Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kadin

hanif_bir_kul

New member
Katılım
22 Mar 2007
Mesajlar
182
Tepkime puanı
19
Puanları
0
Yaş
64
Çağdaş cahiliye kadini sömürmüş, istismar etmiş, kadın hakları savunuculuğu görüntüsü arkasında kadının fıtratını bozmuş, kendisine yaratılış gayesini unutturmuş ve bu gayeden onu uzaklaştırmıştır. Geleneksel kesim ise, gerek tarihten devralmış olduğu kültür mirası ve gerekse kişisel bağnazlıkları yüzünden kadini Allah (cc)'ın kendisi için takdir etmiş olduğu konumdan çok daha farklı çok daha uzak bir konuma İslam adına oturtmuştur. Geleneksel kesimin kadın konusundaki bu temel zaafı İslam düşmanları için aranıp bulunmaz bir materyal kabul edilmiş, onların İslam'a saldırmalarına ve İslam düşmanlığı yapmalarına malzeme olmuştur.
Gerek çağdaş cahiliyenin ve gerekse Geleneksel kesimin bu zaaflarını gören ve kadın haklarını savunmayı kendileri için temel bir ilke olarak benimsediklerini söyleyen kimileri de çıkmış, feminizm adı altında bir akım oluşturmuşlar, kendilerine sempatizan da toplamışlardır. Ne var ki bunlar da Allah (cc)'ın indirdiği (münzel) dinden habersiz, insanların tahrif edip Allah (cc)'ın indirdiği din diye sundukları muharref görüşlere muhatab oldukları için İslam aleyhtarlığı eğilimlerden de kurtulamamışlardır. Daha fazla gayretimiz kadini muhafazakar cahiliyenin ve onların hurafelerinin kıskacından kurtarmak şeklinde olmalıdır.
Çünkü çağdaş cahiliyenin yaptıkları meydandadır, feminizm hareketine ise modernist birtakım eğilim sahiblerinin dışında Geleneksel kesimden fazlaca pek kimse itibar etmemektedir. Ama muhafazakar cahiliyenin İslam adına yaptıkları öyle Allah (cc) adına, İslam adına öyle ahkam kesmişlerdir, Allah (cc)'ın indirmediği öyle hükümler va'z etmişlerdir ki, haddi hesabı yoktur! Bu eğilim biraz da geleneksel cahiliyenin erkeklerinin işine gelmiştir. Geleneksel cahiliyenin tahrifatının oranı, çağdaş cahiliyenin tahrifat oranından daha azımsanacak boyutlarda değildir.
Üstelik Geleneksel cahiliye bu yaptıklarını Allah (cc) adına yapmış, Allah (cc)'tan gelmiş hiçbir izin ve hüccet olmadan helal ve haram ölçüleri koymuştur (10/59). Bütün bunları deşifre etmemiz gerekmektedir.
Kadınlara yönelik köklü bir çalışma Allah (cc)'ın izniyle onların fıtratlarında bulunan tohumu canlandıracak, harekete geçirecek, sözkonusu tohum çiçek açıp meyve verecek ve meyvesi yenilecek hale gelecektir. Böylece kadın da hayatını kuşatan iki utanç verici engelin arasından kendisini kurtaracaktır.
Güzel bir toplum kadının gönlünde yeşerir, ellerinde ise yetişir. Toplum kadında hayat bulur. Zira erkeği yetiştiren ve yetiştirecek olan da kadındır. Üstelik erkeklerin eğitim-öğretim ve sosyal çevre imkanları oldukça fazla iken, kadınlar için erkeklere oranla pek fazla eğitim-öğretim imkanı sözkonusu değildir. Dahası Geleneksel cahiliye tarafından kadının eğitim-öğretim hakları bile Allah (cc) adına ellerinden alınmıştır ve bu konuda pek çok yalanları Allah (cc)'tan korkmadan Rasulullah (s)'a isnad edebilmişler, uydurma (mevzu) haberlerle kendi yalanlarına Rasulullah (s)'ı referans gösterebilmişlerdir. "Kadınları evlerden dışarı çıkarmayın, onlara okuma yazma öğretmeyın, ip eğirmeyi öğretin" hadisinde olduğu gibi...
Kendilerine ait özel hükümlerin ve getirilen istisna sınırlamaların dışında kadınlarla erkekler aynı yükümlülüklere muhatabtırlar. Allah (cc) Kur'an'da iman eden kullarına hitab ederken pek çok ayette "Ey iman edenler" ifadelerini kullanmıştır. Arabça dil kuralları açısından her ne kadar bu ifadelerdekı zamir kullanımları erkek (müzekker) ise de Ümmetin görüşbirliği ile buradaki ifadeler hanımları da kapsamına ve emirlerin uygulama alanı içerisine alır. Getirilen istisna sınırlamalar ise yarattığı kulların fıtratlarını en iyi bilen Allah (cc) tarafından yine onların yaratılış şekil ve gayelerine uygun olarak getirilen kısıtlamalardır. Dikkatle ve hikmetle incelendiğinde görülecektir ki, bunlar yine hanımların kendi yararınadır, dünyada ve ahirette...
Kadının fıtratı hakkında bilgi sahibi olmak gerekiyor. Hakkında bilgi sahibi olmadığınız bir fıtrata sahib bireye ne verebilirsiniz? Günümüzde -özellikle Geleneksel cahiliye arasında- kadınların fıtratını erkekler bilmiyor, ne yazık ki kadınların kendileri de bilmiyorlar. Bunun için de içerisinde yaşadığımız toplumda gerek çağdaş cahiliye tarafından, gerekse ne acı kı Geleneksel cahiliye tarafından ve İslam adına kadın cinsel bir obje olarak görülüyor ve kullanılıyor. Ya da kadının cinselliği ayıp sayılıyor, bu konuda gereksiz tabular konuyor, nesiller bu tabularla eğitiliyor. Daha sonra karşımıza cinselliğinden utanan, komplekse kapılan, cinsel ihtıyaçlarını eşine bile söylemeye çekinen, yaşantısının her alanında hep pasif ve nesne durumunda kalan kadın tipleri çıkıyor.
