Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İzzeti, Zillete Tercih Edenler

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Ebu Hureyre (r.a.)'in rivayetiyle soyle buyuruyor Rasulullah (s.a.s.):
"Sizin uzerinize oyle bir zaman gelecek ki kisi, acz ve fucûr arasinda secime zorlanacak. Kim bu zamana ulasirsa aczi, fucûra tercih etsin!"(1)
Merhamet olunmus ummetine karsi cok tutkun, onlara pek duskun, sIkintiya ugramalari gucune giden, mu'minlere sefkatli ve esirgeyici olan(2) Onderimiz Rasulullah (s.a.s.), aralarinda yasadigi muddetce onlari uyarmis, hidayetlerine vesile olmus, en dogru yolu gostermis, o yolda dosdogru gitmelerini saglamistir... Kendisinin vefatindan sonra, Ummetinin karsilasacagi olaylara karsi da kendilerini uyarip nasil davranmalarinin geregini de ogretmistir...
Ebu Hureyre (r.a.)'in rivayet ettigi hadiste Rasulullah (s.a.s.), kendisinden sonraki zamanlarda ummetinin ferdleri, âciz birakilmak ile fucûr islemek arasinda tercihe zorlanacaklardir. Boyle bir zorlanma karsisinda aczi, fucûra tercih etsin emrini veriyor...
Mucize sahibi, son Nebî ve son Rasul Rasulullah Muhammed (s.a.s.), gaybi bilen Rabbi Allah Teâlâ tarafindan kendisine bildirilen gelecege dair haberi ummetine iletiyor ve nasil davranmalarinin geregine kendilerine haber veriyor... Rasulullah ( s.a.s.)'in gelecege dair vermis oldugu bu haber, gaybi bilen Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ'nin kendisine bildirdigi bir hakikattir... Cunku Rasulullah (s.a.s.), hevâsindan konusmaz!..
Yegâne Rabbimiz Allah soyle buyurur:
"O, herâdan (Kendi istek, dusunce ve tutkularina gore) konusmaz.
O (soyledikleri) yalnizca vahyolunmakta olan bir vahiydir."(3)
Muvahhidlerin ve Muttakîlerin imami Rasulullah (s.a.s.), her hâlinde hak olani, dogru olani, hayirli ve guzel olani yapiyor, gosteriyor ve soyluyordu... O ( s.a.s.), her ne soylemis ise, hak, dogru, hayirli ve guzeldir...
Abdullah b. Amr (r.a.) anlatiyor:
Ben, muhafaza etmek dusuncesiyle Rasulullah (s.a.s.)'den isittiklerimin hepsini yaziyordum. Kureys (Kabilesinden bazi muslumanlar):
-Rasulullah (s.a.s.), ofkeli hâlinde de, sakin hâlinde de konusan bir insan iken sen, O'ndan duydugunu yaziyor musun? diyerek beni, bundan men'ettiler.
Ben de yazmaktan vazgectim ve bu durumu, Rasulullah (s.a.s .)'e anlattim.
(Rasulullah) parmagiyla agzina isaret ederek:
"Sen, yaz! Varligim elinde olan Allah'a yemin olsun ki bundan, haktan baskasi cikmaz!" buyurdu. (4)
Mucahidlerin imami Rasulullah (s.a.s .), hakdan baskasini konusmaz!...
Ebu Hureyre (r.a.) anlatiyor:
-Ya Rasulullah, iste sen, bizimle sakalasiyorsun! dediler.
Rasulullah (s.a.s.):
"Ben yalniz hakki soyluyorum!" buyurdu.(5)
Hakdan baska bir sey soylemeyen ve dosdogru olani, emrolundugu gibi dosdogru buyuran Rasulullah ( s.a.s.), "Vasat Ummet" inin gelecek zamanlarda, otorite sahibi zalimler tarafindan acz ve fucûr arasinda secilme zorlanacaklarini bildigi icin:
"Kim bu zamana ulasirsa aczi, fucûra tercih etsin!" buyuruyor.
Boyle buyuran onderimiz Rasulullah ( s.a.s.)'e itaat etmek, her muvahhid mu'minin imanî vazifesidir... Rasulullah (s.a.s.)'e itaat, Allah!a itaattir... O'na itaat, Allah Teâlâ'nin emridir...
"Ey iman edenler, Allah'a itaat edin, Rasulune itaat edin."(6)
"Kim Rasule itaat ederse, gercekte Allah'a itaat etmis olur."(7)
"Allah ve Rasulu, bir ise hukmettigi zaman, mu'min bir erkek ve mu'min bir kadin icin o iste kendi isteklerine gore secme hakki yoktur. Kim Allah ve Rasulune isyan ederse, artik gercekten O, apacik bir sapiklikla sapmistir."(8)
