Allah'ın selamı üzerinize olsun.
Ve aleyna aleykümselam ve rahmetullahu ve berakatuhu.
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla...
Sevgili kardeşim, Verdiğin cevapların, istediğim cevaplar olmadığından, okumadan yada anlamadan verilen cevaplar olduğunu düşünmüyorum. Verdiğin cevaplarda yazımla ilgili olmayan kısımlar olduğu için sadece verdiğin cevapları okuyan bir kişi olarak karar verdim. Tabi ki diğer okuyucularda istediğini düşünebilir. Şunu da tüm içtenliğimle belirteyimki, yazılarınızda benim yanlışımı gösterdiğinizi görürsem hemen yanlışımı düzeltirim. Çünkü konu din olunca yanlışta ısrar etmenin beni ne duruma düşüreceğini bilirim. Bu nedenle kişisel galibiyetler yerine konuyla ilgili yazılarla bilgi transferini doğru ve yararlı buluyorum. Sizin de; varsa, hatalarımı (yazılarımdan alıntılar yaparak) göstermeye çalışmanızı bir Müslüman olarak bekliyorum.
Öncelikle edebi yazdığın için tekrar teşekkür ederim.
Hatalar biz insanlar için geçerlidir. Hata yapacağız ve hata olduğunu anladıktan sonra geri dönüp tövbe edeceğiz ki; Rabbimiz zaten bizler için bunu murad etmiş. Günah işleyip de sonra dönüp günahına tevbe eden kullarını zikr etmiş Kuranı Kerim de.
De ki: Ey haddi aşarak nefislerine karşı israf etmiş olan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümid kesmeyin. Çünkü Allah, bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, öyle Gafur, öyle Rahim O !" ( Zümer : 53 )
Onun için ümidi kesmeyin de başınıza azab gelmeden evvel tevbe ile Rabbınıza dehalet edin (yönelin)
ve ona halis müslümanlık yapın, sonra kurtulamazsınız ( Zümer : 54 )
Haberiniz olmayarak ansızın başınıza azab gelmeden evvel halis müslüman olun da Rabbinizden size indirilenin en güzelini ta'kib ve tatbik edin ( Zümer : 55 )
Görüleceği gibi Rabbimiz, günah işleyip de kendi nefslerine zulm eden kullarını günah işlediği için kınamıyor. Haddi aşmış olsak dahi tevbe ile yine kendisinden bağışlanma dilenmemizi emr buyuruyor. Ve ayetin sonrasında bize indirilen bu Dinimizi en güzel bir şekilde yaşamak için
takip ve tatbikten bahsediyor. Nedir bu takip ve tatbik ? Birini
takip etmemizi ve O birinin (s.a.v.) de yaptıklarını bizzat bizimde
tatbik etmemizi emr buyuruyor. Kimdir O ? Muhammed Mustafa (s.a.v.) elbette. Ne diyor çünkü bir başka ayette:
Kim Rasule itaat ederse, Allaha itaat etmiş olur; kim de yan bükerse (yan çizerse)
üzerlerine seni gözcü de göndermedik ! ( Nisa : 80 )
Gözcü göndermedik derken ayette, sen ilelebet başlarında duracak değilsin anlamında buyuruyor. Öyle ya, her nefs ölümü tadıcı ise, istisnasız Peygamberler de (aleyhissalatü vesselam ecmain) bu emre muhataptır. Peki, indirilen bu Dinin Peygamberi ölürse, daha sonraki kuşaklarda gelecek olan ümmeti içinde kargaşalıklarda kim yol gösterici (takip edilecek) ve örnek uygulayıcı (tatbik edilecek) olacak ? Elbette alimler zümresi. Peki Allah (Celle celaluhu) böyle bir yol gösteriyor mu bizlere Kuranında ? Yani; "
gidin de alimlerinizden akıl alın, onlara sorun ve onların hükümlerini kabul edin" diyor mu ? Evet ! bizzat Kuranın da işaret ederek yol bile gösteriyor:
Hem emnü havfe (güven ve korkuya)
dair bir haber geldiği vakit kendilerine, onu yayıveriyorlar; halbuki onu Peygambere ve içlerinden ulul emr (alimler)
olanlara arz etseler, elbette bunların istinbata kadir olanları (meseleleri bir çözüme bağlama, muhakeme ederek yeni görüşler sunabilme yeteneğine sahip olanları
)
onu anlar bilirlerdi. ( Nisa : 83 )
Yani buyuruyor ki; aranızda ihtilafa düştüğünüz meseleleri daha önceki insanlar nasıl Peygamberlerine götürdülerse, sizler de, sonradan gelen nesiller dahi olsanız, aranızda çıkan herhangi bir ihtilafta aranızdaki ulul emr tayin ettiğimiz ve meseleleri çözüme kavuşturması için kendilerine hikmet verdiğimiz kişilere müracaat edin. Hikmet nedir peki ? O; Allahın (Celle celaluhu) fazlından verdiği ve övdüğü ilimdir.
