Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kıyamet

güle sevdalý

New member
Katılım
24 Mar 2007
Mesajlar
99
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
31
Kur'an'da kıyamet, geleceğinde şüphe olmayan bir gerçek olarak zikredilir. Kıyamet kelimesi aynen kullanıldığı gibi, yevm(gün), yevmu'l-kıyamet(kıyamet günü), saat(zaman), vakıa (olay), kelimeleriyle de ifade edilir. Yevmul fasl(ayrılık günü), yevmul bas(diriliş günü),miad (vaat edilen zaman), yevmü'l talak,yevmü'l cem, yevmü'l vaid, yevmüt tegabun, kâria, taammetül kübra, sahha, ğaşiye de bunlardandır.
Kıyamet kelime anlamıyla, ayaklanma, ayaklanış demektir. Kur'an'da Kıyamet vakıasının tasviri uzun uzadıya yapılır. Bilhassa yeniden diriliş gününe inanmayan müşriklerin uyarılmalarına yönelik Mekke Dönemi'nde kıyametle ilgili bir çok sûre inzal olmuştur. Kur'an'ın bilhassa son cüzleri kıyamet olgusu üzerinde durur.
Kıyamet dünyanın ve bizim müşahede ettiğimiz her şeyin bir anda yok olacağı andır. Bunları yok edecek yüce kudretin ikinci bir emriyle yaratılması ve diriltilmesi gerekenler yeniden hayat bulacaktır.
Kıyamet söz konusu olduğunda insanların aklına gelen üç soru vardır. Bunlar:
1-Kıyamet ne zaman kopacak?
2-Kıyamet nasıl kopacak, neler olacak?
3-Kıyametten sonra ne olacak?
Kıymet ne zaman kopacak?
Kıyametin ne zaman kopacağını sadece Allah bilir. O, Allah tarafından belirlenmiş bir saatte gerçekleşecektir. Allah bu saati insanların ona her zaman hazır olmaları gayesiyle gizli tutmaktadır. Bu saat insanların başına "ansızın" gelecektir. Dolayısıyla bu saati hiç kimse bilmemektedir. Peygambere de bu saatin vakti haber verilmemiştir.
"Sana kıyamet saatinden soruyorlar: "ne zaman kopacak?" diye. De ki: "Onun bilgisi sadece Rabbimin yanındadır. Onun vaktini ondan başkası ortaya koyamaz. O, göklere ve yere ağır gelir. O size sadece "ansızın" gelecektir. Sanki onu sen gizliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki:"Onun bilgisi yalnız Allah'ın yanındadır. Fakat insanların çoğu bilmezler." (Araf.187)ayrıca bkz.72/25
Kur'an'ın açıklamalarına ters düşen görüşleri benimseyenlerce kıyametin kopması "ansızın" gerçekleşmeyecektir. Önce onun gelişini haber verecek bir dizi alametler gerçekleşecektir. Bu alametlerin başında güneşin batıdan doğması, mehdinin zuhuru, İsa'nın gökten inmesi... gibi hususlar gelir. Bunlardan hiç biri henüz vuku bulmadığına göre kıyamet her an kopabilir endişesiyle yaşamaya gerek yoktur.
Oysa Peygamber efendimizden rivayet edilen sahih hadislerde "Kıyamet her an kopacakmış gibi hazır olmak" gerektiği, kendisine kıyamet ne zaman kopacak diyen birisine "bu konuda soru sorulan, soru sorandan daha bilgili değildir." dediğini görmekteyiz.
Kur'an kıyametin kopuş zamanıyla ilgili olarak şu bilgiyi verir. Kıymetin vaktinin gelmesi yaklaşmıştır. Bazı olaylar onun gelmesinin yakın olduğunu ortaya koymaktadır. Bunlardan biri de Son Nebi'nin gelmiş olmasıdır. Kıyametin ne zaman kopacağı hakkındaki sorulara Allah'ın verdiği cevaplar da kıyametin birinci safhası olan her şeyin darmadağın ve paramparça olduğu, hayatın bittiği zaman hatırlatılır. Biz bu konuyu kıyamet nasıl kopacak ve neler olacak başlığı altında özetlemeye çalışacağız.
2-Kıyamet nasıl kopacak ve neler olacak?
