SORU: İMAMA İTAATIN HÜKMÜ NEDİR? KUR’ÂN, ULÜ’L-EMRE İTAAT EDİN, BUYURUYOR.
Evet, Kur’an Ulu’l Emre itaatı emrediyor: “Ey iman edenler! Allah’a, Rasûlü’ne ve sizden olan buyruk sahiplerine itaat edin.” (Nisa, 4/59) diyor. Yani, “Ey iman edenler, Allah’a itaat ve inkıyad dairesi içine girin. O’na karşı başkaldırıp serkeşlik etmeyin. Allah’ın Rasûlü’ne -harf-i tarifle anlatılan o belli Rasûle- de itaat edin.” (Biz, diğer peygam-berleri de sever ve kabulleniriz. Zira biz, onlara itaat ve sevgiyi, o belli Rasûl ile öğrendik. Peygamberlerin kadr-u kıymetini, O’nun elimize uzattığı ölçü ile ölçüp anladık. Mesih, O’nun nûrlu beyanı içinde, bizim gözümüzün önünde büyük bir peygamber olarak abideleşti, yoksa O, teslisle karartılmış ve kilisede, evet o karanlık zeminde tamamen tanınmaz hale gelmişti. Hz. Mesih’ten Hz. Adem’e kadar bütün peygamberleri O’nun sayesinde tanıdık. Öyleyse, diğerlerini tanımak istiyorsanız, evvela o belli Rasûl’ü tanıyınız, O’na itaat ve inkiyad ediniz!. Ve yine O’nun aydınlık ikliminde ışıktan birer yumak haline geliniz. İşte o zamanı herşey aydınlığa kavuşacaktır.
“Medyun O’na cemiyyeti, medyûn O’ne ferdi;
Medyundur O masuma bütün bir beşeriyyet.
Ya Rab! Mahşerde bizi bu ikrar ile haşret!”
“Ve uli’l emri minküm” Yani “Rasul’ün aydınlık yolunda, O’nun yürüdüğü şehrahı bulmuş, sizden olan emir sahiplerine de itaat ediniz.” Üç-beş kişiyi idare edenden, binlercesini, milyonlarcasını idare edenlere kadar, Allah’ın gös-terdiği, Rasûl’ün elindeki meşalenin aydınlattığı yolda yürüyen ve o yoldan ayrılmamaya azimli, kararlı olan bütün önderlere, bütün liderlere tabi olunuz! Yerinde ve belli ölçüler içinde. Öbürlerinin de sözü dinlense, onlara da başkaldırılmasa hatta bir ölçüde müdârat ve mümâşat yapılsa bile; mutlak itaat edileceklerin peygamber çizgisinde olmaları şarttır.
Âyet, birbirine bağlı, Allah’a, Rasûl’e ve ulu’l emre olmak üzere üç itaattan bahsediyor. Peygamber, bütün büyüklüğünü, ihtişam ve celadetini, Allah’ın elçisi olmada kazanmıştır. O bir insandır, fakat bizim Allah’a ulaşmamız yolunda, gaye çapında bir vesiledir. Biz de bu vesileye tutunmuş gidiyoruz. Efendimizin elinde bulunan vesile öyle bir iptir ki, biz o ipe tutunduğumuz zaman Allah’a ulaşırız. Zira bu ipin öbür ucu Allah’ın elindedir. Efendimiz (a.s.m.) Kur’an’ı anlatırken öyle buyuruyor: “Kur’an öyle bir iptir ki bir ucu Allah’ın elindedir, kim ona tutunursa, Allah‘a yükselir.” İşte, Nebi Cenab-ı Hakk’ın emirleriyle ve bizim Allah’a karşı vazifelerimizle böyle içli dışlı olmuş ve böyle bütünleşmiştir. Nebi, Allah değildir. Hıristiyanların Hz.Mesih için dedikleri gibi, Allah’ın tahtının bir yanına oturmuş da değildir. Fakat yeryüzünde O, “Bir Mir’at-ı mücella dır ki, O’nda Allah görünür daim.”
