Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kıyam Kavramı...

samanyolu

New member
Katılım
19 Mar 2007
Mesajlar
2,063
Tepkime puanı
2,696
Puanları
0
Yaş
49
Konum
istanbul
İnsanlar için aslolan oturmak (kuud) değil, ayakta olmak(kıyam)tır,'oturmak',kokuşmanın, bozulmanın, paslanmanın simgesidir. 'Oturanlar' Kur'ân'da şiddetle yerilir."Eğer çıkmak isteselerdi,onun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat, Allah davranışlarından hoşlanmadı da,onları durdurdu; "oturun oturanlarla beraber" denildi" (Tevbe:46).
Siz daha önce oturmaya razı olmuştunuz; şimdi de, geri kalanlarla birlikte oturun. (Tevbe;38)
Oturmak, bütün zincirlerle, nefsin arzularıyla, dünya hayatının ağırlıklarıyla yere çakılıp kalmak demektir; bu, büyük bir mezelettir, köle ruhluların işidir, hiç bir zaman mü'minlere yakışan bir durum değildir;
Ey iman edenler! "Allah yolunda seferber olun"denildiği zaman,size ne oldu da, yere bütün ağırlıklarınızla mıhlanıp kaldınız; Âhiret'i bırakıp da dünya hayatına mı razı oldunuz (Tevbe:38)
İktibas ettiğimiz ayetlerde çizilen 'oturan insanın portresi' oldukça çarpıcıdır. Dünya'yı anlatırken daha geniş temas edileceği üzere, nefsin arzuları ve dünya hayatının geçimlikleri gaye haline geldiği zaman insanı yere mıhlayan birer paslı zincir olur. Bu, kalblerine ve ruhlarına, dolayısıyla da ayaklarına vurulmuş zincirleri özgürlük sanarak, dünya hayatının geçimliğini hayatın tek gayesi ve gerçeği olarak kabul eden insanlar, hangi durum ve şartlarda olursa olsunlar,isterse çevrelerinde büyük ihtilaller olsu, isterse yüzbinler ölsün, milyonlar açlıktan kırılsın, isterse en büyük zulümler işlensin hatta kendi onurları lekelensin, vurdumduymaz kesilirler; zaten onurları da kalmamıştır. İşte, böylesi insanlar, 'yazın sıcağını, kışın soğunu, toplanacak ekinleri, bakılacak bağları ve bostanları, yetim kalmalarını korktukları çocuklarını ve dul kalmasından korktukları karılarını, pek tatlı hale gelmiş bulunan canlarını' bahane ederek, yerlerinden imkansız kalkmak istemezler; dünya hayatı tek hayat olarak algılanmaktadır artık onlar için Âhiret ya unutulmuş, ya da inkâr edilmiştir.
İslâm, böylesi insanları uyarmaya ve oturdukları yerden kaldırmaya girişir. Bunun için önce namazı emreder; namazın en büyük gerçeği de 'ayakta durmak'tır. İslâm, omuzlarındaki sorumluluğun farkında olmayan, içlerine yuvarlandıkları günah çukurlarından habersiz, çevrelerinde olup bitenlere, işlenen cinayetlere akıtılan kanlara seyirci kalan ve tam bir uykunun içine dalmış bulunan insanlara "kûmû-KALKIN"der. Kalkan insanın üzerindeki uyuşukluğu atması, uykunun ağır basıp yeniden yatmaması için" ellerini, kollarını, yüzünü ve ayaklarını yıka" ve çevik bir şekilde 'kıyam et' der.
Namaza kalkmak-kıyam, her türlü uyuşukluktan, uykudan ve gafletten kurtulup, insanı oturmaya ve yere mıhlamaya yönelten her türlü etkiye; Allah'ı Peygamber'i, Kitab'ı, Âhiret'i bilmedikleri veya bunlardan gaflet içinde yaşadıkları gibi, kendilerini oturmaya zorlayan, çevrelerinde olup bitenleri görmemek için gözlerine perde çekip, kulaklarına ağırlık vuran, yani oturan insanların vurdumduymazlığı karşısında yeryüzünü fesada veren insanlara karşı bir silkinme ve ayaklanma demektir. Ve, rükü ve secdeyle Allah'ın huzurunda eğilen, aczini ve ve fakrını itirafla, asıl Kudret ve Zenginlik Sahibi ' ne müracaat eden ve başka hiç bir şeyin huzurunda eğilmeyecegini, başka güç ve servet sahiplerine el açmayacağını ortaya koyan insanın bu davranışlarına ikamet denilir; Kur'an sürekli olarak , ''ekimü's-salat namazı .ikame edin'' der de , ''sallü-namaz kılın '' demez. Demek ki namaz, nefse, her türlü beşeri ve şeytani güce ve etkilere karşı ayaklanıp, Allah 'a kul olmanın adıdır.
Günde beş defa namazlarıyla kıyam eden insanların, evrensel bir kıyam için toplanıp harekete geçecekleri yer Kabe'dir. Kabe, yer yüzüne konulmuş, insanlar için, tüm alamlere yol bulma, Allah' ın Yolu'na girmenin işareti olarak konulmuş ilk Evdir.(A. İmran :96). Burada, Hacerü'l -Esved vardır ki, Allah'la insan arasındaki ahdleşmenin sembolüdür. Bazı rivayetlere göre insanın yeryüzünede varoluşundan bu yana Mekke'de ayakta duran Kabe, Hz.ibrahim(a.s) ve oğlu Hz. İsmail(a.s) tarafından temelleri üzerinde yeniden yükselmiştir.(Bakara:127). Allah, Kabe'yi insanlar için güvenlik ve toplantı yeri yapmış, Hz. İbrahim (a.s) ve Hz. İsmail'e (a.s), orasını her türlü şirk kirinden tamizlemelerini emretmiştir (Bakara:125).