Biz kıyamet kelimesiyle genellikle yeryüzünün, gökyüzünün, güneşin ayın ve yıldızların, sonu olan zaman dilimini kastederiz. Kıyamet kelimesi, aslında bu olaylardan sonra vuku bulacak yeniden dirilişin başlayacağı ve insanların hesaba çekileceği zamanı ifade eder. Bunun için biz kıyameti iki safhada düşünebiliriz:
1. Yokoluş safhası
2. Yeniden yaradılış ve diriliş safhası
1. Yokoluş safhası: Birinci safhanın nasıl gerçekleşeceğini ve ne gibi olaylar olacağını, nelerin yok olacağını açıklayan ayetlerle bu safhayı tanımaya çalışalım:
"Kıyamet günü de ne zamanmış? diye soruyorlar. Göz kamaştığı, ay tutulduğu, güneşin ve ayın bir araya geldiği zamandır. O gün insan "Bugün kaçış nereye?" der." (Kıyamet: 6-10)
"Sur'a bir kez üfürüldüğünde yerküre ve dağlar yerlerinden kaldırılıp bir tek çarpılışla paramparça edildiğinde.. İşte o gün olan olur. Gök yarılır. o gün artık o altüst olmuştur/dengesini kaybetmiştir. Melekler de onun uç kenarlarındadır. O gün Rabbinin arşını onların fevkinde sekizi taşır. O gün hazır tutulacaksınız. Sizin hiç bir şeyiniz gizli kalmaz." (69/ Hakka:13-18)
"Andolsun o tutup, boğarcasına çekip alanlara, o hafif dokunup, yavaşça alanlara, yüzdükçe yüzenlere, yarıştıkça yarışanlara, işi yönetip yönlendirenlere.. O gün (yeri) sarsan sarsacak, ardı sıra bir diğeri izleyecek. Kalpler o gün yerinden oynayacak, korkudan gözleri yere yıkılacak.." (Naziat: 1-9)
"Yer şiddetli bir sarsıntı ile sarsıldığında ve yer ağırlıklarını dışarı çıkardığında, işte o gün bütün haberlerini söyleyecektir. Çünkü Rabbin ona vahyetmiştir.." (Zilzal: 1-4)
"Güneş kararıp dürüldüğü, yıldızlar parçalanıp döküldüğü, dağlar yürütüldüğü, gebe develer terk edildiği, vahşi hayvanlar bir araya getirildiği, denizler kaynatıldığı, nefisler eşleştirildiği ve diri diri gömülen kız çocuğuna sorulduğu zaman 'hangi günah sebebiyle öldürüldüğü..' sahifeler yayınlandığında, gök parçalanıp yok edildiğinde, cehennem alev alev kızıştığında.." (Tekvir:1-12)
"Gök yarıldığında, yıldızlar parçalanıp döküldüğünde, denizler taşırıldığında, kabirlerin içi dışına çıkarıldığında, kişi ne gönderip ne göndermediğini bilecektir..." (İnfitar: 1-5)
"Gök yarıldığı, Rabbinin buyruğuna kulak verip, boyun eğdiği zaman, yer dümdüz edildiği ve içindekini boşalttığı zaman Ey insan, sen gerçekten Rabbine ulaşmak için çırpınırdın, işte ona kavuştun..." (İnşikak: 1-6)
2. Yeniden yaratılış ve Diriliş Safhası: Kıyametin ilk etabı -Allah'ın diledikleri dışında- herşeyin yok edilişi şeklinde olacaktır. Bu yok ediliş sırasında yeryüzü, gökyüzü, güneş, ay ve yıldızlar paramparça olup, adeta silinip gidecektir. Bu, yüce Allah'ın gücünü ve otoritesini gösteren bir hadisedir. İlk defa yarattıklarını, yok etmeye ve onları yeniden yaratmaya ve yaratışında da en ince ayrıntılarını dahi yerine getirmeye güç yetiren tek ilah olduğunu gösteren bir mucizedir. Nitekim bu ayrıntı hakkında ve yeniden diriliş konusunda şöyle buyuruyor:
"Hayır, Kıyamet gününe yemin ederim ki, yine hayır, kendini kınayan kişiye yemin ederim ki, insan kemiklerini bir araya getiremeyeceğimizi mi sanıyor?
Şüphesiz onun parmak uçlarını bile düzenlemeye gücümüz yeter.
Oysa insan, ha bire günah ve isyan etmek istiyor. "Kıyamet günü ne zamanmış? diye soruyor.
Göz kamaştığı, ay karardığı, güneş ve ay bir araya getirildiği zaman.. İşte o gün insan:
-Kaçacak yer nerede? der.
-Hayır, sığınacak hiç bir yer yok. Ogün karar yeri Rabbinin katıdır. Ogün insana takdim ettiği de tehir ettiği de haber verilir.
Elbette insan, mazeretler sıralasa da kendi aleyhinde duyup, gören bir şahittir." (75/Kıyamet:1-15)
Bir başka surede insanların hesap vermek için Rabbin huzuruna getirilmek üzere kabirlerinden nasıl kaldırılacakları şöyle tasvir ediliyor:
"Yer şiddetle sarsıldığı zaman, yer, ağırlıklarını dışarı çıkardığı zaman, insan: Buna ne oluyor?" der. İşte ogün (bütün) haberleri dile getirir. Rabbinin kendisine vahyetmesiyle. Ogün insanlar, yaptıklarını görmeleri için bölük bölük çıkarlar. Kim zerre ağırlığınca iyilik yaparsa onu görür. Kim de zerre ağırlığınca kötülük yaparsa onu görür." (Zilzal Suresi)
Yine aynı olayı bir başka dille gündeme getiren Karia Suresi'nde:
"Felaket kapısını çalacak olan, nedir felaket kapısını çalacak olan? O felaketi sana bildiren nedir? O gün, İnsanlar, etrafa dağılmış pervaneler gibi olur. Dağlar atılmış renkli yünler gibi olur. İşte kimin tartısı ağır gelirse o hoşnut olacağı bir hayat içinde, kimin de tartısı hafif gelirse onun sonu da uçurumdur. Onun ne olduğunu sana bildiren nedir? O, kızgın ateştir." (Karia Suresi)
Kur'an'ın kıyamet tasvirlerinde neler olacağı ve bunun genel olara nasıl olacağı haber verilir. Fakat, bu bilgiler olayı teknik yönü ile değil, gaye yönüyle insanları aydınlatıcı mahiyettedir. Allahu Teala, Kur'an'ı indiriş gayesine uygun olarak kıyametle ilgili bilgileri bize, fizik, kimya ve biyoloji konusunda malumat vermek için değil, ahiret gerçeğinden haberdar olarak ona hazırlık yapmamızı sağlamak veya hatırlatmak için vermektedir. Böyle olunca biz, birinci safhadaki yok oluşla, dünya, ay, güneş, yıldızlar ve diğer varlıkların paramparça edilmelerinde, bu parçalarının nerelere dağıldığını ve ikinci safha için nasıl tekrar bir araya toplandığını bilemeyiz. Ancak, hiç yoktan tüm mahlukatı yaratan yüce Allah'ın yine yok ettiği varlıkları, yeniden diriltmeye gücünün yettiğinden kesinlikle eminiz.
"İnsan bizim kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmüyor mu ki apaçak hasım kesiliyor ve yaratılışını unutup bize bir örnek vererek:
-Unufak olduktan sonra bu kemikleri kim diriltecek dedi. De ki:
-Onları, ilk defa yaratıp ortaya koyan diriltecektir. O her türlü yaratmayı bilendir. O, sizin için yeşil ağaçtan ateş çıkarmıştır. Siz de ondan yakıyorsunuz. Gökleri de yeri de yaratan, onların bir benzerini yaratmaya kadir değil midir?
Şüphesiz o mükemmel yaratıcı ve bilendir. Bir şeyi istediği zaman, sadece ona emri: "ol!" demektir. O da hemen oluverir. Her şeyin mülkiyeti/hakimiyeti elinde olan tüm eksiklerden uzaktır. Ve siz de O'na döndürüleceksiniz." (Yasin: 77-83)
MAHŞER VE HESAP
Kıyametten sonra yeniden diriltilen insanlar hesap vermek üzere mahşerde bir araya getirileceklerdir. Yüce Allah'ın huzurunda hesaba çekileceklerdir. O gün büyük bir mahkeme kurulacak ve o mahkemenin hakimi de Allah olacaktır. "Din gününün hakimidir." (Fatiha: 4)
Allahu Teala, hiç kimseye zerre miktarı bir haksızlık yapmadan tüm insanlar arasında hükmünü verecektir. Bu insanlardan bir kısmı dünyada işledikleri suçlar dolayısıyla cehenneme; bir kısmı da güzel ve Allah'ın buyruklarına uygun yaşamaları dolayısıyla cennete gideceklerdir.

