İstanbulu dinliyorum, gözlerim açık.
Bir yandan martı sesleri geliyor, çok garip, çığlık çığlık, alışmadığım...
Erzurum'un kara kargaları bile sanki daha güzel "gak gak" diye seslenirken.
Işık ışık her taraf, yaldır yaldır yanıyor... Ama soğuk, sopsoğuk tüm ışıklar. İçinde kim bilir neler neler saklayan sopsoğuk ışıklar.
Sesler var çokça. Telaş içinde, soluk soluğa. Hiç bir şey ifade etmeyen.
Kalabalıklar, kalabalıklar, kalabalıklar. Ve hiç bir doğasallığı olmayan kalabalıklar. Makineleşmiş...
Kapkara bir deniz. Korkunç... Korkunç mu korkunç.
Evet, gözlerim açık İstanbul'u dinliyorum...
Ne yar var, ne de yaran. Bitmiş koca İstanbul.
Bir ben kalmışım sanki, milyonlardan kala kala.
Oysa daha bir kaç saat önce, ne de sıcaktı İstanbul...
İstanbul'u erbabı gibi dinlemek lazım mış meğer... İstanbul'u gözleri açık değil, Cahit Sıtkı gibi, gözleri kapalı dinlemek lazım mış...
Bir yandan martı sesleri geliyor, çok garip, çığlık çığlık, alışmadığım...
Erzurum'un kara kargaları bile sanki daha güzel "gak gak" diye seslenirken.
Işık ışık her taraf, yaldır yaldır yanıyor... Ama soğuk, sopsoğuk tüm ışıklar. İçinde kim bilir neler neler saklayan sopsoğuk ışıklar.
Sesler var çokça. Telaş içinde, soluk soluğa. Hiç bir şey ifade etmeyen.
Kalabalıklar, kalabalıklar, kalabalıklar. Ve hiç bir doğasallığı olmayan kalabalıklar. Makineleşmiş...
Kapkara bir deniz. Korkunç... Korkunç mu korkunç.
Evet, gözlerim açık İstanbul'u dinliyorum...
Ne yar var, ne de yaran. Bitmiş koca İstanbul.
Bir ben kalmışım sanki, milyonlardan kala kala.
Oysa daha bir kaç saat önce, ne de sıcaktı İstanbul...
İstanbul'u erbabı gibi dinlemek lazım mış meğer... İstanbul'u gözleri açık değil, Cahit Sıtkı gibi, gözleri kapalı dinlemek lazım mış...