Yegâne onderimiz Rasulullah (s.a.s.), "yapin veya yapmayin" diye emir buyurdugu zaman, her mu'min muslumanin, "Isittik ve itaat ettik" demesi(9) ve itaat etmesi gerekir...
Rasulullah (s.a.s.), ancak itaat edilmek uzere soz soyler, emreder veya nehyeder... O'nun sozlerini, emir ve nehyini duyan her mu'min musluman itaat etmekle mukelleftir...
Abdullah Ibn Abbas (r.anhuma) soyle demis:
-Rasulullah'dan baska herkesin ilminden alinani olur!... (10)
Vasat Ummetin mutlak muctehid ulemâsindan Imam Malik (rh.a.) ise, soyle der:
-Rasulullah (s.a.s.) mustesnâ, herkesin sozu kabul ve reddedilebilir!(11)
Rasulullah (s.a.s.)'in ilmi ve sozu, hicbir seyi terk edilmeden alinir ve itaat edilerek uygulanir!...
Kendisine itaat edilen ve sozleri isitildikten sonra tereddudsuz kabul edilen Rasulullah (s.a.s.), egemen gucler tarafindan acz ve fucûr arasinda tercihe zorlanan muvahhid mu'min musluman kisinin, aczi, fucûra tercih etmesini emir buyurmaktadir!..
Âciz: Eli ermez, beceriksiz, kabiliyetsiz, zayif, gucsuz demektir...(12) Âcizlik, guc sahibi olan egemen tarafindan eli-kolu bagli birakilmak hâlidir...
Fucûr kelimesi, Seyyid Serif Curcânî (rh.a.) tarafindan su sekilde aciklanmaktadir:
"Nefis icin hasil olan bir durumdur ki, onunla seriat ve muruvvete aykiri bir takim islere girisilir." (13)
"Fucûr" kelimesini aciklayan Ragib el-Isfahânî (rh.a.):
"Diyanet perdesinin yirtilmasidir." Der.(14)
Tariflerden anlasildigi gibi fucûr, Âlemlerin Rabbi Allah tarafindan tayin buyrulmus olan haram sinirini asmak, gunah islemek ve ahlâken bozulmak demektir... Fâcir, gunahkâr, Allah Teâlâ'nin koymus oldugu haram sinirlari cigneyen, haddini asan, kulluk gorevlerini geregi gibi yerine getirmedigi gibi, Rabbi Allah'a karsi gelip isyan hâlinde olan bir durum sergilemektedir... Fisk ve Fucûr, boyle bir insanin en tabiî hâli hâline gelmistir... Bu isyan hâline oyle bir kapilmis ki, tevbe edip gunahlardan vazgecmek hatirina gelmedigi gibi, kendisine nasihat ederek tevbe etmesini tavsiyede bulunanlara karsi da sert tapkili olmaya kalkisir... Harama dalmayi, gunah islemeyi, haram sinirlari asmayi, bir cagdaslik ve bir medenî olmak olarak degerlendirir...
Insanoglunun en buyuk ve bas dusmani seytan da insanin bu gunahkâr hâlini kendisine cok guzel olarak gosterir, isyanini kendince hakli hâle getirir... Hattâ zaman zaman islenen bu gunahlara, masum kiliflar giydirir, hakli sebebler ortaya kor ve islenen gunahlarin gunah olmadigini, aksine zaruretten dolayi boyle davrandigini telkin edip soyletir... Yapilan bunca haksizliklari ve zulumleri, hakli cikarmak icin naklî ve aklî deliller de gundeme getirerek savunmaya calisir... Naklî delilleri carpitarak ve aklî delilleri sundurerek, yapilan zulmu hakli cikarmaya gayret eder... Boylece fucûru, acze tercih etmek zorunda kaldigini hakli sebeblere baglayarak kendisini temize cikarip hakli oldugunu ve herhangi bir hatâ islemedigini, aksine boyle bir yolu tercih ederken niyetinin iyi oldugunu dolayisiyla boyle bir amelden sevab bekledigini ilân eder...
Hicrî onbesinci asrin ilk yarisinda egemen zalim tagutlarin isgali altindaki Islâm topraklarina ibret nazariyla ve Allah'in nûruyla bakan mu'minin firasetiyle (15) bakildiginda, karsimiza cikan manzara cok korkunctur... Bu korkunc manzaranin ortaya cikisi, bir yanda egemen zalim tagutlarin zulmu, baskisi ve iskencesiyle gerceklesirken, diger yanda mensubu bulunduklarini iddia ettikleri yegân hayat nizami Islâmi yanlis anlayip yanlis yorumlayan musluman olduklarini beyan eden kitlelerin tavirlariyla da ortaya cikmaktadir...