 

muhammet

New member
Katılım
22 Şub 2007
Mesajlar
830
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Yaş
49
ALLAH razı olsun nefise ağır gelen bir konuya değinmişsiniz yüksek müsadelerinizle ben de zilza süresinin tefsirini vermek isterim.rabbim yar ve yardımcınız olsun

Zilzal


1- Yer dehşetle sarsıldıkça sarsıldığı,

2- Yeryüzü ağırlıklarını dışarı çıkardığı,

3- Ve insanın "Buna ne oluyor" dediği zaman,

4- İşte o gün yer haberlerini söyler,

5- Çünkü Rabbin ona vahiy ile herşeyi bildirmiştir.

Bu "gün" kıyamet günüdür. Çünkü o gün yerinden oynamayan dünya sarsıldıkça sarsılır, sallandıkça sallanır, içinde bulunanları adamakıllı silkeledikçe silkeler. Uzun süre bağrında taşıdığı ve kendisine ağır gelen cesetleri, madenleri ve başka ne varsa dışarı çıkarır. Ve sanki, uzun zamandan beri taşıdığı bu ağırlıklardan kurtulup hafiflemeye çalışmaktadır.

Bu sarsıntı, sureyi dinleyenlerin ayaklarının altındaki sarsılmaz gibi duran her şeyi kökünden sarsan ve yeryüzü ayaklarının Altında sarsılıp denizin dalgaları gibi gelip giderken kendilerine sallandıklarını ve adeta salıncakta inişler gibi bir gelip bir gittiklerini zannettiren bir tablodur. Bir tablo ki, yeryüzünde kalplerin kurtulmak için sarıldığı ve değişmez ve sarsılmaz zannettiği ne varsa onların tümünü kalplerden söküp atar. Kur'an'ın canlandırdığı bu gibi sahnelerde ilk ilham ettiği ve içine hareket kattığı bir olgudur bu... Sahneye öyle bir hareket ve canlılık bahşedilmiştir ki, Kur'an'ın eşsiz ifadesini duyan kimsenin onu sadece duymakla nerede ise hemen etkisi altında kalmaktadır.

Sunulan bu tablonun karşısında "insan"ın durumu anlatılarak ve tablo ile karşı karşıya geldiği zaman reaksiyonları çizilerek bu etki daha da açık hale getirilmektedir.

"İnsan `buna ne oluyor' der."

Bu soru, Alışmadığı bir şey gören, akıl erdiremediği bir şeyle karşı karşıya kalan, karşısında sabretmenin ve susmanın mümkün olmadığı bir olaya tanıklık eden kendinden geçmiş, dehşete düşmüş ve neye uğradığını şaşırmış bir kimsenin sorusudur. "Buna ne oluyor?" Onu bu şekilde kim sarsıyor? Kim sallıyor? Ona ne oluyor? Soruyu soran insan, sanki yeryüzünde onunla birlikte yalpalıyor, etrafında neler varsa gelip giderken bir şeye tutunmaya, ona yaslanmaya ve yerinde sabit olarak kalmaya çabalıyor.