Biz diyoruz ki ne kadın cinsel bir obje olarak algılansın, ne de cinselliğinden soyutlansın. Toplumun içerisinde yaşayan ama cinselliğini topluma sunmayan bir kadın prototipi çizmek istiyoruz. Bize göre budur kadının fıtratı!
Kadın öncelikle insandır, Allah (cc) onu insan olarak yaratmıştır. En güzel bir surette yaratılan varlık sadece erkek değildir, insandır (95/4). Kadın da insan olduğuna göre o da en güzel bir surette yaratılmıştır, bu haberden istisna edilmemiştir. Müslüman kadının ise iki avantajı vardır; hem en güzel surette yaratılan insandır ve hem de Müslüman'dır. Kadın bu özelliklerini koruduğu sürece muhteremdir. Bu iki özellıkten sapma söz konusu olduğunda o da insan olduğu için yukarıda kendisini istisna etmeden içerisine kattığımız gerçeğin tam tersi bir duruma, aşağıların aşağısına düşebilir (95/5).
Çağdaş cahiliyenin pratize ettiği gibi kadın alınıp satılan bir 'meta' değildir, reklam aracı değildir, insanların cinsel arzularını tatmin için var olan bir obje değildir. Geleneksel cahiliyenin pratize ettiği gibi, kayıtsız-şartsız erkeğe itaat etmesi gereken, sadece erkeğin istek ve hizmetleri için yaratılmış eksik ve yarım bir varlık da değildir. Eğer Asr-ı Saadet'teki kadın prototipini iyi öğrenebilirsek işte bizim kadına bakış şeklimiz odur. Rasulullah (s) "Kadınlar erkeklerin kardeşleridir" buyurmuştur. (C. Sahih: 2329)
Bizce kadın toplumda dişiliğini gizleyerek, kişiliği ile yerini almalıdır. Dişiliğin gizlenmesi için de tabulara ve bağnaz yaklaşımlara ihtiyacımız yok! Bu Allah (cc)'ın farz kıldığı tesettür ve diğer meşru ölçütlerle gerçekleştirilebilir. Hatta ilişkilerde helal ve haram hududlarına gerektiği gibi riayet ettikten sonra uygulamada kendi insiyatiflerimizi de kullanarak birtakım serbestiler ve kısıtlamalar getirebiliriz, kendimize ve muhatablarımıza. Ancak bunları kendimize ve başkalarına farz kılmadan, temel ilke yerine koymadan, İslam'ın sabit ve değişmez değerleri gibi algılamadan ve başkalarına dayatmadan uygulamalıyız. Kadın dişiliğini bu ölçüler içerisinde toplumda gizleyebilir ve böylece kendi cinsini istismar etmek isteyen kesimlere de ortam hazırlamamış olur. Sonra da toplumda kendi özgün kişiliği ile yerini alır, Allah (cc)'ın kendisine tanımış olduğu temel ve meşru haklarını kullanır.
Örneğin Allah (cc) Müslüman kadın kulları için tesettürü farz kılmıştır. Hiç kimse kendi insiyatifi ile tesettürün farz oluşuna gölge düşüremez. Ancak tesettürün farz olduğunu kabul ettikten ve bedenini tesettürün maksadını ortadan kaldırmayacak şekilde örttükten sonra tesettürün rengi, şekli ve nasıl bir kıyafet ile sağlanacağı konusunda kadın kendi fiziksel durumuna, iklime, sosyal şartlara ve hatta örfe göre değişken kıyafet biçimleri geliştirebilir; bu konuda kendı insiyatiflerini kullanabılır.
Başka bir örnek verirsek Gelenek İslam adına kadınlarla erkeklerin birbirleri ile olan ilişkilerinde tokalaşmalarını haram kılmıştır. Biz Allah (cc)'ın Kitab'ında böyle bir haram görmedik! O'nun Elçisi'nin de böyle bir kısıtlama getirdiğini görmüş/bilmiş değiliz. Sünnet kitablarında ise Rasulullah (s)'ın bey'at esnasında kadınlarla tokalaşmadığını, sözlü olarak onlardan bey'at aldığını ifade eden haberler mevcuttur. Bunlar Rasulullah (s)'ın kendi özel halini ifade eden kişisel insiyatiflerindendir, Ümmetin tümüne getirilen bir sınırlama değildir. Nitekim Mekke'nin fethinden sonra Hz. Ömer (r)'ın Rasulullah (s) adına kadınlardan bey'at alırken onlarla tokalaştığına dair başka rivayetler de mevcuttur, (Bkz: Kurtubi Tefsiri, 60/12 ayeti).
Tasavvuf ve ahlak kitablarındaki bu konu ile ilgili hadislere gelince, Yusuf el-Kardavi'nin de ifade etmiş olduğu gibi hiç şübhe yok ki bu kitablardan hadis alınmaz. Naklettkileri haberler (ve bu konudakı çeşitli haberler) zayıf haberlerdir; hüccet olmaktan uzaktır. Zaten ümmet zayıf hadislerle helal ve haram ölçüleri belirlenmeyeceği konusunda görüş birliği içerisindedirler. Şimdi bir kimse eğer kendisi ve karşısındaki için sakınca görüyorsa, kadınlarla tokalaştığı zaman cinsel arzuları harekete geçiyorsa (ki bizce bu da böyle olmamalıdır), günaha düşme korkusu varsa bu konuda kendi insiyatiflerini kullanır, tokalaşmaz; hatta bunu kendisi için bir prensib haline de getirebilir. Ancak tekrar edelim, haram demeden, yaptığını din adına yapmadan ve insanları din adına kendi yaptığını yapmaya çağırmadan...
İslam'da tüm yönleriyle kadının konumu nasıldı?
