Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İskat-ı Salât (Namaz Borcunu Düşürme) Meselesi

gizemli

New member
Katılım
1 Nis 2007
Mesajlar
652
Tepkime puanı
61
Puanları
0
Yaş
38
Kazaya kalmış beş vakit farz namazlarla vitir namazlarının bağışlanması umudu ile yapılan bir sadaka verme işlemine "İskat-ı Salât" denilmektedir. Şöyle ki: Mükellef bir insan, farz ve vitir namazlarını, ima ile dahi olsa yerine getirmeye gücü olduğu halde, eda veya kazayı yapmaksızın ölse, bunların düşürülmesi için (bunların manevî sorumluluğundan kurtulması ümidi ile) bunlara karşı ödenmek üzere malının üçte birinden harcama yapılmasını vasiyet etmesi gerekir. Buna göre ölünün geriye bıraktığı malın üçte birinden namazlar için fidye (bedel) verilir. Böylece bağışlanması için Yüce Allah'a dua edilir.
İskat-ı Salât (namazların düşürülmesi) için vasiyette bulunmamış olan bir ölünün velisi (varislerinden biri) tarafından bağış yolu ile verilecek bir mal ile de, bu "İskat" işlemi yapılabilir. Ölünün bu yüzden bağışlanması Allah'ın rahmetinden umulur.
Yabancı bir kimse tarafından yapılacak böyle bir bağışın bu konuda yeterli olup olmadığı üzerindc ihtilaf vardır. Her halde, yabancı bir kimse tarafından ölü adına verilecek sadakadan da ölüye sevab ulaşır.
Bir kimse hastalığı sırasında kazaya kalmış namazlarını düşürmek için fidye ve sadaka veremez. Çünkü bunları kaza etmesi ihtimali vardır. Vereceği bu fidye hiç bir zaman namaz yerine geçemez. Fakat bu hastalık halindeki namazlarını kaza etmek fırsatını bulamayacağını düşünerek vasiyette bulunsa, bu vasiyeti ölümünde, varisi varsa bırakmış olduğu malın üçte birinden, varisi yoksa malının tamamından (İskat-ı Salât olarak) yerine getirilir.
İskat-ı salât için ölünün miladi yıl olarak hayatı esas alınır. Şöyle ki: Ölü erkek ise on iki, kadın ise dokuz yaşından sonraki yaşadığı yıl hesab edilir. Bu zaman içinde namazlarını kılmış olsa dahi, bunların kılınmasında noksanlar bulunacağı düşüncesi ile bütün bu müddet içindeki namazları için fidye verilmesi tercih edilir. Örnek: Ölen bir erkeğin ömrü yetmiş yıl olsa, bunun elli sekiz senesi için her namaz karşılığında bir fitre mikdarı fidye verilir.
Namaz fidyesi için ayrılan para, ömre göre hesap edilen namazların karşılığı olarak yetmediği takdirde, bu para çoğunlukla on fakire devir şeklinde verilebilir.
Örnek: Altmış iki yaşında ölen bir kimsenin elli senelik hayatı için devir yapılmak istense, fitre elli kuruş olduğu kabul edilerek namazların iskatı için de doksan lira ayrılmış bulunsa, bir aylık devir yapılır. Şöyle ki: Vitir namazı dahil, bir aylık namaz, otuz gün itibarı ile yüz ****en vakit eder. Bunun fidyesi de, elli kuruş fitre üzerinden doksan lira eder. Elli senede ise, altı yüz ay vardır. Bu durumda bu doksan lira on fakire veya birkaç birkaç fakire altı yüz defa devredilir. Eğer bu ayrılan para iki misline (180 liraya) çıkarılmış olursa, üç yüz defa devir yeterli olur. Eğer ayrılan para kırkbeş lira olursa, o zaman bin iki yüz defa devir gerekir. Böylece devir sayısı, ayrılan paranın mikdarına göre değişir.
