Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İslamda Hanım Hakkı

  • Konbuyu başlatan beyaz_ýþýk
  • Başlangıç tarihi
B

beyaz_ýþýk

Guest
Hanım hakkı
Sual: Hanımla iyi geçinmenin yolu nedir?
CEVAP
Hanımının güzel huylu olmasını isteyen, önce kendisi güzel huylu olmalıdır! Kur'an-ı kerimde, insana gelen musibetlerin, günahları sebebiyle geldiği bildirilmektedir. O halde, dinimizin emir ve yasaklarına riayet eden, hanımı ile iyi geçinir.

Fudayl bin Iyad hazretleri buyuruyor ki:
(Dine uygun olmayan bir iş yaptığımı, hanımımın huysuzluğundan anlardım. Hemen o işime tevbe ettiğim zaman, hanımımın huysuzluğu da giderdi. Böylece tevbemin kabul edildiğini de anlardım.)

Aliyy-ül Havas hazretlerine hanımı küsmüştü. Hanımı, kocasına muhalefet etmek için ayrı testi, ayrı bardak kullanıyordu. Aliyy-ül Havas hazretleri, bir gün yanlışlıkla hanımının testisinden su içince, hanımı hemen testiyi kırmıştı. Hazret, "Testiyi niçin kırdın?" bile dememiş, hiçbir şey olmamış gibi davranmıştı.

Osman el-Hattab hazretlerinin komşusu, Nureddin Şuni efendi anlatır: Bir gece dışarı çıktım eski bir hasıra sarılı birinin dışarıda yattığını görüp (Sen kimsin, burada niçin yatıyorsun?) dedim. (Komşu ben Osman el-Hattabım. Oğlumun annesi, beni evden kovduğu için sokağa çıktım, onun kızgınlığı gidinceye kadar burada yatmaya karar verdim) dedi.

Huysuz hanım
İbni Ebil Hamayil-i Sevri hazretlerinin hanımı huysuzdu. Kocasına ağzına geleni söyler, onu rahat bırakmazdı. O mübarek zat da hep sabrederdi. Yine bir gün hanımının yaptığı huzursuzluktan kurtulmak için uçarak kaçmıştı. Hanımı arkasından bakıp, (Hele şuna bak, uçup kaçmakla elimden kurtulacağını sanıyor) diye söylenmişti. Bizim gibilerin uçması mümkün olmayacağına göre, kaçmak suretiyle kavgadan, münakaşadan uzak durmaya çalışmalıyız. Haklı olduğumuzu ispata kalkışmamalıyız!

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir mümin, hanımına kızmasın! Kötü huyu varsa, iyi huyu da olur.) [Müslim]

(Kadın, zayıf yaratılışlıdır. Zayıflığını susarak yenin! Evdeki kusurlarını görmemeye çalışın!) [İbni Lal]

(Müslümanların iman yönünden en üstünü, ahlakı en güzel olanı, hanımına, en iyi, en lütufkâr davranandır.) [Tirmizi]

(Müslümanların en iyisi, en faydalısı, hanımına en iyi, en faydalı olandır. Sizin aranızda hanımına karşı en iyi, en hayırlı, en faydalı olan benim.) [Nesai]

(Hanımının ve çocuklarının haklarını ifa etmeyenin namazları, oruçları kabul olmaz.) [Mürşid-ün-nisa]

(Kocası razı oluncaya kadar, kadının namazları ve hiçbir iyiliği kabul olmaz.) [Taberani]

(Namazları kabul olmaz) demek, namaz borcundan kurtulur, fakat namaz kılmakla meydana gelecek büyük sevaba kavuşamaz demektir. Namazı boşa gider demek değildir. Bir kadından kocası razı olmazsa, kadın, günahının cezasını çektikten sonra, Cennete girer. Cennete sadece kâfirler girmez.
Müslümanın günahı çok olsa da, sonunda mutlaka Cennete girer. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İyi kadınlar, Allah’a itaat eder ve kocalarının haklarını gözetir. Kocaları yokken, onların namuslarını ve mallarını, Allah’ın yardımı ile korurlar.) [Nisa 34]

Eve gelince hanımına selam verip hatırını sormalı, üzüntü ve sevincine ortak olmalıdır. Çünkü, o başkalarından ümitsiz ve yalnız kendisine alışmış bulunan dostu, dert ortağı, kendini neşelendiricisi, çocuklarının yetiştiricisi ve çeşitli ihtiyaçlarının gidericisidir. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Haksız olarak hanımını dövenin, Kıyamette hasmı ben olurum. Hanımını döven, Allah ve Resulüne asi olur.) [R.Nasıhin]

(Kadınlarınıza eziyet etmeyin! Onlar, Allahü teâlânın sizlere emanetidir. Onlara yumuşak olun, iyilik edin!) [Müslim]

(Hanımına güler yüzle bakan erkeğin defterine bir köle azat etmiş sevabı yazılır.) [R.Nasıhin]
(Hanımı ile iyi geçinip şakalaşanı Allahü teâlâ sever, rızklarını artırır.) [İ.Lâl]

Huzurun anahtarı tebessümdür
Sual: Akşama kadar yemek, çamaşır, dikiş gibi ev işleriyle uğraşıyorum. Beyim gelince yorgunluğumu dinlendirmesini arzularım. Kapıdan asık suratla girer. Gülümsediği yok. Selam vermez. Bir gün kazara yemek tuzlu olsa, küser yemek yemez. Hiç takdir ettiği bir şey yok. Hep kusur araştırır. Bu adam nasıl düzelir?
CEVAP
Kocasından şikayet eden hanımlar, hanımından şikayet eden erkekler, sanki dertlerine deva olacakmışız gibi bizden tavsiye bekliyorlar. Biz zaten devamlı yazıyoruz. Biraz da kendilerinin uyması, dikkat etmesi lazım. Genelde kavga, iki taraftan oluyor. Biri susar, özür dilerse kavga büyümez. Her iki taraf da ben haklıyım dediği sürece kavga bitmez. Suç genelde erkeklerde oluyor. Hanımını idare edemeyen erkek aciz demektir. Hanımını kötü yola düşüren de erkeklerdir. Hanımını kötü yerlere götürüyor, hanımı kötülük işleyince de, suçu hanıma yüklüyor. Hanım suçsuz demek istemiyoruz. Fakat asıl suçlu kocasıdır. Ona iyi bir ortam sağlamalıdır. Sağlamaktan aciz olan da evlilik sorumluğunu yüklenmemelidir.

Her iki taraf da ben haklıyım diyor. O evde hiç kavga biter mi? Bir erkek de şöyle yazmış:
(Evimiz düzensiz. Hanım, doğru dürüst yemek pişirmez. İçeride pasaklı, dışarı giderken süslüdür. Çok konuşur, dinlemesini bilmez ve müsriftir.)