Biz Kur'an'ı ve Asr-ı Saadet modelini incelediğimizde kadınında tıpkı erkekler gibi sosyal hayatın içerisinde ve hayatın her alanında aktif rol oynadıklarını, görevler aldıklarını, o günkü İslam toplumuna yararlılıklar gösterdiklerini görüyoruz. Asr-ı Saadet'te kadın insandı, vahye uyan Müslüman'lar tarafından insan olarak muamele görüyordu. Asr-ı Saadet'te kadın Müslüman'dı, Müslüman bir kadın olarak İslam toplumunun söz sahibi bir üyesi durumunda idi. Asr-ı Saadet'te kadın iyi bir anne idi, bu sebeble hürmet ve itibar görüyordu. Asr-ı Saadet Müslüman'ları her konuyu olduğu gibi bu konuyu da vahy zaviyesinden değerlendiriyorlardı.
Kur'an'a göre kadın ile erkeğin yaratılışlarının aslı bir kabul ediliyordu (3/1). Kadının insani yükümlülükleri vardı (3/190-195). Kadının kendi iradesiyle iman ve küfrü seçme özgürlüğü vardı; günümüzdeki gibi kadınlar evlendikleri eşlerinin dini düşüncelerini benimsemek zorunda kalmıyorlar ya da kabule zorlanmıyorlardı; çünkü İslam'ın hükmü bu idi (66/10-12).
Kadının şahsiyetinin geliştirilmesine yönelik bireysel ve toplumsal hükümler indirilmişti (4/32; 9/67-68; 9/72; 20/117-123; 24/11-12; 33/35-36; 33/73; 47/19; 48/5-6; 48/25; 49/11; 57/12-13; 57/18; 71/28; 92/1-4; 111/1-5). Bu ayetlerde müsbet ya da menfi işlere muhatab olarak kadınlarla erkekler aynı ayetlerin içerisinde birlikte zikr ediliyordu. Kur'an geçmiş tarihteki kadın şahsiyetlerinden de örnek veriyordu, bize...
Seb'e kraliçesi Belkıs örnek gösteriliyor (27/20-26), onun devlet adamlarıyla istişare yapması anlatılıyor (27/27-33), basiret ve siyasetine işaret ediliyor (27/34-40), hakkı bulduğu zaman hemen benimsemiş olması övgü ile anlatılıyordu (27/41-44). Allah (cc) Firavun'un karısının eşsiz imanı (66/11), İmran'ın hanımı ve onun çocuğunu Allah (cc)'a adaması (3/35-36), Allah (cc)'ın onun adağını güzel bir kabulle kabul etmesi (3/37-38), Meryem (s)'in Hz İsa (s)'ya hamile kaldığında takındığı tavrı ve gösterdiği erdemliliği (19/16-30) ile ilgili ayetler indirmiş, Meryem (s)'ı dünya kadınlarına örnek göstermiş (3/42-43), onu örnek bir önder kılmıştı (66/11-12). Yine Allah (cc) Hz. Musa (s)'nın annesinin ilahi emre uymasını (28/7-10) ve kızkardeşinin de ona güzel çözümler sunmasını (28/11-13) Kur'an'da övgü ile anlatmıştı. Medyen'li genç kızların basiretlerini Allah (cc) anlatıyordu (28/26). Havle binti Sa'lebe (r)'nin eşi hakkında Rasulullah (s)'la tartışmasını bize anlatan (58/1-4) da Allah (cc)'tı.
İslam'da kadın cahiliye zulmünden kurtarılmıştı (16/58-59), yaşam hakkı kendisine iade edilmişti (60/12). Kadın cinsine yaşam hakkı tanımayan müşrikler, kıyamet günü azab görecekti (81/8-9). Cahiliyenin kadınları mahrum ettiği haklar iade edilmişti (6/139). Miras haklarının gasbedilmesine engel olunmuş (4/19), mirastan hışe verılmıştı (4/7), kız ve erkek çocukların hışelerı belırlenmıştı (4/11); ana ve babadan kalan hisse (4/11), eşlerin birbirlerine kalan hisseleri (4/12), erkek ve kız kardeşlerin hisseleri eksiksiz olarak hükme bağlanmıştı (4/12). Kadına evlenme ve eşini seçme hürriyeti tanınmıştı. Kadın erkeğın can yoldaşıydı (30/21). Erkek ailenin gözeticisiydi (4/34) ama, haklar, görevler ve sorumluluklar konusunda tam bir denklik vardı (2/228). Çok evlilik bir sistemle korunmuş (4/3), başıboş bırakılmamış ve şarta bağlanmıştı (4/3; 4/129). Erkek kafasına estiği zaman ailesini boşayamayacaktı, çünkü boşanma da şarta bağlanmıştı (2/229; 65/1-3) Boşanmış dul kadınların hakları da korunmuştu. Kocasına dönebilme hakkı vardı (2/232), boşandığı kocasından olan çocuğu için emzirme (süt) hakkı taleb edebilecekti (2/233), kocasıyla anlaşarak çocuğu sütten kesebilecekti (2/233), iddet bitiminden sonra süslenebilecekti ve talipli kabul edebilecekti (2/234) Yeminleşme ve lanetleşmede kadın-erkek arasında eşitlik vardı, kadının kendisine yapılan iftiralarda getirilen hukuki çözümlerle cezaların düşmesi vardı. (24/6-9). Kadın erkeklerle beraber hicret ediyordu (4/97-100), erkek Müslüman'lar Medine'ye kadınlarla birlikte hicret etmişlerdi (33/50; 60/10). Kadınlar erkeklerle birlikte gelerek Rasulullah (s)'a bey'at edıyorlardı (60/12). Kadınların erkeklerle beraber iyiliği emretmesi ve kötülükten sakındırması Kur'ani bir hükümdü (9/71). Müslüman kadınlarla erkekler zor ve şiddet anlarında birbirlerine destek olmalıydılar (4/75; 33/58; 85/4-10). Müşriklerle yapılan lanetleşmelere kadınlar da çağırılıyordu (3/59-61). Sabıkalı kadınlara uygulanacak cezalar tıpkı erkeklerinki gibi açıklanmıştı (5/38; 24/2). Kadınların şahidlik etme konusunda yetkileri vardı (2/282). kadının itham ve iftiralara karşı onurunun korunmasını İslam garanti altına almıştı (24/4-5; 24/23-25). Erkek ve kadın arasındaki şiddetlı cazibe tuzağı açıklanmıştı, cazibede eşitlik vardı; kadın erkeği tahrik ettiği gibi, erkek de kadını etkileyebilirdi (12/23-24; 12/30-31; 12/33)
 

