Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kabe nasıl kıble oldu

hikmetimm

New member
Katılım
29 Mar 2007
Mesajlar
500
Tepkime puanı
9
Puanları
0
Yaş
45
Konum
istanbul
Rasulullah s.a.v. Efendimiz, Hicret'in on altinci ya da on yedinci ayina kadar namazlarini Mescid-i Aksa'ya yönelerek kildi. Bununla birlikte, kiblenin Mescid-i Haram'a döndürülmesini gönülden arzu eder, bunun için dua ederdi. Sonra bir gün ilâhi emirle bu da gerçeklesti.
*
Bes yüz kisilik bir kafile?
Medine'den yola çiktilar. Çogunlugu puta tapiyor, fakat Kâbe'yi ve Arafat'i kutsal biliyorlar ve kendi inançlarina göre hacca gidiyorlar. Aralarinda yetmis kadar müslüman da var.
Birinci Akabe beyatinda iman etmis olan Medineliler, kavimlerinin hidayetine vesile olmak için çok gayret etmisti. Kur'an'i ögretmesi için Peygamber Efendimiz tarafindan gönderilen Mus'ab b. Umeyr, gece gündüz demeden insanlara Allah'in dinini anlatmisti. Iste simdi yetmis küsur müslüman olarak Mekke'ye, Rasulullah s.a.v.'e gidiyorlar. Yine Akabe'de O'nunla bulusacaklar.
?Kudüs'e yönelmek istemiyorum'
Kafiledeki müslümanlarin çogu Allah Rasulü s.a.v.'i henüz tanimiyor. O'nu ilk kez görecek olmanin heyecani içindeler.
Müslüman Medinelilerin ileri gelenlerinden Bera b. Ma?rur r.a. arkadaslariyla konusuyor:
- Arkadaslar! Benim bir düsüncem var. Ama bana uyar misiniz, uymaz misiniz bilmiyorum.
- Nedir o? diye sordular. Bera Kâbe'yi kasdederek:
- Bu binayi arkamda birakmak istemiyorum, namazimi ona yönelerek kilmak istiyorum.
Arkadaslari söyle karsilik verdi:
- Bize, Peygamberimiz'in sadece Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya dogru namaz kildigi haber verildi. O'nun yaptiginin aksini yapmak istemeyiz.
Bera b. Ma?rur yine de:
- Ben Kâbe'ye yönelerek kilacagim, dedi.
Kafiledekiler yol boyunca namaza durduklarinda Mescid-i Aksa'ya yönelirken Bera b. Ma?rur Kâbe'ye dönerek namaz kildi. Fakat Mekke'ye vardiklarinda içine bir kurt düstü; acaba dogru mu yapmisti? Yegeni sair Kaab b. Malik r.a.'a durumu açti. Rasulullah s.a.v.'e gidip yaptigi isin dogru olup olmadigini soracaklardi.
Yola çiktilar ama ikisi de Allah Rasulü s.a.v.'i tanimiyordu. Karsilastiklari bir adama, O'nu nerede bulabileceklerini sordular. O da Kâbe'nin yaninda amcasi Abbas r.a. ile birlikte bulundugunu söyledi. Bu habere memnun oldular, çünkü ikisi de Abbas r.a.'i ticaret için arada bir Medine'ye ugradigi için taniyorlardi.
?Keske sabretseydin'
Mescid-i Haram'a girdiklerinde Rasulullah s.a.v.'i amcasi ile otururken buldular. Selam verip oturdular. Efendimiz s.a.v. amcasina sordu:
- Bu iki adami taniyor musun?
Abbas r.a. cevap verdi:
- Evet. Bu, Bera b. Ma?rur. Kavminin ileri gelenelerindendir. Bu da Kaab b. Malik.
- Sair olan mi?
- Evet.
Kaab r.a., Allah Rasulü tarafindan giyaben taniniyor olmasina çok sevindi. Bera b. Ma?rur söz aldi ve meselesini söyle arz etti:
- Ey Allah'in Nebisi! Bu yolculuga çiktim, Allah beni Islâm'a hidayet etti. Bu binayi arkama almamayi düsündüm ve namazlarimi ona dogru kildim. Arkadaslarim bu konuda bana uymadi. Benim içime de bir kurt düstü. Ne buyurursunuz ya Rasulallah?
Efendimiz s.a.v. söyle buyurdu:
- Bir kiblen (Mescid-i Aksa) vardi. Onun üzerine sabretseydin ya!
Bu görüsmeden sonra arkadaslariyla birlikte Mescid-i Aksa'ya dogru namazlarini kilmaya basladi. (Ahmed b. Hanbel: Müsned)
Bera b. Ma?rur r.a., bu görüsmenin gerçeklestigi günlerde yapilmis olan Ikinci Akabe Beyati'nda Medinelilerden seçilen on iki kisiden birisi oldu. Medine'ye döndüklerinde pek fazla yasamadi. Bir süre sonra, Efendimiz'in hicretinden bir ay önce vefat etti. Malinin üçte birinin Rasulullah s.a.v.'e verilmesini vasiyet etmisti. Diger bir vasiyeti de yüzü Kâbe'ye dönük olarak defnedilmesiydi. Böyle yapildi.
Efendimiz s.a.v. Medine'ye hicret ettiginde onu sordu. Bir ay önce vefat ettigi bildirildi, vasiyetlerinden söz edildi. Efendimiz s.a.v. vasiyet etmis oldugu malinin çocuklarina verilmesini emir buyurdu ve mezarinin basina gidip cenaze namazini kildi.
Rasulullah s.a.v. Efendimiz, Hicret'in on altinci ya da on yedinci ayina kadar namazlarini Mescid-i Aksa'ya yönelerek kildi. Mekke'de iken Kâbe'nin yakininda bulundugunda, Kâbe'yi araya alarak Mescid-i Aksa'ya dogru namaz kildigi da nakledilmistir. Bununla birlikte, Efendimiz s.a.v. kiblenin Mescid-i Haram'a döndürülmesini gönülden arzu eder, bunun için dua ederdi. (Cessâs: Ahkâmu'l-Kur'an)
*
Rastlanti olabilir mi?
Bir gün Rasulullah s.a.v. Efendimiz, namazlarini Kâbe'ye yönelerek kilmak isteyen Bera b. Ma?rur r.a.'in mahallesine gitmisti. Ögle vakti girdiginde, oradaki Benî Seleme mescidinde namazi kildirdi. Her zaman oldugu gibi Kudüs'e dogru namaza durdu ve ilk iki rekati o sekilde kildi. Tam bu esnada Yüce Mevlâ, bundan sonra kible olarak Kâbe'yi seçtigini söyle ferman buyurdu:
?Biz senin yüzünün göge dogru dönüp durdugunu görüyoruz. Iste simdi seni, memnun olacagin bir kibleye döndürüyoruz. Artik yüzünü Mescid-i Haram tarafina çevir. (Ey Müslümanlar!) Siz de nerede olursaniz olun, yüzlerinizi o tarafa çevirin. Süphe yok ki Ehl-i Kitap, onun Rablerinden gelen gerçek oldugunu çok iyi bilirler. Allah onlarin yapmakta oldularindan habersiz degildir.? (Bakara, 244)
Rasulullah s.a.v. Efendimiz kilmakta oldugu namazin son iki rekâtini Kâbe'ye dönerek kildi. Bu haber kisa zamanda yayildi. Artik o günden sonra Kâbe müslümanlarin kiblesi oldu.
Benî Seleme mescidi, böyle önemli ve mübarek bir olaya sahitlik ettigi için iki kibleli mescid anlaminda ?Mescidü'l-Kibleteyn? diye anildi.
KIBLE NEDIR?
Kible, yön ve yönelinen taraf ya da yönelinen sey anlaminda bir kelimedir. Dinimizde müslümanlarin namaz kilarken dönmeleri gereken istikameti yani Kâbe'yi ifade eder.
~Ayni dili konuşanlar değil,Ayni duyguları Paylaşanlar anlaşabilirler~
 

