S
seha
Guest
Sırat Köprüsüne bir tetimedir.
Bazı kimseler,ibadetin kalpleri temizlemek için yapıldığını söylüyor ve benim kalbim temiz olduğuna göre ibadet yapmam gerekmez, diyorlar. Böyle bir gerekçe ile kişi ibadet sorumluluğundan kurtulabilir mi?
Bu kimseler, kalp temizliğini sadece insanlar hakkında bir kötülük düşünmemek yahut yardımsever olmak gibi çok basit bir manada anlıyor ve insanlara iyi davranmakla, Allah'a ibadet mükellefiyetinden kurtulduklarını sanıyorlar. Bu, şeytanın bir desisesi, nefsin bir oyunudur.
Bunlar, namaz kılan, ibadet eden bir müminin günlük hayatında İslam'ın ruhuna ters düşen ve diğer insanlara zarar veren birtakım noktalar tespit ediyorlar. Bunları öne sürüyor ve bu adam namaz kılıyor ama, şu hataları da işliyor. Ben ise, onun düştüğü hatalara düşmüyorum, diyerek kendi ibadetsizliklerine, onun kusurlarında bir özür kapısı bulmaya çalışıyorlar.
Bu tip yanlış değerlendirmeler sadece namaz kılmayanlara mahsus değil. Namaz kılan bir mümin de İslam'ın diğer emirlerini kendisinden daha iyi yerine getiren bir mümin kardeşi hakkında benzer şeyler söyleyebiliyor.
Hidayet rehberimiz, Peygamber Efendimiz den (asm.) bir hadis-i şerif:
"Bir günah işlendiği zaman kalpte bir kara leke hasıl olur. Eğer sahibi pişman olur tövbe ve istiğfar ederse kalp yine parlar..."
Bu hadis-i şeriften temiz kalbin, ancak günahlardan salim olan ve isyanlarla kararmamış bir kalp olabileceğini öğreniyoruz. Güzel ahlakı tamamlamak için gönderilen o hidayet rehberinin (asm.) işe tevhitten başlaması ne kadar anlamlıdır!.. Tevhitten sapan, şirke düşen ve putlara tapan bir kalbin temiz olması mümkün değildir. Onun irşadıyla şirkten kurtulan, temizlenen müminlere bu defa ibadet emri verilmiş. Rabbinin emrini dinlemeyen bir kalbin de temiz olması düşünülemez.
Babasının sözünü tutmayan bir çocuğa, hemen "terbiyesiz", "ahlaksız" damgasını vuran insanoğlu, Allah'a isyan eden bir insanın en büyük ahlaksızlığı yapmış olacağını böylece peşinen kabul etmiş olmuyor mu?
Farzlarda yanlış yorum yapmaya ve hakikati saptırmaya kimsenin hakkı yoktur. Zira, ortada yorum gerektirecek bir kapalı nokta mevcut değildir. Allah emretmiş, Resulullah da (asm.) bu emrin nasıl yerine getirileceğini bir ömür boyu müminlere öğretmiş, talim etmiştir. Asr-ı Saadeti takip eden bütün asırlarda bu emirler aynen tatbik edilmiş. Bu devirlerde yetişen mürşitler, müminlerin Hak yakınlığında daha da ileri gitmeleri için, farzların yanı sıra nafile ibadetlere de büyük önem vermişler. Her taraf camilerle, mescitlerle, medreselerle, tekkelerle dolup taşmış.
Derken ahir zamana gelinmiş. Dünyaya dalma, dinden uzaklaşma, sefahatte boğulma, menfaat peşinde koşma devri gelip çatmış. İbadet terkedilmiş, ilim bir yana atılmış, irfandan uzaklaşılmış, kalplerde takva hissi azaldıkça azalmış.
Bu zehirli iklimde, bu bozuk atmosferde yeni bir grup çıkmış ortaya. Bunlar, kalbimiz temiz diyerek kendilerini ibadet sorumluluğundan muaf tutmuşlar. Bütün peygamberlere (as.), bütün ashaba, bütün evliyaya ve nihayet on dört asrın bütün müminlerine muhalif bir caddede yürümeye başlamışlar.
Bu ekolün mensupları, kendi haklarında, tövbe kapısını adeta kapamışlar. Zira, isyanlarını göremez hale gelmişler. Daha kötüsü, onları müdafaa etmeye başlamışlar. Kendilerini Allah'a ibadet etmeye çağıran mümin kardeşlerine verdikleri cevap, her defasında, "Sen benim kalbime bak." şeklinde olmuş.
Az da olsa, bu sözü sarf edenler içerisinde, biraz kitap karıştıran, ama yanlış fikirlerle ruhlarını yaralayan, ölçüsüz okumalarla ölçüyü kaçıran, bir şeyler öğrenir öğrenmez hemen kendisini dinî sahalarda söz sahibi sanmaya başlayan tiplere de rastlamak mümkün. Bunlar belki sefih değillerdir, ama eksik bilgileri onları yanlış fikirlerin, sapık mezheplerin müdafaasına götürmüş bulunuyor. Ne var ki bundan gafil bulunuyorlar.
Ben pratik ateist olduğu halde (Müslüman ama; ateist gibi yaşayan hiç ibadet etmeyen kişiler) ,kalbim temiz,diyenlere "Omo ile mi yıkadın", diyorum. Kızıyorlar.