Zatıma mir’at edindim zatını,
Bile yazdım adım ile adını.
Evet, Kur’an Ulu’l Emre itaatı emrediyor: “Ey iman edenler! Allah’a, Rasûlü’ne ve sizden olan buyruk sahiplerine itaat edin.” (Nisa, 4/59) diyor. Yani, “Ey iman edenler, Allah’a itaat ve inkıyad dairesi içine girin. O’na karşı başkaldırıp serkeşlik etmeyin. Allah’ın Rasûlü’ne -harf-i tarifle anlatılan o belli Rasûle- de itaat edin.” (Biz, diğer peygam-berleri de sever ve kabulleniriz. Zira biz, onlara itaat ve sevgiyi, o belli Rasûl ile öğrendik. Peygamberlerin kadr-u kıymetini, O’nun elimize uzattığı ölçü ile ölçüp anladık. Mesih, O’nun nûrlu beyanı içinde, bizim gözümüzün önünde büyük bir peygamber olarak abideleşti, yoksa O, teslisle karartılmış ve kilisede, evet o karanlık zeminde tamamen tanınmaz hale gelmişti. Hz. Mesih’ten Hz. Adem’e kadar bütün peygamberleri O’nun sayesinde tanıdık. Öyleyse, diğerlerini tanımak istiyorsanız, evvela o belli Rasûl’ü tanıyınız, O’na itaat ve inkiyad ediniz!. Ve yine O’nun aydınlık ikliminde ışıktan birer yumak haline geliniz. İşte o zamanı herşey aydınlığa kavuşacaktır.
“Medyun O’na cemiyyeti, medyûn O’ne ferdi;
Medyundur O masuma bütün bir beşeriyyet.
Ya Rab! Mahşerde bizi bu ikrar ile haşret!”
“Ve uli’l emri minküm” Yani “Rasul’ün aydınlık yolunda, O’nun yürüdüğü şehrahı bulmuş, sizden olan emir sahiplerine de itaat ediniz.” Üç-beş kişiyi idare edenden, binlercesini, milyonlarcasını idare edenlere kadar, Allah’ın gös-terdiği, Rasûl’ün elindeki meşalenin aydınlattığı yolda yürüyen ve o yoldan ayrılmamaya azimli, kararlı olan bütün önderlere, bütün liderlere tabi olunuz! Yerinde ve belli ölçüler içinde. Öbürlerinin de sözü dinlense, onlara da başkaldırılmasa hatta bir ölçüde müdârat ve mümâşat yapılsa bile; mutlak itaat edileceklerin peygamber çizgisinde olmaları şarttır.
Âyet, birbirine bağlı, Allah’a, Rasûl’e ve ulu’l emre olmak üzere üç itaattan bahsediyor. Peygamber, bütün büyüklüğünü, ihtişam ve celadetini, Allah’ın elçisi olmada kazanmıştır. O bir insandır, fakat bizim Allah’a ulaşmamız yolunda, gaye çapında bir vesiledir. Biz de bu vesileye tutunmuş gidiyoruz. Efendimizin elinde bulunan vesile öyle bir iptir ki, biz o ipe tutunduğumuz zaman Allah’a ulaşırız. Zira bu ipin öbür ucu Allah’ın elindedir. Efendimiz (a.s.m.) Kur’an’ı anlatırken öyle buyuruyor: “Kur’an öyle bir iptir ki bir ucu Allah’ın elindedir, kim ona tutunursa, Allah‘a yükselir.” İşte, Nebi Cenab-ı Hakk’ın emirleriyle ve bizim Allah’a karşı vazifelerimizle böyle içli dışlı olmuş ve böyle bütünleşmiştir. Nebi, Allah değildir. Hıristiyanların Hz.Mesih için dedikleri gibi, Allah’ın tahtının bir yanına oturmuş da değildir. Fakat yeryüzünde O, “Bir Mir’at-ı mücella dır ki, O’nda Allah görünür daim.”
Zatıma mir’at edindim zatını,
Bile yazdım adım ile adını.