Fidyenin devri yapılırken acele etmemelidir. Usulüne göre alıp verilmelidir. Şöyle ki: ölünün mükellef olan varisi (velisi), fidyeyi fakire verirken "Falan oğlu falanın namaz keffareti olmak üzere bunu al." deyip gerçekte fakire ait olarak bu parayı vermelidir. Fakir de: "Bunu kabul ettim," deyip aldıktan sonra kendi rızası ile veliye hibe ve teslim etmelidir. Veli de hibeyi kabul edip aldıktan sonra yine bu şekil üzere o fakire veya başka bir fakire vererek kazaya kalan namazları karşılayıncaya kadar devir yapılıp bitirilmelidir.
Böyle bir paranın fakire bağışlanması, fakirin de şefkat duygusunu göstererek bunu bağışlayana hibe etmesi, geçmişi düzeltmeye gücü kalmamış olan din kardeşinin manevî sorumluluğunu azaltmak gibi, çok hayırlı bir maksada yönelik bulunduğundan, bu işlem büyük bir merhamet ve kardeşlik alametidir. Din kardeşleri arasındaki vefakarlık görevi unutulmamalıdır.
İhtilaftan kurtulmak için devir işlemini velinin kendisi yapmalıdır. Bunu kendisi yapamazsa, yerine başka bir kimseyi tam bir yetki ile vekil tayin etmelidir. Artık vekil olan kimse o parayı veli adına fakire vermeli ve o parayı veli adına fakirden bir aracı sıfatı ile o parayı hibe olarak kabul eylemelidir. Böyle olmazsa, o şahsın bu parayı başkasının mülkiyetine geçirmeye ve veli adına mülk edinmeye yetkisi olamaz.
Yabancının da ölü adına bağış yolu ile namaz için fidye verebileceğine inanan bazı fıkıh alimlerine göre ise, böyle devamlı bir vekalet alınmasına gerek yoktur. Başlangıçta fidyeyi vermeye veli tarafından vekalet verilen kimse bunu başkasının mülkiyetine geçirir ve fakirin de kendisine yapılan hibesini kabul ederek bunu kendi tarafından ölü adına fakire tekrar temlik eder (mülkiyetine geçirir). Bununla beraber birinci görüş tercih edilmiştir. Devirden sonra velinin veya vekilin eline hibe yolu ile gelen paradan, kendileri ile devir yapılan fakirlere, kalblerini hoş tutmak için bir mikdar verilir. Geriye bir mikdar kalırsa, o da başka fakirlere sadaka olarak verilir. Eğer bu para yerine mücevherattan bir şey konulmuş olursa, bunun kıymeti üzerinden sadaka verme işlemi yapılır.
Namaz fidyesinden sonra oruç keffareti, sonra kurban keffareti, sonra yemin keffareti için tekrar devir yapılır. Bir nafile olarak başlanıp da bozulduktan sonra kaza edilmemiş namazlar, adanmış olup da getirilmemiş adak namazlar ve kurbanlar için de bir mikdar devir yapılır. Hatta yapılmamış tilavet secdesi de bir vakit namaz sayılarak bundan dolayı da fidye verilir. Namaz fidyesinin tümünü bir fakire bir günde vermek caizdir. Fakat oruç ve yemin keffaretleri böyle değildir. Bu fidyeler bir günde bir şahsa toptan verilemez.
Namaz fidyesinin vasiyet edilmesi, bunun varisler tarafından bağış yolu ile yapılmasından daha iyidir. Bir de bu fidye, daha ölü gömülmeden yapılmalıdır. Uygun olan budur. Bununla beraber gömüldükten sonra yapılması da caizdir. Ölünün velisi, ölü adına kazaya kalmış namazlarını kılamaz, oruçlarını tutamaz. Fakat bu gibi ibadetlerin sevabından ölmüş bir müslümana hediye yapılabilir. Ölünün bundan faydalanacağı Allah'ın ihsanından beklenir.
İma ile de namaz kılamayan bir hasta, bu hal üzere ölse, bu hastalığı müddeti içinde kılamamış olduğu namazlar için vasiyet etmesi gerekmez. Çünkü bunları kaza etmekten sorumlu olacağı bir zamana ermemiştir. Bunun için bu namazlar, üzerine ödenmesi gereken bir borç olmamıştır. Bundan dolayı fidye verilmesi yoluna gidilmez.