Aysegul

New member
Katılım
15 May 2006
Mesajlar
891
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
38
"Mus'ab b. Umeyr" gerçekten peygamber efendimizin çok sevdiği bir zatmış...yazıda ismi dikkatimi çekti..

paylaşımın için tşkler :)
 

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
kabe zaten il kıbleydi. Alak suresi ve tefsirlerina bakarsanız, efendimizin daha ilk namazlarda kabe'ye yöneldiğini görürsünüz...sonra mescidi aksaya dönülmüş, nihayetinde tekrar kabe'ye dönülmüştür...
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Neden

Neden

kabeqr2.jpg
www.resimcity.com_kabe_resimleri.jpg
[FONT=Times New Roman, Times, serif]115- Bununla beraber, doğu da Allah'ın, batı da Allah'ındır. Artık nereye dönerseniz dönün, orası Allah'a çıkar. Şüphe yok ki, Allah(ın rahmeti) geniştir, O, her şeyi bilendir.[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Rahman ayetlerinde böyle söylüyo..Ozaman Kabe ne anlama geliyor? [/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Neden Kabe kıble olarak tayin ediliyor...[/FONT]
 

nns

New member
Katılım
3 Eki 2007
Mesajlar
48
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Konum
islambul
bence müslümanların birlik ve beraberliğini sağlayacak bi sığınağa ihtiyaçları olduğu için.Kabu bi buluşma noktasıdır.Tüm müslümanalrın (imkanları dahilinde)en az bir defa gitmeleri farzdır.Ve bu bağlamda bir baişlangıç bir birlik oluşur.Diğer dinlerdede vardı.Bi yer demek bi dinin bi başlangıcı ortak bi bütünlüğü demek .Düşünsene dünyadaki tüm müslümanalrla aynı yere ibadet ediyorsun.bi sembol belki.
 

a l p e r

New member
Katılım
10 May 2007
Mesajlar
364
Tepkime puanı
27
Puanları
0
@Metin Mete

Haşa Allah(cc) mekandan münezzehdir. Yönümüz kabeye gönlümüz Allah'a(cc) inşaallah.

"Yön"dür orası. Sayın nns'nin dediği gibi mekanda birliktir (doğrusunu Allah(cc) bilir). Vakit namazları da zamanda birlik değil mi? Camiler, cemaat hep birlik ve beraberlik demek değil mi?.


Bazı şeylerin nedenlerini sorgulamak insanı kulluk bilincinden uzaklaştırabilir (mazallah). Müslüman, teslim olmuş Allah'a(cc) yönelmiş insandır. Öyle ya kabenin içi dışı ne ise ne. Biz ona değil Allah'a(cc) secde ediyoruz.

Bu tarzdaki sorular bana "BEN daha bilinçliyim" diyen ve nefsi emmarenin "BEN" anlayışına kapılmış iman etmeyi gerilik ve akılsızlık gibi gören kibirli insanların hallerini anımsatıyor (sözüm meclisden dışarıdır bir anlamda kendimi hatırladım diyelim). Deistlerin en büyük yanılgısıdır bu soruları sormak. Bu anlayışa kapılmak Allah(cc) korusun dini inkara kadar götürür...

Allah celle celaluhu ve peygamberimiz Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi vesellem efendimizin buyurduklarını sorgulamak yerine emredilenlere uyan doğru bir müslüman olmaya çalışırsak ALLAH'a(CC) kulluk mertebesine ulaşacağız inşaallah.
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
Bakara Suresi, 142-145. Ayetler:

142- İnsanlar içinde bir kısım beyinsizler takımı, "Bunları bulundukları kıbleden çeviren nedir?" diyecekler. De ki: "Doğu da, batı da Allah' ındır. O, kimi dilerse onu hidayete erdirir."

143- Ve işte böyle, sizi ortada yürüyen bir ümmet kıldık ki, siz bütün insanlar üzerine adalet örneği ve hakkın şahitleri olasınız, Peygamber de sizin üzerinize şahit olsun. Daha önce içinde durduğun Kâ'be'yi kıble yapmamız da şunun içindir: Peygamber'in izince gidecekleri, iki ökçesi üzerinde geri döneceklerden ayıralım. Bu iş elbette Allah'ın hidayet ettiği kimselerin dışındakilere çok ağır gelecekti. Allah imanınızı kaybedecek değildir. Hiç şüphesiz Allah, bütün insanlara çok şefkatlidir, çok merhametlidir.

144- Doğrusu, biz, yüzünün semaya yöneldiğini, orada şekilden şekile geçerek, aranıp durduğunu görüyorduk. Artık seni hoşnud olacağın bir kıbleye çevireceğiz. Haydi bakalım, yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir. Siz de ey müminler, nerede olursanız olun, yüzünüzü o tarafa doğru çevirin! Kendilerine kitap verilmiş olanlar da kesinlikle bilirler ki, Rabblerinden gelen o emir haktır. Ve Allah, onların yaptıklarından ve yapmakta olduklarından gafil değildir.

145- Celâlim için, sen o kitap verilmiş olanlara, bütün delilleri de getirsen, yine de senin kıblene tabi olmazlar, sen de onların kıblesine tabi olmazsın. Zaten onlar da birbirlerinin kıblesine tabi değiller. Celâlim hakkı için, sana gelen bunca ilmin arkasından sen tutar da onların arzu ve heveslerine uyacak olursan, o zaman hiç şüphesiz, sen de zâlimlerden olursun.