Selam dua ve muhabbetle canım kardeşlerim...
Bazı kimseler,ibadetin kalpleri temizlemek için yapıldığını söylüyor ve benim kalbim temiz olduğuna göre ibadet yapmam gerekmez, diyorlar. Böyle bir gerekçe ile kişi ibadet sorumluluğundan kurtulabilir mi?
Bu kimseler, kalp temizliğini sadece insanlar hakkında bir kötülük düşünmemek yahut yardımsever olmak gibi çok basit bir manada anlıyor ve insanlara iyi davranmakla, Allah'a ibadet mükellefiyetinden kurtulduklarını sanıyorlar. Bu, şeytanın bir desisesi, nefsin bir oyunudur.
Bunlar, namaz kılan, ibadet eden bir müminin günlük hayatında İslam'ın ruhuna ters düşen ve diğer insanlara zarar veren birtakım noktalar tespit ediyorlar. Bunları öne sürüyor ve bu adam namaz kılıyor ama, şu hataları da işliyor. Ben ise, onun düştüğü hatalara düşmüyorum, diyerek kendi ibadetsizliklerine, onun kusurlarında bir özür kapısı bulmaya çalışıyorlar.
Bu tip yanlış değerlendirmeler sadece namaz kılmayanlara mahsus değil. Namaz kılan bir mümin de İslam'ın diğer emirlerini kendisinden daha iyi yerine getiren bir mümin kardeşi hakkında benzer şeyler söyleyebiliyor.
Hidayet rehberimiz, Peygamber Efendimiz den (asm.) bir hadis-i şerif:
"Bir günah işlendiği zaman kalpte bir kara leke hasıl olur. Eğer sahibi pişman olur tövbe ve istiğfar ederse kalp yine parlar..."
Bu hadis-i şeriften temiz kalbin, ancak günahlardan salim olan ve isyanlarla kararmamış bir kalp olabileceğini öğreniyoruz. Güzel ahlakı tamamlamak için gönderilen o hidayet rehberinin (asm.) işe tevhitten başlaması ne kadar anlamlıdır!.. Tevhitten sapan, şirke düşen ve putlara tapan bir kalbin temiz olması mümkün değildir. Onun irşadıyla şirkten kurtulan, temizlenen müminlere bu defa ibadet emri verilmiş. Rabbinin emrini dinlemeyen bir kalbin de temiz olması düşünülemez.
Babasının sözünü tutmayan bir çocuğa, hemen "terbiyesiz", "ahlaksız" damgasını vuran insanoğlu, Allah'a isyan eden bir insanın en büyük ahlaksızlığı yapmış olacağını böylece peşinen kabul etmiş olmuyor mu?
Farzlarda yanlış yorum yapmaya ve hakikati saptırmaya kimsenin hakkı yoktur. Zira, ortada yorum gerektirecek bir kapalı nokta mevcut değildir. Allah emretmiş, Resulullah da (asm.) bu emrin nasıl yerine getirileceğini bir ömür boyu müminlere öğretmiş, talim etmiştir. Asr-ı Saadeti takip eden bütün asırlarda bu emirler aynen tatbik edilmiş. Bu devirlerde yetişen mürşitler, müminlerin Hak yakınlığında daha da ileri gitmeleri için, farzların yanı sıra nafile ibadetlere de büyük önem vermişler. Her taraf camilerle, mescitlerle, medreselerle, tekkelerle dolup taşmış.
Derken ahir zamana gelinmiş. Dünyaya dalma, dinden uzaklaşma, sefahatte boğulma, menfaat peşinde koşma devri gelip çatmış. İbadet terkedilmiş, ilim bir yana atılmış, irfandan uzaklaşılmış, kalplerde takva hissi azaldıkça azalmış.
Bu zehirli iklimde, bu bozuk atmosferde yeni bir grup çıkmış ortaya. Bunlar, kalbimiz temiz diyerek kendilerini ibadet sorumluluğundan muaf tutmuşlar. Bütün peygamberlere (as.), bütün ashaba, bütün evliyaya ve nihayet on dört asrın bütün müminlerine muhalif bir caddede yürümeye başlamışlar.
Bu ekolün mensupları, kendi haklarında, tövbe kapısını adeta kapamışlar. Zira, isyanlarını göremez hale gelmişler. Daha kötüsü, onları müdafaa etmeye başlamışlar. Kendilerini Allah'a ibadet etmeye çağıran mümin kardeşlerine verdikleri cevap, her defasında, "Sen benim kalbime bak." şeklinde olmuş.
Az da olsa, bu sözü sarf edenler içerisinde, biraz kitap karıştıran, ama yanlış fikirlerle ruhlarını yaralayan, ölçüsüz okumalarla ölçüyü kaçıran, bir şeyler öğrenir öğrenmez hemen kendisini dinî sahalarda söz sahibi sanmaya başlayan tiplere de rastlamak mümkün. Bunlar belki sefih değillerdir, ama eksik bilgileri onları yanlış fikirlerin, sapık mezheplerin müdafaasına götürmüş bulunuyor. Ne var ki bundan gafil bulunuyorlar.
Ben pratik ateist olduğu halde (Müslüman ama; ateist gibi yaşayan hiç ibadet etmeyen kişiler) ,kalbim temiz,diyenlere "Omo ile mi yıkadın", diyorum. Kızıyorlar.
Selam dua ve muhabbetle canım kardeşlerim...