Birkaç tavsiyemiz var. Fakat tavsiyeden, nasihatten ne çıkar dememelidir! Uyana, dinleyene çok şey çıkar. Yeter ki uyulsun, dinlenilsin. Çünkü Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Nasihat müminlere elbette fayda verir.) [Zariyat 55]

Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Ahlakınızı güzelleştirin.) [İbni Lâl]

Ahlakı değiştirmek mümkün olduğu için böyle buyurulmuştur. Zaten din, güzel ahlak demektir. Şu halde dinin emrine uyup yasak ettiğinden kaçan, huyunu değiştirip güzel ahlaklı olur. Güzel ahlaklı olan da iki cihanda rahat olur. Şimdi esas konuya geçelim!

Kusursuz kul olmaz. Kusursuz arkadaş arayan, arkadaşsız kalır, kusursuz eş arayan bulamaz. Yiğitlik, kusurlu insanla iyi geçinmektedir.

Evde hiçbir şeyi kusurlu bulmamalıdır! Tenkit, münakaşa, bir yuvanın yıkılmasına veya huzursuz hale gelmesine sebep olur. Şunu iyi bilmeli ki, yalnız karı-koca değil, hiç kimse tenkitten hoşlanmaz. Herkes takdir bekler. Genel olarak kadınlar, süse düşkündür, giyimlerine dikkat ederler. Aldığı bir elbise için, (Bu elbise, sana ne kadar da güzel yakışmış) dersek, bir şey kaybetmeyiz. Çünkü dinimiz, hanımla iyi geçinmek için yalan söylemeyi bile caiz görmüştür. Hele haklı bir takdiri esirgemek ahmaklıktır.

Bir kadın için en büyük mutluluk, kocasının kendisini takdir etmesidir. Bilhassa kadınlar, basit şeylere dikkat ederler. Bayramlarda, mübarek gecelerde, evlenme yıldönümlerinde ufak da olsa bir hediye vermeyi ihmal etmemelidir!

Kadının biri, senelerce güzel yemekler yapar. Buna rağmen, beyinden en ufak bir takdir, bir teşekkür görmez. Bir gün kapalı bir sahan içinde saman koyup yemeklerle birlikte sofraya koyar. Beyi kabı açıp samanı görünce, şaşırır, kızarak;
- "Bu ne, saman yenir mi? Ben hayvan mıyım?" diye çıkışır. Hanımı der ki:
- Yıllardır nefis yemekler yapıyorum. "Beyim galiba iyiyi, kötüyü ayıramıyor. Önüne ne konsa yer" diye düşünmüştüm. Şimdi, yalnız kötüyü anladığın, iyiyi hiç anlamadığın meydana çıktı.

Kötüyü tenkit etmesini bilen, iyiyi de takdir etmekten aciz olmamalıdır! Takdirden aciz olan da, tenkitten vazgeçmelidir! Beğendiği yemekler ve hizmetler için teşekkür etmek gerektiği gibi, beğenmedikleri için de teşekkür etmek gerekir. Çünkü, beğenilmeyen yemekler için de aynı hizmeti yapmış, aynı gayreti göstermiştir. Onun için atalarımız, "An beni bir kozla da, varsın çürük çıksın!" derler. Biri, bize bir ceviz ikram etse, o da çürük çıksa, arkadaşa kızmak mı gerekir?

Yabancıya gösterilen nezaketin hiç değilse onda birini, evde karı-koca birbirine göstermelidir! Kabalık, sevgiyi köreltir, huzursuzluğa yol açar. Mesela yabancı birine (Hep aynı şeyi anlatıyorsun) diyemediğimiz halde, evimizde de hiç duymamış gibi dinleyemiyorsak, mesela (Yine aynı şeyleri mi anlatıyorsun) diyorsak, nezaketten ne kadar uzak olduğumuz anlaşılmış olur.

Evdeki mutluluk, iş yerindeki nezaketten daha mühimdir. Huzur, milyarları kazanmaktan daha önemlidir. O halde, takdir edici, nazik ve güler yüzlü olanın evinde geçimsizlik olmaz.

Peygamber efendimiz, eve gülümseyerek girer, selam verirdi. Üzüntülü de olunsa, tebessüm ihmal
edilmemelidir! Çünkü "Lisan-i hal, lisan-ı kalden entaktır", yani, hareketlerimiz, sözlerimizden daha fazla tesir eder.

Evet, tebessüm ateşinde erimeyen maden bulunmaz. Kalblerin fethi gülümsemekten geçer. Bir tebessüme esir olan genç, bir kızın hiçbir meziyetini dikkate almadan onunla evlenmek hatasına kurban gidebilir.

Müslüman güler yüzlü, münafık asık suratlı olur. Tebessüm, bedavadır, alanı mutlu eder, vereni üzmez. Bazen bir tebessümün hatırası ömür boyu unutulmaz. Huzurun anahtarı tebessümdür. Tebessüm edemeyen zavallıdır. Gülümsemesini bilmek, dünya ve ahiret saadetine sebep olur.


Hanımla iyi geçinmek gerekir
Sual: Beş vakit namazını kılan ve tesettürlü yani saliha hanımım var ancak ev işlerinde çok gevşektir. Ütüyü geç yapar, çamaşırları geç yıkar. Yemekleri tatsız tuzsuzdur. Bunu bırakıp da dört dörtlük birisi ile evlenmem uygun mudur?
CEVAP
Din kitaplarında yazıyor ki, kadın çamaşır yıkamaya, yemek pişirmeye ve hatta çocuğuna bakmaya mecbur değildir. Mecbur olmadığı işlerde onu, çamaşırcı, aşçı, hizmetçi gibi kullanmaya kimsenin hakkı yoktur.

Yer yüzünde dört dörtlük kadın olmaz. Hepsinin iyi yönü olduğu gibi kötü yönü de olabilir. Bir atasözü var: Elin karısı ele kız, elin tavuğu ele kaz görünür derler. Kadından çok şey beklemek dini bilmemenin alametidir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kadın, eğri kaburga kemiğinden yaratıldı. Hiç bir şekilde tam doğru olamaz. Onu doğrultmaya çalışırsan kırarsın. Kırılması boşanması demektir.) [Buhari]

Kur’an-ı kerimde, insana gelen musibetlerin, günahları sebebiyle geldiği bildiriliyor. Fudayl bin İyad hazretleri, (Eşim huysuzluk yapınca, dine aykırı bir iş yaptığımı anlardım. Hemen o şeye tevbe edince, eşimin huysuzluğu da giderdi. Böylece tevbemin kabul edildiğini de anlardım) buyurdu. O halde, Müslüman erkek, eşi ile iyi geçinir. Çünkü Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Hanımlarınızı üzmeyin. Onlar, Allahü teâlânın size emanetidir. Allah’ın emanetine yumuşak olun, iyilik edin!) [Müslim]

Şu halde kimin emaneti olduğunu düşünmeli, Allah’ın emanetine hıyanet etmemeli.

