Kur'an'da Vaad Edilen Gerçek: İsrail Haritadan Silinecek!
“Bu, dünyada iken kendi ellerinizle yapmış olduğunuzun karşılığıdır.
Yoksa Allah kullarına zulmetmez.”
Kur’an-ı Kerim
“Dünyanın sonu” insanlık tarihi boyunca hep ilgi çekici bir konu olarak gündemde kalmayı başarmıştır. Mitolojilerin ana temalarından biri olan Son fikri, ideolojilerin hedeflerini belirledikleri yeryüzü cenneti, Kaotik ya da sınıfsız yeryüzü cenneti, Mehdi ya da Mesih’in kuracağı altın çağ gibi gelecek tasarımlarına da kaynaklık etmiştir. Dinler tarihinde “Eskatoloji” başlığı altında araştırılan Kıyamet öncesi ve sonrası dünyanın geleceğine dair inanç ve görüşler vaad ve tehditler özellikle Ortadoğu merkezli dinsel söylemlerde Ahirzaman’da yaşanacak büyük bir savaş ve ertesinde gelişecek olaylar dizisi ile açıklanmıştır.
Özellikle Yahudilikte söz konusu edilen İbrahim’den Yakub (İsrail)’in soyu olan İsrailoğulları’na vaad edilen topraklar (Arz-ı Mev’ud) ve bu topraklar üzerinde yapılacak olan Armageddon savaşının yaşanacağına dair gelecek tasarımı Hristiyan kültürde Yeni Ahid’in son bölümü olan “Vahiy” bölümünde daha da geliştirilerek bugüne kadar taşınmıştır. Eski Ahid’de İsrailoğulları’na vaad edilen toprak olarak “Eretz Yisrael” ‘in kurulması ve beraberinde Süleyman soyundan beklenen Mesih’in İsrail’in başına geçmesi ona karşı saldıracak olan şeytanın ordusunu yenmesi beklenmektedir. Kurtarıcı ve Deccal’in savaşı fikri Eski Ahid kaynaklıdır ve biraz önce belirttiğimiz gibi Yeni Ahid’de daha da geliştirilmiştir. Üç Dinsel söylemin Kudüs merkezli bir savaş fikrinde benzer bir kültür üretmeleri en azından Dinler tarihi açısından incelenmesi elzem bir durumdur.
Eski Ahid’i okuduğumuzda İsrail’in varoluş amacının erdemli toplumun inşası olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Eski Ahid’de konuşan Rab İsrailoğullarını erdemli, evrensel ahlakın hizmetinde oldukları sürece sevmekte ahdini de bu merkezde meşru görmektedir. Eski Ahid’in bir çok yerinde bu erdemliliğe aykırı hareket eden ve bunu soydan gelen bir seçilmişlik olarak hatalı biçimde algılayan israiloğullarına karşı Rabb’in sert ve tehditkâr tavrını okumaktayız. İsrail’in kurulmasının değil meşru temellerle yaşamasının önemine dikkat çeken Eski Ahid meşru temelleri olmayan bir İsrail’in bizzat Rabb tarafından helak olacağını gayet net biçimde bir tehdid olarak okumaktayız. Bu anlamda “İsrail” ülkesi bir soyun her ne pahasına olursun egemen olacağı bir işgal devleti değil, Bereketli topraklarda sadece Allah’a kulluk edilen barış ve esenlik yurdu anlamına gelmektedir.
Benzeri bir söylemi Kur’an’da konuşan Rabb’in kelimelerinde de görmekteyiz. Bilindiği üzere Kur’an apaçıklık özelliğiyle içeriğinde kapalı-şifreli mesajlar barındırmaz. Ancak Kur’an geleceğe dair vaad ve tehditler içeren bir kitaptır. Bunun örneğini İlk dönem muhataplara geleceğe dair bir bilgi özelliği taşıyan Rumlarla ilgili haberi örnek verebiliriz. (bkz. 30/1-6.ayetler) Yine dünyanın sonu geldiğinde hangi olayların yaşanacağına dair tasvirler de örnek verilebilir. Kur’an bu anlamda ısrarla konu edindiği İsrailoğulları’nın takvayı değil ırk’ı belirleyen kıldıkları cahili anlayışını sonuçlarını da Kur’an’da bir uyarı sadedinde konu edinmesi ibret vericidir. Yahudi kültürünün aksine Kur’an İsrailoğullarının yeryüzünde çıkartacakları son fesad’ı (terörü) Kıyametin bir alameti ya da Dünyanın sonunun başlangıcı olarak takdim etmez. Bu son İsrailoğulları kavminin kendi elleriyle işledikleri zulümler yüzünden karşılaşacakları acı bir son olabilir. Dolayısıyla geleneksel rivayet kültürünün israiliyat kültüründen etkilenmesiyle oluşturulan ahirzamanda israilin yokoluşu ve mehdi/mesih’in gelişi söyleminin Yahudi ve hristiyan söylemlerinden kurgu itibariyle bir farkı yoktur.
