ehli sunnet gorusu
ehli sunnet gorusu
312 — İbn-İ Teymiyye'ye göre selef, kadere, hayır ve şerrin Allah'*tan [C.C.) olduğuna. Allah'ın (C.C.) kudret ve iradesinin her şeye şamil
(145) Ibn-i Teymiyye, A.g-e, V, 132. ' . , .....
olduğuna, O'nun kulun yaptığı fiilleri kendi meşieti, kudreti ile dileyip ya*rattığına inanmaktadır. İbn-i Teymiyye bu konuda şöyle demektedir:
«Bilinmelidir ki, selef; «Allah (C.C.) her şeyin yaratıcısıdır.Ailah (C.C.) kulu*nu hırslı yaratmıştır. Kendisine kötülük dokundu mu sızlanır. Hayır dokundu mu da (yoksullara) vermez» tarzında düşünürken, insanm gerçek bir fail ,is, iş*leyen) olduğunu, O'nun dileme ve kudretinin bulunduğunu da kabul eder. Çünkü A]lah (C.C.) «Bu sizden doğru olmak isteyenlere man s us tu r. Al emlerin Rabbi olan Allah (C.C-) dilemedikçe dileyemezsiniz. Şüphesiz bu bîr hatırlatmadır. Artık di*leyen hatırlar. Onlar ancak Allah'ın (C.C.) dilediğini hatırlarlar. O takva ve mağ*firet ehlidir», buyurmuştur.a
İbn-i Teymiyye böylece biı taraftan Allah (C.C.)'m iradesinin umumi olduğuna inanırken. Öte yanden insanın da bir kudreti olduğunu kabul et*mektedir. Fakat yine İbn-i Teymiyye ilâhî irade ve kudretin umumiliğinin ve her şeye şâmil olduğunun naslarla, insan kudretinin ise akılla sabit . olduğunu kabul eîmekte, nass ile sabit olanın inkâr edilemeyeceğini, duy*gularla karşı gelinemeyeceğini düşünmektedir. Ona göre insanlar his ve akıl ile dünyadaki davranışlarından sorumlu olurlar. İnsan kader ve ka*zayı bahane ederek sorumluluktan kurtulamaz. Kişi kendini aldatıp bü*yük görmedikçe kadere karşı çıkmaya kalkamaz. «Binaenaleyh kişi işle*diği günahlarında kaderi bahane edemez. O, günahları işlememekle yü*kümlüdür. Şayet bir günah işleyecek olursa Adern'İn (A.S.) yaptığı gibi terketmesi gerekir. Nitekim bazı âlimler İki kişinin, Adem (A.S.) ve İb-lis'İn günah işlediklerini ancak Adem'in [A.S.) tevbe ettiğini, Allah'ın [C.C.) O'nu affedip peygamber yaparak hidayete erdirdiğini, İblis'in ise günahında ısrar ederek kaderini bahane ettiğini söylemişlerdir. Binaena*leyh tevbe edenler, Adem'e fA.S.) günahta ısrar edip kaderi bahane eden ise İblis'e benzerler [146).
Şu cümleler de İbn-i Teymiyye'ye aittir:
«Herkesçe kabul edilmektedir ki, adalet fiilini işleyen kimse âdil zulüm fii*lini işleyen ise zâlim olur. Yalan fiilini işleyenin de yalancı olduğu gibi. Buna göre kul kendi yalan, zulüm ve adaletinin faili olmayıp onların faili Allah (C.C.) olursa bu takdirde Allah'ın (C.C.) yalan ve zulüm ile vasıflanması gerekir.» (147)
314 — İbn-i Teymiyye'nin bu konudaki görüşleri üç noktada toplana*bilir:
1) Allah Taala herşeyin yaratıcısıdır. O'nun kâmi! manada bir ya*ratma ve var etme birliği vardır. Kâinatta hicbirşey O'nun iradesi dışında çıkamaz. Hiçbir kimse O'nun iradesine denk bir iradeye sahip olamaz. İbn-i Teymiyye bu noktada Cebriyye ile birleşmektedir.