Bu kitleler, acz ile fucûr arasinda secime zorlandiklarinda, onderleri Rasulullah (s.a.s.)'in, "aczi, fucûra tercih edin!" emrinin aksine fucûru, acze tercih etmektedirler... Boyle bir tercih, icine dustukleri zilleti kat uste kat hâline getirmekte, zindan olan dunya hayatini zindan icinde zindana cevirmektedir... Bu kitleler, Allah ve Rasulu ( s.a.s.)'in kendilerine vermis oldugu "birlesin, beraber olun, bir araya gelin, Tevhid uzere vahdet olusturun, kardesler olarak hep beraber Allah'in ipine yani hayat kitabi Kur'ân-i Kerim'e simsIki sarilan, Allah'in kitabina simsIki sarildiginiz gibi, Rasulunun sunneti'ne de simsIki sarilin" gibi emirleri bir yana birakmis, kendi menfaat ve maslahatlarina uygun davranislarda bulunmaktadirlar... Esaret altinda ve egemen tagutlarin baskici duzenlerinde zillet icinde yasarken "nasil rahat yasariz" anlayisiyla hareket etmekte ve egemen duzene ayak uydurmaktadirlar...
Sirk ve kufur ile egemen olan tagutlar, egemenlikleri altinda bulunan isgal ettikleri Islâm topraklarinda sirki ve kufru egemen etmis, sosyal yapiyi sirk ve kufur uzere kurmuslardir... Onlarin egemenliklerinde iki tip insan var: Vatandas ve Musluman!..
Vatandas ve musluman tipi, birbirinden tamamen ayri tiplerdir...Bu iki tip insanin, ilâh ve rab anlayislari tabi kildiklari kitab anlayislari, hayat duzeni olarak benimsedikleri duzen ve hayatlarinda ornek edindikleri onder anlayislari tamamen farklidir...
Tagutî duzenlerde vatandas tipinin ilâh ve rabbi, parlamentodur... Vatandasin hayatini duzenleyen, emr ve nehyeden, yasak ve serbest sinirlarini cizen, yani helâl ve haram hududlarini koyan parlamentosudur... Cunku yasama hakkini parlamentoya vermisler ve parlamenterler, kendilerine yasama hakkini verenler adina bu yetkilerini kullanmaktadirlar... Ulke ve toplum uzerine egemen olan parlamento yetkilileri olan parlamenterler, egemenligin kayitsiz-sartsiz kendilerinin oldugu soylenen vatandaslar adina yasa yapar ve yurutmeyi gerceklestirirler...
Insanlik tarihi boyunca sirk cephesinde yer alan insanlarin ilahlik ve rablik anlayislari, yasama hakkinin kendilerine verildigi krallar, imparatorlar, melikler, sultanlar, Fir'avnlar, Nemrudlar, diktatorler ve parlamenterlere kayitsiz-sartsiz itaat etmek olmustur... Bir kralin, bir imparatorun, ya da bir diktatorun tek basina gerceklestirdigi egemenlik hakkini, daha sonralari belli sayida parlamenterler, yerine getirmistir...
Vatandasin hayat kitabi, parlamentonun tasdik edip duzenledigi temel yasa kitabidir... Vatandas, O kitabi, hayat kitabi olarak benimsemis ve hayatini ona gore duzenlemeye calismistir...
Vatandasin hayat duzeni, mevcud Tagutî duzendir... Bu duzeni, bir din anlayisiyla benimsemis, onun ugrunda canini ve malini ortaya koymustur... Boyle bir anlayisi oldugu icin, "Kafirun Sûresi"nde:
"Sizin dininiz size, benim dinim bana"(16) buyrulmustur.
Ve vatandasin hayat onderi, benimsemis oldugu tagutî duzenin kurucusu olan kisi, yada kisilerdir...
Isgal edilen Islâm topraklarinda egemen anlayis, vatandaslik anlayisidir!..
Tagutlarin zulmu altinda esaret hayatini devam ettiren "Musluman" tipine gelince:
Muslumanin ilâhi ve Rabbi, Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ'dir... Hayat Kitabi, Kur'ân-i Kerim, hayat nizami, yani dini, Islâm ve hayat onderi, Rasulullah Muhammed ( s.a.s.)'dir...
Muslumanlarin cephesinde iki ana gorus gundeme gelmistir... Goruslerden biri, isgal edilmis ve egemen zalim tagutlar tarafindan yonetilen, sirkin hakim oldugu bir toplumda nasil rahat yasayabilirim gorusudur... Mevcud egemen duzene karsi koyamayacaklarini, duzeni degistirmeye guclerinin yetmedigini gundeme getirmekte ve tagutî duzenin egemenliginde rahat bir dunya hayati yasamanin yollarini arastirmaktadirlar... Bu anlayista olanlar, akîdelerini, amellerini, ekonomik ve siyasî goruslerini buna gore duzenlemekte, kendilerine rahatlik saglayacak olanlarla beraber olmaktadirlar... Onlar bu tavirlariyla, vatandas tipine yaklasmakta, zaman zaman ortusup aynîlesmektedirler...