Açıklama:

142-Kıble: Esasen insanın herhangi bir tarafa dönmesi ve yönelmesi halidir ki, Türkçe "yön" demektir. Dindeki geleneksel anlamıyla namazda dönülen mekana isim ve terim olmuştur.

Cenab-ı Hak kıblenin değiştirilmesine ve yeni bir sırat-ı müstakîm (doğru yol) gösterilmesine ve bu şekilde yeni bir ümmetin oluşumuna işaret buyururken, aynı zamanda bazı kendini bilmezler tarafından bu konuda söylenecek cahilce sözlerin geçersizliğini de açıklamak için şöyle buyuruyor:

İnsanlar içinden birtakım beyinsizler, hafif akıllı anlayışsızlar diyecekler ki; bunları, yani Muhammed ve ümmetini, bulundukları kıblelerinden yani Beyt-i Makdis'den çeviren nedir? Bu söz, neshi inkar eden ve kıblenin tahviline itiraz etmek isteyen yahudiler veya münafıklar tarafından ileri sürülmüş, âyet de onlar hakkında inmiştir. Bu sûrenin baş tarafında, "Şunu muhakkak biliniz ki, asıl beyinsizler asıl budalalar onlardır." (Bakara, 2/13) âyetinin hükmüne göre, bu âyetin münafıklar hakkında inmiş olması daha münasiptir. Yani bunlar böyle söylemiş ve söyleyeceklerdir. Ey Muhammed! Sen o beyinsizlere şöyle söyle; doğu da, batı da Allah'ındır, yani gün doğusundan gün batısına kadar bütün yönleriyle yeryüzü Allah'ındır. Allah'ın hiçbir mekana ihtiyacı yok, kendisine özgü mekanı da yoktur. Bütün yönlerin sahibi olan Allah, dilediği kimseyi yeni bir sırat-ı müstakime hidayet eder, başarılı kılar. Burada doğrudan doğruya Fatiha Sûresi'ndeki duasına açık bir bağlantı, ince bir cevap var.

Birincisi: Burada "sırat-ı müstakim"in nekire oluşu, yani "el" harf-i tarifiyle belirlenmeyişi, bu yolun büyüklüğüne ve yeniliğine bir işarettir ki, istenilenden daha güzel, öteden beri gidilenin ve bilinenin dışında, bambaşka ve daha fazla nimet ve saadete elverişli, daha kolay selamete götüren, yani gazap ve sapıklıktan uzak bulunan bir doğru yol demek olur.

İkincisi: Bu sırat-ı müstakime hidayet, bu yola girebilmek, sırf ilâhî iradeye bağlanmıştır. Yaratılışta ilâhî iradeye bağlı olmayan hiçbir şey bulunmadığı halde, bunun burada böyle özellikle vurgulanması, böyle bir sırat-ı müstakimi ihsan etmesi ve ona kulların girebilmeleri hususunda, daha önceden kulların herhangi bir istek ve gayretleri bulunmadığına ve bunun Allah tarafından bir ihsan ve ikram olduğuna tenbih içindir. Yolu açan Allah olduğu gibi, o yola girecek olanları seçen de Allah'dır. Ayrıca burada çalışma kanununun bir yönüne ve ilâhî iradenin çalışmanın başlangıcından da önce olduğuna işaret vardır. Çalışma meselelerinde de ilâhî irade ve dileme, kulların istek ve iradelerine göre tecelli eder. Burada olduğu gibi, tamamiyle vehbî (Allah vergisi) olan hususlarda ise kulun çalışması, ilâhî irade ve dilemeyi takip eder.

Hasılı Cenab-ı Hak, her şeye maliktir ve dilediği kulunu, sırf kendi irade ve dileğiyle peygamber yapar, ona büsbütün yeni bir din ve şeriat ihsan eder. Bu hususta onu engelleyecek hiçbir kuvvet yoktur, peygamberlik de bir çalışma işi değildir ve bu iş "Kazandığı iyilikler kendi lehine, kazandığı kötülükler de kendi aleyhinedir." (Bakara, 2/286) ilkesinin çerçevesi dışında kalan bir iştir. Söz konusu ilke bu ihsandan sonra geçerlik kazanır. Kudretiyle yeni bir peygamber ve yeni bir din gönderebilen Allah'ın, kıblenin değişmesini emretmesine itiraz edebilmek için hiçbir sebep yoktur.

143-Cenab-ı Hak, Resulü Muhammed'e bu hidayeti bahşetmiştir. Ve ey Muhammed ümmeti! Sizi işte böyle bir doğru yola hidayet etmek suretiyle Biz sizi vasat (orta), merkez ve her tarafı denk, mu'tedil, uyumlu, ılımlı ve hayırlı bir ümmet yaptık. ki siz diğer insanlar üzerine sözlü olarak veya fiilen veya halen adil bir şahit ve örnek alınacak kimseler olasınız.

Şühedâ: Şehîd'in çoğuludur, şehîd şehadet masdarından "fâil" anlamına "feîl" veya "mef'ûl" olarak şahit ve meşhud mânâsınadır. Kendi geleneğimizde "şehid", "meşhûd bilcenne" yani cennetlik olduğuna şahitlik edilen kişi demektir. Ancak burada kelime "şâhid" mânâsınadır. Şahit bir gerçeği ispat konusunda şahitliğine, yani bilgisine ve görüşüne dayanarak verdiği habere başvurulan verilecek hükme delil niteliğinde olan kimsedir ki, bundan istifade edilerek, ıstılahta herhangi bir genel yargıyı ispat için başvurulan delil veya tanığa da şahit denilir. Şer'an, kendisinin başkası aleyhinde bir hakkı bulunduğunu haber verme ve talep etmeye dava, başkasının kendi üzerinde hakkı olduğunu haber verme ve beyan etmeye ikrar denildiği gibi, bir başkasının bir başkası üzerindeki hakkını açıklama ve haber vermeye de şehadet (şahitlik) denilir. Şu halde şahit, davacı ile davalı arasında ortada, tarafsız, adil ve yalnızca gerçeği söyleyen, sözü dinlenir ve sözüne itibar edilir bir kimse demektir. Bundan dolayı da gerek hareket ve davranışları bakımından, gerek diğer halleri bakımından örnek alınan kimselere de "şahit" denilir: "Bu böyledir, çünkü filan böyle söyledi, filan iş böyle yapılmalıdır, çünkü filan böyle yapıyor." tarzında herhangi bir konuda kesin hüküm için senet kabul edilen kişiler de hep şahit hükmündedirler ki, bunlar en büyük insanlar demektir.