"İnsan" daha önce birçok depremleri ve yanardağ patlamalarını görmüştür. Depremlerden ve yanardağlardan korkmuş, dehşete düşmüş, helak olmuş ve mahvolmuştur. Fakat insanoğlu kıyamet gününün depremini görünce, onunla dünya hayatında meydana gelen depremler ve yanardağ patlamaları arasında en ufak bir benzerlik kuramayacaktır. Çünkü bu insanoğlunun daha önce tanımadığı yeni bir durumdur. insanın esrarını bilmediği, benzerini görmediği ilk kez olan korkunç bir durumdur.

(O gün)... Bu depremin olacağı ve insanın karşısında korkusundan kendinden geçeceği o gün "Yeryüzü haberlerini söyler. Çünkü Rabbin ona vahy ile gerçeği bildirmiştir." O gün şu yeryüzü, haberlerini anlatacak, halini ve kendine ne olduğunu söyleyecektir... Kendisine olacaklar, (Rabbinin ona vahyetmesi ile) harekete geçip "sallan, sarsıldıkça sarsıl", "ağırlıklarını dışarı çıkar" diye emretmesi yüzünden olmuştur. Ve yeryüzü Rabbinin emrini yerine getirmiştir. Rabbini dinleyip boyun eğmiştir. "Ve zaten o boyun eğmeye uygundur." (İnşikak 2) Haberlerini söyleyerek Rabbinin emrine boyun eğmiştir. Yeryüzünün bu durumu, gerisinde saklı olan Allah'ın emrini ve kendisine vahyini anlatan açık bir ifadesidir.

Burada "insan" dehşet içinde kendinden geçmiştir. Ayetin ifadesi insanın üzerine korku, dehşet, Hayret, sarsıntı ve çalkantı püskürtüyor. Burada "insan" nefesini tutup "ne oldu buna" diye soruyor. Ne oldu bu yeryüzüne de yüce Allah insanı mahşere gelme ile, hesaba çekilme ile, amellerin tartılması ile ceza ile yüzyüze getiriverdi?

6- O gün insanlar ayrı ayrı gruplar halinde, ilahi divana çıkarlar ki, yaptıkları işler kendilerine gösterilsin.

7- Artık kim zerre ağırlığınca hayır yapmışsa onu görür,

8- Ve kim zerre ağırlığınca şer yapmışsa onu görür.

Kısa bir göz atışta mezarlardan kalkış sahnesini görüyoruz: "O gün insanlar ayrı ayrı gruplar halinde ilahi divana çıkarılırlar." Biz yer yüzünün her yöresinden "Sanki yayılan çekirge sürüsü gibi" (Kamer 7) yerden bölük bölük çıkan o insanların tablolarını görmekteyiz. Bu tablo da insanın daha önce bilip tanıdığı bir tablo değildir. Yaratıkların tümünün nesil nesil buradan ve şuradan çıkıp koşma tablolarını daha önce görmüş değildir.

"Yeryüzünün onlar için çabucak yarıldığı gün" (Kaf 44) İnsanın gözü nereye ilişirse, yerden fışkırırcasına kalkan sonra hızla koşup gelen hiçbir yere hiçbir tarafa dönemeyen arkasına, sağına ve soluna bakamayan, boyunlarını uzatmış gözleri deli etten bakakalmış "Çağıran sese koşan" (Kamer 8) hayaller yığını görür... "Herkesin o gün kendisini meşgul eden bir işi vardır." (Abese 37)

Öyle bir sakine ki bu beşerin dili bunu anlatmaktan acizdir. Sarsıcı mı sarsıcı, korkunç, ürpertici, dehşet verici mi verici, akılları oynatıcı mı oynatıcı bir sahne...

İnsan hayalinin gücüne ve yeteneklerine göre kendisinde bu sahneyi canlandırmasının yanında, bütün bu kelimeler ve sözcüklerdeki öteki benzerleri anlatımda, hayalın ulaştığı noktanın zerresine bile erişemezler.