Namaz için fidye vermeye dair açık bir delil ve icma yoktur. Bu usul, delil ile sabit olan oruç fidyesine kıyas yolu ile de kabul edilmiş değildir. Bu bir ihtiyat işidir. Hanefî müctehidleri bunu güzel görmüşlerdir. Bunun kazaya kalmış namazlar yerine geçeceği kesin olarak ileri sürülemez. Ancak böyle bir fidye vasiyeti, bir pişmanlık eseridir, bir istiğfar nişanıdır. Bunun varis tarafından bağış yolu ile yapılması da, bir şefkat ve hayırseverlik alametidir. Kaza için de bir imkan kalmamıştır. Bu yönden bu Fidyenin kabulü Yüce Allah'ın rahmetinden umulmaktadır. Bunun için bu usul, bazılarının sandığı gibi, sonradan İmam Birgivî merhum tarafından ileri sürülmüş bir şey değildir. Doğrusu şudur ki, bu mesele Hanefî mezhebi üzere yazılmış en eski kitablarda da bu şekilde mevcuttur. Deniliyor ki:
Fidye ile oruç borcunun düşeceği üzerindc nass (kesin delil) vardır. Namaz da, Hanefî fıkıh alimlerinin istihsan görüşlerine göre oruç gibidir, oruçtan daha önemlidir. Bunun için kaza edilmesinc imkan kalmamış olan namazlardan dolayı da fidye verilerek Yüce Allah'ın mağfiretinc sığınmak, ihtiyatî bir iş olarak uygundur.
İmam Muhammed El-Şeybanî (Allah ona rahmet etsin) Ziyadat adlı kitabında "Namaz fidyesi" İnşallahü teala kifayet eder, demiştir. Demek ki, bunun afv ve mağfirete bir vesile olacağı Yüce Allah'dan umuluyor. Yoksa bunun üzerinde kesin bir delil yoktur. Eğer bu fidyenin namazlara kifayet edeceği kesin bir delile veya kıyasa dayansaydı, böyle Allah'ın dilemesi şeklinde söz söylenmezdi.
Fahrül-İslam Pezdevi'nun Usul kitabında şöyle deniliyor: Namaz hakkında fidyenin cevazına (yeterli olacağına), oruç hakkında hükmettiğimiz gibi hüküm veremeyiz. Ancak namaz hakkında fidyenin lütfen kabulünü Allah tarafından bir ihsan olarak isteriz. İbn'ül-Hümam gibi, içtihad derecesini kazanmış bir zatın da, Fethu'l-Kadir'deki ifadesine göre namaz, Hanefî imamlannın istihsanı ile oruç gibidir. Madem ki oruç ile fidye vermek, yemek yedirmek arasında bir denklik şeriatça sabit olmuştur. Buna göre bu denklik namaz ile fidye arasında da sabit olabilir. Eğer böyle bir denklik varsa, netice elde edilmiş olur. Değilse, namaz için fidye bir iyilik ve ihsandan ibaret kalır, iyilik ve ihsan ise, günahları giderir. Bir ayeti kerimede buyurulmuştur. "İyilikler kötülükleri siler." (Hud: 114).
Fıkıh kitablarımızdan Kuhüstanî'dc şöyle deniliyor: "Eğer ölü, namaz için fidye verilmesini vasiyet etmemiş ise, velisinin bağış yapması caizdir. Bunun müstahsen bir iş olduğu görüşünde ayrılık yoktur. Bunun sevabı ölüye ulaşır."
Doğrusu, hiç bir zaman namaz fidyesi ile namaz borçlarımızın ödenmiş olacağını ileri süremeyiz. Fakat acizane verilecek sadakalardan dolayı da, Allah'ın ihsanına ulaşmaktan ümidimizi kesmeyiz. Hiç bir hayır ve iyilik Allah yanında boşa gitmez. Verilen sadakalardan ve yapılan vakıflardan dolayı müminin amel defterine daima sevab yazılır durur.
Bir ölü vasiyet etmediği takdirde, onun varisleri, geriye bırakmış olduğu maldan fidye vermek zorunda değildir. Hele varisler fakir bulunurlarsa, bir gelenek ve iyilik düşüncesi ile bu fakir varisleri fidye vermeye yöneltmek uygun olmaz. Bilhassa varisler arasında çocuklar ve yetimler bulunursa, bunların hisselerinden fidye verilmesi asla caiz olmaz.
Bir de kendileri ile devir yapılacak fakirler arasında çocuk, bunak, deli, zengin ve gayri müslim bulunmamalıdır. Bu hususlara dikkat etmelidir.
 

