Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İşte Davetimiz..!

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

Bir kaç kelime ile davetimizin içeriğini açıklayıp bu davetin gaye ve hedefini özetlersek üç önemli esasa ayırabiliriz:
1- Bütün insanl
ık ve özellikle müslümanlara davetimiz:
“Yaln
ız Allah’a kulluk yapmalarıdır. Allah’a hiç bir şeyi ortak koşmamalarıdır. Allah’tan başkasını kendilerine ilah ve Rab edinmemeliridir.”
2-
İslam’ı din olarak kabul edenlere davetimiz:
“Dinlerini Allah’a has k
ılmalarıdır. Kalplerini nifaktan temizleyip, fiillerini çelişkiden kurtarmalarıdır.”
3- Bütün insanl
ığa davetimiz:
“Zalim ve sap
ıkların yeryüzünü fesada boğmuş olan sistemlerini ele alarak kökten değiştirmeleridir. Otoriteyi tağutların ellerinden alıp, Allah’a ve ahirete inanan, İslam dinini kabul eden insanlık için diktatörlük veya anarşiyi istemeyen kimseleri başa geçirmeleridir.”
ık olduğu halde günümüzde bilmece halini alan bu gerçek, cehalet ve gaflet perdeleriyle örtülmüştür. Öyle ki gerçek bilgiden yoksun gayrı müslimler şöyle dursun, müslümanlar dahi bu açıklamalara muhtaç olmuşlardır.
Birinci Esas: Davetimiz içinde aç
ıklanan “Yalnız Allah’a kulluk yapmaları” sözündeki anlam ve hedefi sadece Allah’a kul olduğunu söyleyip, tıpkı Rasulullah (s.a.v.) dönemindeki müşrik toplumda olduğu gibi söz ve davranışlarda başı boş kalmak değildir.Yalnız“Allah’a kulluk yapmaları” sözünden kastız Allah’ın ekonomi, sosyal, ailevi ve her türlü dünya işlerinde hakim olduğuna, kainatı yarattığına, yeryüzündeki bütün canlılara rık verdiğine ve bütün yaratıkların ibadetle görevli olduğuna inanmak da değildir.
Üstelik, hayatı
n bir kısmı din işleri, bir kısmı dünya işleri diye ikiye ayırarak -bugün olduğu gibi- namaz, oruç gibi ibadetlerden öteye geçirmeme değildir, gayemiz. Bayındırlık, siyaset, sanat ve ekonomi gibi dünyevi hayatın bütün işlerinde, Allah’ın hiç bir müdahalesi yokmuş gibi göstermek ve insanların bu sahalarda bütünüyle hür, kalkınma ve servet için istediği kanunları yapabilme kudretine sahip olduğu şeklindeki bir inanç da, hiç değildir.
Çoğ
u kez düşülen bir yanılgı olarak, ubudiyetten ne anlaşıldığı ifade etmek gerekir. Din birdir ve hiç değmemiştir, kitap birdir, ne evvel ne de sonra onu yürürlükten kaldıracak bir sistem gelmiştir, şeklinde ortaya koyulan ubudiyetin manaları tamamiyle yanlışr. Oysa, bütün bir dünyada, İslam davetçileri de biliyor ve inanıyorlar ki, küfür ve cahiliyet anlayışı yok etmek için bu yanlış ubudiyet anlayışın sonunu getirmek şarttır.
Çünkü böyle bir inanç ve anlayış
, İslam’ın inanç sistemini değtirip çirkin görünmesine neden olan zihniyetin ta kendisidir. Kullarına hakim, kanun ve sistemler koyan, dilediği gibi tasarruf edip ceza ve mükafat verenin Allah olduğuna inanıp, nefsini biricik kuvvet ve kudret sahibi olan Allah’a teslim etmektir ubudiyet; İslam’ın kabul ettiği ve halkı davet ettiğimiz anlayış, siyasi, sosyal, ferdi gibi hayatın bütün sahalarında Allah’a boyun eğip ibadet etmektir. Adem’den (a.s.) peygamberlerin sonuncusu Rasulullah’a (s.a.v.) kadar bütün nebilerin çağırdıkları ubudiyetin amacı budur.
Allahu Teala Kerim olan kitabı
zda bu duruma işaret etmektedir:
“Ey mü’minler! Hepiniz teslimiyete giriniz.” (Bakara: 2/208)
İşte Rabbimiz bütün mevcudiyetimizle birlikte İslamiyete girmemizi emrediyor. Öyle ki, hayatın hiç bir yönü Allah’ın hükmünün ve rızasın dışına çıkmayacak, onun istek ve arzusu dışında olmayacaktır. Hayatın hiç bir şubesinde bütün ve kapsamlı olan ubudiyetten uzaklaşyacaksız ve işlerinizde kendinizi serbest zannedip, dilediğiniz sistemi seçmeye ve tabi olmaya çalışmayacaksız. İşte yaydığız ve bütün insanlığı çağırdığız ubudiyetin manası ve içeriği budur.
