Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İşgale Karşı Durma Yeteneğine Sahip Tek Bir Ulus Var

ozkanalbay

New member
Katılım
4 Ara 2006
Mesajlar
103
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
'İşgal çağı süremez. İçinde bulunduğumuz bölgede de, işgale, soyguna
karşı durma yeteneği olan, bu deneyime sahip, tek bir ulus var!'

'Bize demokrasiyi, liberalizmi, İslamla piyasa ekonomisinin uyumunu,
din ve ibadet hürriyetini öğretmek için sivil(!) toplum örgütleri ağı
kuruyorlar...

Bu yetmiyor; Türkiye'de, bir yandan iç çatışmaları,
silahlı silahsız çatışmaları körüklüyorlar, öte yandan iç barışın
korunması için federe Türkiye kurulmasının gerekliliğini
öğretiyorlar.'

Işık KANSU

ANKARA- Araştırmacı yazar Mustafa Yıldırım, Türkiye'de "demokrasiyi,
liberalizmi, İslam ile piyasa ekonomisinin uyumunu, din ve ibadet
hürriyetini öğretmek için sivil toplum örgütleri ağı kurulduğunu"
belirterek,

"Bu yetmiyor; Türkiye'de, bir yandan iç çatışmaları,
silahlı silahsız çatışmaları körüklüyorlar, öte yandan iç barışın
korunması için federe Türkiye kurulmasının gerekliliğini öğretiyorlar"


dedi. Ortadoğu'da işgalin genişletilmek istendiğini, son olarak
İran'ın içten ve dışarıdan karıştırıldığına değinen Yıldırım, Türk
ulusunu kastederek,

"İşgal çağı süremez. İçinde bulunduğumuz bölgede
de, işgale, soyguna karşı durma yeteneği olan, bu deneyime sahip, tek
bir ulus var"

diye konuştu. "Project Democracy-Sivil Örümceğin Ağında"
adlı geniş araştırmasıyla tanınan araştırmacı yazar Mustafa Yıldırım,
Türkiye ve çevresindeki güncel gelişmelere ilişkin sorularımıza şu
yanıtları verdi:

- Yakın geçmişin "yeşil kuşak" tasarımı da bir sivil örümcek projesi
olarak değerlendirilebilir mi?

- Geçmişte "Yeşil Kuşak" tasarımı olduğunu düşünmedim. ABD'nin SSCB'yi
kuşatmak için Müslüman egemenliğini desteklediği gibi bir siyasete
rastlamadım. Bunu Türkiye'de yazdılar.

-O zaman Afganistan'daki mücahitlerin desteklenmesine ne diyeceğiz?

- ABD, Afganistan'da bağımsız egemen, laik, çağdaş bir devlet
kurulmasına engel olmuştur. Anti-komünizm etkisiyle ABD'nin
Afganistan'ı kurtarmak için girişimde bulunduğunu ileri sürenler,
Afganistan'da olayın ayrıntılarını öğrendikçe şaşıracaklardır.
Afganistan sonuç olarak ABD tarafından ele geçirilmiştir. Bu işgal,
Ortadoğu, Kafkasya ve Asya işgalinin ön adımıdır.

- "Yeşil Kuşak" büyük tasarımın bir aracı değil mi?

- "Yeşil" rengiyle İslam rejimleri tanımlanıyorsa, o zamanlar, örneğin
Irak, Suriye, hatta İran gibi ülke yönetimleri ABD yandaşı değildi.
Yani kuşak, ya da kuşatma olması için Akdeniz'den doğuya doğru bir
oluşum yaratılması gerekirdi. Yani yalnızca Afganistan ile kuşak
olmuyor. Aslında süreç, yeşil ya da turuncu, ya da mavi değil, "Büyük
İşgal Projesi"dir.

- Sizce bu projenin en önemli parçalarından biri olan, daha sonra 11
Eylül saldırılarının arasındaki en önemli isim olduğu ileri sürülen
Usame bin Ladin niye unutuldu?

- ABD, Ladin ve öteki örgütleri kendi işgal altyapısı için egemen
devletlere karşı kullandı. Balkanlar'da barış, istikrar, dayanışma ve
işbirliği içinde var olacak tam bağımsız, egemen devlet oluşumunun
önüne geçerken de onları kullandı. Kuzey Afrika'da da... Örneğin
Cezayir'de... Afganistan'da, federatif bir yönetim oluşacağını
sezince, CIA desteğiyle yetiştirilen Taleban'ı iktidara getirdi.

