kevni-kavseyn
New member
- Katılım
- 30 Eyl 2007
- Mesajlar
- 90
- Tepkime puanı
- 4
- Puanları
- 0
- Yaş
- 41
İSLAM’IN İLK SEFİRİ
Hz.Mus’ab İbn Umeyr(r.a)
Zengin ve aristokrat bir aile içinde dünyaya gelmişti.Anne-babası,üzerine titriyor,bir dediğini iki etmiyorlardı.Bilhassa annesi Hünas,oğluna gözü gibi bakıyor,dizinin dibinden ayırmak istemiyordu.Gençlik yıllarında,oldukça yakışıklı,bakımlı bir delikanlıydı.Bir giydiğini bir daha giymez,güzel kokular kullanırdı.İtibarlıydı;meclislerde bulunması şeref kabul edilir ve hürmet görürdü.Kapılarda kalplerde kendisine sonuna kadar açılırdı.
Derken….birgün,onunda kulağına bir şeyler gelmiş ve içini önlenemez bir merak sarmıştı.Tarif edilemez bir gariplik…Anlatılmaz…Ne yapıp edip,mıknatıs gibi kendini çeken unsuru bulmalı ve merakını gidermeliydi.Sürpriz bir şekilde bir akşam kendini İbn Erkam ın evinde buluverdi.Kuran okuyup sohbet ediyor,dua ve ilticada bulunuyordu.Kulak verdi bir müddet….vurulmayacak gibi değildi.Kulağından girenlerin,hücrelerine kadar işlediğini hissediyordu.Kalbinde tatlı bir sızı başlamış,vücudunu ayrı bir hararet basmıştı.
Onun bu durumu,Hz.Peygamber’in(s.a.v)gözünden kaçmadı.Yaklaştı yanına ve elini göğsüne koyup sıvazlamaya başladı.Mübarek ellerin hareketiyle iliklerine kadar imanın işlediğini hissediyordu.Daha oracıkta,yaşının fevkinde bir olgunlukta bir kabul yaşadı Mus’ab…!Akışı değiştirecek bir olgunluktu bu…!Kabına sığmıyordu…nur kesilmiş,sevinçten uçuyordu.İnsanların hayranlıkla baktıkları o lüks hayatın kendisine huzur vermediğini,veremeyeceğini şimdi daha iyi anlıyordu.Onun için her şey şu an çok orijinaldi.Sadece bedenin isteklerini yerine getirmiyor,aynı zamanda ruhuyla beraber bir doyum yaşıyordu burada…!
Artık Mus’ab da,Bilal’ler gibi İbn Erkam’ın evinde bu tatlı su kaynağına kendini kaptırmış,oraya uğramadan edemiyordu.Allah Rasulu’nün sözlerindeki letafetle iliklerine kadar huzur soluklarken,diğer yandan da böyle bir kıymetin farkına varamadıkları-hatta O’na karşı tavır aldıkları-için Mekke’lilere kızıyordu. Böyle bir kıymetin kadri bilinmez miydi hiç?
Müslüman olmuştu olmasına ama,bunu ailesine-hele annesine-nasıl anlatacaktı?....Zira,ondn çekindiği kadar hiçbir güçten korkmuyordu.Bütün gücüyle Mekke üstüne gelse endişe duymazdı ama annesinin vereceği tepki,aklını başındn alıyordu.Bu sebeple imanını gizlemeye karar verdi;kimseye bir şey söylemeyecek ve böylece annesiyle karşı karşıya gelmemiş olacaktı.
Ancak o gün için Mekke’de,herhangi bir şeyi gizlemeye imkan yoktu;adeta herkes Kureyş’in casusu haline gelmiş,birbirine haber taşıyordu.
Bir gün,İbn Erkam’ın evine girerken Osman İbn Talha görmüştü onu.İkinci defa gördüğünde,Mus’ab namaz kılıyordu.Mus’ab’ın da yeni dine girdiğine şüphesi kalmamıştı.İnanamıyordu…;onun gibi zengin birisi,nasıl olur da Ammar gibi,Bilal gibi,Habbab gibi fakirlerle beraber oturup kalkabilir,onların arasına nasıl katılıpta atalarının geleneğinden,putlardan kopabilir?Hemen Mus’ab’ın annesine koştu ve vakit geçirmeden durumu haber verdi.Zira bu gidişe bir çare bulunmalı,”dur”denilmeliydi.
Mus’ab’ın yeniden doğduğunu duymayan kalmamıştı Mekke’de!...Beklediği gibi,annesinin şiddetli tepkisiyle karşılaştı.Bir zamanlar el üstünden inmeyen Mus’ab,artık ALLAH deyip,Peygambere hayranlığını ifade ettiği için her gün dayak yiyordu.İrtibat kurmasın diye kuytu bir yere hapsedilmiş ve başına da bir bekçi dikmişlerdi.Aklıyla gönlü Allah Rasulü’nün yanında ama,bedeniyle kendi evinde hapis yaşıyordu artık!...