Diger bir gorus ise, isgalci zalim tagutî guclere karsi Islâmî tavrini ortaya koyan, Tevhidi dunya gorusune sahib ve "tagutî duzen bana aid degil, olamaz da... O hâlde ben, bu sirk duzenini nasil degistirebilirim" anlayisi ile hareket etmektedir...
"Sizin dininiz size, benim dinim bana" hakikatini net bir tavir ile gundeme getiren bu gorusun sahibleri olan muvahhid mu'min muslumanlar, Rabbleri Allah'in:
"Mu'minler, mu'minleri birakip da kâfirleri velîler edinmesinler."(17)
"Ey iman edenler, Yahudî ve hristiyanlari velîler edinmeyin."(18) emirlerine tam teslimiyetle iman edip itaat eylemislerdir...
"Artik kim tagutu inkâr (redd) ederek Allah'a inanirsa, O, sapasaglam bir kulpa yapismistir, bunun kopmasi yoktur. Allah, isitendir, bilendir."(19) ayet-i kerimenin emrettigini yerine getirmis ve taguttan tamamen uzaklasmislardir...
Bu muvahhid mu'min muslumanlar, birbirlerinin kardesi (20) ve velîsi olmus,(21) egemen tagutî duzenden maddî ve manevî tum iliskilerini kesmislerdir... Ve bu egemen tagutî duzenden kurtulmanin mucadelesini vermektedirler... Islâm dusmanlariyla asla uyusmamislar... Ne yerli tagutlarla, ne de onlarin emir aldiklari tagutlar ile!..
Tevhid demis, iman demis, Islâm demis, Kur'ân ve Sunnet demis...Boyle inanmis, boyle amel etmeye gayret etmislerdir!..
Egemen tagutlar tarafindan isgal edilip sirk ve kufurle yonetilen Islâm topraklarinda yasayan bu insan tiplerini gundeme getirdik ki kisi, kendisini tanisin ve hangi safta bulundugunun farkina varsin... Saflarin netlesmesi, Onderimiz Rasulullah ( s.a.s.)'in emrine itaat konusunu da netlestirecektir...
Acz ve fucûr arasinda secime zorlananlar, fucûru, acze tercih ederken, hangi anlayisin ve hangi cephenin insanidir, net olarak anlasilsin! Ve yine onderi Rasulullah ( s.a.s.)'in emrine itaat ederek, boyle bir secime zorlananlar, aczi, fucûra tercih ederken, hangi anlayisin ve hangi cephenin insanidir, net olarak anlasilsin! Ve yine onderi Rasulullah (s.a.s.)'in emrine itaat ederek, boyle bir secime zorlananlar, aczi, fucûra tercih ederken, hangi cephede yer aldiklari belli olsun...
Egemen tagutlarin yonetiminde, "ben Muslumanim" diyenlere, boyle bir duzende rahat yasamak ve egemen tagutlara uzlasmak sarti ile cesitli imkânlar sunulmaktadir... Bu imkânlar ve yetkiler elde edildigi takdirde, hem kendisi, hem de yakinlari rahat edecekler... Fakat bu imkân ve yetkileri elde edebilmek icin, gerek akîdeden, gerekse amellerden taviz verilmemelidir!...
Egemen tagutlar, insanlari kendilerine benzetmeden, Allah'in tayin ettigi haram sinirlarini cignemeden, akîdesine ve salih amellerine ters dusmeden hic kimseye herhangi bir yetki vermemekte ve herhangi bir imkâni sunmamaktadir...
Rabbimiz Allah Teâlâ, sirk ve kufur cephesindeki tek millet olan kufur milletinin degismez karakterini soyle beyan buyurmaktadir:
"Onlar, senin kendilerine yaranmani (uzlasmani) arzu ettiler. O zaman onlar da, sana yaranip-uzlasacaklardi."(22)
"Onlar neredeyse, sana vahyettigimizden baskasini bize karsi duzup uydurman icin seni fitneye dusureceklerdi. O zaman seni, dost edineceklerdi."(23)
"Sen, onlarin dinlerine uymadikca, yahudî ve hristiyanlar senden kesinlikle hosnud olmazlar."(24)
