Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

kim olduğunu biliyorum

*sessizgemi*

New member
Katılım
19 Eki 2006
Mesajlar
92
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
38
Yaşlı bir adam... Sabahın erken saatleri... Telaşlı adımlarla çıkar eviden. Küçük ama hızlı adımlarıyla sokakta ilerlemektedir. Birden bir bisikletlinin çarpmasıyla yere yuvarlanır. Hafif yaralanmıştır.
Olayı görenler koştururlar, yerdeki yaşlı adamı kaldırır en yakın sağlık birimine ulaştıırlar. Önce pansuman yapılır yaşlı adama. Sonra biraz beklemesi gerektiğini kırık gibi bir şeyin olup olmadığını anlamaları için röntgen çekilmesi gerektiğini söylerler.
Yaşlı adam huzursuzlanmıştır.; "Acelesi vardır, bu nedenle röntgeni bekleyemeyeceğini söyler". Kendisine bu kadar acelesinin nedeni sorulduğunda da açıklamaya başlar.
"Eşim huzur evinde kalıyor. Her sabah birlikte kahvaltı etmeye giderim, gecikmek istemiyorum"
"Eşinize haber iletir gecikeceğinizi söyleriz" denir kendisine.
Yaşlı adam üzgün bir ifade ile:
"Ne yazık ki karım Alzheimer hastası hiç bir şey anlamıyor, hatta benim kim olduğumu dahi bilmiyor"
"Ama madem sizin kim olduğunuzu bilmiyor neden hergün onunla kahvaltı yapmak için koşuşturuyorsunuz?"
Yaşlı adamın sesi itirazının gücünü vurgular:
"Ama ben onun kim olduğunu biliyorum"
 

*sessizgemi*

New member
Katılım
19 Eki 2006
Mesajlar
92
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
38
Sadaka Kutusu

Sadaka Kutusu

Sadaka Kutusu

"Hazine sandığına benzeyen kutu var ya!” diyordu küçük kardeşim. Bakkaldan dönerken, avucunun içinde sıkı sıkıya sakladığı bozukluğun nereye gideceğini anlatıyordu arkadaşına. Şamil şaşkındı.

Az önce, Mustafa Ahmed’in bakkaldan para üstünü alır almaz, paranın bir kısmını sağ cebine koyup bir kısmını da sol elinde tutmasına anlam verememişti. Aklına masallardan çıkmış hazine sandıkları geldi. Şaşkınlığına bir de heyecan eklendi. “Nerde ki o kutu?”

Mustafa Ahmed, evin dış kapısının önünde, ayakkabılığın üzerinde durup bize her vakit tebessüm eden kutudan söz ediyordu. Bakmayın hazine sandığı dediğine, şimdiye kadar içinden ne bir pırlanta çıktı, ne bir elmas, ne de para. Bize bir şey vermiyordu hazine sandığı. Aksine bizden alıyordu; harçlıklarımızı eksiltiyordu. Düşünsenize, kırk tane çiklet alabilecek paramız varsa, en az bir çikletlik miktarını “hazine sandığı”na koyuyorduk.

Ne zaman harçlığımız kırka bölünebilir miktara ulaşmışsa, kırkta birini, bazen bir tane demir yüz binliği ya da kâğıt bir milyonu usulca ve mutlu bir şekilde koyuyorduk o kutuya. Hele de bozuk paraları koyarken çıkardığı o şıkırtılı ses, nedense ikimizi de mutlu ediyordu. Paramız eksiliyordu ama içimizde tarif edemediğimiz bir şeyler de artıyordu. Sanki verdikçe zenginleşiyor gibiydik. Harçlığımız eksildikçe çoğalıyor gibiydi.

Neden mi? Babam ve annem, bu kutunun altında bir kapı olduğuna ve bu kapının bazı evlere açıldığına inandırmıştı bizi. Kutunun altında, paraların akıp uçuştuğu yerde, kitaplarını alamamış bir çocuk, elbisesi eskimiş bir adam, çikolata bekleyen bir kardeşimiz bekliyordu. Parayı oraya koyarken, çocukların yüzlerindeki sevinci görüyor gibi oluyorduk, bizim yüzümüzde de onlarınki gibi gülücükler beliriyordu.