hanif_bir_kul

New member
Katılım
22 Mar 2007
Mesajlar
182
Tepkime puanı
19
Puanları
0
Yaş
64
Devami

Devami

Kadının sosyal hayatı ve erkeklerle karşılaşması vardı. Kur'an tarihin çeşitli dönemlerinde yaşanmış olayları anlatıyordu ve anlatılar üzerinde herhangi bir nesh çeşidinden söz etmek de mümkün değildi. Hz İbrahim (s) döneminde de kadınlar sosyal hayata katılmışlar, erkeklerle de konuşmuşlardı (11/69-70; 14/37). Zekeriya (s) Meryem (s) ile konuşmuştu, onun işleri üzerine gözcüydü (3/37). Musa (s) zamanında da (28/23-25), Süleyman (s) zamanında da (27/42-44), Muhammed (s) zamanında da (58/1) kadınlar erkeklerle konuşuyorlardı.
Kadınların erkeklerle karşılaşmalarında bir sakınca yoktu, sadece karşılaşmalarda riayet edecekleri hükümler belirlenmişti. Gözleri sakınmak, tesettüre riayet etmek, davranışlarda vakarlı olmak (24/30-31), konuşmalarında ciddi olmak (33/32) gibi... Kadınların erkeklerle hiç karşılaşmamaları ve hiç konuşmamaları gerekseydi, o halde bu hükümlerin bir anlamı olur muydu? Hem Kur'an'daki canlı örnekleri ne yapacaktık? Bunları kim ve nasıl te'vil ederdı, edebilir miydi?
Asr-ı Saadet'tekı kadın modelini tanımaya gelince... Fazla ötelere gitmeye, pek çok tarih kitabı karıştırmaya ve ayrıntılı araştırmalar yapmaya hiç gerek yok; bu konu ile ilgili olarak sadece Buhari ve Müslim'in Sahih'lerini incelersek şunları göreceğiz:
Kadının şahsiyetinin bağımsızlığı vardı. Allah (cc)'ın çağrısına ta ilk günden beri erkeklerle beraber muhatab olmuştu. Kocasından önce yeni dine giren ve kavmini yeni dine iman etmeye çağıran kadınlar vardı. Ukbe'nın genç kızı Ümmü Gülsüm, inancından dolayı ailesinden ayrılarak hicret etmiş, ilim öğrenmek için evini terk etmişti. Sübey'a bint Haris bilmediği bir konuda kesin bilgiye ulaşmanın yollarını arıyordu. Kadının eğitim-öğretım hakkı vardı. Hafsa (r) Abdullah bin Ömer (r)'ın hatasını düzeltmişti. Esma bint Şekl (r) iffetini koruyarak dini bilgileri öğrenirdi. Hadis rivayet eden kadınlar vardı, insanlara ilim öğretiyorlardı. Kadın Sahabeler kendilerı için Rasulullah (s)'tan özel eğitim taleb etmişlerdi. Özel olsun, genel olsun en mahrem konularına varıncaya kadar tüm meselelerini gidip Rasulullah (s)'a sorarlardı. Rasulullah (s) kadın-erkek ayırmadan Allah (cc)'ın kendisine vahy ettiğini ümmete öğretmişti. Rasulullah (s)'tan sonra da devlet başkanları kadınlara va'z eder ve öğretim yaptırırlardı, ilim konusunda kadınlara özel zaman ayırırlardı.
Kadınlar mescidlerde yapılan genel toplantılara katılırlardı. Kadınlarla erkeklerin mescidde birarada bulunmalarında bir sakınca yoktu. Kadınlar mescide gitmek için eşlerinden izin almazlar, sabahları erkenden evlerinden çıkarlar, şafak sökmeden mescide giderler, mescidde uyurlardı. Ömer (r)'in hanımı Akika bint Zeyd cemaatle namaz kılma konusunda halkın karşısında haklarını savunmuştu. Kadınlar Rasulullah (s)'ın mescidinde yatsı ve sabah namazlarını kılıyorlardı. Cemaatle yapılan ibadetlere katılıyorlardı. İmam namaz kıldırırken yanıldığında kadınlar el çırparak uyarıda bulunurlardı. Kadın-erkek Cum'a namazına gidiyorlardı. Cum'a namazına katılan kadın, erkek ve çocuklar yıkanırlardı. Sahabe kadınları arasında Cum'a günü namazda Rasulullah (s)'ın okuduğu Kaaf Suresi'ni Rasulullah (s)'ın dilinden ezberleyen kadınlar vardı. Kadınların hayız durumunda olanları da dahil olmak üzere bayram namazlarına katılıyorlar, bayram hutbesinden sonra Rasulullah (s)'ın öğütlerini dinliyorlardı. Rasulullah (s) o günkü Müslüman kadınlara örtülü olduktan sonra genç ya da yaşlı hiçbir ayırım yapmadan bayram namazlarına gelmelerini emreder; onları iyiliğe, hayra ve Müslümanlar'a dua etmeye çağırırdı. Devlet başkanları bayram günlerinde kadınlara konuşma yaparlardı. Bayram günü giyecek elbisesi olmayan kadınlar gözetilmişti. Müslüman kadınlar güneş tutulduğu zaman kılınan Kusuf namazlarına katılıyorlar, uzun süre Rasulullah (s) ile beraber oluyorlardı. Cenaze namazlarına katılıyorlardı. Ramazan ayının son on gününde yapılan itikaf ibadetine iştirak eden kadınlar vardı. Müslüman kadınlar mescidde itikaf yapan eşlerini ziyaret etmeye gidiyorlardı. Yine Müslüman kadınlar Rasulullah (s)'ın müezzini tarafından yapılan çağrıya icabet eder, mescidde yapılan genel toplantılara katılırlardı.
Kadınlar hacca giderlerdi. Hacc esnasında kadınlarla erkekler Ka'be'yi birlikte tavaf ederlerdi, tavaf esnasında da yüzlerini kapatmazlardı.
Asr-ı Saadet'te kadının evleneceği eşini seçmek kendisinin hakkıydı. Hansa binti Huddam kendisinin evlendirilme şeklinden şikayet ediyordu. Kadın erkeklerin iyisini seçebiliyor, onlara kendisini teklif edebiliyordu. Aile sorumluluklarının eşler arasında dağılımı ve programı vardı. Erkek aile reisliği ve ailenın nafakasını te'min işleri üstlenir, kadın ise çocukların eğitimini ve ev işlerini yapardı. Görevlerin yerine getirilmesinde eşler birbirleri ile yardımlaşırlardı. Evin idaresi konusunda, tasaddukta, çocukların eğitiminde, ev işlerinde yardımlaşırlardı. Kadının kocasından ayrılma hakkı vardı. O günün toplumunda Allah (cc) kadını över, Rasulullah (s) kadını över, baba kızını över, kadın eşini överdi. İslam kadına güzel davranmayı emretmişti (4/19). Anneye saygı, kızkardeşi gözetmek, hanımının hakkını gözetmek, kız çocuklarını gözetmek, cariyenin haklarını gözetmek bu dinin emir ve öğütlerı arasında idi.