Hristiyan düşüncesine göre bölgede her ne pahasına olursa olsun “Israel” adında bir ırk devleti kurulmalıdır. Bu Irk devleti kurulmadığı sürece Mesih İsa yeryüzüne inmeyecektir. Mesih’e bağlanmayanlar zaten kurtulamayacaklarından Mesih’in gelmesini geciktirerek kurtulmuşlara eziyet etmektedirler! Bu yüzden işgal, çevre katliamı, talan ve her türlü ifsad (terör) Mesih’in gelmesi ve kurtulmuşların kurtulması pahasına mübah hale gelmektedir. İşte bu şeytani düşünce Hristiyan-Siyonist ittifakını doğurmuştur.
İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedînejat’ın Avrupa’da yaşanan Yahudi soykırımının İsrail’in kurulması için meşru bir zemin olmadığı gerçeğini dile getirmesi bu açıdan anlamlıdır. Başka bir coğrafyada yaşanıldığı iddia edilen (en azından abartılan) bir soykırım başka bir soykırımın haklı gerekçesi, bir ülkenin işgalinin ve o topraklarda yaşayan bir halkın yokedilmesinin izahı olarak sunulmaktadır.
Ailesini Nazi toplama kamplarında kaybetmiş bir araştırmacı olan Norman Filkenstein’ın “Soykırım Endüstrisi” (Söylem Yay.) isimle eserinde kavramsallaştırmasıyla ifade edecek olursak Soykırım (Holocaust) Siyonistlerce bir endüstriye dönüştürülmüş, üzerinden para kazanılan, her türlü rantın ve zulmün meşrulaştırıcısı bir işleve alet edilmiştir. Holocaust öylesine kazançlı bir endüstridir ki hem yapılan tüm Siyonist eylemlerin sebebi hem de bu eylemlerin eleştirilemezliğinin kalkanıdır. Önce siyonizmi Yahudilikle eşitleyen sonra da “Yahudi Soykırımı” söylemiyle siyonizmin politikalarını dokunulmaz kılan bu yaklaşım tarihin istismarından başka bir anlam ifade etmemektedir.
Bu bağlamda Ahmedînejat’ın İşgal gücü olan Siyonist İsrail’in haritadan silinmesi gerektiğine dair söylemi büyük oranda gerçeklik ve gereklilik içeren bir anlama sahiptir. Bu gerçekliği ifade eden farklı kişi ve kurumlar çılgın bir antisemitizmden hareket etmemektedirler. Aksine antisemitizmi de ırkçılığı da lanetleyen hem Eski Ahid hem Kur’an hem de sosyolojik gerçeklerin teyid ettiği bir noktaya parmak basmaktadırlar.
“Bu, dünyada iken kendi ellerinizle yapmış olduğunuzun karşılığıdır.
Yoksa Allah kullarına zulmetmez.”
Kur’an-ı Kerim
“Dünyanın sonu” insanlık tarihi boyunca hep ilgi çekici bir konu olarak gündemde kalmayı başarmıştır. Mitolojilerin ana temalarından biri olan Son fikri, ideolojilerin hedeflerini belirledikleri yeryüzü cenneti, Kaotik ya da sınıfsız yeryüzü cenneti, Mehdi ya da Mesih’in kuracağı altın çağ gibi gelecek tasarımlarına da kaynaklık etmiştir. Dinler tarihinde “Eskatoloji” başlığı altında araştırılan Kıyamet öncesi ve sonrası dünyanın geleceğine dair inanç ve görüşler vaad ve tehditler özellikle Ortadoğu merkezli dinsel söylemlerde Ahirzaman’da yaşanacak büyük bir savaş ve ertesinde gelişecek olaylar dizisi ile açıklanmıştır.
Özellikle Yahudilikte söz konusu edilen İbrahim’den Yakub (İsrail)’in soyu olan İsrailoğulları’na vaad edilen topraklar (Arz-ı Mev’ud) ve bu topraklar üzerinde yapılacak olan Armageddon savaşının yaşanacağına dair gelecek tasarımı Hristiyan kültürde Yeni Ahid’in son bölümü olan “Vahiy” bölümünde daha da geliştirilerek bugüne kadar taşınmıştır. Eski Ahid’de İsrailoğulları’na vaad edilen toprak olarak “Eretz Yisrael” ‘in kurulması ve beraberinde Süleyman soyundan beklenen Mesih’in İsrail’in başına geçmesi ona karşı saldıracak olan şeytanın ordusunu yenmesi beklenmektedir. Kurtarıcı ve Deccal’in savaşı fikri Eski Ahid kaynaklıdır ve biraz önce belirttiğimiz gibi Yeni Ahid’de daha da geliştirilmiştir. Üç Dinsel söylemin Kudüs merkezli bir savaş fikrinde benzer bir kültür üretmeleri en azından Dinler tarihi açısından incelenmesi elzem bir durumdur.