Hz. İbrahim (a.s), insanlığın tarihinde dönüm noktasıdır: ondan sonra, kıyam görevi, O'nun Ailesi'nin önderliğinde İbrahim Milleti'ne tabi olan ümmete geçmiştir; ve İbrahim, imam kılınmıştır ( Bakara :124 ). Allah Kabe'yi insanlar için bir Kıyam yeri ve işareti yapmıştır ( Maide 97 ). İşte, namazla benliklerinde kıyam edip, yalnızca Allah'a ruküda ve secdede bulunan insanlar, hep birlikte Kabe'de toplanıp, orayı her türlü şirk kirinden temizleyerek, evrensel kıyamı başlatırlar ve orada topluca Allah'ın önünde ruküya ve secdeye varırlar ( Bakara:125 ).
Hz. İbrahim, Kabe'nin temellerini Hz.İsmail'le birlikte yükseltmiştir. Çünkü Hz. İbrahim'in risalet çapındaki son mirasçısı İsmail'in soyundan gelen Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s)'dir. O 'İbrahim Mileti'ne uymuştur; Kabe'yi yine şirk kirinden temizlemiş ve İbrahim'in Makamı' nda namaza durmuştur; çünkü Kabe'de evrensel kıyamın sembolü ve bu kıyama girişmenin başlangıç noktası olarak Makam- ı İbrahim vardır.
'Ka-Me ' fiilinden gelen diğer kelimeleri, bu genel mana çerçevesinde ele almak durumundayız. ''Allah' ın kulu kıyam ettiği zaman, bütün müşrikler onun üzerine üşüşür de, adeta bir keçe gibi olurlar '' ( Cinn:19 ). Namazdaki kıyamı kavrayamayan ve kavrayıpta, böyle bir kıyamda bulunmak istemeyen münafıklar ,''namaza üşüne üşüne kalkarlar '' ( Nisa:142 ) . (Bu ayetle, Cihad etmeden veya etmeyi düşünmeden ölen kişi , Cahiliyye ölümüyle ölür '' hadisi arasında ne kadar yakın bir münasebet vardır). Ashab-ı Kehf , '' Rabbımız , göklerin ve yarin Rabbıdır'' diyerek kıyam etmiştir (Kehf:14 ). İnsanlar, Allah'ın indirdiği kitaplarla (İncil, Tevrat , son şekliyle Kur'an) amel etseler, bu kitapların hukümlerini yerine getirseler, yani bu kitapları ikame etseler, başlarının üzerinde ve ayaklarının altlarından nimetlere boğumaları kaçınılmaz olur'' (Maide: 66 ). Mü'minler, Allah'ın haddlerini ikame etmekle yükümlüdürler ( Bakara:229 ) . ''Allah Nuh'a tavsiye ettigini Muhammed'e vahyettigini, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya tavsiye ettiğini dinden ve şeriat kılmış ve mü'minlere dini ikame etmelerini, (yani, onu ayaklar altında çiğnemeyip yerine getirmelerini) ve dinde bölük pörçük olmamalarını emretmiştir'' ( Şura:13 ) .Yine Allah, ''ölçüyü titiz bir adalet anlayışıyla ikame etmeyi emreder; yani , tartma işleminde ( terazinin dilinin tam ortada olmasını) emreder'' (Rahman :9) . Yine, ''şahitliği ikame etmek, (yani, kişiden şahitlik yapması istendiğinde bundan kaçınmaması,) kendisi, yakınlarını aleyhine de olsa doğru şahitlik yapması'' da Allah'ın emirlerindendir ( Talak:2 ) .
İşte, Allah için kıyam edip, Allah'ın hükümlerini yerine getiren, yani ikame eden ve kayyim, yani dosdoğru, sağlam, eğrilikten uzak, hükümlerinde adil Kitab'ın emir ve yasaklarını istikametinde giden, bir başka deyişle, Kitabı ikame eden insanların üzerlerinde yürüdükleri yol, sonunda dosdoğru Allah'a ve Cennet'e ulaşan 'Es-Sıratü'l-Müstekim' dir. İnsanların bu yolda dosdoğru gitmeleri gerekir :'' Emrolunduğun şekilde dosdoğru ol (Hud:112) ''. (Müstekim (dosdoğru) kelimesinin yatay değil, dikey bir doğruluk, dimdik olmayı ifade etmesi, bu kelimenin yukarda izahına çalışılan ve kıyam çerçevesinde örgülenen manalarıyla münasebetini göstermesi bakımından ilgi çekicidir.) Bu ise, kişinin benliginde, yukarda izah etmeye çalıştıgımız şekilde namazla kıyam etmesi ve sonra yalnızca Allah'ın önünde rükü ve secdeye varması ve bunu Kabe'de evrensel çapta uygulamaya koyması, Allah'ın hükümlerini ikame etmesiyle mümkündür. İşte bu şekilde dosdoğru olabilenlerin üzerlerine melekler iner ( Fussılet:30); Allah onları bitip tükenmez suyla sular ( Cinn:16 ) ve yukarda belirtiğimiz gibi , kendilerine başlarının üzerinden ve ayaklarının altından nimetler yağar. Gerçek kurtuluş ve mutluluk işte budur
 
Üst Alt