cüneytkaya

New member
Katılım
10 Tem 2007
Mesajlar
85
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
44
İskat ve Devir Nasıl Yapılır

Devir yapmak için, veli, bir aylık veyâ bir senelik iskât için lâzım olan altın liralık veya beşibiryerde veyâ bilezik, yüzük veya gümüş geçer para ödünç alır. Meyyit erkek ise, yaşından oniki sene, kadın ise dokuz sene düşerek, kaç sene borcu olduğunu hesâblar

Bir altın lira [yedi gram ve yirmi santigram olup] yüzyirmi lira olduğu zaman, bir senelik namaz iskâtı için ellibeş veya ihtiyatlı olarak altmış altın lâzım olur. Meyyitin velisi beş altın ödünç alsa ve dünyaya düşkün olmayan, dinini bilen ve seven birkaç meselâ dört fakir bulsa: [Bunların fıtra veremiyecek, ya’nî sadaka alacak fakir olmaları şarttır. Fakir olmazlar ise, iskât kabûl olmaz]. Meyyitin velîsi, ya’nî vasıyyet etdiği kimse veya vârislerinden biri veya bunlardan birinin vekil ettiği kimse, (Merhum.......... efendinin iskâtı salâtı için, bedel olarak, bu beş altını sana verdim) diyerek, beş altını birinci fakire sadaka niyet ederek verir. Sonra fakir, (Aldım kabûl ettim. Sana hediyye ediyorum) diyerek bunu vârise veyâ vârisin vekîline hediyye eder ve vâris teslim alır. Sonra, yine buna veya ikinci fakire verir ve hediyye olarak ondan geri teslîm alır. Böylece, aynı fakîre dört kere veya dört fakîre birer kere verip ve almakla bir devr olur. Bir devirde, yirmi altınlık namaz keffâreti iskât edilmiş olur. Meyyit erkek ve altmış yaşında ise, kırksekiz senelik namaz için 48x60=2880 altın vermek lâzım olur. Bunun için de, 2880:20=144 kere devr yapar. Altın adedi on ise, 72 devr; Altın yirmi ise, 36 devr yapar. Fakir adedi on ve altın adedi de on ise 48 senelik namaz keffâretinin iskâtı için, yirmidokuz devir yapar. Çünkü:

Namaz kılmadığı yıllar x bir yıllık altın sayısı=fakir sayısı x devir eden altın sayısı x devir sayısıdır. Misâlimizde yaklaşık olarak: 48x60=4x5x144=4x10x72=4x20x36=10x10x29

Görülüyor ki, namaz iskâtında, devir sayısını bulmak için, bir yıllık altın sayısı ile meyyitin namaz borcu yılı çarpılır. Ayrıca, devir olunan altın sayısı ile, fakir sayısı da çarpılır. Birinci çarpım, ikinci çarpıma bölünür. Bölüm, devir sayısı olur. Buğdayın ve altının kâğıt lira değerleri her zaman yaklaşık olarak aynı oranda değişmektedir. Ya’nî altın değeri ile buğdayın değeri her zaman birlikte azalmakta veya artmaktadır. Bu bakımdan, iskât için, bir yıllık buğday mikdarı değişmediği gibi, bir yıllık altın sayısı da ya’nî yukarıda bulduğumuz altmış altın da hemen hemen aynı olmaktadır. Bunun için, iskât hesâbında, her zaman ihtiyatlı olarak:

Bir aylık namaz iskâtı beş altındır. Bir aylık ramazan orucu iskâtı bir altındır, kabûl edilmektedir. Devr edilecek altın mikdarı ve devir sayısı buradan bulunur.