(146) îbn-i Teymiyye, MinhacüVSünne, l, 269.
(147) Ibn-i Teymi.yye, er-Resail ve'1-Mesail, 143.
2) insan gerçek manada faildir. İnsanın; yaptıklarından sorumlu kı*lan, ksmi! manada bir iradesi vardır, ibn-i Teymiyye'nin bu noktada da Mıı'tezİle veya Kaderiyye ile birleştiğini görüyoruz. Nitekim O'nun çağ. daşı Es'ariler de bu hususu ifade etmişlerdir.
Ancak Allah şerrin işlenmesini sevmez ve O'na razı olmaz. İbn-i Tey-miyye bu noktada da kendi anladığı Mu'tezile'den ayrılmaktadır. Bu gö*rüş »O dilediğini dalalete götürür, dilediğini hidayete erdirir, ve «sen istediğini hidayete erdiremezsin. Fakat Allah dilediğini hidayete erdirir, mealindeki âyetlere de uymaktadır. Pek çok âyette bu rnana tekrarlanmış*tır. Bu aynı zamanda pek çok hadis ile teyid edilen ve Kur'ân'da zikredi*len bîr hakikattir.
Acaba bu hakikatler nasıl uziastınlabilir? Allah'ın [C.C.) herşeye kar*şı kâmil bir üstünlük ve umumi bir iradeye sahip oluşu ile insanın ihtiyar sahibi bîr fail olması nasıl uziastınlabilir? Allah Taala hem tam bir ada*let sahibi olsun, hem de hayır yolunu muvaffak kıldığı itaatkâr bir kulunu mükâfatlandırsın, muvaffak kılınmaktan mahrum ettiği günahkâr kulunu da cezalandırsın; bu nasıl uziastınlabilir? Burada böyle bir soru yatmak*tadır, îbn-i Teymîyye bu uzlaşmayı sağlamaya çalışmış, bazan bunu ba*şarmış, bazan da yaklaşmıştır.
315 — İbn-i Teymiyye Allah'ın [C.C.) kudretinin umumiliği ve her-şeyi yaratması ile insanın işlediği fiillerinin gerçek manada faili olması konusunda şöyle demektedir: Allah (C.C.) her şeyin yaratmış olduğu se*bepleri vasıtasıyle yaratıcısıdır. Allah (C.C.) kulunu onunla fiilini isleye*ceği bir irade ve kudret ile birlikte yaratmıştır. Çünkü kul hakiki manada fiilinin failidir. Binaenaleyh, ehl-i sünnetin insanlık fiilinin Allah'ın irade ve kudretiyle olduğu yolundaki sözleri diğer olayların sebepleriyle olduğu tarzındaki sözleri gibidir [148).
O halde insanın fiillerinin Allah'a (C.C.) İsnadı, Allah'ın [C.C.) o fiil*lerin sebeplerini yaratması bakımındandır. Bu sebepler kulun kudreti*dir. İbn-i Teymiyye'ye göre Allah Taala bütün mahlukatı bu arada kulla*rın fiillerinin taalluk ettiği nesneleri do yaratmaktadır. Kul ile Allah'ın ' (C.C.) kendisinde yarattığı kendine ait iradesi arasında bağlantı olur. Böy*lece kul fiili işler, Allah (C.C.) da yaratır. İşler Allah'a (C.C.) ve kula iki ayrı açıdan nisbet edilir. İbn-i Teymiyye burada da şöyle demektedir:
-Bir kimse herhangi bir fiili Allah'a (C.C.) ve kula nisbet ettiği za*man eğer, Allah'ın (C.C.) O'nun kaynağı olduğunu kastediyorsa bu müs-lümanların icmaı ile batıldır. Fakat eğer Allah'ın [C.C.) diğer mahJukat gi*bi bir mahluku olduğunu kastederse bu doğrudur (148a).