Erkek, hep kendini kusurlu görmeli, (Ben iyi olsaydım, o böyle olmazdı) diye düşünmeli. Eşinin iyiliğini, iffetini Allahü teâlânın büyük nimeti bilmeli. Onun huysuzluklarına iyilikle muamele etmeli, iyiliği çoğalıp, her işi seve seve yapınca, ona dua etmeli ve Allahü teâlâya şükretmeli. Çünkü, uygun bir kadın büyük bir nimettir. İyi davranmak, sadece hanımı üzmemek değil, onun verdiği sıkıntılara da katlanmak demektir. Yani bir erkek, ben iyi bir kocayım diyorsa, hanımından gelen sıkıntılara katlanması gerekir. Hadis-i şerifte, (Hanımının kötü huylarına katlanan erkek, belalara sabreden Eyyüb aleyhisselam gibi mükafatlara kavuşur) buyuruldu. İyi Müslüman olmak için hanım ile iyi geçinmek şarttır. Allahü teâlâ, (Onlarla iyi, güzel geçinin!) buyuruyor. (Al-i İmran 19)

İyi geçinme, güzel geçinmek, ne demektir? İyi erkek, sadece eşine kötülük etmeyen değil, eşinden gelen sıkıntılara da katlanandır. Eğer bir erkek, eşinden gelen sıkıntılara katlanamıyorsa, iyi birisi olduğunu iddia edemez, buna hakkı da yoktur.

Mürşid-i kâmil olan büyük zatlar, talebelerine, "Hanımını üzeni sevmeyiz. Allahü teâlâ evin içini hanıma vermiştir. Bir erkek evin içine ne kadar çok karışırsa, dünyada ve ahirette o nispette çok sıkıntı çeker” buyururdu. Üç hadis-i şerif meali şöyledir:
(İman yönünden en üstün mümin, hanımına, en iyi davranandır.) [Tirmizi]
(Eşine güler yüzle bakanın defterine bir köle azat etmiş sevabı yazılır.) [R. Nasıhin]
(Eşinin haklarını ifa etmeyenin namazları, oruçları kabul olmaz.) [Mürşid-ün-nisa]

Erkek, eşinin yemeğine karışmaz, temizliğine karışmaz, ütüsüne, eşyaları düzenlemesine karışmaz. Onun dünyası evidir. İstediğini yapar. Yemek yapmamışsa, olsun peynir ekmek yeriz demesi gerekir. Tuzlu tuzsuz yapmışsa ses çıkarmaz. Yemek yanmışsa hiç görmemesi gerekir. Eğer erkek bunları yaparsa, kadın kocasına hayran olur, kendisi utanır, düzeltmeye çalışır. Aksine niye böyle yapıyorsun denirse, iş çığırından çıkar. Kadın zayıftır, tez üzülür, tez sevinir, çok şeyi bir anda silip atar. Bütün iyiliklerini unutur. Bunun için boşama hakkı erkeğe verilmiştir. Erkekten daha dirayetli, kadın olmaz mı; elbette olur, ama istisnalar kaideyi bozmaz.

Yine büyük zatlar buyuruyor ki:
(Hanım, evde hizmetçi değil, sultandır. Hanımını üzmek akıllı insanın yapacağı iş değildir. Bir Müslüman hanımını nasıl üzer, akıl almıyor. Aklı olan karı koca, birbirini üzmez. Hayat arkadaşını üzmek, incitmek, ahmaklık alametidir. Zalim, huysuz kimsenin eşi, devamlı üzülerek sinirleri bozulur. Sinir hastası olur. Sinirler bozulunca, çeşitli hastalıklar hasıl olur. Hayat arkadaşı hasta olan bir eş, mahvolmuş, mutluluğu sona ermiş demektir. Eşinin hizmet ve yardımlarından mahrum kalmıştır. Ömrü, onun dertlerini dinlemekle, ona doktor aramakla, ona alışmamış olduğu hizmetleri yapmakla geçer. Bütün bu felaketlere, bitmeyen sıkıntılara kendi huysuzluğu sebep olmuştur. Dizlerini dövse de, ne yazık ki bu pişmanlığının faydası olmaz. O halde; eşine yapılacak huysuzluğun zararı kendine olur. Ona karşı, hep güler yüzlü, tatlı dilli olmaya çalışmalı! Bunu yapabilen, rahat ve huzur içinde yaşar, Allahü teâlânın rızasını da kazanır!)

Bir kadına kaşın böyle gözün şöyle demek, yani çirkinsin demek, öldürmekten beterdir. Bir arkadaş anlattı:
Yakın akrabamız bir bayan, (Kocam bana esmersin, pasaklısın dedi, hiçbir zaman “Güzelsin, seni seviyorum” demedi, hep kötü yönlerimi söyledi, elin adamlarından güzel söz duyunca, ister istemez gönlüm o adamlara düştü, kocamdan soğudum) dedi. Bu durumu iyi bilen bir arkadaş, oğlunu evlendirirken (Aman oğlum, eşinle kavga etsen, kötü söz söylesen bile, ona sen çirkinsin deme, her zaman güzel olduğunu söyle) derdi. Kızımla annesi tartışınca, kız bana, (Baba bu köylüyü nereden buldun da aldın) der. Ben de, (Ama annen güzeldi onun için) derim. Kavga biter hemen.

Bir de, daha önce başından bir evlilik geçmişse, hanım sorsa bile, eski eşten kesinlikle bahsetmemelidir. Eski eşin adını sakın evde anmamalı. Bir gün Peygamber efendimiz, vefat eden Hazret-i Hatice validemizi anınca, kadınların en üstünü olan Âişe validemiz bile üzüldü. O üzülünce kim üzülmez ki?

Kadın, erkek iyi geçinmek için yalan söyleyebilir. Bir hadis-i şerif meali:
(Erkek, eşini, eşi de, beyini idare etmek için yalan söylerse günah olmaz.) [Müslim]

İbni Erkam hazretleri, Hazret-i Ömer’e, (Eşim, bana sevmediğini söyledi. Beni sevmeyen bir kadınla birlikte yaşayamam, ayrılmak istiyorum) dedi. Hazret-i Ömer, kadına sordu:
- Kocana, seni sevmiyorum dedin mi?
- Evet dedim.
- Niçin?
- Bana sordu. Ben de yalan söyleyemedim. Yoksa burada yalana izin var mıdır?
- Elbette burada yalan söylemeye izin vardır. Bir kadın, kocasını sevmese de, onu üzmemek için, yalan söylerse günah olmaz.

Hanımı idare etmek, onu haramdan korumak, neşelendirmek birinci vazife olmalıdır.

Evliya zatlar buyuruyor ki:
(Talebeye ne yapılırsa, hocasına gider. Evlada yapılan bir şey, babaya yapılmış gibidir. İyilik de kötülük de.)