İşte Cenab-ı Allah, Muhammed ümmetini insanlar arasında böyle hakşinas, doğru sözlü, adil, dürüst ve iyi ahlâk sahibi, ilim ve irfan ile seçkin, şahitlik yapmaya layık, merkezî bir cazibeyi ve imameti haiz, önder bir cemaat yapmak ve tam mânâsıyle adil ve hakim bir ümmet teşkil etmek için, Hz. Muhammed Mustafa'nın gölgesinde ve çevresinde insanları yeni bir sırat-ı müstakime hidayet buyurmuştur. Diğer kavimler arasında İslâm ümmetinin, bu vazifelerini unutmaması icab edecektir.

Müslümanlar şuna buna uyuntu olmayıp, başka milletlere nümûne-i imtisal (örnek) ve merci olması gerekecektir. Bunu temin eden sırat-ı müstakim vehbî (Allah vergisi) olduğu halde, onun üzerinde bu noktadan yürümek kulun veya kulların çalışmasına bağlı olan bir iştir. Ve bunu elde eden, bu saydığımız özellikleri kazanmış olan ümmetin icmaı (toplanması) da hak bir delil, gerçek bir şahit olur. Gerçekte bu şartlar altında yürüyen müslümanlar ve özellikle Ashab-ı kiram, yeryüzündeki bütün kavimlerin teveccüh ve güvenini kazanan bir merkez olarak hak konusunda önderliği haiz bir büyük ümmet olmuşlardı. Ey müslümanlar! Siz, işte böylece insanlar üzerine şahit olasınız, bu Resul de sizin üzerinize şahit ve sizin için uyulacak, ardına düşülecek bir önder olsun.

"Gerçekten de Allah Resulü'nde sizin için güzel bir örnek vardır." (Ahzab, 33/21) âyetinin delalet ve işaret ettiği gibi, siz onu, söz ve davranışlarınızda, oturup kalkışınızda kendinize şahit tutar, imam ve önder kabul eder; bir örnek, bir nümûne-i imtisal edinirseniz ve onun getirdiği sırat-ı müstakim üzerinde giderseniz bütün insanlar sizin arkanızdan gelir ve sizi cemaatınızla birlikte kendisine imam tanır, hakkın açığa çıkması için size ve sözünüze başvururlardı. Bunun için icmâ-ı ümmetin delil olması, her şeyden önce ümmetin kitaba ve sünnete uygun yaşamasına bağlıdır. Böyle yapmayanlar gerçek bir ümmet olamazlar. Aksine başka ümmetlerin, başka milletlerin arkasına düşmeye mecbur kalır, onlara tabi olur, uydu olmaya mahkum olurlar. Hürriyetleri de ellerinden gider, esir milletler durumuna düşerler. Bir hadis-i şerifte rivayet olunmuştur ki:

"Ahirette, diğer ümmetlerin hepsi, kendi peygamberlerinin tebliğlerini inkar edecekler. Cenab-ı Hak, muhakeme icabı, o peygamberlerden tebliğ ettiklerine dair belge isteyecek, nihayet Muhammed ümmeti huzura getirilecek ve onlar şahitlik edecekler. Diğer ümmetler, siz bunları nereden biliyorsunuz? diyecekler. Muhammed ümmeti de: Bunu bize Allah, kitabı ile ve gönderdiği hak Peygamber'in diliyle bildirdi." diye cevap verecekler. Bunun üzerine Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimiz getirilecek, kendisinden ümmeti sorulacak, tezkiye edilmeleri istenecek, o da ümmetinin adaletine ve doğru söylediğine şehadet edecek ve onları açıkça tezkiye edecektir".

Peygamber Efendimiz Mekke'de iken Kâbe'ye dönerek namaz kılardı. Medine'ye hicretten sonra Kudüs'e doğru namaz kılmaya başlamıştı ki, bunda oradaki Yahudileri İslâm'a ısındırma çabası ve maksadı bulunduğu söylenebilir. Bunun hakkında buyuruluyor ki: âyetteki "kıble" "Ce'alnâ" fiilinin mukaddem olan ikinci mef'ûlüdür, "elleti" ise birinci mef'ûlüdür, kıblenin sıfatı sanılmamalıdır. Yani, senin vaktiyle üzerinde bulunduğun Kâbe'yi yine sana kıble yapmışız, başka bir şey değil, ancak peygambere ittiba edip, ona uyanları, geldiği izden geri dönüp gidecek ve irtidat edecek olanlardan seçip ayırmak, çirkin ile güzeli, yani iyi ile kötüyü birbirinden ayırdetmek ve bu suretle her birinin halini açığa çıkarmak, Benim bildiğim şeyi sizlerin de bilmesini sağlamak içindir. Böyle olmasa idi, onları yalnızca Ben bilirdim, siz bilemezdiniz, ayırdedemezdiniz.

Peygamber Efendimiz, Medine'ye gelip Beyt-i Makdis'e doğru namaz kılmaya başlayınca, bu iş Araplar'ın gücüne gitti. Daha sonra tekrar Kâbe'ye dönülerek namaz kılınması emir buyurulduğu zaman Araplar sevindi, yahudilerin gücüne gitti: Yahudiler, "Bu ne iş böyle, kâh buraya, kâh oraya? Bunda kesinlik ve kararlılık olsa böyle olur mu?" diye İslâm'dan çıkıp dinden çıkanlar oldu. Münafıklar, ipe sapa gelmez sözlerle müslümanlar arasına şüphe ve fitne sokmaya çalıştılar. Müslümanlardan bazıları, "Vefat eden arkadaşlarımızın kıldıkları namazlar ne olacak?" diye telaş ve endişeye kapıldılar. İşte bütün bunlara karşı ve daha doğrusu, kıblenin değişmesinden önce bu gibi hallerin olabileceğine işaret etmek üzere bu âyetler inmiştir.

İşte bu meselede birçok bakımdan deneme vardır. gerçi bu hal, bu deneme büyük ve ağır bir şeydir, ancak Allah'ın hidayet ihsan ettiği, imanda sebat için irade nasip eylediği kimselere ağır gelmez, onlara Allah'ın hiçbir emri ağır gelmez. Şunu da iyi biliniz ki, Allah, sizin imanda sebatınızı ve imanınızın eser ve alâmeti olarak kıldığınız namazlarınızı ve iyiliklerinizi hiç yok etmez, kaybolmasına izin vermez. Şu halde kıble değişmiş olunca bundan evvel kıldığınız namazlar ve vefat eden kardeşlerinizin namazları Allah katında zayi olmaz, kaybolup gitmez. Çünkü Allah kesinlikle insanlara karşı pek şefkatli ve pek merhametlidir. Ne onların ecirlerini zayi eder, ne de iyiliklerine olmayan ve işlerine yaramayan bir emir gönderir.