Meşru sınırlar içerisinde kadının isminin, niteliklerinin ve vasıflarının anlatılması vardı. Kendisini Allah (cc)'a adayan, olgunluğa yönelen, kulluğa meyleden, sadaka veren ve infak eden, ana-babaya iyilik eden Allah (cc)'a en güzel şekilde tevekkül eden, musibetlere karşı sabreden, iffetlerini koruyan, hata yaptığında hatasını kabul eden, bir kötülük işlediğinde temizlenme arzusu duyan kadınlar vardı.
Asr-ı Saadet'te kadınlar, defalarca kendilerine üretime katkı imkanı sağlaması için Rasulullah (s)'a başvurmuşlardı. Kadın mal kazanmak ve tasaddukta bulunmak için çeşitli işlerde çalışabiliyordu. Abdullah İbn Mes'ud (r)'un hanımı Zeyneb çalışırdı; hem eşine ve hem de evinde bulunan yetimlere infakta bulunurdu. Hasta bakımı, hayvan gütme ve ziraat işlerinde çalışma gibi kadının aile sorumluluklarını aksatmadan özel işlerde çalışmaları sözkonusu idi.
Erkek ve kadınlar cihad ve şehadete çağrılırdı. Müslüman kadınlar Rasulullah (s)'la beraber savaşlara katılırlar, arka saflarda yemek yaparlar, su dağıtırlar, yaralıları tedavi ederler, ölü ve yaralıları Medine'ye taşırlardı. Birden çok hanımı olan erkek hanımları arasından seçtiği birisini savaşa götürürdü. Atıyye (r) eşiyle beraber tam altı sefer savaşa katılmıştı. Nesibe (r) Uhud gününde bizzat savaşmış, gelen düşman oklarından kendisini siper ederek Rasulullah (s)'ı korumuş, Rasulullah (s)'ın duasını almıştı. Hatta Rasulullah (s) Uhud'da erkeklere: "Kılıç kullanmayı beceremiyorsunuz, hiç olmazsa kılıçlarınızı Nesibe'ye verin, o savaşsın" diyordu. yine Sümeyra (r)'nın kahramanlıkları da dillere destandı. Eşini ve çocuklarını savaş meydanında şehid vermişti. Rasulullah (s)'ın öldüğü gibi bir haber yayılınca etrafa, eşini ve çocuklarını unutmuş, "Rasulullah (s) nerede, onu bana gösterin!" diyerek Rasulullah (s)'ı arıyordu. Bulduğu zaman da 'Bundan sonra başıma gelebilecek tüm musibetler benim için bir hiçtir' diyordu. O günkü Müslüman kadınlar deniz savaşlarına da katılırlardı. Rasulullah (s)'ın halası Ümmü Haram (r) deniz savaşlarında şehid olmayı istemış, Rasulullah (s)'tan bu konuda dua taleb etmış ve sonunda Kıbrıs adasının fethi esnasında bindığı atın üzerinden düşerek şehid olmuştu. Ümmü Hani (r) muharib birisini himayesine almış, buna karşı çıkan erkek kardeşine de sitem etmişti.
Kadın sosyal hizmetlerde bulunurdu, inkarcı toplumu terkederek hicret ederdi, savaş halinde devletin emniyetini korumak için yönetici seçerdi, siyasi muhalefet hareketlerine katılırlar, zalim yöneticiye karşı dururlardı. Hz. Huseyn (r)'in kardeşi Zeyneb (r), Huseyn (r)'in şehadetinden sonra zalim sultanın karşısına dikilerek ona meydan okumuştu. Ümmü'd-Derda (r), kral Abdulmelik bin Mervan'a karşı çıkmıştı. Ümmü Eymen Rasulullah (s)'ın vefatıyla vahyin kesilmesine üzülüyordu. Kadınlar emirlik görevi alırlardı. Siyasi sözleşmelere katılırlardı. Kadınlar, erkekleri yanlış yaptıklarında uyarırlardı. Bir gün Hz. Ömer (r) hutbesi esnasında kadınların mehirlerine haksız bir kısıtlama getirdiğinde, mescidın arka saflarından bir kadın kalkmış, sesini yükseltmiş, 4/20 ve 21 ayetlerini hatırlatarak Ömer (r)'i şiddetle tenkid ederek uyarmıştı. Ömer (r) de bir kadından kendisine gelen bu tenkid karşısında kompleks yapmak şöyle dursun "Bu kadın Ömer'den daha fakih çıktı!" diyerek bu konudakı cehaletini itiraf etmiş ve kadını doğrulamıştı. Kadınlar mescid dışı kültürel etkinliklere de katılırlardı. Hayır işlerinde yarışırlar ve kamu hizmetlerinde bulunurlardı. Kadınların erkekler olmaksızın yaptıkları kimi sosyal etkinlikler vardı. Siyasal faaliyetlere katılırlardı. Kadın siyasi meselelerde erkeğe müşaveret ederdi.
Asr-ı Saadet'te kadınlarla erkekler birbirleriyle selamlaşıyorlardı. Hind binti Utbe Rasulullah (s)'a selam vermişti. Kadınlarla erkekler birbirleriyle konuşuyorlardı. Zeyneb bint Muhacir Hz. Ebu Bekr (r) ile karşılıklı olarak konuşmuştu. Ümmü Ya'kub da, Abdullah bin Mes'ud (r)'la konuşuyordu. Vakitlerini değerlendirirler, erkekler boş zamanlarını mü'mine kadınlarla birlikte geçirirlerdi. Misafirlik esnasında kadınlarla karşılaşırlardı, boş meclislerde de biraraya geldiklerı olurdu. Müslüman erkekler Müslüman olmayan kadınlarla da birarada bulunurlardı. Müslüman erkekler kadınları binitlerinin arkasına alırlardı, Rasulullah (s)'ta böyle yapmıştı. Gerektiğinde kadınlarla erkeklerın birbirleri ile yalnız kaldıkları da olurdu. İfk olayının öncesınde Hz. Aişe (r)'ye rastlayıp, onu kaldığı yerden getiren Safvan bin Muattal (r)'dı; yol boyunca yalnız kalmışlardı. Aişe (r)'yi ise tezkiye eden Allah (cc)'tı (24/11). Müslüman kadın o günkü toplumda cinsiyet ayrımı gözetmeden herkese iyiliği emr eder, kötülükten sakındırırdı. Kadın erkeği erkek kadını tedavi ederdi. Hastalandıklarında kadınlar erkekleri zıyaret ederlerdi. Kadınlar erkeklere dua ederdi. Kadınların erkeklere, erkeklerın de kadınlara teslim edilmesi vardı. Çünkü o günkü müslümanlar bugünküler gibi kadın-erkek ilişkilerinde herşeyi cinsellik zaviyesinden değerlendirmiyorlar, kadınları bir fıtne unsuru olarak görmüyorlardı.