İkinci Esas: Allah’a iman edenlerin nefislerini nifakın karışıklığından ve amellerini çelişkilerden kurtarmaları istiyoruz. Nifaktan maksat; kişinin belli bir sisteme inandığı ve ona bağ olduğunu iddia edip de inandığı sisteme taban tabana zıt, başka sistemlerin emrinde ızdırapla yaşamaya rıza göstermesidir. Allah’ın sözünü en yüce tutan ve dinin yalnız Allah’ın dini olması için yeryüzünde İslam sancağını taşıyan ve bu imana davet eden Allah’ın fedailerine, hiç bir batıl itikadın temsilcilerinin karşı gelmemesini içten ve samimi olarak temenni etmek imanın gereğidir. İslam’ın darbe yediğini, hakimiyetinin azaldığını görünce büyük ızdırap duymak da aynı şeyin ifadesidir.
Mü’min olan kimse,
İslam sistemini, makam ve hakimiyetini sağlamadıkça, tevhid bayrağın yeryüzünde dalgalandığı görmedikçe, daima, ızdırap içinde kıvranır. Huzur nedir, bilmez. Bu imanın işaretidir. Dinsiz ve imansız olmayan kimse, bu hakikatı inkar edemez. Evlenme, boşanma, miras gibi konularla, İslam’ı dar bir çerçeveye sıkışrmak isteyen şer güçlerin, sapık ve yı ölçülerin gölgesinde huzur içinde yaşamak, bu bozuk sistemlerin himayesinde ömür sermayesini harcamak, yemin ile belirtelim ki, nifakın ta kendisidir. Müslümanlardan ve müslüman görünenlerden istediğimiz; dinlerini Allah’a halis kılıp, kendilerini nifakın karışımından kurtarmalarıdır. İslam dışı ölçülere hizmet eden kimse, derin bir delalettedir. Allah cümlemizi bu kimselerden korusun.
Müslüman bir evde yetiş
ip büyüyen ile, kendisi hidayet nuruna kavuşanın arasında bir fark gözetmeden bütün müslümanların işlerini çelişkilerden kurtarabilmelerini isteyişimizdeki gaye; kişinin hayatın çeşitli sahalarında yaptığı lerin birbirine uyması, yaptığılerin dediğine aykırı olmamasır. Öyle ise, bir kimse hayatın herhangi bir sahasında Cenab-ı Hakk’ın emrine uyup, sonra hayatın diğer sahalarında isyan ederse, yaptığı hareket İslamiyetle bağdaşmayan bir hareket olur. İmanın gereklerinden biri de; kişinin nefsini Allah’a teslim edip, tümü ile Hak dinin bayrağı altına girmesi, hiç bir işte Allah’a isyan etmemesi, kapsamlı ve bütün olan ubudiyetin dışına çıkmaması. İslam’a bağ olmasır. Hem de her mü’minin Allah’ın boyasıyla boyanması, çekici dünyanın güzelliğine aldanmaması, bütün bir yaşayışında doğru yoldan ayrılmamasır. Eğer bir hata işleyip kendisinden bir kötülük ortaya çıkarsa, mü’min olarak tevbe edip Allah’a dönmesidir. Ama bir kimse iman davasında bulunup namaz kılar, oruç tutar, belli ve sırlı farzları ve dini şiarları yerine getirir de, sonra kendini serbest bilip hayatın diğer işlerinde Allah’ın emrine boyun eğmezse, bu iş ubudiyete zıt olan çelişkinin ta kendisidir.
Sabah-akşam, “Ancak sana ibadet eder, ancak senden yardım dileriz.”
diye söylerler. Sonra da her davetçinin davetini kabul etmek, her teoriye ve ortaya atı
lan her zihniyete kapılarak, zalim idarecilere boyun eğip emirlerini uymakta da sakınca görmezler. İşte asıl çelişki budur. Bunlar da çelişkinin belirtileridir.Bütün müslümanların ahlaki ve toplumsal hastalıkların esasları bunlardır. Bu öldürücü hastalık devam ettiği sürece, aşağık duygusu hastalığından kurtulmalarına, onları öldürüp aşağıya atan tehlikeli durumu atlatmalarına imkan yoktur.