Kufur ve sirk milletinin temsilcisi olan egemen tagutlar, "ben Muslumanim" diyenlerden istedikleri tavizi almadikca ve arzu ettikleri seviyede olmadikca, kesinlikle ne bir imkân, ne de bir yetki verirler... Ancak "ben Muslumanim" diyenleri, iki defa zillete dusurdukten ve anlara tamamen egemen olduktan sonra, kendi yasalarina itaatkâr bir tip hâline getirdikten sonra bir imkân ve bir yetki verirler... Iste boyle bir zilletten, tagutu kismen veya tamamen, ya itikaden, ya da amelen kabul edip itaat edenler, fucûru, acze tercih edenlerdir... Dolayisiyla Rasulullah ( s.a.s.)'in emrini dinlememis, zilleti, izzete tercih etmislerdir... Cunku egemen tagutlarla beraber olmak, onlarla uzlasmak ve onlarin hukumlerine gore mesâî harcamak Allah'a isyan edip gunah islemekten baska bir sey degildir!..
Yegâne onderimiz Rasulullah (s.a.s.)'in emrine tan teslim olaqn muvahhid mu'minler, egemen tagutlar tarafindan acz ve fucûr arasinda tercihe zorlanacak olurlarsa, Rasulullah (s.a.s.)'in emrine itaat ederek, aczi, fucûra tercih ederler... Dunyevî imkân, makam, mevki, yetki ve rahatlik icin fucûru tercih edip Allah'a isyan edenlerden olmamak icin butun gayretlerini gundeme getirir, var guclerince calisirlar...
Âcizligi tercih etmek demek, egemen tagutlarinin zulumlerine karsi eli-kolu bagli durmak demek degildir... Fucûru tercih etmediginden dolayi, bazi imkânlardan mahrum birakildiklari icin, fucûru tercih edip o imkânlara kavusanlara gore bir âcizlik hâli sergilenmektedir... Yoksa muvahhid mu'minler, Islâm topraklari isgal dilip, kufurun vesirkin egemen, Islâm'in mahkum kilindigi, boylece tagutlar hakim, mu'min muslumanlarin mahkum edildigi bir durumda nasil davranacaklarini biliyorlardir... Onlarin, Islâm'in hukumleri geregi ve imkânlari nisbetinde hareket etmeleri, kendilerini âcizlikten kurtarir, zilletten izzete yukseltir...
Allâme Ibn Abidîn (rh.a.)'in:
"Insanin mutmain oldugu, kabul edebilecegi gorus de bu olsa gerekir. Bu gorus istikametinde amel edilmelidir!" dedigi gorus ile amel edilip geregi yapilmalidir...
Allâme Ibn Abidîn ( rh.a .)'in vurguladigi gorus sudur:
"O bolgelerde, gayr-i Muslimler hakim olmuslar, muslumanlar bir bakima azinlikta kalmislar veya muslumanlar mahkum, gayr-i Muslimler hakim durumdadir.
Bu durumda ne yapilmalidir?
Gerekli olan, muslumanlarin kendi aralarinda birine bu gorevi vermeleridir. Onda ittifak etmeleri vacibdir. Onu, kendilerine idareci olarak secerler. O da, kadi tayin eder. Boylece kendi aralarinda vuku bulan hadiselerin yargi organlarina aktarilmasi saglanmis olur. Yine buralarda kendilerine Cuma namazi kildiracak bir imam da nasbederler."(25)
Egemen tagutlara itaati reddererek, aczi, fucûra tercih ettigi icin, toplumsal bir cok imkânlardan mahrum birakilan muvahhid mu'min muslumanlara, her turlu imkâni yaratan ve diledigine veren Âlemlerin Rabbi Allah'dan mujde var!.. Bu mujde, aczi fucûra, izzeti zillete tercih edenlericindir!..
Soyle buyuruyor Rabbimiz Allah:
"Kim Allah'dan korkup sakinirsa, (Allah) ona bir cikis yolu gosterir.
Ve onu, hesaba katmadigi bir yonden riziklandirir. Kim de Allah'a tevekkul ederse, O, ona yeter. Elbette Allah, kendi emrini yerine getirip gerceklestirendir. Allah, her sey icin bir olcu kilmistir."
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Allah (cc) razı olsun, güzel bir yazı. İnşaallah uzun olduğuna bakılmaksızın es geçilmeden okunur.
Sadece katılmadığım tek yer şurası oldu ki, kişisel düşüncem tam tersini önermektedir;
Fakat bu imkân ve yetkileri elde edebilmek icin, gerek akîdeden, gerekse amellerden taviz verilmelidir!...
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Fakat bu imkân ve yetkileri elde edebilmek icin, gerek akîdeden, gerekse amellerden taviz verilmelidir.