(148) îbn-i Teymiyye, Minlıacü's-Sünne, 1,270.
(148a) ibn-i Teymiyye, Mecmuatu'r-Rasail ve'I-MesaiI, V, 141. - - --
Bu demektir ki, kulun iradesinin taalluk ettiği şeyler herşeyîn fiili*nin veya sebebinin Allah'a (C.C.) nisbet edilmesi açısından, Allah'ın (C, C.) mahlukudurlar. Bunu İnkâr eden sebepleri de inkâr etmiş olur. Ancak kulun iradesinin taalluku Allah'a (C.C.) nisbet edilmez. Çünkü bu, kulun
sıfatıdır.
Buradan anlaşıldığı üzere şunu bilmelidir ki, Allah Taala'ya günahla*rın [faili] sıfatı verilmez. Bu sıfat Allah'ın (C.C.) kendisinde yarattığı bir irade ile serbest bir şekilde O'nu murat eden kula verilir. Çünkü Allah (C.C.) yarattığı şeylerle vasıflanamaz. Allah'ın (C.C.) yarattığı şeylerle ancak onu işleyen insanlar vasıflanabilirler. Meselâ Allah Taala insanın rengini yaratmıştır ve o rengi alan kendisi değildir. Hoş olmayan bir ko*kuyu veya acı bir yiyeceği ya da çirkin bir şekli vb. yarattığı zaman bu çir*kin ve sevilmeyen yaratıkla da vasıflandırılmaz (148 b).
315 — İbn-i Teymiyye'nin bu konudaki görüşünü talebesi ve ilminin varisi olan İbn-i Kayyim'ın şu sözlerinde son derece açık bir şekilde gör*mekteyiz:
«Doğrusu bu konuda şöyle demelidir: Herhangi bîr hareket Allah'ın (C.C.) in*sanda yaratmış olduğu kudret ve irade ile meydana gelir. Allah Taala bir kulu*nun fiilini rnurad ettiği zaman o kulda o fiili yapmak için gerekli olan kudret ve ona götüren sebebi yaratır. Bunun sonunda meydana gelen fiil bir şeyin sebe*bi yaratır. Bunun sonunda meydana gelen fiil bir şeyin sebebine nisbet oiunma-sı gibi kulun kudretine nisbet edilir. Aynı fiil, bir mahlukun halikina nisbet edil*mesi gibi Allah'ın kudretine nisbet edilir. Bir şeyin birinin kudreti diğerinin kudretinin sonucudur. Aslında böyle bir meydana gelme olayının iki kudretinin ortak olduğu bir meydana gelme olduğunu söylemek yanlış ve aldatıcıdır. Çünkü böyle bir ifade «şu elbise de iki kişi ortaktır. Şu ev iki ortağındır» cümlelerin-deki gibi bu iki kudret sahibinin kudret bakımından birbirlerine denk olduk*larım akla getirir. Oysa bizim konumuzda bu meydana gelme bir şeyin sebebiy*le meydana gelmesi olayıdır. Sebep, sebepten sonra meydana gelen şey, fail vs alet hepsi Allah'ın (C.C.) e?,elî kudretinin ürünüdür. Bir fiilin sebep-müsebbcb nisbctiyJc kulun kudretine nîsbct edilmesi Allah Taala'nın kudretinin herşeyi kap*saması ve lam olmasına mani olmaz. Atkılı'm (C C.) irade ve kudret inden başka bağımsız olarak bîr şeyin meydana gelmesine etki eden bir şey yoktur. Allah'*tan (C.C.) başka herşey O'nun mahlukudur, O'nun kudret ve iradesinin ürünü*dür. Bunu kabul etmeyen bir kirnse Allah'tan (C.C.) başka bîr yaratıcının varlı*ğını veya eşyanın yaratılmış olduğunu, fakat yaratıcı bir varlığın mevcut olmadı*ğını kabul etmek zorunda kalır.» (148 c).