"O gün insanlar ayrı ayrı gruplar halinde ilahi divana çıkarlar." ... "yaptıkları işler kendilerine gösterilsin diye." Bu daha da zor daha da beter. Çünkü onlar yaptıklarının kendilerine gösterileceği yere ve yaptıkları ile sonra da onun karşılığı ile yüzyüze gelecekleri alana gidiyorlar. Bazen insanın yaptıkları ile yüzyüze gelmesi her türlü cezadan daha ağır olur. Zaman olur, insan yaptıkları ile -bırakalım başkalarının önünü- vicdanında bile yüzyüze gelmekten bucak bucak kaçmak ister. Bir pişmanlık anında ve vicdan azabı esnasında yaptıkları gözünün önüne gelince, iğrençliğinden onları hatırlamak bile istemez. Peki ya bu kişi, herkesin gözü önünde ve yüce, Ulu, Cebbar (Dilediklerini zorla yapmaya gücü yeten) Mütekebbir (Her olay ve her yerde büyüklüğünü gösteren) olan yüce Allah'ın huzurunda yaptıkları ile yüzyüze gelince acaba ne duruma gelir?

İnsanlara sırf yaptıklarının gösterilmesi ve yaptıkları ile yüzyüze gelmeleri çok dehşetli ve akıllara durgunluk verecek bir cezadır. Ve yaptıklarını gördükten sonra tartıya sokulmayan ve karşılığı verilmeyen zerre kadar iyiliği ve kötülüğü dışarda bırakmayan çok hassas ince bir hesaba çekilme gelecektir.

"Artık kim zerre ağırlığınca hayır yapmışsa onu görür. Ve kim zerre ağırlığınca şer yapmışsa onu görür." Evet zerre ağırlığınca... Eski tefsirciler "Zerre"yi sivri sinek diye algılarlardı. Bazıları, zerre: "güneş ışığında görülen toz parçacıklarıdır" demişlerdi.. O zamanlar "zerre" sözcüğünden düşünebildikleri en küçük nesne bunlardı...

Bizler şu anda biliyoruz ki, "Atom" bu ismi taşıyan belirli bir nesnedir. Ve güneş ışığı altında görülen toz parçacıklarından çok çok küçüktür. Çünkü toz çıplak gözle güneş ışığında görülebilir. Oysa, atom asla görülemez hatta labaratuvarda kullanılan en büyük mikroskoplarla bile görülemez. Atom sadece bilim adamlarının vicdanlarında olan soyut bir "imaj"dır. Ki daha önce hiçbir bilgin bu görüntüyü ne çıplak gözü ile ne de mikroskopla görebilmiş değildir. Bütün gördükleri sadece atomun fonksiyonlarıdır.

İşte bu zerre, ya da bu kadar ağırlıktaki iyilik veya kötülük o gün gelir, ve onu yapanlar görür ve karşılığını da Alır. O zaman "insanoğlu" iyilik olsun kötülük olsun, yaptığı hiçbir şeyi küçük görmez. "Bu küçüktür hesap ve tartıya gelmez" demez. Vicdanı yaptığı her amelin karşısında, şu kefesini zerre kadar ağırlığın kaldırıp indirebildiği hassas terazinin hareketi gibi tir tir titrer.

Gerçek şu ki yeryüzü bu terazinin mü'minin kalbinden başka bir yerde henüz eşini ve benzerini görmemiştir. Onun benzeri sadece zerre ağırlığınca iyilik veya kötülük için ürperen mü'min kalbidir. Yeryüzünde dağlar kadar günah, isyan ve kötülük işlediği halde hiç kımıldamayan kalpler vardır. Önünde dağ zirvelerinin hiç kalacağı hayır tepelerine layık olduğu halde bundan etkilenmeyen kalpler vardır.

Bu kalpler yeryüzünü sırtlanmışlar ve hesap günü onur ağırlığı Altında ezileceklerdir.
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
Her ikinizden Rabbim razı olsun.Emeklerinize sağlık
 
Üst Alt