Sizin şefkat ve merhamet, kayırma ve kollama namına bildiğiniz şeylerin bütünüyle kaynağı O'ndadır. O'nun nesihle ilgili emirleri, sizin zararınıza olacak şekilde öncesine geçerli olmaz. Her emir kendi süresi içinde geçerlidir. Bu kural, zamanımızda, "Kanun makabline şamil olmaz, meğer ki hafifletici özelliği olsun." şeklinde ifade olunan bir hukuk ilkesidir.

Nafî, İbnü Kesîr, İbnü Âmir, Hafs kırâetlerinde hemzenin meddi ile "raûf" şeklinde okunur. Diğerlerinde medsiz olarak okunur, lakin mânâ aynıdır.

144-İşte Allah böyle bir Allah'dır. Ve size bu şekilde bir sırat-ı müstakim verecek ve sabit bir kıble gösterecektir. Hz. Peygamber, yukarıdan beri devam edip gelen bu işaretler üzerine artık kıblenin değişmesiyle ilgili vahiy emrinin gelmesini bekleyip duruyordu. Adeta semadan Cibril'in yolunu gözlüyor ve atası İbrahim aleyhisselâmın kıblesi olan Kâ'be'ye yönelmek için Allah'a dua ediyordu.

Nihayet şu âyetler nazil oldu:

"Ey Muhammed! Biz senin yüzünün sık sık semada dönüp durduğunu görüyoruz, artık seni, pek memnun olacağın bir kıbleye kesinlikle çevireceğiz. Şu halde sen hemen yüzünü doğruca Mescid-i Haram'ın şatrına çevir."

Yani, Kâ'be tarafına çevir. Bu suretle eski kıble kaldırılmış ve istikbal-i kıble (kıbleye dönme) farz olmuş oldu. Yüzün dosdoğru olarak kıbleye çevrilmesi, bedenin ön tarafından tamamiyle yönelmesi demek olduğu aşikardır. Şu halde yüzün ve bedenin Kâ'be'den başka bir tarafa dönmesi namazı bozar. Fakat uzakta bulunanlar için bizzat Kâ'be'ye isabet de şart değildir. İşte bundan dolayıdır ki, bizzat "Kâ'be" denilmeyip, "Mescid-i Haram'ın şatrına" buyurulmuştur. Mescid-i Haram ise Kâ'be'nin kendisi değil, çevresindeki Harem-i şeriftir. Ve burada savaş, kavga ve her türlü saldırı yasak bulunduğu ve tam bir güvenlik hedef tutulduğu için ona "haram" veya "harem" denilmiştir.

Şatr: Bir şeyin yarısı veya en önemli parçası, veyahut bir yanı mânâlarına gelir. Kâ'be, Mescid-i Haram'ın tam ortasında bulunduğu için, yarısı Kâ'be'nin yarısında son bulur. Ve bundan dolayı Mu'tezile bilginlerinden Cübbâî ve Kâdî Abdülcebbâr, namazda Kâ'be'nin yarısına isabet şart olduğuna, bir kenarına dönmenin yeterli olmadığına kâil olmuşlardır. Fakat gerek sahabeden, gerek tabiînden ve gerekse daha sonraki devir müfessirlerinden hepsi (cumhur), uzaktan Mescid-i Haram'ın bulunduğu tarafa yönelmenin yeterli olduğunu ve ancak Mekke'de ve Mescid-i Haram'ın içinde Kâ'be'nin herhangi bir tarafına isabetle yönelmenin gerekli olduğunu açıklamışlardır ki, buna göre çıkacak sonuç şudur: Mümkün olduğu kadar Kâ'be tarafına demek olur. Yani şatr, doğrudan doğruya Kâ'be'yi, "Mescid-i Haram" da Kâ'be semtini ifade eder. Bu meselenin ayrıntılı olarak açıklaması, fıkıh kitaplarının "istikbal-i kıble" bahsine aittir.

Berâ b. Âzib hazretlerinden rivayet olunuyor ki, Resul-i Ekrem Efendimiz Medine'ye gelmiş ve onaltı ay "Beyt-i Makdis" tarafına namaz kılmış idi. Daha sonra namazda Kâ'be'ye dönmesi emredildi. Bu Kıble'nin çevrilmesi olayı, Bedir Gazası'ndan iki ay önce Recep ayı içinde öğleyin güneşin zevalinden sonra meydana geldi. Resulullah, Beni Seleme mescidinde ashabı ile birlikte öğle namazını kılarken âyet geldi. Kılmakta olduğu öğle namazının ilk iki rek'atini Mescid-i Aksa, son iki rek'atini Mescid-i Haram tarafına kıldığı, hatta Peygamberimizin yer değiştirip Kıblenin değiştiğini bildirmesiyle erkeklerle kadınların da yer değiştirip birbirlerinin yerini aldıkları ve bundan dolayı o mescide "Mescidü'l-Kıbleteyn" adı verildiği dahi zikredilmiştir. Derhal etrafa haberler gitmiş, Kuba mescidinde dahi halka namazda iken biri gelmiş "Resulullah Kâ'be'ye çevrildi!.." diye bağırmış olduğu da rivayetler arasındadır.

Kıblenin çevrilmesi hakkında yukarıda "Doğu da, batı da Allah'ındır. Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (zatı) oradadır." (Bakara, 2/115) âyetiyle başlayıp, devam eden işaretler bu âyet ile son ve kesin şeklini almıştır. Artık namazda Kâ'be'ye yönelmek farz olarak kesinlik kazanmıştır. Bunun için bazı din âlimleri nâsih (neshedici) olan âyetin bu âyeti olduğuna kâni olmuş iseler de doğrusu çoğunluğun dediği gibi neshedici iş bu "Yüzünü Mescid-i Haram'ın şatrına dön!" emridir. Cenab-ı Hak, bizzat Resulünü böyle bir emirle taltif buyurduktan sonra, diğer yerlerde yaşayan diğer müslümanlara da ayrıca buyuruyor ki; ve her nerede bulunursanız, yani nerede namaz kılarsanız, yüzlerinizi onun tarafına çeviriniz, yani Kâ'be'nin bulunduğu tarafa yöneliniz.