Evet annenin istekleri çok önemliydi ama bir anne de,göz göre göre oğlunun kalbine kilit burmamalıydı.İncitemezdi onu da…hakkı vardı üstünde….!Ancak gönlünün gülüyle irtibatının kesilmesini bir türlü hazmedemiyordu.Tam “buldum” derken mahrumiyetin ne anlamı vardı?
Derken Mekke’de bulunanların Habeşistan’a hicret haberini aldı.Bir yolunu bulup esaretten kurtuldu ve o da ilk muhacirler arasına katıldı.Örnek olacak bir ahlakı vardı ve dinini yaşama noktasında kusursuz bir mü’min haline gelmişti.Habeşistan hicreti uzun değildi ve ortalık biraz durulur gibi olunca yeniden dönmüşlerdi Mekke’ye……
Annesi çok otoriterdi.Dönünce tekrar hapsetmek istedi Mus’ab’ı…İkisida kararından dönmemekte israrlıydı.İkisi de göz yaşı döküyordu;annesi,öz evladını kendince bir hayal uğruna kaybetmenin üzüntüsüyle ağlıyor,oğul ise,Hakk’a kalbinin kapılarını kapatıp üzerine gelen annesinin gereksiz inadına yanıyordu!...Yüreği imanla dolup taşan bir delikanlının,imana ateş püsküren bir anneyle imtihanı….küfürde inatla,imanda israrın bir mücadelesiydi bu…..!
Bu duru,kendi öz evladını,Mus’ab’ı evinden kovana kadar devam etti.Kendini dinlemeyen birine “oğul” gözüyle bakmayı düşünmüyordu,Hünas Bintü Malik.Yine böyle bir gün ,iyice sinirlenmişti.İsrar etmişti ama Mus’ab,Allah’ı inkar edip bir türlü putlara temenna durmuyordu.Duyduğu kin,evlat sevgisini gölgede bırakacak mahiyetteydi ve;”ne halin varsa gör,artık ben senin annen değilim.”deyiverdi.Herşeyden mahrum etmişti Mus’ab’ı…Öz oğlunu kovup,evinin kapılarını sürgülerken,aynı zamanda imana da kalbini tamamen kapatmış oluyordu.
“Ey anneciğim!Ne olur bir de beni dinle!Gel,sen de yegane ilahın Allah,ve Muhammed’in de Onun kulu ve Rasulü olduğuna bir inanıver.”
Davet ne kadar tatlı ve yumuşaksa,ona gelen cevap da o derece sert ve tavizsizdi:
“Yıldızlara yemin olsun ki,asla…..!Senin dinine girecek kadar ne aklımı kaybettim ne de şuurumu yitirdim….!”
Hz.Mus’ab İbn Umeyr(r.a)
Zengin ve aristokrat bir aile içinde dünyaya gelmişti.Anne-babası,üzerine titriyor,bir dediğini iki etmiyorlardı.Bilhassa annesi Hünas,oğluna gözü gibi bakıyor,dizinin dibinden ayırmak istemiyordu.Gençlik yıllarında,oldukça yakışıklı,bakımlı bir delikanlıydı.Bir giydiğini bir daha giymez,güzel kokular kullanırdı.İtibarlıydı;meclislerde bulunması şeref kabul edilir ve hürmet görürdü.Kapılarda kalplerde kendisine sonuna kadar açılırdı.
Derken….birgün,onunda kulağına bir şeyler gelmiş ve içini önlenemez bir merak sarmıştı.Tarif edilemez bir gariplik…Anlatılmaz…Ne yapıp edip,mıknatıs gibi kendini çeken unsuru bulmalı ve merakını gidermeliydi.Sürpriz bir şekilde bir akşam kendini İbn Erkam ın evinde buluverdi.Kuran okuyup sohbet ediyor,dua ve ilticada bulunuyordu.Kulak verdi bir müddet….vurulmayacak gibi değildi.Kulağından girenlerin,hücrelerine kadar işlediğini hissediyordu.Kalbinde tatlı bir sızı başlamış,vücudunu ayrı bir hararet basmıştı.
Onun bu durumu,Hz.Peygamber’in(s.a.v)gözünden kaçmadı.Yaklaştı yanına ve elini göğsüne koyup sıvazlamaya başladı.Mübarek ellerin hareketiyle iliklerine kadar imanın işlediğini hissediyordu.Daha oracıkta,yaşının fevkinde bir olgunlukta bir kabul yaşadı Mus’ab…!Akışı değiştirecek bir olgunluktu bu…!Kabına sığmıyordu…nur kesilmiş,sevinçten uçuyordu.İnsanların hayranlıkla baktıkları o lüks hayatın kendisine huzur vermediğini,veremeyeceğini şimdi daha iyi anlıyordu.Onun için her şey şu an çok orijinaldi.Sadece bedenin isteklerini yerine getirmiyor,aynı zamanda ruhuyla beraber bir doyum yaşıyordu burada…!