O halde büyükleri üzmemek için saliha hanımla iyi geçinmek zorundayız.

Saliha hanım, bulunmaz nimettir, Cennet nimetidir. Cennet nimetinin kıymetini bilmek, muhafaza etmek her Müslümanın vazifesi olmalı.

Çocukları kavgalı, stresli bir ortamda yetiştirmemeli. Yarının büyüğü olarak yetiştirmeli. Ivır zıvır şeylerle bu hayatı kendimize, çoluk çocuğumuza zehir etmemeliyiz. Problemli ailelerin çocuklarıyla kimse oğlunu kızını evlendirmek istemez. Bu da ayrı bir konu.

Bütün sıkıntılar ölümü unutmaktan, hak ve hukuka riayet etmemekten yani dine uymamaktan ileri gelir. Bir zat anlatır:
(Bir gün bana bir arkadaş geldi. Hanımı ile hiç geçinemiyormuş. Evde her gün basit şeyler yüzünden tartışma oluyormuş, bıkmış bu tartışmalardan, artık ondan ayrılmak istiyordu. Bunların münakaşaları yüzünden iki taraf aileleri de birbirine girmiş. Hanımı bunun tarafına, bu da hanımının tarafına düşman vaziyette. Kanlı bıçaklı deniyor ya aynen öyle imişler. Yine bir gün perişan bir vaziyette geldi, hiçbir nasihat dinleyecek halde değildi. Ya Rabbi, ben buna ne diyeyim diye düşündüm. Sonra ona, “Ayrılsan da fark eden bir şey olmayacak, bir ay kadar ömrün kaldı, ne istiyorsan git yap” dedim. Bu sözü duyan arkadaş şok oldu, rengi attı, yine perişan bir durumda çıkıp gitti.

Sonra arkadaşlardan ve kendisinden dinlediğim için ne yaptığını anlatayım. Kapıdan çıkar çıkmaz özel kalemdeki arkadaşlarla helalleşmeye başlamış. Rastladığı herkesle helalleşiyormuş. Eve gidince kavgalı hanımına, (Hatun gel demiş, bunca zamandır seni üzdüm, sana iyi kocalık yapamadım, istediğini alamadım, hakkına riayet edemedim, ne olur beni affet, bana hakkını helal et) demiş. Tabii bunu ağlamaklı diyor, gerçekten diyor.

Hanımı bakmış, Allah Allah, bu adama ne oldu da böyle şeyler yapıyor, acımış ona, bey demiş, sen hakkını helal et, ben hep edepsizlik yaptım, seni çok üzdüm demiş. Başlamışlar ağlamaya, sarılıp ağlaşmışlar. Sonra adam, kavgalı olduğu kayınpederlerine gitmiş. Aynı şekilde onlardan ağlamaklı olarak özür dilemiş, size iyi evlatlık yapamadım, hizmet edemedim, ne olur beni affedin, hakkınızı helal edin demiş. Onlar da şaşırmışlar, yavrum demişler, sen hakkını helal et, biz büyüklük yapamadık, sizi hoş göremedik, sizin aranızı çok zaman biz bozduk. Sen bizi affet, hakkını helal et diyerek ağlaşmışlar. Sonra hanımı da bunun kavgalı olduğu annesine babasına gitmiş. Aynı şekilde o da onlardan özür dilemiş, size iyi gelinlik yapamadım, çok edepsizlik ettim, sizi çok üzdüm demiş, helallik istemiş. Onlar da aynı şekilde mahcup olup, asıl sen bizi affet hakkını helal et, biz büyüklük yapamadık, sizi çok üzdük demişler, sarılıp ağlaşmışlar. Evde ise her gün sanki Cennet hayatı yaşıyorlar. Karı koca birbirlerine hizmet ediyor, terlik vesaire getiriyorlarmış. Bir dedikleri iki olmuyormuş.

Ama arkadaş, benim sözümü hiç söylememiş. Bir ayın dolması için günleri sayıyormuş. Günler yaklaştıkça bunun iyiliği artıyormuş, geceleri ibadeti artıyormuş. Bunun iyiliği artınca hanımının da ve ailelerin de iyiliği artıyormuş. Derken bir ay dolmuş. Ha bugün öleceğim derken, nedense ölmemiş. Kesin bir ay denmedi, bir ay kadar dendi, belki birkaç gün daha var diye düşünmüş. Birkaç gün daha beklemiş, yine ölmemiş. Sonra yanıma geldi, odadan içeri girince, (Efendim ben ölmedim) dedi. Ne ölmesi dedim. Efendim siz bana demiştiniz ki bir ay kadar ömrün kaldı, o bir ay doldu ama ben ölmedim. Kardeşim, ben senin ne zaman öleceğini bilemem, ama şunu biliyorum, ölüm var, bir gün elbette öleceksin. Ölecek adam kavga niza ile hayatını zehir etmez. Şu andaki hayatından memnun musun dedim. Evet hiç tartışmamız olmuyor dedi. Haydi böyle devam edin dedim. İki çocukları oldu, gül gibi geçinip gidiyorlar. Bütün mesele ölümü unutmamak. Ölümü unutunca ne oluyor, unutmayınca ne oluyor bu açık bir örnek.)


Çeşitli sual ve cevaplar

Sual: Hanımdan ayrılınca da mehrini vermek gerekir mi?
CEVAP
Hanımından ayrılan erkeğin, hanımının mehrini vermesi gerekir. Mehr kul hakkıdır. Peygamber efendimiz, günahları, haramları sayarken buyuruyor ki:
(Hevesi geçince hanımını bırakıp mehrini vermemek. Çalıştırdığı işçiye ücretini vermemek. Zararsız hayvanı sebepsiz öldürmek.) [Hakim]
Erkek hanımını ahlaksızlığı sebebiyle de boşasa, yine mehrini verir. Çocuk erkeğe verilmişse, kadına ayrıca nafaka verilmez.

Sual: Evleneli yedi sene oldu. Kocamla beraber olamadık. Yani kusur kocamdadır. Artık ayrılmaya karar verdim. Dinen ayrılmak istemem günah olur mu? Kocam ayrılmamı istemiyor, ayrılmak istiyorum dediğim zaman ağlıyor. Doktora da gitmiyor. Psikolojik bir rahatsızlığı var.
CEVAP
Seadet-i Ebediyye’de diyor ki:
(Kendinde engel bulunmayan kadın, zevcinin innin yani hadım, iktidarsız olduğunu anlarsa, nikahın feshi için, çok zaman sonra bile, dava açabilir. Erkek inkâr ederse, kadı yani hakim bir ebeye muayene ettirir. Zevceyi bakire bulursa, bir yıl sonra tekrar muayene ettirir. Yine bakire bulunursa aralarını tefrik eder [ayırır]. Tam mehrini verir ve kadının da iddet beklemesi lazım olur. Bir kere cima yapınca kadının dava açma hakkı kalmaz ise de, birden fazlasını terk etmesi günah olur. İnnin, ihtiyarlık, tenasül hastalığı veya büyü sebebi ile cima yapamayandır.)