317 — Görüldüğü gibi ibn-i Teymiyye'nin görüşü Cehmiyye'ye uzak ve Mu'tezile'ye yakın bir görüştür. Bunun için olmalıdır ki, kendisi de Mu'-tezile'nin hakka Cebriyye'den daha yakın olduğunu söylemiştir.
(148 b) îbn-i Teymiyye, Mecmua, V, 146.
(148 c) Bakı îbn-i Teymiyye, Şifau'1-alil, Ebu Zehra, Taruhu'l-CedcI, 196.
Ne var ki hemen bunun peşinden İbn-İ Teymiyye'nin Allah'ın (C.C.J bir şeyi hem murat edip hem de nehyetmesini birbiriyle uzlaştınrken Mu'tezile'ye muhalefet ettiğini görüyoruz. Çünkü Mu'tezile'ye göre «Al*lah tC.CJ günahları murat edip seçmez. Çünkü Allah (C.C.) yasakladığı bir şeyi murat etmez. Binaenaleyh, insanların işlediği günahlar Allah'ın (C.C.J onları dinlemesi olmaksızın meydana gelirler. Keza Allah emretti*ği bir şeyi mutlaka murad eder. Görüldüğü gibi, Mu'tezile ilâhî emir ve İradenin birbirinden ayrılmayacağını benimsemiş bulunuyorlar.
İbn-i Teymiyye İse Allah Taala bir şeyi emretmediği halde onu mu*rad edeceği ve o şeyin meydana geleceği görüşündedir. Binaenaleyh Al*lah [C.C.) hayn murad ettiği gibi günahı da murad eder. Günahla bağdaş*mayan sadece Allah'ın (C.C.) O'nu sevmesi ve O'na razı olmasıdır. Onun için Allah Taala günahları sevmez ve onların işlenmesine razı olmaz. Bu*na göre Allah'ın sevme ve razı olması O'nun emrinden ayrılmamış olur*lar. Ancak Allah'ın (C.C.) İradesi ise O'nun emrine bağlı değildir.
Bu husus İbn-i Teymiyye'nin bütün olarak görüşüne de uygundur. Çünkü O, Allah'ı (C.C.) O'nun Kur'Sn'da zâtını vasıflandırdığı herşey İle vasıflandırmaktadır. Allah Taala Kur'ân'da zâtın! seven, razı olan. kızan ve gazap eden olarak vasıflandırrmstır. Binaenaleyh sevme O'nun bir sı-faifdrr. Ancak sevme iradeden başka bir şeydir. Sevmeye dini irade adı verilir. İbn-i Teymiyye bu konuda şöyle demektedir:
«Büliiıı mezheplerden ehl-i sünnetin cumhuru ve Eş'arilerin çoğu İrade iJe sevme ve razı olmanın ayrı şeyler olduğunu kabul ederler. Bunlar Allah'ın gü~ nahlan murad ettiği halde onları sevmediğini onlara razı olmadığını aksine on*lardan hoşlanmayıp gazap ettiğini ve nehye t tisini kabul ederler. Allah'ın dileme*si ile sevmesinin ayn şeyler olduğunu söylerler. Bu görüş selefin görüşüne ta*mamen uymakladır.»
Ebu'l-Meâli el-Cüveynî de bu görüşün ehli sünnetin, selefi âlimlerin görüşü olduğunu ve Eş'arî'nin onları muhalefete ederek Allah'ın [C.C.) iradesi İle sevmesinin aynı şey olduğunu ileri sürdüğünü zikretmiştir. Ay*rıca Cüveynî Selefin Allah'ın murad ettiği şeyin olduğu etmediğinin ise olmadığını, murad ettiği her şeyi yarattığı görüşünde olduğunu benimse*diklerini nakletrniştir. Allah'ın (C.C ) sevmesinin emrinden dntjduğunu, O-nün emrettiği şeyi sevdiğini benimsediklerini nnkleimiştir [148 d).
