Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

"Kendini yeterli görme" KIRIK TESTİ den

hannane

New member
Katılım
19 Ocak 2007
Mesajlar
1,172
Tepkime puanı
13
Puanları
0
Konum
kayýp þehirden
Soru: Kendini yeterli görme hususunda mü'mince düşünce tarzı nasıl olmalıdır?

Cevap: Hakiki mü'min, Allah'ın rahmet ve inayeti sayesinde her türlü zorluğun altından kalkabileceğine inanmakla beraber fıtrat itibarıyla diğer insanlara muhtaç olduğunu ve insanî yanlarının ancak çevresinin desteğiyle ortaya çıkacağını daha baştan kabul eder ve hiçbir zaman, hiçbir açıdan kendisini yeterli görmez. O, bir iş ya da makam teklif edildiğinde hemen ileri atılmaz, o yere kendisinden daha ehil kimselerin olup olmadığına bakar ve şayet böyle birini görürse bir adım geriye çekilip onu işaret eder. Bulunduğu konumun hakkını verdiğine hiç inanmaz; sürekli daha verimli olabilmenin yollarını araştırır. Mevcut bilgi birikimiyle yetinmez; okuyup öğrenmeyi mezara kadar sürecek olan bir vazife bilir ve yeni marifet ufuklarına ulaşma gayretinden asla dûr olmaz. Özellikle de, Allah'a yaklaşma mevzuunda durumunu kat'iyen yeterli saymaz, kurb (yakınlık) adına kat'ettiği mesafeleri kâfi görmez ve her zaman dergâh-ı ilâhîye daha yakın olma cehdinde bulunur. Evet, mü'min kendini yeterli görmeyen ve “Hel min mezîd – Daha yok mu?” deyip her meselede daha iyiyi, daha güzeli arayan bir kuldur.
“İlle de ben!” Deme Faziletsizliği

Bu açıdan, mesela, hayatî bir müessesenin, bir bakanlığın ya da devletin başına aday gösterilen bir insan, eğer karakterli, samimi ve millete vefalı biri ise, hemen etrafına bakınıp alternatiflerinin olup olmadığını araştırır. Şayet, o vazifeye kendisinden daha ehil birini görürse, gönül rahatlığıyla “Her işi ehline teslim etmek lazım; bu işin ehli de falandır; gidin ve bu makamı ona teklif edin!” der. İşte, mü'mince tavır ve davranış budur ve bu, o insandaki faziletin ifadesidir.

Karakterli insan “İlle de ben!” diyerek şeytanî hırıltılar çıkarmaktan uzaktır. O, zirveye çıkmak için lobi faaliyetleri yapmayı, başkalarının ayağını kaydırmayı, türlü türlü entrikalara başvurmayı aklından bile geçirmez. Makam ve mevki teklif edildiğinde önce kendisini düşünmeyi dahi bir faziletsizlik sayar; hemen irkilir, kendine gelir ve çevresinde liyakat sahibi insan arar. Hatta, kendi zaaflarını masaya yatırır; bazen aniden sinirlendiğini, fevrî hareketler sergilediğini, zaman zaman içinde bulunduğu heyete ters düştüğünü ve bu türlü tavırlarından dolayı bazılarını rahatsız edebileceğini düşünür; düşünür ve kendisine göre, daha sakin davranan, daha aklî ve mantıkî hareket eden, hislerinin esiri olmayan ve genel tavırları açısından beraber çalıştığı kimselere hep huzur bahşeden bir insan araştırır; hem ufku, hem bilgisi, hem zamanı iyi okuması ve dünyayı tanıması itibarıyla daha liyakatli gördüğü o insanın önünü açmaya ve onu zirveye taşımaya uğraşır.

Bu faziletli davranış, iman ve Kur'an hizmetinde bulunanlar için de vazgeçilmez bir esastır. Bugün, dar dairede bile olsa değişik pâyelerle ve farklı farklı makamlarla karşı karşıya kalan insanların da, İhlas Risalesi'nde dile getirilen “Kardeşlerinizin nefislerini nefsinize; şerefte, makamda, teveccühte, hatta menfaat-ı maddiye gibi nefsin hoşuna giden şeylerde tercih ediniz!” düsturuna göre hareket etmeleri lazımdır. Hatta, imana dair bir hakikati muhtaç bir mü'mine bildirmek gibi en zararsız bir işi bile “Bu benden daha ihlaslı ve daha liyakatlidir; söz hakkı onundur” deyip başkasına bırakmak Kur'an talebesinin şiarı olmalıdır. O ancak, vazife sahipsiz kalmışsa ortaya çıkıp işte o zaman o işi üstlenmeli ve mesuliyetinin gereğini yapmalıdır.



Kırık Testi
 
Üst Alt