Demek ki, namaz kılmak için bir mescit gibi belli ve özel bir yerde bulunmak şart değildir, muhakkak bir mescitte namaz kılmak farz değildir. Fakat belli bir kıble olarak Mescid-i Haram'a doğru, Kâ'be tarafına doğru dönmek herkese farzdır. Ancak düşman korkusu gibi zaruri bir mazeret karşısında buna imkan bulunmadığı hallerde ve zamanlarda, buna yakın herhangi bir yöne dönmek yine yeterli olur. İşte "Nereye dönerseniz dönün, Allah'ın yüzü oradadır." âyetinin gerçek mânâsı da budur. Yani âyet kıbleye yönelmenin çeşitli sebeplerden dolayı mümkün olmadığı veya kıblenin hangi yönde olduğu kestirilemediği istisnaî ve ârizî haller için geçerlidir. Bu da İslâm ümmetine Allah'ın ayrıca bir lütfu ve kolaylığıdır.

Şimdi kıblenin böyle Kâ'be'ye döndürülmesine diğer Kitap ehli ne diyecektir? Daha önce kendilerine kitap verilmiş olanlar, yani yahudiler ve hıristiyanlar kesinlikle bilirler ki, bu çevirme emri Rableri tarafından gelmiş olan hak bir emirdir. Onlar içinde her ne kadar "hangi şey, hangi sebep onları kıblelerinden çevirdi?" şeklinde ileri geri konuşmak isteyen beyinsizler takımı bulunsa da kitaba hakkiyle inanan ve ona aşina olanlar bu gibi hükümlerde Allah tarafından birtakım nesih ve tebdillerin yapılabileceğine cevaz verirler ve hatta bunun bir ilâhî sünnet ve gelenek olduğunu, ayrıca Kâ'be'nin vaktiyle İbrahim aleyhisselâmın da kıblesi olduğunu bilirler. Ve Allah, onların amellerinden, ne yaptıklarından, ne yapmak istediklerinden gafil değildir, yani cezalarını verecektir. Şu halde bu cümle, Kitap ehli hakkında açık bir korkutma, bir ihtar ve uyarıdır. İbni Âmir, Hamza, Kisâî, Ebu Cafer ve Ravh kırâetlerinde "tâ" ile okunur. Bu okunuşa göre, Allah hiç birinizin amellerinden gafil değildir, demek olup müminler hakkında müjde, kâfirler hakkında ise korkutma ve tehdit mânâsı taşır.

145- Ey Muhammed! Vallahi sen o inatçı Kitap ehline her âyeti, her türlü mucize ve delili de getirsen, gerçeği isbat için bütün belgeleri gözler önüne sersen onlar senin kıblene tabi olmazlar. Sen onlara aklî ve naklî âyet ve delillerin en açığını gösterdin, akıl ve hikmetten, eski zamanlardan bahsettin ve bilhassa İbrahim kıssası ile Kâ'be'nin şerefi hakkında bilgiler verdin.

Bütün bunları anlamak istemeyenler, hiçbir delili dikkat nazarına almazlar ve şu halde senin tabi olduğun kıbleye uymazlar, zaten sen de onların kıblesine tabi olmazsın. Bundan başka onlar birbirlerinin kıblesine de tabi olmazlar. Çünkü yahudiler 'ya, hıristiyanlar da gün doğusuna dönerler. Onların birbirleriyle uyum sağlamaları ihtimali de yoktur. Vallahi, sen, bu yahudilerle hıristiyanların batıl üzere gittiklerini bildiren ve sana gelen bunca ilimden sonra, farz-ı muhal, kalkar da onların arzu ve heveslerine, hakkın emrine aykırı olan keyfî gidişlerine ve arzularına uyacak olursan o takdirde iyi bil ki, sen de muhakkak o zalimler güruhundan olursun. İşte o zaman sen de Allah'ın ahdine nail olamaz, insanlara imam olup ümmet teşkil edemezsin. Şu halde senin onlara uymaya kalkman, Allah'ın verdiği hükümle sana yasak ve muhaldir.

KURAN'I KERİM TEFSİRİ
(ELMALILI MUHAMMED HAMDİ YAZIR)
 

Serhan Eðeryýlmaz

New member
Katılım
1 May 2007
Mesajlar
385
Tepkime puanı
12
Puanları
0
Yaş
37
Peygamber efendimiz zamanında her iş düzenli idi,namazında düzeni var idi namaz peygamber efendimizin zamanında kıbeye dönük olarak kılınıyordu bu da namazın kılınışlarından bir haldir,bir gün sahabeler namaz kılacakları zaman 4 yanları dağlar ile çevrili imiş bu halde kabeyi göremez ve o yöne doğru namaz kılamaz olmuşlar bu sebeple şu ayet inmiştir.


Bakara Suresi 115.Ayet :''Bununla beraber, doğu da Allah'ın, batı da Allah'ındır. Artık nereye dönerseniz dönün, orası Allah'a çıkar. Şüphe yok ki, Allah(ın rahmeti) geniştir, O, her şeyi bilendir.''
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
:)
Hani mezhepsizsiniz anladık da,
bu kadarını da beklemezdim.
Demek ki Zahid El Kevseri Hz. doğru söylemiş.
"Mezhepsizlik,dinsizliğin köprüsüdür."



Neden sorunca dinsizmi olduk onu söyleyen halt etmis,kalbimi yarip kontrolmu etmis?Biz sorguluyoruz varsa cevabin verecen yoksa susacanki adam sanalim...

:)
Hani mezhepsizsiniz anladık da,
bu kadarını da beklemezdim.
Demek ki Zahid El Kevseri Hz. doğru söylemiş.
"Mezhepsizlik,dinsizliğin köprüsüdür."



Istersen bizde sizi suclamasini biliriz?Nelerle suclayacagimizida onlarinda ne müsrikligini nede Allahin disindaki Rablarini yazariz,Sadece senin ve senin gibilere tek cevap saygili olun o zaman bizde sizi bir adam olarak kabul edelim...
 

rusen_alp

New member
Katılım
11 Mar 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
42
Konum
ruhlar aleminden
Neden sorunca dinsizmi olduk onu söyleyen halt etmis,kalbimi yarip kontrolmu etmis?Biz sorguluyoruz varsa cevabin verecen yoksa susacanki adam sanalim...





Istersen bizde sizi suclamasini biliriz?Nelerle suclayacagimizida onlarinda ne müsrikligini nede Allahin disindaki Rablarini yazariz,Sadece senin ve senin gibilere tek cevap saygili olun o zaman bizde sizi bir adam olarak kabul edelim...


Sorun şu !

Bir takım reformist hareketlerle yola çıkıp illa farklı olacağım sloganıyla bu yolda ilerlerken en temel kuralları sorgulamak insana " mezhepsizlik dinsizliğin köprüsüdür " sözünü doğru çıkarttırıyor, hiç unutmayalım ki bazı kavimler soru sormak yüzünden helak olmuştur.Kuran-ı KERİM'de de çok soru sormanın sakıncaları üzerinde durulmuştur. Önemli olan sorgulamak değil, hiç bir şeyi sorgulamaya gerek duymayan bir imana sahip olmaktır. İyi BAYRAMLAR...
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Sorun şu !