Sual: Beyimin borcu var. Ben de bu borcumuzu daha çabuk ödeyip, sıkıntıdan kurtulmak için gayrimüslim hanımların yanında çalışıyorum. Uygun mudur?
CEVAP
Bayan çalışmaya mecbur değildir. Kendi arzunuzla erkeklerin olmadığı bir yer varsa, yani günah işlemeden çalışma imkanı varsa çalışabilirsiniz. Beyinizin borcu sizi ilgilendirmez.

Sual: Kocam zengin. Ne kendi güzel giyiniyor, ne de bize alıyor. Doğru mu yapıyor?
CEVAP
Zengin bir kimsenin, durumuna uygun giymemesi ve ev halkına da aynı şeyi yapması doğru değildir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, sana bir mal verdiği zaman, bu nimet ve ikramın eseri, senin üzerinde görülsün.) [Ebu Davud]

(Allahü teâlâ, birinize mal ihsan ettiğinde, ikrama, önce kendisinden ve ev halkından başlasın!) [Müslim]

Sual: Erkeğin hanımına nafakayı temlik etmesi, eline vermesi farz olduğuna göre, hanım "Ben nafaka istemem. Sana helal ettim" dese sahih olur mu? Yoksa nafakayı aldıktan sonra mı hediye etmesi gerekir?
CEVAP
Nafakayı almadan hediye etmesi sahih olur. Bir kimse, birinde olan alacağını, hakkını ona hediye edebilir. (Redd-ül Muhtar)

Sual: Beyim beni, Avusturalya’ya götürmek istiyor. Burada çok tanıdıklarımız var. Durumumuz da iyidir. Ben de tanımadığım gayrimüslim ülkeye beni götürme diye itiraz ediyorum. Yakınlarım beyine itiraz etmek günahtır diyorlar. Burada itiraz hakkım yok mu, yani götürme beni demem günah mıdır?
CEVAP
Bu konuda itiraz etmeniz günah olmaz. Hindiyye'de (Zamanımızda, erkek, hanımı istemezse, onu başka memlekete götüremez) diyor. Bu bakımdan bir zaruret yoksa götürmemeli, huzursuzluğa sebep olmamalıdır. Orada rahat edecekseniz zaten siz de itiraz etmezsiniz. Böyle işlerde anlaşarak karar vermelidir.

Sual: Hanımı başka memlekete götürmek uygun değil deniyor. Ben hanımımı İstanbul’dan Erzurum’a, Konya’ya götüremez miyim?
CEVAP
Gezdirmeye her yere götürürsünüz elbette. Onu Konya’ya, Erzurum’a yerleştirip kendiniz zaruretsiz İstanbul’da ikamet etmeniz uygun olmaz. Onu kendi ikamet ettiğiniz yerde, akrabalarının ikamet ettiği yerde bulundurmalısınız. Bir de kadın razı olmadıkça, onu memleketindeki akrabalarının yanından alıp başka memlekette ikamete zorlamak da uygun değildir.

Sual: Erkek, hanımı razı olmadığı halde, çocuk olmaması için tedbir alabilir mi veya hanımını tedbir almaya zorlayabilir mi?
CEVAP
Hayır.
 

hamidü'l Quran

New member
Katılım
30 Tem 2007
Mesajlar
384
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
33
Konum
Ýstanbul
Islam'da Kadin Haklari

Islam'da Kadin Haklari

Düşünce – İslam Hukukunda Kadın Hakları / Drs.Mustafa ÖZCAN

Bir önceki sayımızda bir davada şahitlik etmekte temel prensip olarak iki erkeğin şahitliğinin söz konusu olduğu, şahitliklerin kadın ve erkekten oluşması halinde bir erkeğin yanında iki kadının bulunması gerektiği hususundan söz edilmişti. Bu sayıda bu hükmün sebep ve gerekçelerini ele alacağız.

Kadının şahitliği meselesinde akla şöyle bir soru gelebilir: Islam hukukunda bir erkeğin yanında tek kadının şahitliği niçin yeterli görülmemiştir.? Bu soruyu şu sorular da izler: Erkekle beraber şahitlik edecek kadının yanında bir kadın daha bulunması niçin gerekli görül-müştür.? Insan olmakta kadın erkeğe eşit değil midir? Kur’anda: “Biz insanoğlunu şerefli kıldık” (1) buyurulmuştur. Bu özellikte kadın ve erkek ortak değil midir? Şahitlikte bu ayrıcalık nedendir?

Bu mesele ve bu husustaki sorular hep zihinleri meşgul edegelmiştir. Bu meselenin çözümü iki noktada yoğunlaşıyor.

1- Meselenin dini delil yönünden ele alınması.

2- Meselenin aklî sebep ve gerekçeleri.

Birinci noktayı ele aldığı-mızda öncelikle şunu ifade edelim: Daha evvel şâhitlik konusunu düzen-leyen ayetten bir alıntı yapmıştık. Ayeti tekrar hatırlamamız gerekiyor: “(.......işlerinizde) erkeklerden iki şahit tutun. Iki erkek olmazsa hoşnut olduğunuz şahitlerden bir erkek iki kadın (olsun)...........”(2)

Öte yandan hadis kaynaklarında da bu meselenin yer aldığını görmekteyiz. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Ey kadınlar topluluğu! Çokca istiğfar ediniz ve sadaka veriniz. Ben cehennemliklerin çoğunun sizlerden olduğunu gördüm.” (Bu sözü duyan) kadınlardan birisi: “Ey Allah’ın Rasülü! Bize ne olmuş ki cehennemliklerin çoğunu oluşturuyoruz?” dedi. Hz. Peygamber: “Siz çok lanet okur, eşinize nankörlük edersiniz. Aklı ve dini eksik olduğu halde, dahâ akıllı bir kimseye sizden çok baskın gelen birini görmedim.” buyurdu. Kadın: “Ey Allah’ın Rasülü! (Kadının) dininin ve aklının eksikliği nedir?” dedi. Hz.Peygamber: “Dindeki eksiklik özel günlerinde kadının oruç tutmayıp namaz kılmamasıdır. Akıldaki eksiklik ise, iki kadının şahitliğinin bir erkeğin şahitliğine denk olmasıdır.” buyurdu.(3)

Görülüyor ki ayet ve hadiste net bir şekilde iki kadının bir erkek yerine şahitlik edeceği ifade edilmiştir. Bu meselenin niçin’i neden’i araştırılırken işin aklî yönü öne çıkacaktır. Ancak meselenin aklî yönünü ele almazdan önce metodoloji yönünden bir noktaya işaret etmekte yarar görüyorum. Şöyle ki:

Fıkıh Usûlü’nde ifade edildiği üzere emir kipi pek çok amaçlarla söylenir. Her emir kipi ile söylenen ifade, o emrin farz olduğu anlamına gelmez. Nitekim Bakara suresi 282. Ayetindeki borçlanma durumunda borcun yazılması ve şahit gösterirken iki erkek yok ise bir erkek, iki kadın şahit tutulması emri vucüb (farz) için olmayıp irşâd içindir.(4)

Emrin irşâd için olması demek dünyalık bir yararı temin etmek üzere uyarmak demektir. Irşâd için olan bir emri yerine getirmek, çok sevaba nail olmayı gerektirmediği gibi, böyle br emri yerine getirmemek de sevap eksikliğini gerektirmez.(5)

Meselemizdeki aklî yönden yapılan yorum ve açıklamalara gelince: Günümüz ilim adamları, ayet ve hadiste yer alan kadının şahitliği hususunda ayrıntılı bilgiler vermişler ve mantıkî gerekçeler ileri sürmüşlerdir. Şimdi bunlardan bazılarını görelim:

Seyyid Kutub, tefsirinde söz konusu ayeti açıklarken şöyle diyor: “......Fakat bazı hallerde iki erkek şahidin bulunması kolay olmaz. Işte burada, Islam hukuku işi kolaylaştırıyor ve hanımları şahitlik etmeğe çağırıyor. Şahitlik etmekte erkeğin öne çıkarılması şundandır: Sağlıklı bir islam toplumunda yerleşmiş olan alışkanlık odur ki alış veriş işlemlerini erkekler yapar. Böyle bir toplumda kadın yaşantısını sürdürmek için çalışmaya muhtaç değildir. Kadın çalışma dünyasına girmekle kadınlık ve analık meziyetlerini incitmiş olur. Onun görevi, insanlığın en değerli hazinesi olan geleceğin neslini oluşturacak olan çocuğunu gözetip yetiştirmektir. Buna rağmen şahitlik edecek iki erkek bulunmazsa, bir erkek iki kadınla beraber şahitlik eder. Niçin iki kadın? demek için ayet-i kerime bizim bir takım zan ve tahminler ileri sürmemize gerek bırakmıyor. Çünkü ayetin devamında: “....birisi şaşırır unutursa, diğeri ona hatırlatır.” buyurulmuştur. (6) Ayettte sözü edilen şaşırıp unutmanın pek çok sebepleri vardır. Bunlardan birisi kadının alış veriş konularında, ticari aktivitelerde az deneyim sahibi olmasıdır. Bu özellik, kadını ticari faaliyetlerin tüm inceliklerini ve karmaşık durumlarını bilgi kapsamına almamış durumda kılabilir. Bundan dolayıdır ki bir kadın gerektiği zaman ticari bir konuda açık seçik şahitlik yapacak durumda olmayabilir. Bu durumda ikinci kadın, ona yardım ederek konunun karmaşıklığı içerisinde hatırlatıcı rolünü oynar, görevini yerine getirir.

Bir diğer sebep kadının yaratılışındaki aktivite durumudur. Çünkü kadını analık görevine hazırlayan biyolojik organ yapısı, kadında kesin bir psikolojik durum meydana getirmektedir. Bu yapı ve özellik, kadının çocuğunun isteklerine vijdanından kopan bir tepkiyle ve süratle karşılık vermesini gerektirir. Zira ana- çocuk ilişkisindeki canlılık ağır düşünme ve davranmaya yer vermez. Bu özellik Allahın kadına ve çocuğa bir lütuf ve keremidir. Kadının bu özelliği bölünmez bir bütündür. Oysa ticari işlemlerde bir akdin gerektirdiği şahitlik büyük çapta tepkilerden uzak olmayı ve olayların değerlen-dirilmesinde etkiden ve dış tesirlerden arınmayı gerektirir. Şahitlikte kadının iki olması ilgili konudaki hukukun garantisidir.” (7)

Dr. Sibâi bu konuda şöyle diyor. “Bu meselede ki farklılığın insaniyet, şerefli kılınmak veya şahitlik yapmaya ehil olup olmamakla bir ilgisi olmadığı açıktır. Nitekim Allahın şerefli kılmasında erkekle kadın eşittir. Tüm mali konularda üzerine düşeni yapma sorumlulu-ğunda da erkekle kadın eşittir. Bir erkekle beraber iki kadının şahitlik yapması şartı kadının şerefli ve değerli olmasının, saygı değer olmasının dışında bir şeydir. Islamın kadına ekonomik konularla uğraşma-sını mübah görmesine rağmen kadının asıl görevinin sosyal içerikli olduğunu dikkate almalıyız. Ki bu görev kadının aileyi ilgilendiren hususlarda yoğunlaşmasını gerektirir. Bu ise kadının vaktini evine bağımlı olarak geçirmesi demektir. Özellikle alış verişlerin yapıldığı zamanda kadın evinde olur. Bunu dikkate aldığımızda kadının mali konularda insanlar arasında dava konusu olacak maselelerde şahitlik etmesi,kadına göre nadir meselelerdir. Hal böyle olunca bir hanım çarşıda, pazarda gördüğü şeyleri titizlikle belleğinde tutma cihetine gitmez. Bir olayla karşılaştığında, o olaya gönlünde bir yer vermeden geçer gider. Orada görüldüğü için şahitliğine başvurulduğunda, hakimin huzurunda hata etme veya gördüğünü unutma ihtimali vardır. Oysa hukukta kesinlik gerekir. Hakim hakkı ortaya koyup haksızı belirlemek için var gücüyle elinden geleni yapmalıdır.

Ayetteki “... unutursa diğeri ona hatırlatır.” ifadesi, “birinin unutma veya hata etme korkusundan dolayı ikinci hanım şahit olmalı ve ona hatırlatmalıdır.” Şeklinde anlaşılmalıdır.

Işte bu anlayıştan hareketle pek çok Islam hukukçusu kadınların cinayet olayları ile ilgili konularda şahitliğinin kabul edilemeyeceğini söylemişlerdir. Bunun sebebi bizim söylediğimiz gerekçedir.Yukarıdada ifade edildiği gibi hanımlar genellikle evini ilgilendiren şeylerle meşgul olur. Bir bayan için ölümle biten kavgalarda veya benzeri yaralanma hadiselerdinde hazır bulunmak kolay bir şey değildir. Bulunsa bile orada donar kalır. Oradan kaçma imkanı bulunmazsa ya o olaya bakamaz veya velveleyi basarak bağırıp çağırır. Hatta belkide bayılır. Kadının yapısı bu olunca böyle bir durumda şahitlik yaparken, suçluyu nasıl tarif edecek? Suçu nasıl anlayacak? Suç aletlerini nasıl tanımlayacak? Olayın oluş şeklini nasıl anlatacak?