Eski Ahid’i okuduğumuzda İsrail’in varoluş amacının erdemli toplumun inşası olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Eski Ahid’de konuşan Rab İsrailoğullarını erdemli, evrensel ahlakın hizmetinde oldukları sürece sevmekte ahdini de bu merkezde meşru görmektedir. Eski Ahid’in bir çok yerinde bu erdemliliğe aykırı hareket eden ve bunu soydan gelen bir seçilmişlik olarak hatalı biçimde algılayan israiloğullarına karşı Rabb’in sert ve tehditkâr tavrını okumaktayız. İsrail’in kurulmasının değil meşru temellerle yaşamasının önemine dikkat çeken Eski Ahid meşru temelleri olmayan bir İsrail’in bizzat Rabb tarafından helak olacağını gayet net biçimde bir tehdid olarak okumaktayız. Bu anlamda “İsrail” ülkesi bir soyun her ne pahasına olursun egemen olacağı bir işgal devleti değil, Bereketli topraklarda sadece Allah’a kulluk edilen barış ve esenlik yurdu anlamına gelmektedir.
Benzeri bir söylemi Kur’an’da konuşan Rabb’in kelimelerinde de görmekteyiz. Bilindiği üzere Kur’an apaçıklık özelliğiyle içeriğinde kapalı-şifreli mesajlar barındırmaz. Ancak Kur’an geleceğe dair vaad ve tehditler içeren bir kitaptır. Bunun örneğini İlk dönem muhataplara geleceğe dair bir bilgi özelliği taşıyan Rumlarla ilgili haberi örnek verebiliriz. (bkz. 30/1-6.ayetler) Yine dünyanın sonu geldiğinde hangi olayların yaşanacağına dair tasvirler de örnek verilebilir. Kur’an bu anlamda ısrarla konu edindiği İsrailoğulları’nın takvayı değil ırk’ı belirleyen kıldıkları cahili anlayışını sonuçlarını da Kur’an’da bir uyarı sadedinde konu edinmesi ibret vericidir. Yahudi kültürünün aksine Kur’an İsrailoğullarının yeryüzünde çıkartacakları son fesad’ı (terörü) Kıyametin bir alameti ya da Dünyanın sonunun başlangıcı olarak takdim etmez. Bu son İsrailoğulları kavminin kendi elleriyle işledikleri zulümler yüzünden karşılaşacakları acı bir son olabilir. Dolayısıyla geleneksel rivayet kültürünün israiliyat kültüründen etkilenmesiyle oluşturulan ahirzamanda israilin yokoluşu ve mehdi/mesih’in gelişi söyleminin Yahudi ve hristiyan söylemlerinden kurgu itibariyle bir farkı yoktur.
Hristiyan düşüncesine göre bölgede her ne pahasına olursa olsun “Israel” adında bir ırk devleti kurulmalıdır. Bu Irk devleti kurulmadığı sürece Mesih İsa yeryüzüne inmeyecektir. Mesih’e bağlanmayanlar zaten kurtulamayacaklarından Mesih’in gelmesini geciktirerek kurtulmuşlara eziyet etmektedirler! Bu yüzden işgal, çevre katliamı, talan ve her türlü ifsad (terör) Mesih’in gelmesi ve kurtulmuşların kurtulması pahasına mübah hale gelmektedir. İşte bu şeytani düşünce Hristiyan-Siyonist ittifakını doğurmuştur.
İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedînejat’ın Avrupa’da yaşanan Yahudi soykırımının İsrail’in kurulması için meşru bir zemin olmadığı gerçeğini dile getirmesi bu açıdan anlamlıdır. Başka bir coğrafyada yaşanıldığı iddia edilen (en azından abartılan) bir soykırım başka bir soykırımın haklı gerekçesi, bir ülkenin işgalinin ve o topraklarda yaşayan bir halkın yokedilmesinin izahı olarak sunulmaktadır.
Ailesini Nazi toplama kamplarında kaybetmiş bir araştırmacı olan Norman Filkenstein’ın “Soykırım Endüstrisi” (Söylem Yay.) isimle eserinde kavramsallaştırmasıyla ifade edecek olursak Soykırım (Holocaust) Siyonistlerce bir endüstriye dönüştürülmüş, üzerinden para kazanılan, her türlü rantın ve zulmün meşrulaştırıcısı bir işleve alet edilmiştir. Holocaust öylesine kazançlı bir endüstridir ki hem yapılan tüm Siyonist eylemlerin sebebi hem de bu eylemlerin eleştirilemezliğinin kalkanıdır. Önce siyonizmi Yahudilikle eşitleyen sonra da “Yahudi Soykırımı” söylemiyle siyonizmin politikalarını dokunulmaz kılan bu yaklaşım tarihin istismarından başka bir anlam ifade etmemektedir.
Bu bağlamda Ahmedînejat’ın İşgal gücü olan Siyonist İsrail’in haritadan silinmesi gerektiğine dair söylemi büyük oranda gerçeklik ve gereklilik içeren bir anlama sahiptir. Bu gerçekliği ifade eden farklı kişi ve kurumlar çılgın bir antisemitizmden hareket etmemektedirler. Aksine antisemitizmi de ırkçılığı da lanetleyen hem Eski Ahid hem Kur’an hem de sosyolojik gerçeklerin teyid ettiği bir noktaya parmak basmaktadırlar.