Artık Mus’ab da,Bilal’ler gibi İbn Erkam’ın evinde bu tatlı su kaynağına kendini kaptırmış,oraya uğramadan edemiyordu.Allah Rasulu’nün sözlerindeki letafetle iliklerine kadar huzur soluklarken,diğer yandan da böyle bir kıymetin farkına varamadıkları-hatta O’na karşı tavır aldıkları-için Mekke’lilere kızıyordu. Böyle bir kıymetin kadri bilinmez miydi hiç?
Müslüman olmuştu olmasına ama,bunu ailesine-hele annesine-nasıl anlatacaktı?....Zira,ondn çekindiği kadar hiçbir güçten korkmuyordu.Bütün gücüyle Mekke üstüne gelse endişe duymazdı ama annesinin vereceği tepki,aklını başındn alıyordu.Bu sebeple imanını gizlemeye karar verdi;kimseye bir şey söylemeyecek ve böylece annesiyle karşı karşıya gelmemiş olacaktı.
Ancak o gün için Mekke’de,herhangi bir şeyi gizlemeye imkan yoktu;adeta herkes Kureyş’in casusu haline gelmiş,birbirine haber taşıyordu.
Bir gün,İbn Erkam’ın evine girerken Osman İbn Talha görmüştü onu.İkinci defa gördüğünde,Mus’ab namaz kılıyordu.Mus’ab’ın da yeni dine girdiğine şüphesi kalmamıştı.İnanamıyordu…;onun gibi zengin birisi,nasıl olur da Ammar gibi,Bilal gibi,Habbab gibi fakirlerle beraber oturup kalkabilir,onların arasına nasıl katılıpta atalarının geleneğinden,putlardan kopabilir?Hemen Mus’ab’ın annesine koştu ve vakit geçirmeden durumu haber verdi.Zira bu gidişe bir çare bulunmalı,”dur”denilmeliydi.
Mus’ab’ın yeniden doğduğunu duymayan kalmamıştı Mekke’de!...Beklediği gibi,annesinin şiddetli tepkisiyle karşılaştı.Bir zamanlar el üstünden inmeyen Mus’ab,artık ALLAH deyip,Peygambere hayranlığını ifade ettiği için her gün dayak yiyordu.İrtibat kurmasın diye kuytu bir yere hapsedilmiş ve başına da bir bekçi dikmişlerdi.Aklıyla gönlü Allah Rasulü’nün yanında ama,bedeniyle kendi evinde hapis yaşıyordu artık!...
Evet annenin istekleri çok önemliydi ama bir anne de,göz göre göre oğlunun kalbine kilit burmamalıydı.İncitemezdi onu da…hakkı vardı üstünde….!Ancak gönlünün gülüyle irtibatının kesilmesini bir türlü hazmedemiyordu.Tam “buldum” derken mahrumiyetin ne anlamı vardı?
Derken Mekke’de bulunanların Habeşistan’a hicret haberini aldı.Bir yolunu bulup esaretten kurtuldu ve o da ilk muhacirler arasına katıldı.Örnek olacak bir ahlakı vardı ve dinini yaşama noktasında kusursuz bir mü’min haline gelmişti.Habeşistan hicreti uzun değildi ve ortalık biraz durulur gibi olunca yeniden dönmüşlerdi Mekke’ye……
Annesi çok otoriterdi.Dönünce tekrar hapsetmek istedi Mus’ab’ı…İkisida kararından dönmemekte israrlıydı.İkisi de göz yaşı döküyordu;annesi,öz evladını kendince bir hayal uğruna kaybetmenin üzüntüsüyle ağlıyor,oğul ise,Hakk’a kalbinin kapılarını kapatıp üzerine gelen annesinin gereksiz inadına yanıyordu!...Yüreği imanla dolup taşan bir delikanlının,imana ateş püsküren bir anneyle imtihanı….küfürde inatla,imanda israrın bir mücadelesiydi bu…..!
Bu duru,kendi öz evladını,Mus’ab’ı evinden kovana kadar devam etti.Kendini dinlemeyen birine “oğul” gözüyle bakmayı düşünmüyordu,Hünas Bintü Malik.Yine böyle bir gün ,iyice sinirlenmişti.İsrar etmişti ama Mus’ab,Allah’ı inkar edip bir türlü putlara temenna durmuyordu.Duyduğu kin,evlat sevgisini gölgede bırakacak mahiyetteydi ve;”ne halin varsa gör,artık ben senin annen değilim.”deyiverdi.Herşeyden mahrum etmişti Mus’ab’ı…Öz oğlunu kovup,evinin kapılarını sürgülerken,aynı zamanda imana da kalbini tamamen kapatmış oluyordu.
“Ey anneciğim!Ne olur bir de beni dinle!Gel,sen de yegane ilahın Allah,ve Muhammed’in de Onun kulu ve Rasulü olduğuna bir inanıver.”
Davet ne kadar tatlı ve yumuşaksa,ona gelen cevap da o derece sert ve tavizsizdi:
“Yıldızlara yemin olsun ki,asla…..!Senin dinine girecek kadar ne aklımı kaybettim ne de şuurumu yitirdim….!”