veli, şahitler vb. meşru şartları yerine getirerek nikah sahibi olmak
2- Savaş sonucu esir kadınlara sahip olmak.
Bu ayette ister hür ister esir böyle meşru nikah sahibi olmadan hiç kimseyle evlilik ilişkisine girilemeyeceği anlatılmak isteniyor. Sağ elin sahip olduğu deyiminden maksat nikah mülkiyeti veya nikah sahibi olmaktır. Çünkü bu tabir henüz savaş ve esir kadın ele geçirmenin söz konusu olmadığı Mekke dönemi ayetlerinde de geçmektedir (ör. (70/30).
Bu ayetin maksadı insanları zinadan menetmek ve yeni bir nikah bulunmaksızın veya eğer kadın memluke (esir, cariye) ise nikah sahibi olmaksızın onlara cinsi temasta bulunmaktan men etmektir. Cenab-ı Hak bunu sağ elin sahip olduğu ile ifade etmiştir. Çünkü sağ elin sahip olduğu hem nikah ile evlenilen kadınlar hem de mülk olarak sahip olunan kadınlar hakkında söz konusudur (Razi).
Demek ki savaşta esir alınan kadınların siyasi ve sosyal sahibi olunabilir ama cinsel sahibi olunamaz. Bunun için her normal kadınla yapıldığı gibi ayrıca nikah yapılması gerekir. İslam vicdanı her ne şekilde olursa olsun nikahsız ilişkiye cevaz vermez.