11 Eylül'den birkaç ay önce, ABD hükümet sözcüsü, Taleban yönetimiyle
aralarının iyi olduğunu açıklamıştı. İşler bitmeye yüz tutunca, ABD
eski suç ortaklarından kurtulma yolunu seçti.

- Ladin'in unutulmasına ne diyeceğiz?

- Ortaklık dönemindeki 'pis işler' ortaya dökülürse demokrasi ve
özgürlük şampiyonluğu yapmak kolay olmaz. Örümcek Ağı dağılır gider.
Keşke Ladin bağımsız bir mahkemede yargılansa da, ABD ile neler
yaptıklarını bir anlatsa!

- "Ilımlı İslam" söylemi Ortadoğu, İran, Afganistan, dolayısıyla
Avrasya bağlamında yine, ama yeni bir "yeşil kuşak" projesi değil
midir?

- "Ilımlı" sıfatının karşısına ne konulabileceğini sormalı. 'Ilımlı'
olmayan İslam denince, Orta ve Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Asya
ülkelerinin ele geçirilmesine karşı oluşacak her türlü direniş
anlaşılsa, ılımlılık işgale, kolonileşmeye razı olmak olabilir.

Oysa, ABD ve Batı Avrupa için önemli olan ulusal egemenliğin yok
edilmesidir. İslam rejimi kurmak onların derdi değil. Kolonilicilik ne
gerektiriyorsa onu yapıyorlar. Egemen, laik devletleri yıkmadıkça bunu
başaramazlar. Çünkü ulusal birliğini korumanın yolu, din-mezhep
ayrılıklarından uzak olmaktan geçer.

- Sizin Arap dünyasına daha farklı baktığınız biliniyor. Bölgedeki
sorunlar karşısında Türkiye'nin Arap dünyasına Batılı, Batı dünyasına
da Doğulu gibi davranması çift kişilikli bir dış politika mı yaratıyor
sizce?

- Ben Arap ya da Farsi ya da Asya dünyası diye anlamıyorum. Devletleri
de, dinlerin değil de, ülke sınırları içinde yaşayan insanların
devleti olarak görüyorum. Ortadoğu'da kurulmuş olan devletlerin
tarihsel bir devlet kökü yok! Bu devletler, Birinci Büyük Savaş'ta el
konulan topraklarda, paylaşıma uygun olarak sınırları çizilen
ülkelerdir. O zamanlar, Suriye, Ürdün, Irak ve hatta Filistin coğrafya
bölgelerinin adlarıydı.

- Ama oralarda birer devlet kuruldu…

- Bağımsız ve egemen devletler ülkelerin insanları tarafından kurulur.
Oysa söz konusu yapay devletlere hükümet edenler, işgalcilerin
atamalarıyla kurulmuştur. Krallar, o toprakları işgale karşı savunan
Türklere saldıran koalisyon kuvvetlerinin saflarında yer alan,
İngilizlerce eğitilip silahlandırılmış Haşimi ailesindendirler. Yani
Mekke'den gelmişlerdir. Filistin'de İsrail'i kuranlar da dışardan
getirilenlerdir.

- Bu durumda, örneğin Irak'ta, Irak ulusu yok mu?

- Irak halkı, ABD ve koalisyon kuvvetlerinin sınırları içinde kalan
topraklarını 'vatan' yapmak için hiçbir zaman ölümü, yok olmayı göze
almamışlar, yani savaşmamışlardır. Şimdi bunu yapabilirlerse
topraklarını 'vatan' yaparken, kendileri de bütünleşip 'ulus'
olabilirler. Aynı durum Suriye'de yaşayanlar için de geçerlidir.
Filistinlilere gelince, onlar zaten altmış yıldır, savaşıyorlar ve
ulus olma ve egemen devlet kurma savaşımları, din savaşı ile
daraltılma dönemini atlatabilirse bunu başaracaklardır.

- Bugün Irak'ta olduğu gibi mi?

- Bir farkla! Bugünkü kuklaların hemen hepsi yerlilerden devşirildi.

- "Hemen hepsi" dediğinize göre dışardan olanlar da mı var?