Allahın kudreti geniş, ilmi çok ! Dilediğine hikmet verir; hikmet verilene ise, çok bir hayr verilmiş demektir ve bunu ancak temiz akıllılar anlar ! ( Bakara : 269 )
Ve bu ilimi sadece ince anlayış sahibi olanlarına nasip eder. Herkes anlamaz, hatta her alim dahi anlamaz. Bu anlayış kıtlıklarından dolayı da diğer hakk yol üzere olan alimleri kıskanırlar, onları her zamanda ve koşulda muhakemelerinin keskinliğinden ötürü red edip bir de halk nazarında itibarsız kılmaya gayret ederler. Ama her seferinde bu yolda geri kalırlar. Çünkü, ilimleri kelam ilminden öteye gitmemiştir. Vehbi ilim ile kesbi ilim arasındaki dereceleri görememiş ve bunun sonucunda inkar ederek hasedleri neticesinde red etme yolunu tercih etmişlerdir:
Yakında diyecek ki o geri bırakılanlar bırakın bizi arkanızdan gelelim. (Böylece)
Allahın kelamını tebdil (emre muhalefet)
etmek isteyecekler. De ki: Siz bizim arkamızdan asla gelmeyeceksiniz, hakkınızda bundan evvel Allah böyle buyurdu ! Ona da diyecekler ki: Hayır bizi kıskanıyorsunuz Hayır ! ince anlamazdırlar, anlayışları az ! ( Fetih : 15 )
Bu hikmet neticesinde, nasıl ki Rabbimiz bu alimleri Peygamber ayarına çıkarmadan uymamızı tavsiye ediyorsa, bizler de bu gibi alimleri Peygamber ayarına çıkarmadan, ama edindiği hikmete de kayıtsız kalmayıp uygulama ve tatbik yoluna girmeliyiz. Neden ? Çünkü bu konuda da Peygamber efendimiz (s.a.v.) Kurana muhalif düşmeyen mübarek kelamları ile bize şu tavsiyede bulunuyor, hatta emr ile dikkat çekiyor:
Alimler Peygamberlerin varisleridir. ( Muhammed Mustafa [s.a.v.], Ebu Davut, Tirmizi, İbn Mace ve İbn Hibban. Ebu Derdadan (r.anh) sahih sened ile rivayet etmişlerdir)
İlimlerden gizli gibi tutulan bazıları vardır ki, onları ancak Arifi Billah olanlar anlar. Bu ilimden bahsettikleri vakit onları, ancak kendini beğenen güruh techil (red, inkar)
eder. Sakın ! Hak Tealanın kendi fazlından ilim verdiği alimleri tahkir etmeyin ( aşağılamayın ).
Çünkü Allah (Celle celaluhu)
onlara o ilmi verirken tahkir etmedi. (Muhammed Mustafa [s.a.v.], Ebu Abdurrahman es Sülemi, Ebu Hureyreden; Erbain de.)
Yukarıda izahına çalıştığımız ve gerek ayet gerekse de hadisi şerifler ile delillendirdiğimiz bu düşüncelerimizin arkasından size renk olarak hitap etme nedenimi belirteyim. Siz, renksizsiniz ! Nasıl bir renksizlik ? derseniz, peşinen şunu söyleyeyim ki, siz kendi edindiğiniz az yada çok ilmi muteber görürken, size farklılıklar içerisinde yol gösterici olan alimler zümresinin düşüncelerinden uzaksınız. Bu bir nevi bir yerde gurur ve ifrat boyutunda kibri gerektirir. "Benim aklım var, düşünce kabiliyetim var o halde neden bir alim denilen kişinin peşine gideyim ki" tarzı bir düşünce sarmalındasınız. Bu tarafı aslında sizi ilgilendiren bölümdür, bu yönünüzü eleştiremem. Haddim olmaz. Ama, düşüncelerinizi İslami bir platformda söze dökerken, sizin düşüncenizin aksi istikametinde yer almakta olan insanların itikad ve iman değerlerini hafife almak ve hatta akılsız oldukları için bir başkasının peşine gitmek ile bir nevi mesnedsiz ithamlarınıza muhatap kılıyorsunuz.
Hayır ! Yanılıyorsunuz ! Biz beynimizi kiraya vermiyoruz. Kimsenin vermesini de beklemiyoruz. Aynı şuan yaptığımız gibi bildiklerimizi ortaya koyuyoruz.