318 — İbn-i Tcymiyye'nin Allah'ın (C C ) günahı murad etmesi He onu yasaklaması, bir şeyi murad etmesinin onu nehyetmesine mani olma*ması arasını uzlaştırmasını yukarıda görmüş bulunuyoruz. Allah'm (C.C.) adaleti ile, hidayet etmesi ve hidayete ermeyeni hidayetsiz bırakmasını ise şöyle uzlaştırıyor:
(143 d) tbn-i Teymiyye, Minhacü's-Sünne l, 266; Mecmua: V, 152.
İbn-İ Teymiyye Allah'ın (C.C,) hayır yoluna gitmek isteyen bir kulu*nun bu yola gitmesine yardım etmesi ve onu muvaffak kılmasında ve ken*disini İnkâr eden bir inatçıyı onu kendi sapıklığına bırakmasında, herhan*gi bir zulüm görmemektedir. Bunların her ikisi de yaptıkları işi Allah'ın (C.C.) kendilerinde yarattığı tam bir hürriyeti hissettiğine, hür bir irade ile o fiili seçtiğine göre bunda bir zulmün bulunması söz konusu değildir. Böylece Mu'tezüe'den farklı bir görüşü ortaya koyan İbn-i Teymiyye bu konuda şöyle demektedir:
«Allah Taala kullarından müstağnidir. Onlara ancak faydalı olanı emretmiş, zararlı olanı ise nehyetmiştir. O, kullarına emrederek ve kendisine itaat etme*leri için iyilik etmektedir. Şimdi insanlara faydalı bazı şeyleri emretmiş olan iyi ve bilgin bir kimse düşünelim. Bu zat daha sonra bu insanların bir kısmına, emrettiği o şeyi yapmaları için yardım edip diğerlerine etmeye birincilere tam olarak iyilik etmiş olurken, yardım etmediği diğerlerine zulmetmiş olmaz. Bu kimse ayrıca suç işleyen bazı kimseleri adalet ve kanununun gerektirdiği bir ce*za ile cezalandırsa O'nun bu davranışı yine güzel olur, Bir de en büyük hikmet sahibi, en büyük merhamet sahibi olan Allah'ın (C.C.) hikmet ve merhametim düşünelim. O'nun insanlara ilettiği emir ve nehiyler onları uyarmak ve öğret*mek içindir. Eğer Allah (C.C.) emrettiği şeyleri işlemeleri için insanlara yar. dım ederse, onlara lütfetmiş olduğu nimetleri tamamlamış olur, bundan dola*yı kendisine şükredilir. Fakat yardım etmek ve terk ederse ve p da suç işlerse bunda başka bir hikmet vardır. Eğer bu fiil sonucu onu işleyen bir acı duya*cak olursa bu o kişinin kendi acı veya tat veren ihtiyarî fiillerinin sonucudur. Bunun Allah'ın (C.C.) kaza ve kaderiyle olması bir çelişki arz etmez. Allah'ın (C.C.) kulunu hür bir irade sahibi kılması O'nun kudret ve hikmetinin mükem*melliğini gösterirken, o ihtiyarî fiillerin sonuçların kula döndürmesi de hikmet ve kudretinin tam oluşunu ifade eder.»
Bu ifadelerde kaza ve kadere iman ve kabu! çok bilen ve hikmet sa*hibi olan Allah'ın (C.C.) hikmetine teslim olma manalarını görebiliriz. Bu*rada Allah'ın (C.C.) fiillerinin bir illeti bulunup bulunmayacağı gibi yeni bir konuya gelmiş bulunuyoruz. Şimdi bu konuyu kısaca ele alalım.
GERİ ANA SAYFA