Kadınlar, Rasulullah (s)'la birlikte ziyafetlere katılırlar ve kendilerine yemekler ikram edilirdi. Müslüman kadın evini muhacir Müslümanlara açmış, imkanlarını onlarla paylaşmıştı. Müslüman kadın, eşiyle birlikte gelen misafirin sofrasına oturup, akşam yemeği yerdi. Düğün yemeklerinde erkeklere hizmet eder, Rasulullah (s)'a güzel içecekler ikram ederlerdi. Düğünlerde, bayramlarda ve karşılama törenlerinde yer alırlar, sıhhı bakım görevı üstlenirlerdı. Toplum hizmetlerine katılırlar, törenlerde erkeklerle yardımlaşırlar, elçilere yemek verirler ve kalacak yer gösterirlerdi.
Kadın ve çocuklar düğüne giderlerdi. Kadın, erkeklerin yanına giderek onlara hizmet ederdi. Rasulullah (s) zorunlu olmadığı halde Aişe (r)'ye Habeş'li erkek oyuncuları seyrettirmişti. İhtiyacı olduğu zaman kadın evinden dışarı çıkabilirdi. Kadınlarla birlikte alış-verış yapılırdı. Kadınlar sefere çıkarlardı. Kadın sefer esnasında erkeklere su taşırdı. Kadınlar cenazelerin ardısıra giderlerdi. Erkeğin mezarı başında kadınlar geride kalanlara hakkı ve sabrı tavsiye ederlerdi.
Haklar ve hadler konusunda da böyleydi, diyet vardı, kadına karşılık erkek idam edilirdi. Yaralamalarda kadınlarla erkekler arasında kısas yapılırdı. Cezalarda da öyle, kadınların işlediği suçların cezaları erkeklerle birlikte zikr ediliyordu (5/38; 24/2)
Bu örnekler listesini arttırmak o kadar kolay ki! Yeter ki taasub bizim basiretimizi bağlamasın. Yukarıdakı ilk alıntılamalarımız Kur'an'dan (ki hemen yanlarında parantez içlerinde referansları vardır), sonrakiler de Buhari ve Müslim'dendir. Buhari'den yaptığımız alıntılamaların çoğu, Buhari'nin konu başlıkları (Bab)'dır. Bu başlıkların altında hadisleri ve haberleri nakletmiştir.
Geleneğin Kadına Bakışı ve İslam Adına Kadına Getirdiği Kısıtlamalar
Yukarıdakı izahları yaptıktan sonra, geleneğin kadına İslam adına getirdiği kısıtlamalar meydandadır. Başta kadını potansiyel suçlu (sabıkalı) bir varlık olarak görmüşlerdir. Allah (cc) bize İblis'in Adem ve Havva'yı birlikte saptırdığını anlatırken (2/36), gelenek Adem (s)'in işlediği suçun faturasını Hz. Havva'ya çıkartmıştır. Hatta daha da ileri gitmişler, kocalarına ihanet eden tüm kadınların veballerini Hz. Havva'ya fatura etmişlerdir. Üstelik bu konuda hadisler uydurarak ve yalanlarına Rasulullah (s)'ı referans göstererek... Kadını yarım ve hep pasif bir varlık olarak görmüştür gelenekçi taasub.
Geleneğe göre kadınlarla istişare yapılmaz, yapılsa bile söylediklerinin tersi uygulanmalı! Oysa Hudeybiye günüde Rasulullah (s) eşlerinden birısiyle yaptığı istişare sonunda ihramdan çıkıyordu. Rasulullah'ın ashabından Zübeyr'in oğlu Abdullah, zalim Haccac'a karşı kıyam hareketini başlatırken, annesi Hz.Esma (r) ile istişare ediyordu. Esma (r) oğlunu savaşa teşvik ediyor, onun şehid olmasını arzu ettiğini söylüyordu. Aralarında geçen bu konuşma tarihi bir konuşmaydı (Bkz: Emeviler Döneminde Kıyamlar Sh:204-205). Hz.Esma (r) ise bir kadındı. Geleneğe göre kadınlara okuma yazma öğretilmez. Kadınlar bundan mahrum kalır. Okuma yazma öğrenmeyince başka hangi ilmi öğrenebilir ki! Asr-ı Saadet'teki ve daha sonraki Müslümanlar'ın uygulamaları hep gözardı edilerek hanımların seyahat hakları da kısıtlanmıştır. Hatta evinden dışarı çıkması bile izne ve denetime bağlanmıştır. Bu konudaki hükümler de gelenek tarafından insiyatifler cümlesinden değil de hüküm ve emirler bağlamında değerlendirilmiştir. Ayrıca geleneğin burada bir paradoksu da vardır, bir ayete dayanarak (33/33) yaptıkları yanlış bir istinbat sonucu hem kadınların evlerden dışarı çıkmasını yasaklamışlar ve hem de çıkacakları zaman eşlerinden izin almaları şartını getirmişlerdir. Kadının hiç evınden dışarı çıkmaması gerekiyorsa, o halde evden dışarı çıkacağı zaman izin konusunun işlenmesinin bir anlamı var mı?
Geleneğe göre kadınlarla konuşulmaz, selamlaşılmaz: "Kim kadınlarla konuşursa her konuştuğu kelime için cehennemde bin yıl yanacaktır" diye hadis uydurmuşlardır. (Bkz: İrşadu'l-Müteehhilin). Bu uydurma hadise göre vay Rasulullah (s)'ın ve Ashabının kıyamet gününde bu yüzden başına geleceklere (!)... Selamlaşma konusunda gelenek kadın-erkek ilişkilerinde genç-yaşlı diye tasnif yapmıştır. Yine geleneğe göre kadınlarla tokalaşılmaz, kadınlara hiç bakılmaz, kadınlar evlerden dışarı da çıkarılmaz. Acaba bunlar tesettürün teşri gayesini ve hikmetini neyle açıklarlar? Kadın hiç dışarı çıkmazsa o halde tesettürü ne içindir? Gelenek bu konuda "Kadın evinden üç zamanda çıkar. (....) Evlenirken babasının evinden, ölürken kocasının evinden." gibi hükümler va'z etmiştir. Bunların hiçbirisinin mesnedi ve ilmi izahı yoktur. Hz. Aişe (r) devesinin üzerinde Cemel savaşına gitmiştir. Hz. Huseyn (r)'in kardeşı Zeyneb (r) Kerbela'ya savaşa gitmişlerdir. Bu örnekler çoğaltılabilir. Gelenek kadınların seslerini mahrem kabul etmiştir. Kimi kadınlar sırf erkeklerle konuşmamak için ağızlarının içerisine küçük taşlar koymuşlardır. Oysa İslam kadınların sesini mahrem saymaz, konuşma biçimine sınırlama getirir ve cilveli konuşmayı yasaklar (33/32).
 

