Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kıyas ve ictihat

Uhud daðý

New member
Katılım
2 Tem 2007
Mesajlar
796
Tepkime puanı
39
Puanları
0
Yaş
40
Kıyas, ölçmek, takdir etmek manasınadır. Usûl-ı Fıkıh ıstılâhında ise aradaki müşterek illet dolayısiyle bir hadisenin hükmünü diğer hadiseye tatbik etmektir. Yani benzerlik sebebiyle aslın hükmünü fer'a geçirmektir. Birbirine benzeyen olaylar aynı hükmü alırlar.
(Haşr: 2)
Ayetiyle kıyas emredilmiştir. Nasslardaki illetleri, sebepleri akıl idrâk eder. Şâri' hakimdir. Emir ve nehyinde bir hikmet vardır. Nassları inceleyerek hükümlerin sebebini anlamak mümkündür. Birbirine benzeyen hadiseleri aynı hükme bağlamak akıl ve mantık işidir. Bu muhakeme yoluyla yapılır. İşte kıyas budur.
Şerîat insanların maslahatını güder. Faydalı ve yararlı şeyleri meşrû kılar. (Masâlih-i Mürsele, İstihsan) dediğimiz deliller, bunları inceler. Fesada sebep olan, kötülüğe götüren yolları kapar. (Sedd-i Zerâi') dediğimiz budur. Hakkında nass bulunan mes'elelerde kıyas yapılmaz. Mevrid-i nassda ictihada mesağ yoktur. (Mecelle: 14). Şer'î makdûrat denilen hudûd ve ukûbatta kıyas cârî' değildir. Hudud şüphe ile reddolunur. Cezalar kesin delil ister. Kıyasta ise zannilik vardır. Zamanın değişmesiyle hükümlerin değişmesi inkâr olunamıyacağından, zaman ve mekan îcâbı yeni yeni hükümler vermek zarûrî olması hasebiyle ictihâda olan lüzum aşikârdır. Dinin gaye ve maksadından ayrılmamak şartiyle ictihat meşrudur.
Hz. Peygamber'e vahiy geldiği halde ümmetine ta'lim ve irşadda bulunmak için ictihad yapmıştır. Bedir esirleri hakkında re'y ile hüküm verdi.
Muaz İbn-i Cebel-i Yemen'e gönderirken ona:
– Ne ile hükmedeceksin? diye sordu.
– ALLAH'ın Kitabıyla, dedi.
– Onda bulamazsan?
– Peygamber'in Sünnetiyle.
– Onda da bulamazsan?
– Re'yimle ictihad ederim, deyince Hz. Peygamber bundan çok memnun kalmış ve,
– Rasûlünün elçisini, Rasûlünün hoşnud kalacağı şeye muvaffak eden ALLAH'a hamd ederim, demiştir.
Eğer ictihad câiz olmasaydı onu men'ederdi. Böyle şey câiz olmaz, derdi. Hz. Peygamber birçok hadiselerde re'y ve ictihâdiyle hüküm ve karar vermiştir. Başkaları ictihad eder de Peygamber edemez mi? Ümmeti için faydalı gördüğü, maslahata uygun bulduğu şeyleri alırdı:
1– Bedir esirleri hakkında Ebu Bekir'in re'yini alarak ictihat ile hüküm verdi. Bu ictihadında hata ettiğinden uyarıldı.
2– Bedir Harbinde indikleri yer hakkında Hubab İbn-i Munzir, "Buraya vahy ile mi indik, yoksa re'y ve kanaat ile mi?" diye sordu. "Re'yim ve kanaatım ile indim" deyince su başına inmelerini söyledi. Öyle yaptılar. Ve zafer kazandılar.
3– Tebük Harbine iştirâk etmek istemeyen münâfıklar müsâade istedi ve müsâade etti. Bu da ictihada dayanır.
(Tevbe: 43)
4– Hayber Harbinde Ashab ateş yakmışlar, ehlî eşek eti pişiriyorlardı. Hz. Peygamber, "Etleri dökün çömlekleri de kırın" dedi. İçlerinden birisi: "Etleri döksek, çömlekleri yıkasak olmaz mı?" dedi. O da, "Olur" cevabını verdi. Etten yemesinler diye şiddetli hüküm vermişti. Çömlekleri kırmakta zarar olduğundan, yıkama sûretiyle harekette maslahat bulunduğundan öyle yapmalarını söyledi.
5– Adamın karısı siyah bir çocuk doğurdu. Baba bunu kabûl etmek istemedi. Hz. Peygamber ona sordu:
– Senin kızıl develerinin siyah doğurduğu olmaz mı?
– Olur.
– Nereden buluyor?
– Eski cinsine çeker.
– Belki bu da cinsine çekmiştir.
Hz. Peygamber'in ictihad ettiği mes'eleler 25 kadardır.
Ashabın da ictihad ettikleri vâki'dir. Peygamber onları buna alıştırırdı. Muaz Hadisi yukarıda geçti. Benî Kureyza hâdisesinde Sa'd İbn-i Muaz hakem oldu. Re'y ve ictihâdiyle hüküm verdi. Ashabdan iki kişi yolcu idiler. Su bulamadılar. Teyemmüm ederek namazlarını kıldılar. Sonra vakit çıkmadan su buldular. Birisi abdest alarak namazı iade etti. Diğri kılmadı. Hangisinin yaptığının doğru olduğunu Hz. Peygamber'e sordular. Namazı iade etmeyene: "Sen Sünnete göre hareket ettin" dedi. Diğerine de: "Sen de iki defa sevap işledin". buyurdu.
