sinang
New member
بســـم الله الرحمن الرحيم
"Resul size neyi getirdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan vazgeçin. Allah'tan korkun, çünkü Allah şiddetle cezalandırır." (Haşr Sûresi, 59/7)
Bu, şeriatı, bir tek kaynaktan alma kuralıdır.
Aynı zamanda, İslam'ın anayasa görüşünü de ifade eder. İslam'da kanunun hakimiyeti, bunları Resulullah'ın Kur'an ve sünnet olarak getirmiş olmasından kaynaklanmaktadır.
Toplumun lideri dahil bütün ümmet Resulullah'ın getirdiğine muhalefet edemezler. O'na muhalif bir hüküm koyduklarında, bu hükmün etkinliği olmayacaktır. Çünkü birinci dayanağını kaybetmiştir.
Bu görüş, milletin dilediği gibi hüküm koyması ve bu hükmün etkinliğinin olması anlamına gelen millet egemenliği de dahil olmak üzere bütün beşeri görüşlere zıttır. İslam'da hakimiyetin kaynağı, Resulullah'ın getirdiği Allah'ın dinidir. Ümmet ancak buna dayanır, bunu korur ve yalnızca bunu tatbik eder. Ümmetin önderi de bu konuda ümmet adına hareket eder.
Hiçbir konuda Resulullah'ın getirdiğine muhalefet etmeyecek şekilde ümmetin hakları sınırlıdır. Ümmetin karşılaştığı bir konuda, Resul'ün getirdiğinde de bir hüküm yoksa Resulullah'a muhalefet etmeyecek şekilde hüküm koyması İslam'ın bu kuralına ters olmadığı gibi onun bir gereğidir de. Her hangi bir yasamada, Resulullah'ın getirdiği bir nass varsa ona uymak esastır. Nass bulunmadığı durumlarda da İslam'ın esaslarına ters düşecek hükümlerin konulmaması gerekir. Ümmetin ve onun temsilcisi önderin kanun koymadaki yetkisi bunun ötesine geçemez.
Bu sistem, beşerin bildiği hiçbir, sisteme benzemeyen tek bir sistemdir. Varlığa egemen olan kanunla insana hükmeden kanunu birbirine bağlayan tek nizamdır. Bu nizam sayesinde beşerin kanunu ile evrenin konumunun çarpışmaması, insanların mutsuzluğa uğrayıp mahvolmaması ve emeklerinin boşa gitmemesi için Allah'ın koyduğu varlık kanunlarıyla, yine Alah'ın koyduğu şeriat arasında tam bir ahenk sağlanmıştır.
Aynı zamanda, İslam'ın anayasa görüşünü de ifade eder. İslam'da kanunun hakimiyeti, bunları Resulullah'ın Kur'an ve sünnet olarak getirmiş olmasından kaynaklanmaktadır.
Toplumun lideri dahil bütün ümmet Resulullah'ın getirdiğine muhalefet edemezler. O'na muhalif bir hüküm koyduklarında, bu hükmün etkinliği olmayacaktır. Çünkü birinci dayanağını kaybetmiştir.
Bu görüş, milletin dilediği gibi hüküm koyması ve bu hükmün etkinliğinin olması anlamına gelen millet egemenliği de dahil olmak üzere bütün beşeri görüşlere zıttır. İslam'da hakimiyetin kaynağı, Resulullah'ın getirdiği Allah'ın dinidir. Ümmet ancak buna dayanır, bunu korur ve yalnızca bunu tatbik eder. Ümmetin önderi de bu konuda ümmet adına hareket eder.
Hiçbir konuda Resulullah'ın getirdiğine muhalefet etmeyecek şekilde ümmetin hakları sınırlıdır. Ümmetin karşılaştığı bir konuda, Resul'ün getirdiğinde de bir hüküm yoksa Resulullah'a muhalefet etmeyecek şekilde hüküm koyması İslam'ın bu kuralına ters olmadığı gibi onun bir gereğidir de. Her hangi bir yasamada, Resulullah'ın getirdiği bir nass varsa ona uymak esastır. Nass bulunmadığı durumlarda da İslam'ın esaslarına ters düşecek hükümlerin konulmaması gerekir. Ümmetin ve onun temsilcisi önderin kanun koymadaki yetkisi bunun ötesine geçemez.
Bu sistem, beşerin bildiği hiçbir, sisteme benzemeyen tek bir sistemdir. Varlığa egemen olan kanunla insana hükmeden kanunu birbirine bağlayan tek nizamdır. Bu nizam sayesinde beşerin kanunu ile evrenin konumunun çarpışmaması, insanların mutsuzluğa uğrayıp mahvolmaması ve emeklerinin boşa gitmemesi için Allah'ın koyduğu varlık kanunlarıyla, yine Alah'ın koyduğu şeriat arasında tam bir ahenk sağlanmıştır.