Bir takım reformist hareketlerle yola çıkıp illa farklı olacağım sloganıyla bu yolda ilerlerken en temel kuralları sorgulamak insana " mezhepsizlik dinsizliğin köprüsüdür " sözünü doğru çıkarttırıyor, hiç unutmayalım ki bazı kavimler soru sormak yüzünden helak olmuştur.Kuran-ı KERİM'de de çok soru sormanın sakıncaları üzerinde durulmuştur. Önemli olan sorgulamak değil, hiç bir şeyi sorgulamaya gerek duymayan bir imana sahip olmaktır. İyi BAYRAMLAR...


Yani koyun gibi öylemi?Ama emir öyle degil Rusen;

Kuran insanın güdülen sürüler değil, aklını işleten insanlar olmasını ister ve Peygamber'e bile "bizi güt" demelerini yasaklar (2Bakara Suresi 104). Oysa Kuran'dan uzaklaştırılan halk menfaatler doğrultusunda güdülmek istenmiş ve Peygamber'den başka hiç kimseye onay vermeyen dinimizde, uydurma kutsallar, uydurma mezheplerle bu işe soyunmuşlardır.

Ne garip tablodur ki Kuran'ı satanlar Kuran'a sahip çıkıyor, büyücülerin, muska yazanların, hoca efendi diye etekleri öpülüyor, dini maddi ve manevi menfaatlerinde tatmin aracı görenler, bir de utanmadan kendileri gibi olmayıp kendilerince kötü örnek olanları kafirlikle suçlayıp, aforoz ediyorlar.Iste sizlere alkissssssssssssss...
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Sorun şu !

Bir takım reformist hareketlerle yola çıkıp illa farklı olacağım sloganıyla bu yolda ilerlerken en temel kuralları sorgulamak insana " mezhepsizlik dinsizliğin köprüsüdür " sözünü doğru çıkarttırıyor, hiç unutmayalım ki bazı kavimler soru sormak yüzünden helak olmuştur.Kuran-ı KERİM'de de çok soru sormanın sakıncaları üzerinde durulmuştur. Önemli olan sorgulamak değil, hiç bir şeyi sorgulamaya gerek duymayan bir imana sahip olmaktır. İyi BAYRAMLAR...



Arti asla feform diye tuturmadik aksine Kuranan inisindeki gibi yasa dedik Resulün uyduguna uyalim dedik,Eger varsa Kuranin disinda bir istegimiz bunu isbat etmen gerekir Rusen Kitabin gelis tarihini al bizim isteklerimizin tarihine bak VAllahi senin soyundugun daha yeni fikir bizimki daha eski...
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
:)
Hani mezhepsizsiniz anladık da,
bu kadarını da beklemezdim.
Demek ki Zahid El Kevseri Hz. doğru söylemiş.
"Mezhepsizlik,dinsizliğin köprüsüdür."




[FONT=Times New Roman, Times, serif]Herbirini kendi günahı ile yakaladık.[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Bazılarının üstüne taş yağdıran [/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]bir kasırga gönderdik. [/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Bir kısmını, o korkunç titreşimli ses yakaladı. [/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Onlardan, yere batırdıklarımız da oldu. Bazılarını da boğduk. [/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Allah onlara zulmedecek değildi. [/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Fakat onlar kendi benliklerine[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]zulmediyorlardı.[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Allah'tan başkalarını velilerden edinenlerin durumu, [/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]bir ev edinen dişi örümceğin durumuna benzer. [/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Ve evlerin en güvensizi/en zayıfı [/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]elbette ki dişi örümceğin işidir. [/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Keşke bilselerdi![/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Allah onların, [/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]kendisinden başka ne gibi birşeye yalvardıklarını/kulluk ettiklerini bilir.[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]O'dur Aziz, O'dur Hakim. [/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]( 29 Ankebut 40,41,42 )[/FONT]

 

a l p e r

New member
Katılım
10 May 2007
Mesajlar
364
Tepkime puanı
27
Puanları
0
"Neden Kabe kıble olarak tayin ediliyor?"
Bu soru dinsizlerin veya dinsizliğe gidenlerin sorduğu bir sorudur. Kimseyi dinsizlile suçlamıyorum ama soru dinsizliğin alametidir. Bir hastalığın var olduğunu anlamak için herhangi bir organı açıp ayırmaya gerek yok Anlayana belirtiler kafi gelir :)

Neticede bu soru teslim olmuş birinin soracağı bir soru değildir. Teslim olan kişi, zor şartlarda kabeye dönemeden kılınan namazı sorar...

Soru: Neden kıble kabedir?
Cevap: "Kıble Kabe'dir" emredildiği için KABEDİR...

Sayın Metin Mete, müsaadenizle size bir küçük kardeş tavsiyesi vermek istiyorum, bu tavsiyeyi "çok bilmişlik" olarak değil "dışarıdan birinin bakış açısı" olarak alınız inşaallah. Eğer bulunmadıysanız ateist-deist forumlara gidip bir üye olun ve ufak katılımlarda bulunun. Aranızdaki benzerlikleri tespit edip bir karara varın :) Teslim miyiz değil mi?

Ek: Ayrıca onlara cevap verecek kadar ilim ehli miyiz? Madem burada öğrenmekden ziyade öğretmek ve uyandırmak amacındaysınız, önce onlara cevap vermeye çalışın derim. Şu sorduğunuz soruların çok daha gelişmişlerini ateistler soruyor emin olun...
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
"Neden Kabe kıble olarak tayin ediliyor?"
Bu soru dinsizlerin veya dinsizliğe gidenlerin sorduğu bir sorudur. Kimseyi dinsizlile suçlamıyorum ama soru dinsizliğin alametidir. Bir hastalığın var olduğunu anlamak için herhangi bir organı açıp ayırmaya gerek yok Anlayana belirtiler kafi gelir :)

Neticede bu soru teslim olmuş birinin soracağı bir soru değildir. Teslim olan kişi, zor şartlarda kabeye dönemeden kılınan namazı sorar...

Soru: Neden kıble kabedir?
Cevap: Kıble Kabe'dir emredildiği için KABEDİR...

Sayın Metin Mete, müsaadenizle size bir küçük kardeş tavsiyesi vermek istiyorum, bu tavsiyeyi "çok bilmişlik" olarak değil "dışarıdan birinin bakış açısı" olarak alınız inşaallah. Eğer bulunmadıysanız ateist-deist forumlara gidip bir üye olun ve ufak katılımlarda bulunun. Aranızdaki benzerlikleri tespit edip bir karara varın :) Teslim miyiz değil mi?