Üçüncü Esas: Müslümanların komünizme, faşizme ve batıdan ithal edilen yeni ideolojilere başip sarılmaları bu süregelen hastalığın sonuçlarındandır. Bunlar, yeyüzünde haksız olarak kibirlenen zalim sapıkların izlerini takip eder, zerre kadar da sakınmazlar.Bu teoriler ve ideolojilerin İslam’a aykı olduğunu, bu eğri yollarla doğru yolun birbirine zıt olduğunu kavramıyorlar. Her müslümana davetimizin en önemli temellerinden biri; her kötülükten uzak olunması, Allah’ın emrine “evet” denilmesi, ırkçık ve bölgecilik zihniyetinden sıyrıp, Hakk ile bağdaşmayan bütün “izm”lerden yüz çevirmesi, bu durumu korumak için sabredip sapık yollardan uzak kalmak için çalışmağa devam etmesidir.
Bunu bildikten sonra, üç temelimizin üçüncüsünden amacı
n ne olduğu artık gizli değildir. “Bütün insanlığa davetimiz ise; zalim ve sapıkların, yeryüzünü fesada boğmuş olan sistemlerini değiştirmeleridir.Sosyal nizamlara dayanarak insanları idare edenlerin yerine, Allah’a ve ahirete inanan, İslam’ı kabul eden, insanlık için diktatörlük veya anarşiyi istemeyen kimseleri idare mekanizmasın başına geçirmektir.”
İşte açıkladığız bu hakikat, gerçek ubudiyet manasını ve dini Allah için halis kılmanın, içlerine nifakın karışmasından uzak tutmanın, işlerin çelişkiden masum kalmasıtabii sonucudurBusonucun gerçekleşmesi ise ibadetten yüz çevirerek yeryüzünde haksız olarak kibirlenen kimselerin çevirdikleri ve yürüttükleri hayat ölçüsünü değtirmekle mümkün olacağı, şuurlu her müslümanın bildiği bir gerçektir.
Bilindiği gibi, yıkıcı ve bozucuların, istedikleri tarafa çevrilip, diledikleri gibi hareket ettikten sonra, bu maksada erişmek ve zaferi elde etmek mümkün değildir.
Bu zamanda tecrübe ile sabit olmu
ştur ki, haksız olarak kibirlenen ve bunun aşırılığında devam edenler, yapıcı ve adil düzeni vücuda getirmek için yolda en büyük engeli teşkil etmekte, barış ve adalet direklerini dikmeye mani olmaktadırlar. Yine kesin bir delil ve müşahade ile sabit olmuştur ki, Allah ve peygamber yolundan sapmış olanlar, diledikleri gibi tasarruf edip ve iş çevirdikten, küçük büyük her şeye hakim olduktan sonra, insanın iyi olmasında doğru yola girmesinde ümit yoktur. Bundan dolayıdır ki, küfür ve delalet kodamanlarının iktidarlarına son verebilmek için geceyi gündüze katıp çalışmak İslam’ın ve samimi kulluğumuzun icabıdır. Burada okuyucunun kalbinde bir şüphe doğabilir, bu değişiklik nasıl olacak? Böyle bir değişiklik yapmak ve düzeni değiştirmek temenni ve tatlı rüyalarla olmaz. Allah’ın adeti olduğu gibi, bu işi çevirecek, yoluna koyacak eller lazımdır. Bunun için güzel haslet ve ahlak lazımdır. Bu işi çevirip, Allah’ın adeti üzere, yeryüzünde iki müslüman ve iktidar için gerekli şarta sahip olan bir cemaat bulunmadığı takdirde, Allah iktidar ve yönetim işlerini sapıklara bırakacaktır. Fakat Allah’a, peygambere iman edip, iktidar için zaruri olan güzel ahlak ile bezenmiş ve hatta yüksek rütbeleri eline geçirmiş üstün bir cemaat bulunsa, şüphesiz ki Allah’ın adeti, zalim ve sömürücüleri üstün tutup arzu ettikleri gibi halkın geleceği ile oynamalarına imkan bırakmaz. Öyleyse, zulmün, bozgunculuğun sonunun gelmesi, idare mekanizmasının ehil olanların eline geçebilmesi için, davetimiz yalnız temenni, rica ve Allah’a sığınmaktan ibadet olmamalıdır. Allah ve Onun Rasulü’ne iman eden, dünya işlerini bir nizama sokup, insanlığı hakkıyla idrak etmek için gerekli olan güzel ahlak ve ruhi meziyetlerle süslü salih bir cemaati yetiştirmeye gayret göstermek gerekir. İktidarı elinde tutan küfür ve delalet kodamanlarını yüksek makam ve rütbelere ehil kılan haslet ve kabiliyetlerinden daha üstün haslet ve kabiliyetlere sahip olunulmasına önem vermek şarttır.