Evet, bu yol bana da doğru görünmedi. Ancak külliyen yok olmamak adına bir çare mi? acaba...
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Akide giderse, itikadın olmadığı yerde amel de gider. Amel olmadan zaten her söz havada asılı kalan kuru bir iddiadır. Hani şuna benzerki; bunu da bir kaç defa örnek vermiştik, bugün dahi yaşadığımız bir gerçektir: kişi cumaya gittiğinde imam faizin haramlığı konusunda hutbe veriyor, millet de sanki ilk defa duyar gibi bir hal ve vaziyette dinliyor. Hutbe bitiyor, namaz kılınıyor herkes dışarı çıktığında (geneli tenzih ederim) imam dahil; kredi kartının asgari tutarını ödemek için belki bankanın yolunu tutuyor. İmam dahi yaşamıyor ki, sözü tesir etsin de cemaat yaşasın.

Yaşamakve yaşadığınızı anlatmak kadar hiç bir söz daha tesirli olamaz. Kişi yaşadığı bir şeyi anlattığı takdirde sözü tesirli olur. Şeriatı yaşamayan, şeriatı anlatamaz. Çok iyi biliyorum; sevdiğim hocama bir şahıs geldi aynen şunu söyledi: dua edin de inşaallah memleketimize İslam hakim olsun. Mübarek şöyle hafifçe ona dönüp bir baktı va aynen aralarında şu konuşma geçti:

- Sen İslamı kendi evinde yaşaıyormusun ?

- Elhamdülillah yaşamaya çalışıyoruz inşaallah.

- Peki, hanımın yaşıyor mu ?

- Elhamdülillah o da yaşıyor.

- Peki karşı komşun ?

- Eee.. yok hiç namaza gittiğini görmedim.

- Peki, mahallendeki diğer insanlar ?

-Eee.. yok!

- Peki mahalle muhtarın ?

- Eee... yok!

- O halde siz önce kendi mahallenizde yaşayın, sonra şehrinizde yaşayın, Rabbül Alemin bu vesile ile memleketinize İslam'ı Hakim kılar!

O yüzden akide olmazsa, hiç bir şey olmaz! Temel; akidedir!
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Bu vechile mesajdaki o kısmı yeniden inceledim, evet, metinde yazım hatası var. Zira o kısmın ifade şekli de bunu gösteriyor.Düzelttim. Sağol radikal, dikkat ve idrakin için...
 
Üst Alt