“Biz ona sadaka kutusu diyoruz” dedi Mustafa Ahmed bildik bir tavırla. Elindeki bozuk parayı daha da sıkıca sardı. Hazine sandığına benzeyen “sadaka kutusu”na koyduğumuz paraların bizden eksildiğini düşünmüyorduk. Tam tersine, oraya koyduğumuz her şeyin bize katıldığını, bizi tamamladığını, mutluluğumuzu çoğalttığını hissediyorduk. “Sadaka diye verdiklerimiz bize kalır” diyordu babam. Bir keresinde Kur’ân’ın ikinci sayfasındaki “zekat ayeti”ni açıklamıştı. “Zekat, Allah’ın verdiğinden vermek demektir” demişti. “İyi ama, zaten her şeyi bize Allah vermiyor mu?” diye sormuştu Mustafa Ahmed safça. İyi ki de sormuştu. Babamın o gece bu soruya verdiği cevap ömür boyu kulağıma küpe oldu. Demişti ki: “Zekat elimizde olanları elimize Allah’ın verdiğini hatırlamak içindir. Dediğin gibi, zaten bize her şeyi O veriyor. Ama biz çok unutkan olduğumuz için, bir süre sonra, elimizdekilerin verildiğini de unutuyoruz. Sanıyoruz ki onların gerçek sahibi biziz. Böylece şımarıyoruz, gururlanıyoruz. İşte tam böyle düşünmeye alışmışken, Rabb’imiz bize “Size verdiklerimden ihtiyaç sahiplerine verin!” der. Böylece, hem ihtiyaç sahiplerini hatırlamamızı ister, hem elimizdekileri bize O’nun verdiğini hatırlamamızı ister. Aslında, çokları sadece muhtaç olanları hatırlamakla işimizin bittiğini sanır. Oysa, muhtaç olanlara Allah’ın emri üzerine verdiğimize göre, en başta O’nun sahiplendiklerimiz üzerinde yetkisi olduğunu da hatırlamamız gerekir.”

Şaşkın bakışlarım yüzünden iyi anlamadığımı düşünmüş olacak ki, şöyle basit bir hesap yaptı bizim için: “Zekat, sahip olduklarının kırkta birini yoksula vermen demektir. Diyelim ki, kırkta birini yoksul birine verdin. Geriye ne kalır?” Hemen cevap verdim: “Otuz dokuz!” “Peki şimdi düşün bakalım, geri kalan 39’u sana mı kaldı?” “Elbette!” dedim, “bana kalır!” Gözlüklerini aşağıya doğru kaydırdı. Gözlerimin içine baktı. “İşte,” dedi, ‘bana kalır!’ demen çok önemli.” ‘Kalır’ sözcüğünü özellikle vurguluyordu. “Sana kalanı bilmen, sana verildiğini hatırlaman demektir. Çünkü, dileseydi Rabb’in malının kırkta kırkını da yoksula vermeni emredebilirdi. Ama sadece bir kısmını vermeni istedi. Böylece, geri kalanı sana bıraktı. Sen de ‘bana kaldı’ diyerek, geri kalan kısmının O’nun tarafından verildiğini hatırlayıp onaylarsın!”

Sonra kendi yazdığı kitabın bir sayfasını açıp bana gösterdi. Zamanında arkadaşlarıyla yaptıkları bir Kur’ân sohbetinden çıkarmışlar bu sonucu. Kitabın son sayfalarından birinde şöyle yazıyordu: “Zekat, malın kırkta birini merzuka vermek, kırkta kırkını da Rezzak’a vermektir.” “Ha,” dedi, “galiba merzuk ve Rezzak sözcüklerini bilmiyorsun. Rezzak, Rabbimizin güzel isimlerinden biridir; “rızık veren” anlamına gelir; ekmek, su, hava, güneş, ışık rızık olduğu gibi, annenden gördüğün şefkat, babandan aldığın nasihat de rızıktır. Yani bizi doyuran her şey bize rızıktır. Merzuk ise bu rızıklarla doyurulan kişidir. İşte, biz de Rezzak’ımızın bize rızık olarak verdiğini, bir yoksula, yani O’nun doyurmak dilediği bir ‘merzuk’a veririz. Aslında, merzuk’a verişimiz, her şeyi Rezzak’a verişimiz anlamına gelir. Bu yüzden, zekat verirken, malımızın bir kısmını eksiltmekle kalmıyoruz. Malımızın bize verildiğini hatırlayarak, hepsini boş yere harcamaktan, şükürsüz biçimde tüketmekten ve kendimizi şımartmaktan korunuyoruz.”