Islam hukukunda bilinen bir kuraldır ki cinayetlerde uygulanacak had cezaları şüphe ile düşer. Adam öldürme ve benzeri olaylarda, kadının suçun oluşunu tam izleyememiş olması gibi bir şüphe vardır.

Halbuki çoğu kere erkeklerin haberdar olmadığı kızlık, dulluk, kadının cinsiyet kusurları ve doğum gibi meselelerde kadının tek olarak şahitliği kabul edilmektedir.

Demek oluyor ki mesele, kadının şerefli olup olamaması, kadına değer verilip verilmemesi,kadının şahitliğe ehil görülüp görülmemesi değildir. Bilhakis mesele yapılan şahitlikle karar vermekte titiz davranıp ihtiyatlı olmak meselesidir. Her adaletli sistemin ısrarla üzerinde durdurğu şeyde budur.’’ ( 8 )

Dr. Sibai bu uzun inceleme-sinde alım-satım ödünç verme, para bozdurma, kiralama, ipotek, vekalet, kefil olmak, havale etmek gibi meselelerde kadın ile erkek arasında bir fark olmadığını ifade ettikten sonradiyor ki: “ Şahitlik meselesin-deki erkek ile kadın arasında varolan bu farklı durum, kesinlikle insan olma, şerefli olma veya ehliyet sahibi olma yönünden erkekle kadın arasında eşitlikle alâkalı bir mesele değildir. Kadın ile erkeğin eşitliği çok eskiden beri vardır. Şahitlikteki bu durum ekenomik, sosyal, psikolojik zorunluluklardan kaynaklanmak-tadır.”(9)

Prof. Muhammed Kutup bu konuda şöyle demektedir: “ Islam hukukunda iki kadının şahitliğinin bir erkeğin şahitliği gibi sayılması, kadının erkeğin yarısı olduğunu göstermez. Bu olsa olsa şahitliğin güvenilir olmasını bütünüyle garantiye almak demektir. Şahitlik suçlanan kişinin lehinde olsa da aleyhinede olsa da bu böyledir.

Kadının yapısındaki duygusalık ve süratli tepki gösterme özelliği, mahkemede dava konusu olarak meselelerde etki altında kalma ihtimalini beraberinde bulundurur. Bu itibarla kadın şahitlik yapacak ise yanında bir bayanın daha bulunması öngörülmüştür ki şahitlik ettiği konuda gerçeği tam olarak ifade etmezse diğeri ona hatırlatır.

Kendisi lehinde veya aleyhinde şahitlik yapılan kimsenin güzel bir bayan olduğunu varsayalım, bu durum şahit bayanın kıskanclık duygusunu kamçılar, veya hakkında şahitlik yapılan kimse, bir delikanlı,yahut bir çocuk olabilir. Bu durum, şahitlik eden bayanın ya iç güdüsel duygusunu veya annelik özelliğinden kaynaklanan şefkatini harekete geçirebilir. Benzeri pek çok özellikten söz edilebilir. Bu durumlar ise farkında olarak veya olmayarak, kadının şahitlik yaptığı konuda gerçeği ifade etmesini etkileyebilir.Oysa bir konuda bayan şahidin iki tane olması halinde her iki bayanın da gerçeği saptırıp gerçek dışı şahitliktekte bulunması gerçekten az görülen bir şeydir. Zira bu durumda biri diğerinin gizlediğini ortaya çıkarır. Nitekim kadının uzmanı olduğu, kadınlarla ilgili meselelerde tek bir bayanın şahitliği geçerlidir.(10)

Prof. Zuhaylî’de kadınla erkek arasında şahitlik konusundaki farkın, onun psikolojik ve biyolojik yapısından kaynaklandığını söylüyor ve şunları ilave ediyor: “ Islam kadına “analık” gibi saygın bir görev vermiş ve anayı babadan üç kat üstün görmüştür. Hz. Peygamber “Cennet’in anaların ayakları altında olduğunu”(12) bildirmiştir.”(13)

Prof. Zuhaylî’nin anayı babadan üç kat üstün tutan islami anlayışyla ilgili ifadesi bir hadis-i şerife işaret etmektedir. Hz. Peygamberin huzuruna gelen bir adam Resulullah’a soruyor: “ Ey Allah’ın Resülü! Kendisine iyi davranmama en çok hak sahibi olan kimdir?” diye soruyor. Hz. Peygamber: “ Annendir” buyuruyor. Adam aynı soruyor üç kere tekrarlıyor. Allah’ın Resülü, her defasında aynı cevabı veriyor. Ancak dördüncüsünde: “ Babandır” buyuruyor.(14) Eğer Islamda kadını erkeğin yarısına denk tutmak gibi bir anlayış olsaydı Hz. Peygamberin cevabı bu anlayışın hatalı olduğunu göstermeye yetmiyor mu?.

Bilim adamlarından bu konuda sahifeler dolusu aktarmalar yapmak mümkündür. Biz bu konuyu haddinden fazla uzatmamak için aktarmaları sürdürmüyoruz. Sadece ilgi çekici bulduğumuz için Dr. Berşâvi’den şunları nakletmekte yarar görüyoruz: “.... Fakat kadının fizyolojik yapısı gereği açık olduğu bir takım etkiler vardır. Kadın gebelik, doğum ve regl (âdet görme) dönemlerinde sinirsel ve hormon yapısı bakımından değişik haller yaşamak zorundadır. Bunların, kadının meseleleri algılamasında etkili olma ihtimali vardır. Şahitlik yapması da bu cümledendir. Bunun içindir ki Islam Hukuku kadının şahitliği ile ekeğin şahitliği arasında fark gözetmiştir.

Nitekim - daha önce ifade ettiğimiz gibi - kadının fizyolojik ve biyolojik oluşumu, onun psikolojik yapısına etki etmektedir. Kadın bu özelliği sebebiyle sinirli bir huy yapısına sahip olmaktadır. Hatta (bu etkileri yaşadığı dönemlerde) kolaylıkla yalan şahitliğe baş vurabilmektedir. Kadın’ın insan cinsini üretmedeki rolü sebebiyle, cinsel duygu eğiliminde kadın erkekten daha güçlüdür. Nitekim âdet görme dönemlerinde kadının tepkisel davranışı artar. Bünyesindeki organın kanamasından duyduğu acıyı açığa vurmamakta gayret sarfeder. Bu özellik onu duygu ve düşüncelerini saklayabilme hususunda daha güçlü ve dayanıklı kılar. Açık bir şekilde bilinmektedir ki kadın yapısı gereği bir takım etkilere açıktır. Ihtimal dahilindedir ki Islam hukukunda kadının şahitliğinde ayrıcalığın bulunmasının sebebi budur. Fakat bunun manası kadının (ne kendisinin ve de) şahitliğinin (erkekten ve) erkeğin şahitliğinden daha az değerli olması demek değildir. Bil’âkis bundan maksat kadının şahitliğini hakimin büyük bir titizlikle dikkate alması demektir. Buradaki titizlik, kadının (yukarda işaret edilen) etkileşim halinde olup olmaması bakımındandır. Böyle davranmak, her zeki ve kılı kırk yaran uyanık hakimin görevidir.” (15)