Bildiklerimizi öncelikli olarak Kuran ölçülerinde arıyor, daha sonra hadis ve sünnet kaynaklarına yöneliyoruz. Orada da bulamazsak, kalbimize danışıyoruz. Çünkü hadisi şerif de bize bunu söylüyor. Peki kalbimize nasıl danışacağız. Öyle ya, bir rahmani yol var bir de şeytani yol var. Kalbimize gelen acaba hangi cenahtan gelmiş olabilir ki biz itibar edelim yahut etmeyelim. İşte burada alimler zümresinin görüşlerini alırız ve bakarız. Bu gibi insanlar bize Allahın bir fazlıdır. Şaşırmamıza ve yoldan çıkmamıza, aldıkları ilim neticesinde engel olurlar ve bir kul olarak bizimle aynı dönemleri ve sıkıntıları yaşamışlığın da verdiği tecrübe ile ve Rabbimizden gelen ilmi hikmet ile açıklayıcı bilgiler sunarlar. Aksi takdirde, kendi nefsimizin bize yapacağı oyunun rengini ve mahiyetini çözmekte ciddi sıkıntılar yaşarız ki, ben Peygamber zamanında yaşamadım, sonrasında da bu konuları hiç kimseden öğrenmedim, bilmiyordum ve kimse öğretmedi bana demememiz için Rabbimiz tarafından bu gibi insanlar bize nimet olarak sunulmuştur. Bakın ayet öyle buyuruyor, az önce verdiğimiz nisa suresinin devamında:
Eğer Allahın fazlu rahmeti üzerinizde olmasaydı, pek azınızdan maadası (çoğunuz)
şeytana uymuş gitmiştiniz. ( Nisa : 83 )
Alime uymak bana göre değil, benim aklım bana yeter derseniz, cevaben derim ki; siz Musa (a.s.)dan bile daha akıllı ve hamaratsınız o halde. Çünkü; Rabbi Zülcelalin Ulul Azm Peygamberlerinden biri olan Musa (a.s.), hikmet ilmini almak için Rabbimizin tayin ettiği kullardan bir kula gitti ve
bana Rabbimin ilmi hikmetini öğret diyerek, ayette bahsi edilen kişiyi (bize göre Hızır [a.s.] ) kendine mürşit kabul etti ve hikmeti öğrenmeye çalıştı.
Lütfen ! dikkat buyurun; bunu aynı zamanda kendi ümmetinin başında Peygamber olarak görev yaparken uyguladı. Yani bizatihi o an Peygamberlik görevi ile memurken bunu yaptı !...
Siz, hiçbir şeye memur değilken bile bunu yapmıyor ve benim aklım veya aldığım, edindiğim sahip olduğum ilim bana yeter tarzını benimseyerek, hatta daha da ilerisine kayıp; Peygamber sözü kaynak olarak alınamaz diyerek, çok büyük bir cesaret örneği gösteriyorsunuz.
Durun ! ateş var ! Şaka değil bu ! diyen bizlere de;
iyi ama duyduğum hadisin doğru olup olmadığından nasıl emin olacağım, hadisler koruma altında mı ki ben hadis ve sünnete itibar edeyim gibi çok basit ve hayret uyandıracak cılız itirazlarda bulunuyorsunuz. Alın duyduğunuz yada okuduğunuz hadisi Kuran mihengine vurun ! Vurun, korkmayın yahu ! Okuduğunuz hadisin bire bir kelamı değil, anlam yönü Kuran da varsa; elhamdülillah tam onikiden hedefi vurdunuz demektir. Yoksa; kaldırın atın arkanıza ! bunu alimlerde söylüyor, bizler de her zaman söylüyoruz. Hiç yoksa bu forumda acizen ben ve Bekir 10 defa yazmışızdır Allah'u alem. Çünkü gerçek hadisler ve sünnetler koruma altındadır, sizi asla yanıltmazlar.
Rabbimiz öyle buyuruyor çünkü; Onun (s.a.v.) sözüne ve sünnetine uyun, yanılmazsınız, çünkü o sizi yanıltmaz derken ayeti ile de bizlere kalıcı olarak sunuyor :
O necme kasem ederim indiği dem ki şaşırmadı sahibiniz (şimdiye kadar sohbetinde bulunarak pek iyi tanıdığınız, aklına, istikametine kail olduğunuz, bundan sonra da sizi koruyup hakk yolunu göstermek isteyen arkadaşınız Muhammed)
, azıtmadı da ve hevadan (nefsinden uydurup yalan da )
söylemiyor; o (Kuran)
sade bir vahydir, ancak vahyolunur. Necm : 1 4 )
Şimdi; son söz olarak size şunu söylemeliyim, Kuran Rabbimizin kelamıdır ve isterseniz sadece onunla amel edebilirsiniz. Kuran da okurken içinden çıkamadığınız bir olayı yada konuyu, hadis ve sünnet dışında edindiğiniz ilminizin mihenk taşına vurursunuz. Mihenk taşınız ne ? iyi düşünün. Zira; ahirette duyacağınız pişmanlığınız hiç kimseye fayda sağlamayacak.
Ne size, ne de bize !
Diğer sorularınızı Bekir kardeşim fazlası ile yanıtlamış. Tekerrür ederek okuyucuyu sıkmayalım düşüncesi ile buraya copy yapmadım. Altına imzamı attım, benim cevabım olarak da kabul buyurabilirsiniz.