Eve vardığımızda küçük kardeşimin gözleri “sadaka kutusu”na dikildi. Babamın anlattıklarından şimdilik habersizdi ama elindeki bozuk paranın kutuya düşme şıkırtısını duyar duymaz yüzünde tarif edilmez bir tebessüm belirdi.

“Sadaka kutusu” biraz daha “hazine sandığı”na benzedi

SENAI DEMIRCI



tekrar başlık acmıyım dedim israf olmasın :rolleyes:
 

talha_

New member
Katılım
6 Mar 2007
Mesajlar
1,184
Tepkime puanı
264
Puanları
0
Konum
simeranyadan..!
sevmek bu olsa gerek karşılıksız...!

sevmek bu olsa gerek karşılıksız...!

Yasli bir bey, sabah erken evinden çikmis, yolda
ilerlerken, bir bisikletlinin kendisine çarpmasi ile yere yuvarlanmis ve
hafif yaralanmis. Sokaktan geçenler yasli beyi hemen en yakin saglik
birimine ulastirmislar. Hemsireler, adamcagizin yarasina pansuman
yapmislar, ama 'biraz Beklemesini ve röntgen çekerek her hangi bir kirik veya çatlak olup olmadigini inceleyeceklerini' söylemisler. Yasli bey huzursuzlanmis,
'acelesi oldugunu istemedigini' söylemis. Hemsireler merakla acelesinin sebebini sormus.
Adamcagiz da,

'karim huzur evinde kaliyor her sabah onunla kahvalti etmeye giderim, geç
kalmak istemiyorum' demis.

'Karinizin, siz gecikince merak edecegini düsünüyorsunuz herhalde' Demis
hemsire.

Adam üzgün bir ifade ile 'ne yazik ki karim Alzheimer hastasi ve benim kim
oldugumu bilmiyor' demis.

Hemsireler hayretle 'madem sizin kim oldugunuzu bilmiyor neden hergün
onunla kahvalti yapmak için kosusturuyorsunuz' demisler.


Adam buruk bir sesle 'ama ben onun kim oldugunu biliyorum' demis.
 

gulya

New member
Katılım
20 Ocak 2007
Mesajlar
743
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
38
mukemmeldi.elinize saglik.paylasim icinde Allah razi olsun.rabbim herkese bole sevgi nasib eder ins
 

SUSKUN

New member
Katılım
14 Şub 2007
Mesajlar
165
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
37
gerçekten çok güzel Allah razı olsun
 

Asya

New member
Katılım
27 Eyl 2006
Mesajlar
1,020
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Ýstanbul
alzheimer hastalığı gerçekten de böyle.ben de bi dizide izlemiştim.beyin cerrahı olan adam bu hastalığa yakalanıyordu.kızını tanımıyordu.ama kızı onu hiç bırakmıyodu.bu da onun gibi.
 

Azra

New member
Katılım
15 Mar 2007
Mesajlar
2,212
Tepkime puanı
13
Puanları
0
Yaş
36
Konum
istanbul
çok anlamlı ve güzel bi yazı kardeşim emeğine sağlık...
 

Yasemin03

New member
Katılım
23 Ara 2006
Mesajlar
254
Tepkime puanı
42
Puanları
0
Yaş
39
Allah razi olsun. cok güzel bir hikaye. ayy dedeyi yerim ben. :) sevmek zaten karsiliksizdir bence. anne sevgisi gibi.
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
Allah razı 0lsun kardeşim rabbim bize bizi ve sevdiklerimizi unutturmasın inşaallah
 
Üst Alt