hanif_bir_kul

New member
Katılım
22 Mar 2007
Mesajlar
182
Tepkime puanı
19
Puanları
0
Yaş
64
Devami

Devami

Rasulullah (s) kadınları zorla bayram namazına getirttiği halde, gelenek "Kadınlar Cum'a ve Bayram namazlarına çirkinse gelebilirler, güzelse gelemezler" gibi hükümler koymuş, sonraları da tümden kadınların Cum'a ve Bayram namazlarına katılmaları ortadan kalkmıştır. Geleneğe göre kadına amirlik ve devlet başkanlığı görevleri verilemez. Bu konuda yanlış anladıkları bir sahih hadisi de tezlerine delil getirmişlerdir. Fakat bu içtihadı yaparken Allah (cc)'ın Kur'an'da örnek verdiği Seb'e melikesi Belkıs'ı (27/44) unutmuşlardır. Kadından imam olmaz demişlerdir. Ama Müslım'in Sahih'inde rivayet ettiği Hz. Aişe (r)'nin Müslüman kadınlara imam olarak cemaate namaz kıldırdığını unutmuşlardır. Ayrıca Kur'an'da mü'minlerin temennileri olarak geçen "Bizi müttakilere imam kıl" (25/74) duası yalnızca erkeklere değil, erkeğiyle kadınıyla mü'minlere aittir.
Erkeklerin ise güzel koku kullanacakları mekanlarda hiçbir kısıtlama yoktur. Peki, güzel koku kullanan erkekler kadınları hiç etkilemezler mi? Yine geleneğe göre kadının oturduğu yere oturmak haram sayılmış, bunu yapan erkek, o kadınla zina yapmış hükmünde görülmüştür. Kasetlerini pek çok insanın ilgi ile dinlediği bir Vaiz Efendi "Kim ki bir kadının oturup da kalktığı yere, o kadının vücudunun harareti geçmeden oturursa, vallahi, billahı dört mezhebe göre o kadınla zina etmiş hükmündedir" gibi incileri (!) yemin ederek döktürmüş, yanından hükümler uydurabilmiştir (Timurtaş Uçar, Eski İstanbul Vaizlerinden, Şehzadebaşı Cami Vaaz Kasetleri'nden... Arşivimizde mahfuz. Dileyelim ki, şimdilerde bu hurafelerinden ve atmasyon fetvalarından tevbe etmiş olsun.)
Erkek hanımını cinsel ilişki için çağırdığında kadının kayıtsız-şartsız itaat ederek o esnada yapmak durumunda olduğu işi bırakıp ne olursa olsun eşinin yanına gitmesi gerekir. Böyle yapmayan kadınlar şiddetli tehditlerle korkutulmuşlardır. Biz böyle durumlarda kadının eşine itaat ederek yanına gitmesi gerektiğine birşey demiyoruz; böyle olmalıdır da... Ancak neden hep erkeklerin istekleri gözetilmiş, hanımların istekleri hıç gözetilmemiştir. Bu konuda erkeklere neden hiç öğüt verilmemiştir? Bu noktada hanımlarını gözetmeyen erkekler neden hiç tehdit edilmemişlerdir? Neden bu konudakı gayretler hep erkeklerin lehine olmuştur, fıkhi hükümler bu doğrultuda çalıştırılmıştır? yine geleneğe göre, kadın eşine ismi ıle hitab edemez, mutlaka saygı unsurlarını üzerinde bulunduran bir hitab tarzı ile hitabta bulunmalı, yolda birlikte yürürken üç adım geriden eşini ta'kib etmelidir. Bunlar da adablar cümlesinden kabul edilmiştir.
Evlerde kadınlarla erkekler tesettüre riayet etseler bile ayrı oturtulmuşlardır; bu bir gelenek olmuştur. Oysa bu uygulama (hicab) sadece Rasulullah (s)'ın eşlerine özgüdür (33/53). Bizim eleştirdiğimiz bütün bunların günahlara engel olma (Sedd-ı Zeraı) babında bir insiyatif ve kişisel tercihler olarak değil de, Allah (cc)'tan gelmiş muhkem bir hüküm gibi din adına uygulanmış olmasıdır. Kadının ismi, elbisesi ve gölgesi bile mahrem sayılmış, tesettür için giydiği kıyafetin bile erkekleri tahrik etmemek amacına yönelik olarak eski ve siyah olması öğütlenmiştir. Kadınlar da fitne unsuru olmamak için eski elbiseler giymişler, yolda yürürken kambur olarak yürümüşlerdir ki, erkekler kendilerini genç zannetmesin ve ilgi duymasın diye...
Erkekleri gören kadınlar için ise böyle bir ihtimal yok! Kadınlar için amca ve dayılarla evlenme yasağı olduğu halde, gelenek amca ve dayılarla görüşüleceği zaman tesettür zorunluluğu getirmiştir kadınlara... Ne acı kı, bu gerici ve bağnaz uygulamalar günümüzde bile mevcuttur! Kısacası çok öncelerden beri erkeksi bir fıkıh anlayışı geliştirilmiş, cinsellikle dinsellik hep birbirine karıştırılmış ve kadınlara yüklenilmiştir. Bütün bunlar vahyin değil, müslüman kültür mirasının uygulama biçimleridir; Allah (cc)'ın vahyi bunlardan münezzehtir!