Buraya kadar aktardıklarıma ve söylediklerime ilâveten iki husus üzerinde durmak istiyorum:

1- Bir kerre daha ifade edelimki ayet-i kerimede ve hadisi şerifte kadının şahitliği hakkında beyan buyurulan hükmün, kadında erkeğe göre islam nazarında daha az değer verilmesi ile uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Bu sonucu, ayetteki gerekçeden ve hadiste ki “.....iki kadının şahitliğinin bir erkeğin şahitliğine denk olması...” ifadesinden anlıyoruz. Dikkat edilirse Hz. Peygamber: “iki kadın bir erkeğe denktir” demiyor. Meselenin yoğunluğu şahitlik üzerindedir. Şahitlik meselesinin adaletle, haklıyı haksızı ayırmakla ilgili olduğu açıktır. Islam dininin de bu hususta ne kadar titiz olduğu bilinmektedir. Islam’ın adalete verdiği önem ciltlerce kitaba konu olmuştur. Şu kadarını söylemem yeterli olur sanırım ki yaptığım şahsi bir araştırmada sadece Arapça olarak eski ve yeni, yazma ve basma kitaplardan oluşmak üzere Islamdaki adalet mekanizması ile ilgili olarak 103 adet kitap tespit ettim.(16)

2- Hadis-i Şerifte ifade buyurulan “kadın’ın aklının noksanlığı” husus pek çok kimse tarafından yanlış anlaşılmaktadır. Bu meselenin gereği gibi anlaşılabilmesi için “akıl” denilen nesnenin incelenmesi gerekiyor. Bu incelemenin çağımızın verilerini dikkate alarak tıp, psikoloji ve biyoloji bilimleri tarafından ele alınması icabeder. Çalışma ve araştırma alanım dışında kalan bu bilim dalları ile ilgili her hangi bir şey söylemem uygun olmaz. Ancak şunu söylemeliyim: Bu meselenin daha net bir şekilde ortaya çıkması yukarda da ifade ettiğim üzere akıl nedir? Sorusunun iyi cevaplandırılmasına bağlıdır. Zira nice kadın vardır ki pek çok erkekten daha akıllıdır. Yaşamakta olduğumuz dünyada siyaset, ticaret, eğitim, yönetim alanlarında başarılı ve akıllı hanımefendiler görülmektedir. O halde Hz. Peygamberin hadisindeki “kadının akıl noksanlığı” isabetli bir şekilde anlaşılmalı ve anlatılmalıdır.

Kaynakların araştırılmasında bu hususa yeterince değinildiğini görmüyoruz. Şu kadar ki Hidâye şârihlerinden Bâbertî ve Keşşâf’ın müellifi Tehanevi, dikkat çekici şeyler söylemişlerdir.

Bâbertî, akıl hakkında şu bilgileri vermektedir: “kişinin benliğinin oluşması dört kademede gerçekleşmektedir:

1- Aklın oluşumu. Buna “Akl-ı Heyülâi” denir. Bu aşamada her insan (kadın-erkek) eşit durumdadır. Zira bu aşama insanın yaratılmasının ilk devresidir.

2- Duyu organları yoluyla herkes tarafından bilinen şeyleri kavrayıp anlama dönemi. Bu dönemde akıl’a “Akıl bil’meleke” denir. Işte Allah’ın emir ve yasakları ile yükümlü olmak için gerekli olan akıl budur.

3- Yeni bir kazanıma ihtiyaç duymaksızın dilediği anda kesin bir bilgi halindeki teorilerin hasıl olması dönemi. Bu döneme “Akıl bil’fiil” denmektedir.

4.Bilinmesi zorunlu olan şeyleri öğrenmeye aklın elverişli olması dönemi. Buna da “Akıl bil’müstefâd” denir.(16)

Bu dört dönem ve akıl türünün incelenmesinde üçüncü kısımda insanların farklı olduğu anlaşılmaktadır. En iyisi Allah bilir ki Hz. Peygamberin “onların aklı eksiktir.....”ifadesinden maksat budur.

Zira Hz.Allah’ın kadını ve erkeği yaratırken insanlara akıl nimetini vermesinde bir ayırım yoktur. Bunun içindir ki Hz. Allah’ın emir ve yasaklarında kadın ve erkek kulları eşittir.

Sanırım şahitlik meselesinde kadınlar hakkındaki farklı anlayışın sebebini buraya kadar söylediklerimle anlatmış oldum. Cenab-ı Hak hepimize emir ve yasaklarındaki hikmeti layık olduğu gibi anlamayı müyesser kılsın.




(1) Isra Süresi,70

(2)Bakara Süresi, 282

(3)Buhari, Hayz bab 6;Müslim, Iman, hadis no:132; Ebu Davud, Sünnet, Hadis no:4679;Tirmizi, Iman bab 6 ;Ibn-ı mâce, Fiten, bab, 19 ; Dâremi, Vudu’ bab 104; Ahmed b. Hanbel,Müsned, 2/67 Burada yer alan metin Müslim’in rivayetidir.

(4)Emir kipinin bir çok manalar ifade etmesi ve konumuzda irşad için olması hususnda bakınız: Dr. Abd’ul Kerim Zeydan, Veciz fî Usül’il Fıgh, 282; Gazali, Mustasfa, 1/417.

(5)Gazali, Mustasfa, 1/419-422

(6)Bakara Suresi,282

(7)Seyyid Kutup, Fî Zılâl’il Kur’an, Bakara Suresinin 282.ayetinin tefsiri.

(8)Dr. Sibâhi, Elmer’etü Beyn’el Fıkh-ı Vel’Kanun sh.31 ve devamı

(9)Dr. Sibâi, aynı eser ve yer.

(10)Islamın etrafındaki şüpheler, Prof. Muhammed Kutup, Shf. 126-127

(11)Dr. Barşâvi, Hukuk ve Kanun açısından yalancı şahitlik, shf. 404-407

(12)Münavi, Feyz’ul Kadir, 3/362

(13) Prof. Vehbet’uz-Zuhayli, El- Vesâil, shf.162 ve devamı

(14)Buhari,Sahih, Edeb, bab no:2

(15)Mustafa Özcan, Islam Hukukunda Şahitlik Müessesesi, (Basılmamış doktara tezi) 265-277 sahifeler .arası.

(16)Bâbertî, iraye, 6/452;Tehânevi, Keşşaf-ı Istılahat’ıl Fünün, 2/1027 ve devamı
 
Üst Alt