Ilk yazinda ayniydi sana cevap vermedim biliyorsun Sebebini hic düsündünmü?Hayir siz düsünemezsiniz neden cünki akliniz kirada?Sonrasi verdigin bir cevapta var"Cevap: Kıble Kabe'dir emredildiği için KABEDİR...
"Ama yok siz istiyorsunuzki tek tek vermemi evet onuda yapariz Insallahu Teala.Sen benim yerime gitmissin Ateislerin yanina bana ne gerek(Aslinda bir cok ateisle berabet ayni semtte yasamak zorunlulugum var)siz tesbiti yaptiniz cok benziyorsunuz?Neden benziyoruz cünki onlarda soruyor"Alper efendi neden su hadis kitabin disinda?"güzel bir soru ama yok soran dinsiz veya Metin mete cevap ne gerek babam söylersin kafir bitirirsin isini öyle degilmi?Yazik Cevap düsünmek yerine hazir cevap nedir filanca Seyh dedi iste bunlar dinsizligin köprüsü hehehehehehehehe güldürüyorsun...



Not;Düzgün agizla cevap verene tesekkür dahi etmisim...
 

a l p e r

New member
Katılım
10 May 2007
Mesajlar
364
Tepkime puanı
27
Puanları
0
Yok hayır tartışmıyorum. Zira tartışılacak bir şey yok.

Soru sormak dahi ilim ister sayın metin mete. Bakın her soru sorulmaz. Soran olursa ya cahil bir patavatsızdır ya da artniyetlidir.

Her sorunun sorulamayacağına densiz bir soru sorarak örnek vermem gerekiyor mu yoksa siz ne demek istediğimi analadınız mı?

Demek ki soru sormak marifet değil. Marifet, sorulan soruda.


Dediğim inşaallah önce kendi çelişkilerinizi çözün sonra insanları sandığınız çelişkiden kurtarmaya çalışın. Her anlayışa göre farklı ibadet olmaz.İslamın ruhunda birlik ve beraberlik vardır değil mi? Çok kişi kendini birilerine uymaz sanır fakat ya şeytana uyuyordur ya da nefsine...


Zaten sanırım müslüman değil de hanifim deme sebebiniz budur. TESLİM OLMAMIŞSINIZ ;)
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Yok hayır tartışmıyorum. Zira tartışılacak bir şey yok.

Soru sormak dahi ilim ister sayın metin mete. Bakın her soru sorulmaz. Soran olursa ya cahil bir patavatsızdır ya da artniyetlidir.

Her sorunun sorulamayacağına densiz bir soru sorarak örnek vermem gerekiyor mu yoksa siz ne demek sitediğimi analadınız mı?

Dediğim inşaallah önce kendi çelişkilerinizi çözün sonra insanları sandığınız çelişkiden kurtarmaya çalışın. Her anlayışa göre ibdet şekli olmaz. İslamın ruhunda birlik ve beraberlik vardır değil mi?

Zaten sanırım müslüman değil de hanifim deme sebebiniz budur. TESLİM OLMAMIŞSINIZ ;)



Zaten tartismam ama olayi bu boyutada tasimam,Her soru sorulmaz tamamda bu soru neden sorulmaz?Ortada bir Beyt var Kitabullah ile tescil edilmis.Neden sormayalim kardesim neden?Sen hangi celiskiden söz ediyorsan buyur sor ama böyle kacamak oynama bana ben asla sevmem acik yazarim Yoksa yok Teslim olmamissiniz?Sizmi karar veriyorsunuz Allahin yerine?
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Yok hayır tartışmıyorum. Zira tartışılacak bir şey yok.

Soru sormak dahi ilim ister sayın metin mete. Bakın her soru sorulmaz. Soran olursa ya cahil bir patavatsızdır ya da artniyetlidir.

Her sorunun sorulamayacağına densiz bir soru sorarak örnek vermem gerekiyor mu yoksa siz ne demek istediğimi analadınız mı?

Demek ki soru sormak marifet değil. Marifet, sorulan soruda.


Dediğim inşaallah önce kendi çelişkilerinizi çözün sonra insanları sandığınız çelişkiden kurtarmaya çalışın. Her anlayışa göre farklı ibadet olmaz.İslamın ruhunda birlik ve beraberlik vardır değil mi? Çok kişi kendini birilerine uymaz sanır fakat ya şeytana uyuyordur ya da nefsine...


Zaten sanırım müslüman değil de hanifim deme sebebiniz budur. TESLİM OLMAMIŞSINIZ ;)


Bak bu ayri konu tartisirim,Hemde istedigin gibi Iste senin gibi anlamamakta direnen olunca her anlayisa özel bir ibadet oldugu zanni cikiyor ortaya degilmi?Simdi ben sana secde desem sende inadima amuda kalksan degilmi?Simdi ben sana Kitabullahta Allahin kendi garantisiyle bunu herkesin kendi anlayisina göre degil sadece Alemlerin Rabbi olan Sahibimiz ve Efendimiz Allahin istedigi gibi anlayacagini yaziyor desem ne dersin?
 

Serhan Eðeryýlmaz

New member
Katılım
1 May 2007
Mesajlar
385
Tepkime puanı
12
Puanları
0
Yaş
37
Dinde Kuran-ı Kerim'den Muhammed Mustafa'nın Hadis-i Şeriflerinden başka kaynak aramayın,Kuran-ı Kerim'in ve Kuran-ı Kerim'in uygulanış esasları olan hadis-i Şeriflerin dışında bulduğunuz bid'at'lara göre insanları değerlendirmeyin.Kim Kuran-ı Kerim'e ve onun uygulanış esasları olan Hadis-i Şeriflerine uyan doğru söz söylüyorsa o Allah yolundadır.Kolay olan dini zorlaştırmayın.Allah'tan korkun.
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
Dinde Kuran-ı Kerim'den Muhammed Mustafa'nın Hadis-i Şeriflerinden başka kaynak aramayın,Kuran-ı Kerim'in ve Kuran-ı Kerim'in uygulanış esasları olan hadis-i Şeriflerin dışında bulduğunuz bid'at'lara göre insanları değerlendirmeyin.Kim Kuran-ı Kerim'e ve onun uygulanış esasları olan Hadis-i Şeriflerine uyan doğru söz söylüyorsa o Allah yolundadır.Kolay olan dini zorlaştırmayın.Allah'tan korkun.




Seni anlamakta zorlaniyorum hem acik hatta apacik kitab ama baska kaynak hemde ölümünden 150-250 yil sonra derlendigi söylenen?.....
 
Üst Alt