- Oralarda doğup da Amerika'ya yerleşmiş olanları, Londra'yı vatan
bellemiş olanları artık yerli sayamayız. Unutmamalı ki, Irak'a
saldırıdan çok önce yanlış bilgilendirme ve yönlendirme merkezi
Harvard Üniversitesi'nde kurulmuştu. Irak dışında CIA desteğiyle
oluşturulan muhalif yönetimin odağı oralardaydı. İran Azerilerinin,
Azerbaycan'ın, Suriye'nin, Suudi Arabistan'ın, Özbekistan'ın vb.
muhalifleri de Washington'da yaşıyorlar.

- Ya Türkiye'nin muhalifleri. Onlar da mı?

- Hiç olur mu? Onlar hem oradalar, hem buradalar. Bize demokrasiyi,
liberalizmi, İslamla piyasa ekonomisinin uyumunu, din ve ibadet
hürriyetini öğretmek için sivil(!) toplum örgütleri ağı kuruyorlar...

Bu yetmiyor; Türkiye'de, bir yandan iç çatışmaları, silahlı silahsız
çatışmaları körüklüyorlar, öte yandan iç barışın korunması için federe
Türkiye kurulmasının gerekliliğini öğretiyorlar.

'Federe Türkiye' demek yanlış oldu. Türklerin egemen olmayacağı bir devlete artık
'Türkiye' diyeceklerini sanmıyorum.

Şimdiden Türkiye yerine "Bu coğrafya" deyip geçiyorlar. Sanırım, Bartholomeos'un belirttiği gibi, AB uyumuyla Rumlar da topraklarına döneceğine göre, devletin adı
'Federe Küçük Asya" olur.

Demem o ki, Türkiye'de işler plana uygun, gürültüsüz patırtısız yürüyor. Meclisimiz yasaları çıkarıyor. Örümcek Ağı devlet kurumlarıyla iç içe çalışıyor. Ortadoğu'da işgal
genişliyor, Türkiye zaten işgal altında. İran içerden dışardan
karıştırılıyor.

- Bir enerji uzmanı olarak sizce İran'ın nükleer çalışmaları konusundaki duyarlılık ile Irak'a saldırı öncesi yöneltilen "nükleer-kimyasal silah üretiyor" savları arasında bir benzerlik var
mı?

- Benzerlik ne söz! Göz boyamanın malzemesi çok.

Kovboy filmleri izleyenler bilir! Kasabayı ele geçirecek olan kibar şirket sahibi cinayetler, soygunlar örgütler ve şerif onlarla uğraşırken, kasabalılar şerifi başarısız bulup ayaklanırlar.

Güvenlik işlerini kibar adam ele alır ve yeni şerifi ve yardımcılarını kendi çetesindeki
adamlar arasından seçer. Elbette halkın da desteğiyle.

Bugün nükleer elektrik santrallerini bahane eder, yarın yatak odasında saklanmış
olabilecek kimyasal silahları...

Şaka bir yana, nükleer santral dedim de anımsadım; Ermenistan'ın başkenti yakınlarında bir santral var idi, gücü 730 MW, son sekiz yılda bir yenisi daha yapıldı. Burnumuzun
dibindeki, üstelik deprem olmuş olan bu yerdeki nükleer santrale karşı
bir 'green' eylemi duydunuz mu?

Ya İsrail'deki reaktörlere karşı çevreci, bir eylem, küçücük bir karşı çıkış! Kişisel bir karşı çıkış olmuştu. Bir İsrailli bu reaktörlerin, öyle elektrik santralleri işi
olmadığını dünyaya açıklayınca, hapislerde süründürdüler.

- Türkiye, ABD'nin Genişletilmiş Ortadoğu Projesi'ne mahkûm mu? Çoğu
çevreler öyle sanıyor da...

- Türkiye Cumhuriyeti'ni çok uzun yıllardır yönetenler, cesaret
isteyen dönemler geldikçe, hep güçlü bir yabancı devletin kanatları
altına girmeyi yeğlediler. Bugün de durum aynı!

Ne zaman ki, Mustafa Kemal'in dediğince, "Merhamet dilenmek diye bir ilke" olmadığını
anlayıp, yok olmak göze alınır ve Türklerin asıl görevinin işgallere
karşı çıkmak olduğu anlaşılırsa işler değişir.

Türkiye "Genişletilmiş İşgal Planı"na değil, insanlık erdemi için saldırılara göğüs germeye mahkumdur.

Mustafa Kemal ve askerlerinin I. Büyük Savaş sonuna doğru Filistin'den başlayıp Halep'e doğru süren 58 günlük büyük direnişlerinden çıkan sonucu "Savaşmadan yenilmek yok!" diyerek özetleyebiliriz.