Ebul ala-Mevdudi (r.a)
 

mhmt

New member
Katılım
7 Kas 2006
Mesajlar
2,965
Tepkime puanı
715
Puanları
0
yazıyı daha önceki tarihlerde asmanızı dilerdim saygıdeğer sinang..

her satır ayrı bi ders.. o kadar ince dokunuşlar varki, bunu anlamamak için kişinin kendini zorlaması lazım..yol gösteren, İSLAM diyen herkese "İŞARET" yapan bi ifadesi var..

Allah razı olsun..yazandan da, asandan da..

selametle...
 

mehmetk

New member
Katılım
25 Eyl 2005
Mesajlar
32
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
s.a
davete icabet sünnettir.duyduk kabul ettik.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Bismillah,Dikkat ediyorum da sinang,hep "dinde reform" cu kesimi takip ediyorsunuz.Hasan el benna,mevdudi,teymiye,s.kutup,ali şeriati,m.abduh...
Söylermisiniz kardeşim bu kişiler dinde ne reformu yapmışlar,oku düşün haksızsa haksız de,ama bu kişiler reformcu iddaası ile ortaya çıkmış kişiler değildir,İşte şurası ehli sünnete uygun şurası değil,sen bu kişilerin anlatmak istediklerini anlamaya çalış,aman yaklaşmayın ha sonra sapıtırsınız,talimatlarına gerek yok,bizim alıntı yaptığımız kişiler Hasan el benna,seyyid kutub ve mevdudi,incelerseniz.Sürekli niçin bunlardan alıntı yapıyoruz,diğer kişilerde bazı şahıslardan daha çok alıntı yapıyorlar,seninde çok alıntı yaptığın kişiler yok mudur,bu rahatsız olmalar neden,fısıltıları boş ver,bu kişileri oku anla,ön yargını at,hür iradeni kullan,inşaallah!
 
Üst Alt