"ÇÝL€"
New member
- Katılım
- 17 Tem 2007
- Mesajlar
- 308
- Tepkime puanı
- 18
- Puanları
- 0
Simdi... Ada:2, Parsel:1008 'de bulunan kabrin basindayiz.
Namik oglu, Hatice esi Hasan Senol... Dogum: 1938 olum: 1984
Herhalde yakinda ziyaretcisi gelmis, uzerine konan cicekler henuz kurumamis.
Kabrin basucunda iki tane burusmus, burun veya gozyasi silinmis kagit mendiller, kim bilir hangi duygularin anlatimini yansitiyor?
Kabrin uzerine simdilik topraktan baska agirlik konmamis.
Siparisleri verilmis, yakinda mermerlenecekmis.
Mezarin mermerlenecegini ben duydum, ben duydum ama kendisi biliyor muydu?
Mezarin mermerle kaplatilacagini bilse sevinir miydi?
Mermersiz mezarlara bakarak, kendisine yapilacak mermerli mezar ile gururlanir miydi?
Kendisine haber vereyim dusuncesiyle;
"Mezarin mermerle kaplatilacakmis"diye fisildadim.
"Git isine be adam, bana ne mermerden" haykirisi sanki ic dunyamda yankilandi.
Mezari mermer kaplanmis veya kaplanmamis ona ne faydasi vardi?
Peki bu mezarlari mermerle kaplatanlar, bunu kimin icin yapiyorlardi?
Sorumdaki safligima kendim de gulumsedim.
Kimin icin yaptiklari, kimin icin yapacaklari belli degil miydi?
'Elalem ne der' endisesiyle kendi itibarlari, kendi sanlari, kendi serefleri icin yaptirmiyorlar miydi?
Bunlar hem topragin ustunden, hem de topragin altindan gafil kimseler degil miydi?
Simdilik sade bir gorunumde olan topraga tekrar tekrar baktim.
Izmir'in bayindir kazasinda, 1938 yilinda dogan Hasan Senol, ailesiyle beraber sekiz yasindayken Izmir'e yerlesmis.
Ortaokul mezunu olan meyyit, Diyarbakir'da askerligini yapip 1963 yilinda evlenmis.
Kurtaj silahiyla kac cocugunu, hangi suctan dolayi oldurdugunu veya oldurttugunu siz sormayin; cunku biliyorsunuz ki bunu Rabbimiz soracak.
Bir yolsuzluk iddiasiyla calistigi bankadan atilan Hasan Senol, bulundugu mahallede bir kahvehane acarak yasamini surdurmus...
Degisik kesimlerden insanlarla karsilasip, onlarla cesitli mevzularda konusan Hasan Senol, cenesi laf eden, bulundugu konumda kendisini hakli gorup, hakli cikaran bir mizaca sahip birisi.
Kahvehanede kumar oynatip, icki icitmesine ragmen muslumanligina toz kondurmaz ve kalbinin temizligini her firsatta dile getirirdi.
Bag-kur emekliligine dort yil kala karsilastigi musluman tipli insanlara, "Emekli olduktan sonra bu islere tovbe edip namaza baslayacagim" derdi.
Ancak ne olduysa, 1984'un nisan ayinin ilk haftasi oldu...
Eski bir dostuyla, kahvede masanin kenarinda icki icmekteyken, hesap yuzunden cikan bir tartismada araya girmis ve dort yerinden bicaklanmisti.
Hastaneye kanlar icinde goturulurken olumun soguk cehresiyle karsilasiyor, yasantisinin muhasebesini yaparken hakli bir telasa kapiliyordu.
Simdi olmenin sirasi miydi?
Daha tevbe edecek, ickiyi ve kumari birakacakti.
Bu halde, ustelik ickiliyken nasil kabre girecek, hangi yuzle Allah'in (c.c) huzuruna cikacakti?
Kizi aklina geldi: "Keske manken olmasina izin vermeseydim" diye gecirdi icinden.
Sahi ya! Manken olmasina, orasini burasini acmasina, elalemin erkeklerine teshir etmesine neden izin vermisti ki?
Dilinin ucuna gelen '...' ifadesini, kopek disleriyle isirip, azi disleriyle ogutmek istedi.
Oglu aklina gelince sanki besinci, altinci, yedinci bicak darbesini yemisti.
Sovdu, kufretti... Kendisinin yetistirmedigi, kendisinin terbiye vermedigi ogluna bir daha, bir daha kufretti.
Tekrar kendine dondu.
Olmemeliydi.
Ne yapip edip olmemeliydi.
'Kurtulursam ilk isim namaza baslamak' diye gecirdi icinden.
Namaza baslamak icin bu dort seneyi de nereden cikartmisti ki?
Insan bu dort sene yasayacagi ne malum?
Ya hemen olurse!
Ya hemen olursem!
"Yok yok olmemeliyim, agzim da les gibi raki kokuyor..."
Basini tutan adamin sesini duydu: 'Birader hizli sur adam olecek. Cok kan kaybediyor...'
"Kim olecek? Ben mi, ben mi olecegim? Ben olmemeliyim, ben yasamaliyim. Cunku ben tevbe edecegim, cunku ben namaz kilacagim, cunku ben hikkk...hikkk...
ben olmemeliyim, olmeyecegim, olmeyecegim... Ickili halde hic olunur mu? Keske icmeseydim, Keske namaz kilsaydim, Keske..."
-Kardesim hizli gitmene gerek yok, oldu adamcagiz...
Bu ozgecmis ile Hasan Senol'un kabrine tekrar tekrar bakiyoruz ve 'Keske...' haykirislarinin ayni dirilik ve ayni canlilikla tekrarlandigini goruyoruz:
Keske...Keske...Keske...
Menkibe