Demokratik ve laik cumhuriyet sistemi benimsemiş bir memleketin kanunlarının, yasama denilen erk tarafından konulduğu ve konulan o hükümlerle yönetildiği zan edilir.
Yine, bir memleketin yönetiminde etkili unsurların evvela cari kanunlar sonra da o kanunlar ile yürütme yapanlar olduğu düşünülür. Hem de bu kriterlerde ki bir memleketin yöneticilerinin, var olan kanunlardan emir aldığı kuvvetle muhtemel bir hal olarak bilinir.
Hatta ve hatta halk bu sistemler içinde yönetimi de kendi reyleri ile seçtikleri kanısındadır.
Bunların hepsinin teoride böyle varsayılması, pratikte de çok az bir kısmen böyle olmasına rağmen gerçekte durum farklıdır. Gerçekte ise şudur ki, halkın egemen olduğu söylenen sistemlerin hepsinde egemenlik aslında bu günkü adı ile kapitalizmin baronlarınındır.
İstisnai durum ve zamanlarda eğer kapitalizmin hükmedemediği bir durum zuhur ederse de, derhal sistemin bağımsız(!) yargıçları tarafından allem edilir, gullem edilir, kapitalizmin hükmü yerine getirilir. Çünkü hükümler kul yapısıdır, lastik gibi uzar, kısalır.
Bu kapitalist baronlar kimdir diye merak edecek olursanız, bunlar en kısa tarifle bu günün bankalardır.
Böyle memleketlerde yasalar yapılırken, var olanlar düzenlenirken, ilk ve sürekli korunan, meclisi rey ile seçen halk değil, bu kapitalist baronlardır. Çünkü o makama gelmenin ve kalmanın yolu kapitalist baronların vizesinden geçmektedir…
Yani kapitalizm gerekli tüm operasyonları yaparak kendi için olmazsa olmaz yasaları çıkarttırır. Olmaz ise, kanunlara ek maddeler ve yargı yolu ile değişiklikler yaptırır, halkı dahi gerekli yönlendirme ile kendi isteği doğrultusunda rey verdirir. Tüm bunlara rağmen aradan-derenden kaçan bir şey olursa da o da icap eden yollardan hal edilir.
Tüm bunlar öyle sinsice yürür ki, en akıllı, tahsilli, zeki ve güngörmüş, tecrübeli bir adem dahi bu işlerin sırrına varamaz.
Hani o sistemin içinde kendine yer etmiş büyük-küçük tüm zevata sorsanız, hepsi kendini bir mihenk gibi görürse de, aslında istisnalar haricindekiler bu senaryonun masum parçalarıdır.
İşin en hazin kısmı ise, bu sistemlerin olmaması halinde, teknolojinin, bilimin ve benzeri müspet ilimlerin olamayacağını zan eden fukaraların çokluğudur.
İşte bu yüzden demokrasi denilen, laik cumhuriyet denilen sistemlerin hepsi birçok arızaya maruz sistemlerdir.
Ama tek ve bir olan Allah’ın kanununa bakınız. Arızasızdır. Hatasızdır. Hem zahire, hem batına hitap eder. Adildir. Tarafsızdır. Kul fikri değildir. Tüm zamanlar için geçerlidir. Eskimez ve yürürlülüğünü kaybetmez. İnsanlara saadet ve huzur verir ama kapitalist baronlara asla…
Yine, bir memleketin yönetiminde etkili unsurların evvela cari kanunlar sonra da o kanunlar ile yürütme yapanlar olduğu düşünülür. Hem de bu kriterlerde ki bir memleketin yöneticilerinin, var olan kanunlardan emir aldığı kuvvetle muhtemel bir hal olarak bilinir.
Hatta ve hatta halk bu sistemler içinde yönetimi de kendi reyleri ile seçtikleri kanısındadır.
Bunların hepsinin teoride böyle varsayılması, pratikte de çok az bir kısmen böyle olmasına rağmen gerçekte durum farklıdır. Gerçekte ise şudur ki, halkın egemen olduğu söylenen sistemlerin hepsinde egemenlik aslında bu günkü adı ile kapitalizmin baronlarınındır.
İstisnai durum ve zamanlarda eğer kapitalizmin hükmedemediği bir durum zuhur ederse de, derhal sistemin bağımsız(!) yargıçları tarafından allem edilir, gullem edilir, kapitalizmin hükmü yerine getirilir. Çünkü hükümler kul yapısıdır, lastik gibi uzar, kısalır.
Bu kapitalist baronlar kimdir diye merak edecek olursanız, bunlar en kısa tarifle bu günün bankalardır.
Böyle memleketlerde yasalar yapılırken, var olanlar düzenlenirken, ilk ve sürekli korunan, meclisi rey ile seçen halk değil, bu kapitalist baronlardır. Çünkü o makama gelmenin ve kalmanın yolu kapitalist baronların vizesinden geçmektedir…
Yani kapitalizm gerekli tüm operasyonları yaparak kendi için olmazsa olmaz yasaları çıkarttırır. Olmaz ise, kanunlara ek maddeler ve yargı yolu ile değişiklikler yaptırır, halkı dahi gerekli yönlendirme ile kendi isteği doğrultusunda rey verdirir. Tüm bunlara rağmen aradan-derenden kaçan bir şey olursa da o da icap eden yollardan hal edilir.
Tüm bunlar öyle sinsice yürür ki, en akıllı, tahsilli, zeki ve güngörmüş, tecrübeli bir adem dahi bu işlerin sırrına varamaz.
Hani o sistemin içinde kendine yer etmiş büyük-küçük tüm zevata sorsanız, hepsi kendini bir mihenk gibi görürse de, aslında istisnalar haricindekiler bu senaryonun masum parçalarıdır.
İşin en hazin kısmı ise, bu sistemlerin olmaması halinde, teknolojinin, bilimin ve benzeri müspet ilimlerin olamayacağını zan eden fukaraların çokluğudur.
İşte bu yüzden demokrasi denilen, laik cumhuriyet denilen sistemlerin hepsi birçok arızaya maruz sistemlerdir.
Ama tek ve bir olan Allah’ın kanununa bakınız. Arızasızdır. Hatasızdır. Hem zahire, hem batına hitap eder. Adildir. Tarafsızdır. Kul fikri değildir. Tüm zamanlar için geçerlidir. Eskimez ve yürürlülüğünü kaybetmez. İnsanlara saadet ve huzur verir ama kapitalist baronlara asla…