Hendek Harbinden dönüşte Ashâbına: "Bugün ikindi namazını Beni Kureyza'da kılacaksınız". dedi. Bundan bâzıları sür'at kastedildiğini düşünerek namazı yolda kıldı. Bâzıları da sözün ibaresine harfiyyen bağlanarak vakit geçtiği halde namazı Benî-Kureyzaya varmadan kılmadılar. Hz. Peygamber her iki tarafın yapışına da bir şey demedi. Demek maksat ve gayeye uygun hareket etmişlerdi. Her iki taraf kendi ictihâdında haklıydı.
Hz. Peygamber'in ictihad etmesi kadar tabiî bir şey olamaz. Peygamber ALLAH'ın vahy için seçtiği mümtüz bir şahıstır. Aklını, fikrî kuvvetlerini tatil etmiş, kendisine bir şey sorulduğu zaman cevap vermekten geri kalacak bir zat değildir. Hâdise karşısında donup kalmaz. Fetânet, Peygamberlerin vasıflarından biridir. Aklı ve fikri üstün bir kabiliyetle çalışır. Rabbından aldığı vahy ile olgunlaşan, kâmil bir insandır. Ümmetini irşâd için çalışıyor ve ictihad ediyordu. Son din olan islâmiyet umûmî ve ebedî bir din olduğundan insanlığın daima artan ihtiyaçlarına cevap verecek bir sûrette her vakit ictihad kapısını açık bulundurmuştur. İctihâdı Peygamber öğretmiştir. Delillerden hüküm almaya ümmetini alıştırmıştır. Kendisi bu hususta en güzel örnek olmuştur.
Kıyasta makis ile makîsün–aleyh (Asıl-Feri') diye iki taraf bulunur. Aradakî müşterek illet sebebiyle aslolan makisün-aleyhteki hüküm, feri' olan makise tatbik olunur. Bu usûl-i fıkıhta beyan olunan metod ile yapılır. Bir şey bütün yönleriyle diğerine müsâvi olmazsa onun hükmünü almaz. Sefih, bâliğ ve âkil olduğundan sabiy gibi hacrolunmaz. Nebbâş'ın eli kesilmez, yankesicinin kesilir. İllet Kitap'dan, Sünnetten veya icma'dan çıkarılmış olur. Bu sûretle kıyas ile sabit olan feri'deki hüküm gerçekte bu üç delilden biri ile beraber sabit olmuş demek olur. Yâni kıyas bir hükmü ispat etmiyor; üç delilden biriyle asılda sabit olan hükmü feri'de de meydana çıkarıyor: Kıyas müsbit değil, muzhirdir, demişlerdir. Bâzıları kıyası fıkhın asıl delillerinden saymayıp fer'î delil saymışlardır.
Kıyas: Celî ve hafi olmak üzere ikiye ayrılır. İllet herkesin anlayabileceği gibi açık ise bu, Kıyas-ı Celi'dir. Eğer illet kapalı ise bu da Kıyas-ı Hafi'dir. Buna İstihsan deriz. Bu ince bir kıyastır. Kıyası, fıkıh melekesi, hukuk anlayışı, fikr-i fıkhîsi olan âlim yapar. Kıyas, İslâm'ın hayatiyetini devam ettirir. Yeni olaylara çözüm yolu bulur.
İctihad: İctihad maksada varmak için çaba sarfetmektir. Buna (Neyl-i maksûd için bezl-i mechud) derler.
İctihad: Füru'a dair bir şer'î hükmü delilinden çıkarma hususunda müctehidin bütün takatını sarfetmesidir. Müctehid, Kitâb'ı ve Sünneti bilecektir. Kelam ve fıkıh ilimlerini bilmesi şart değildir. (Mahmud, Esad, Telhis-i Usûl-i Fıkh, s. 285). Müctehid hatâ edebilir. Takatını bezl etmiş oldukça mazurdur. İsabet eden müctehide iki, hata edene bir sevap vardır. Müctehidin nassa aykırı bir ictihâdı bulunursa, kendisinin o nassla amel etmemekte bir hüccet ve özrü vardır diye, kabûl olunur diyorlar. Halbuki müctehid nassların hepsini ihâta edemez. Mevrîd-i nassda ictihada da mesağ yoktur. Sonraki usûl-ı fıkıhçılar: Bir Âyet veya bir Hadis fukahânın mezhebine, ictihâdına muhalif düşerse mensuh veya müevvel olduğuna hükmedilir, diyorlar. Böylelikle fukahanın kavli nass üzerine tercih edilmiş oluyor (1).
(1) Bunu ilk söyleyen Ebu'l-Hasan Kerhî'dir.
Halbuki o nass müctehide vâsıl olmamış olabilir. Bir müctehid ictihâdından rücu' edebilir. Ve onu değiştirebilir de. Hz. Ömer'in Ebû Mûsâ el-Eş'arî'ye yazdığı mektubunda belirttiği gibi, hakka dönmek, bâtılda devam etmekten daha hayırlıdır. Müctehidlerin birbirine mübayin kavilleri naklolunmaktadır. Ebû Hanîfe bir mes'ele hakkında ictihad edince: Bulabildiğimiz en iyi re'y budur. Kim daha iyisini bulursa ittiba'a daha lâyık olan odur, derdi. Sonraki ictihad evvelki ictihâdı kaldırır.
Müctehidler asıl üç nevi'dir:
1– Mutlak müctehidler, dinde ictihad yapan dört büyük imam gibi.
2– Mukayyed müctehidler: Bunlar mezhebde ictihad edebilir. Ebû Yusuf gibi.
3– Bir mes'ele hakkında ictihad edebilen müctehidler (Tahavî, Kerhî, Serahsî gibi). Bu hususta ilerde daha geniş malûmat verilecektir.
 
Üst Alt