Saf, arı duru İslam/vahiy kültürünün yaşanması geleneği sorgulamak, şartlanmışlıkları bırakmak, bizden öncekileri körü-körüne taklid etmekten vazgeçmek ve onların da insan oldukları için yanılabileceğini düşünmek, hayatımızın her alanında vahye uymak, Kur'an'ın açık naslarına teslim olmak ve Rasulullah (s)'ın Sahih Sünneti'ni örnek almakla mümkün olur.
Geleneksel kültürü ihdas eden, bu kültürün oluşumuna ve yaşatılmasına katkıda bulunan kimseler dün olduğu gibi bugün de aramızda. Üzülerek söylüyoruz ki, düşünceleriyle ve eserleriyle yaşıyorlar. "İslam kültürünün gönül mi'marları " şeklinde süslü-püslü ifadelerle bizlere anlatılan gerçekte ise eklektik düşüncenin mi'marı olan bu insanlar hakkında ne düşünmeliyiz? Bu insanların geleneksel kültürün oluşumundaki fonksiyonları neler olmuştur? Diye sorabiliriz. Geçmış tarihte geleneksel kültürün oluşumunda katkısı bulunan insanlar hiç şübhe yok ki öldüler, her canlı gibi (29/57).
Biz geleneksel kültüre ait olup da bu insanlara isnad edilen İslam dışı ve İslam karşıtı düşünceleri asla benimsemiyoruz. İslam'ı öğrenmek isteyen insanlar asla onların eserlerini referans göstermiyoruz. Her şey kendi kaynağından öğrenilir. İslam'ın kaynağı da vahiydir. Ancak geride bıraktıkları eserlerin kendilerine aidiyetleri diye bir konu var. Kendilerine isnad edilen bu eserlerin ve düşüncelerin gerçekte onlara ait olduklarını da, olmadıklarını da kanıtlayamayız. Ortada kanıt olma özelliği taşıyan belgeler yok! Sadece kendilerine atfedilen sözler düşünceler... Mesela, Gazali'ye isnad edilen “İhya” dıye bir kitab var. Bu kitabta pek çok hurafeler var. Kadın konusunda da o kadar hurafeler var ki! Şimdi Gazali gerçekten bunları yazdı mı? Yazdıysa hepsi yazdığı gibi mi kaldı? Sonradan tahrifat hiç mi olmadı? Olduysa hangı konularda ve ne kadar? İşte bütün bunların içinden çıkmak çok zor. Bu biraz da gayba ait birkonu. Biz İslam'a aykırı düşüncelerı redd ederiz, kendilerinin hesabı Allah (cc)'a kalmıştır (2/134; 2/141; 20/51-52).
Gelenek Gerçek İslam'ı bulandırmıştır, feminizm geleneği görmüş, İslam'ı tanıyamamış; geleneğin şahsında İslam'a cebhe almıştır. Vahy'e uymayı tavsiye ediyoruz. Allah (cc) yar ve yardımcımız olsun.
Bu çalışmanın hazırlanmasında müracaat ettiğimiz kaynaklar şunlardır:
Kur'an,
Buhari & Müslim'in Sahih'leri,
Hayatu's-Sahabe (M. Zekerıyya Kandehlevı),
Tahriru'l-Mer'e (Abdu'l-Halım Ebu Şakka).
 

ömer66

New member
Katılım
2 Nis 2007
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
50
doğrusu yazınızı okuyup cevap yazmak isterdim, ama bu kadar uzun yazıyı okumak zor geldi doğrusu, bence forumlarda insanlara birşeyler aktarmak istiyorsak, kısa ve özlü yazıp, forumun gidişatına göre ekleme yapılsa daha iyi olur. hiç yoktan benim gibi yazı uzun diye okumamazlıktan gelenler olmaz. :)
 

hanif_bir_kul

New member
Katılım
22 Mar 2007
Mesajlar
182
Tepkime puanı
19
Puanları
0
Yaş
64
Cevap

Cevap

S.a Kardeşlerim Bende Uzun Buldum Ama Yarim Yarim Atsam Bişeye Yaramazdi Onun Için Karar Aldim Ve Bütün Olarak Pastelledim Bumakaleyi Bir Dostumdan Alintidir..

Saygilarimla
 

EY-NESLÝM

New member
Katılım
6 Nis 2007
Mesajlar
3
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Selam kardeşler
hanif kardeş güzelbir yazı asmış kendisine teşekkür ederim (cahiliye kadini sömürmüş, istismar etmiş, kadın hakları savunuculuğu görüntüsü arkasında kadının fıtratını bozmuş, kendisine yaratılış gayesini unutturmuş ve bu gayeden onu uzaklaştırmıştır.) yazının en önemliyeride burası şimdili çağimızda da görldüğügibi kadınlarımız kullanılmak isteniyor kullanılıyorlarda acımadan parakazanmak eves ve ırslarına kapılarak kendilerine yazık ediyorlar haaa şupara insanları çıkardın yoldan dinden imandan yazıklarolsun bizler.yazıklar

Selamlar Rabbim Allah diyenlere.
 
Üst Alt