İşte şimdi, yenilirken teslim olmak yerine buna
mahkumuz.

- Irak'ta yaratılan dinsel ve etnik kapışma -Türkiye'de uzun yıllardır
yapılan bu tür provalar göz önüne alınırsa- ders alınacak bir kötü
örnek oluşturur mu?

- Saldırgan, ele geçireceği topraklarda yaşayanları birbirinden
kopartacak en küçük ayrılığı derinleştirmek için suikastlar da dahil
her türlü girişimde bulunmuştur, bulunmaktadır. Irak'ta olanlar
Türkiye için değil, sanki geçmişte Türkiye'de yapılanlar, Irak'ta
yapılmakta olanlara bir örnek oldu.

- Yani kötü örnek Türkiye midir?

- Ülkedeki kargaşayı büyütmek için oluşturulan mezhep çatışmalarını,
etnik ve dinsel kimlikler yaratmak için gerçekleştirilen kıyımları,
son on sekiz yıldır, hemen her gün alevlendirilen din tartışmalarını
anımsarsak kötü örneğin öncelikle Türkiye oluşturulduğunu görebiliriz.

Ulusal devlet otoritesi birazcık dağılmaya görsün, Irak'tan beter
olabilir. Şiilik, Kürtlük, mezhep-kimlik çalışmaları önce Türkiye'de
yapıldı. Daha sonra Irak'ta... Yapan adamlar bile aynıydı.

- Sizin deyiminizle sivil örümceğin ağına düşmüş, borç içinde yüzen
Türkiye'nin kurtuluşu nerededir?

- Uzun yıllardır, ulusumuzun azımsanmayacak bir kitlesi, Avrupa ve
Amerikan bankalarından alınan borçlarla, hak etmedikleri bir yaşam
standardını sürdürmektedirler.

Ben buna, "El parasıyla keyif etmek" ya da "Komşu parasıyla kumar oynamak" diyorum. Üretmeden, alın teri dökmeden yaşanan bu keyif artık sürmez!

Bu keyif sürecekse, yani bizler, iyi ithal arabalara binip iyi yerlerde tatil evlerine sahip
olacaksak, çocuklarımız lüks okullarda, yabancı ülkelerde okuyacaksa,
yani vur patlasın çal oynasın diyeceksek açık söylüyorum: Kurtuluş
asla yok!

Yabancı devletlerin güdümünde oluşturulan Sivil Örümcek Ağı var bu oluşumu alttan destekleyen, yıllarca önceden yapılandırılmış gizli ağ varlığını sürdürdükçe, her türlü yanıltmaya, yönlendirmeye ve çatışmaya açık gözü boyanmış bir toplum olarak özgür, demokrat bir kolonide tebaa olup çıkacağız.

- Kurtuluş yok mu? Ne yapmalı?

- Var!

Şimdi dünyanın büyük bir bölümünü yeniden kolonileştiriyorlar
ve bunu mutlak bir çözümmüş gibi, "işgal" yerine "proje" diyerek
sunuyorlar.

"Küreselleşme" dedikleri işte bu işgaldir.

Ele geçirdikleri ülkelerin yönetimlerinde, güvenlik kurumlarında, eğitim,
kültür, sanat dünyasında, yayın dünyasında, iş dünyasında ortaklar
ediniyorlar.

Kurtuluşa gelince... İşgal dünyaya yayıldığına göre, bir
ülke tek başına kurtulsa bile bağımsızlığını, egemenliğini sürdüremez,
iktisadi olarak yalıtılır.

Ancak insanlık tarihi gösteriyor ki, insanlık hep iyiye doğru, daha erdemli bir yaşama doğru gelişmiştir. Bu gelişim kökten duracaksa, yani insanlığın erdemli bir geleceği
olmayacaksa, insanlığın varlığına da gerek yok.

İşgal çağı süremez.

İçinde bulunduğumuz bölgede de, işgale, soyguna karşı durma yeteneği
olan, bu deneyime sahip, tek bir ulus var!

Onurlu, özgürlük bayrağını yükseltip, öteki uluslara örnek olma görevi de, işte o ulusa düşüyor.

Yineliyorum, yok olmayı göze almak gerekir.

Bu bir düş değil, görevdir.

Çünkü yeniden bir ateş yakılacak!


Röportaj - Mustafa Yıldırım
 
Üst Alt