Namaz iskâtı bittikten sonra, tutulmıyan, kazâ edilmeleri lâzım olan orucların iskâtı için, beş altın dört fakire üç kere devr eder. Çünki, bir senelik ya’nî, otuz günlük oruc keffâret iskâtı, elliikibuçuk kilo buğday veya 5,25 gram altın, ya’nî 0,73 adet altın lira olmakdadır. Görülüyor ki Hanefîde, bir altın bir senelik oruc keffâretini iskât eder ve kırksekiz sene için kırksekiz altın vermek lâzım olur. Beş altın ile, dört fakire bir devir yapınca, yirmi altın verilmiş oluyor. Kazâ edilmeleri lâzım olan orucların iskâtı yapıldıktan sonra, zekâtı için, sonra kurban için birkaç devr yapılır.

Vasıyyet edilmeyen zekât iskâtı yapılması lâzım değildir. Vârisin, zekât iskâtı için de, kendiliğinden devir yapabileceğine fetvâ verilmişdir.

Devir yaparken velî, altınları fakirlere her verişde, namaz veya oruc iskâtı diye niyet etmelidir. Fakir de, geriye verirken, hediyye ediyorum demeli ve velî teslim aldım demelidir. Velî, iskât yapamıyacak halde ise, meyyitin iskâtlarını yapmak için birini vekîl eder, iskâtları, devri bir vekîl yapar.

İmâm-ı Birgivî’nin (Vasıyyetnâme) kitâbında ve bunun Kâdizâde Ahmed efendi şerhinde diyor ki, fakirlerin nisâba mâlik olmaması şartdır. Meyyitin akrabâsından olsa, câizdir. Fakire verirken, (Falancanın şu kadar namazının iskâtı için, şunu sana verdim) demesi lâzımdır. Fakir de, (Kabûl etdim) demelidir ve altınları alınca, kendinin olduğunu bilmesi lâzımdır. Bilmezse önceden öğretmelidir. Bu fakir de lutf edip kendi isteği ile (Falancanın namazının iskâtı için, bedel olarak şunu sana verdim) diyerek, başka fakire verir. O fakir de, eline alıp, (Kabûl etdim) demelidir. Alınca kendi mülkü olduğunu bilmelidir. Emânet hediyye gibi alırsa, devir kabûl olmaz. Bu ikinci fakir de, (Aldım, kabûl etdim) dedikten sonra, (ol vech ile sana verdim) diyerek üçüncü fakire verir. Böylece namaz, oruc, zekât, kurban, sadaka-i fıtr, adak ve kul hakları, hayvan hakları için devir yapmalıdır. Fâsid ve bâtıl alış-veriş de, kul hakları içindedir. Yemin ve oruc keffâretleri için devir yapmak câiz değildir.

Ondan sonra, altınlar hangi fakirde kalırsa lutfedip, arzûsu ve rızâsı ile, veliye hediyye eder. Veli alıp, kabûl ettim der. Eğer hediyye etmezse, kendi malıdır, zor ile alınmaz. Veli bir mikdar altını veyâ kâğıt para veyâ meyyitin eşyasından bu fakirlere verip, bu sadaka sevâbını da meyyitin rûhuna hediyye eder. Borcu olan fakir, devir yapmağa katılmamalıdır. Çünkü, eline geçen altınlar ile borcunu ödemesi farzdır. Bu farzı yapmayıp, altınları meyyitin keffâreti için yanındaki fakîre vermesi câiz olmaz. Devir kabûl olur ise de, kendisi hiç sevâb kazanmaz. Hattâ günâha girer.

Meyyitin iskâtını definden önce yapmalıdır. Definden sonra da câizdir. Meyyit için namaz, oruc, zekât, kurban keffâretlerinin iskâtında, bir fakire nisabdan fazla verilebilir. Hattâ, altınların hepsi, bir fakire verilebilir.
 
Üst Alt