Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Irkların Yaratılması ve Din Kardeşliği .

can

New member
Katılım
22 Eyl 2005
Mesajlar
61
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Kuran'da farklı halkların ve kabilelerin yaratılmasının nedeninin, insanların birbirleriyle tanışmaları olduğu bildirilir. Bu çeşitlilik, Allah'ın yaratışındaki bir güzelliktir. Ancak Kuran ahlakından uzak yaşayan bazı toplumlarda, bu durum kişiler arasında bir ayrımcılık, ırkçılık unsuru gibi kabul edilerek, tarih boyunca savaş ve çatışma sebebi haline getirilmiştir. Oysa Allah Katında değerli olan, bir kimsenin ırkı ya da hangi soydan geldiği değil, Allah'a yakınlığı ve takvasıdır.

Dünya üzerinde yaşanan pek çok bölgesel savaşın, iç savaşların ya da çatışmaların altında, genellikle farklı ırklar ve topluluklar arasında süregelen düşmanca duygular yatmaktadır. Birçok ülkede halen devam etmekte olan beyaz ırkın siyah ırka karşı saldırgan tutumunda, yakın tarih içinde milyonlarca insanın ölümüyle sonuçlanan Nazi kökenli Ari ırk fikrinde veya Afrika'daki ülkelerde görülen kabile çatışmalarında karşımıza çıkan, Yüce Allah'ın Kuran'da inkar edenlerin önemli bir özelliği olarak bildirdiği "soy koruyuculuğu"dur.

"Öfkeli Soy Koruyuculuğu": Irkçılık

Öfkeli soy koruyuculuğu anlayışında, bir ırkın diğerinden fiziksel veya zeka açısından üstün olduğu, üstün olanın diğerine saygı, sevgi, merhamet duymasının yersiz olduğu, hatta ikisinin bir arada bulunmasının bile yanlış olacağı düşünülür. Oysa bu, son derece çarpık ve vahşice bir yaklaşımdır. Çünkü bu anlayışa göre farklı halkların var olmalarına gerek yoktur ve tüm "farklı olanlar" ortadan kaldırılmalıdırlar.

Kuran ahlakında ise farklı halkların ve kabilelerin yaratılmasının nedeninin, insanların birbirleriyle tanışmaları olduğu bildirilir. Bu çeşitlilik Allah'ın yaratışındaki bir güzelliktir. Bir insanın daha uzun boylu, birinin kısa boylu olması, bir kişinin teninin beyaz diğerinin sarı renk olmasının hiçbir önemi yoktur. Bunlar Allah'ın takdir etmesiyle olmuştur ve her bir yaratılışta çok büyük güzellikler, hikmetler ve incelikler saklıdır. İnanan bir insan, tek üstünlüğün takva ile; bir başka ifadeyle, Allah korkusu, Allah'a yakınlık ve imanındaki üstünlükle olduğunu bilir. Yüce Allah Hucurat Suresi'nde bu gerçeği şu şekilde bildirir:

Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır. (Hucurat Suresi, 13)

Irk Üstünlüğü İddiasının Acı Sonuçları

Irkçılık duygusu, tarih boyunca insanlara çeşitli belalar getirmiştir. Örneğin yıllardan bu yana Afrika kıtasının adı hep çatışmalar, savaşlar, açlık ve sefaletle bir anılmıştır. Çoğu bölgede din ahlakı gerektiği gibi yaşanmadığı ve batıl fikirlerin peşinden gidildiği için meydana gelen çıkar çatışmaları sebebiyle kargaşa son bulmamaktadır. Bu kıtanın insanları, 1950'li yıllara kadar sömürgeci ülkelerin her türlü zulmü ve ırkçı yaklaşımlarıyla karşı karşıya kalmışlardı. 1950'lerde Afrika'nın tümünde sadece 4 resmi bağımsız ülke vardı. 1962'de ise bu sayı 30'a çıkmıştı. 1977'de ise birkaç ülke dışında tüm kıta bağımsızdı. Ancak bu bağımsızlık özellikle de halk açısından sadece görünüşteydi. Çünkü eski sömürgeci yönetimler gitmişti fakat ülkenin yönetimi yine de halkın elinde değildi. Çoğu Afrika ülkesi son derece otoriter, baskıcı ve zalim diktatörlerin yönetimi altına girmişti. Bu diktatörlerin hepsi de eski sömürgeci güçler olan bazı Batılı devletlere bağlıydılar. Dolayısıyla bağımsızlaşmak, ülkelere özgürlük getirmemiş; tam tersine onları askeri baskıcı yönetimlerle yüz yüze bırakmıştı. Bunun üzerine bu dikta yönetimlerine karşı birleşen halklarla yönetimler arasında savaşlar başladı. Ancak bu yönetimler de bu arada boş durmuyor, halkın içindeki etnik ayrılıkları körükleyerek onların arasında bir savaş çıkarmayı hedefliyorlardı.

Bu konuda; Zaire'de Hutu ve Tutsi isimli iki kabile arasında yaşanan savaş, 20. yüzyılda ırklar arasında yaşanan çatışmalara önemli bir örnektir. 1997 yılının ilkbaharında 5 büyük ülkeyi, Zaire, Ruanda, Uganda, Burundi ve Tanzanya'yı içine alan bir bölgeyi etkileyen bu büyük çatışma, tüm dünyaya dehşet veren görüntülerle yansımıştı.

Etnik ırkların savaşı olan bu çatışmalarda 1 milyona yakın insan öldü. Göç eden onbinlerce kişi ormanlarda açlıkla, sefaletle, salgın hastalıklarla mücadele etti ve çok büyük bir bölümü öldü. Vahşice katliamlar gerçekleşti. Küçük çocuklar hatta bebekler bile başka bir kabileden oldukları için öldürüldüler.

Irkçılığın tarihteki acı sonuçlarından bir diğeri de sömürgecilik anlayışıdır. Örneğin dönemin İngiltere yönetimi dünyanın bir numaralı sömürgeci imparatorluğunu kurmuştur. Hindistan'dan Latin Amerika'ya kadar uzanan dev bir coğrafyanın tüm doğal kaynakları, İngiliz İmparatorluğu tarafından sömürülmüştür. Bu yapılanları makul kılacak sözde açıklama, sömürülen insanları "ilkel insanlar", hatta "hayvanımsı canlılar" gibi gösterebilmekti. Böylece katledilenler veya insanlık dışı muameleye maruz bırakılanlar, insan değil, yarı insan yarı hayvan ırklar olarak görülebilecek ve onlara karşı yapılanlar bir suç teşkil etmeyecekti.

Aslında bu arayış yeni değildi; dünya üzerinde sömürgeciliğin ilk yayılış dönemi 15 ve 16. yüzyıllara kadar dayanıyordu. Bazı ırkların yarı hayvan özelliği gösterdiğiyle ilgili iddialar, ilk olarak Amerika'nın keşfi sıralarında ortaya atılmıştı. Tarihçilerin verdikleri rakamlara göre, kıtaya ayak basılmasından sonraki bir yüzyıldan daha az bir süre içinde 95 milyon yerli, sömürgeciler tarafından katledildi. (François de Fontette, Irkçılık, Çev. Haldun Karyol, İstanbul: İletişim Yayınları, 1991, ss. 40-41)

Elbette ki bu örnekler çoğaltılabilir. Ancak hangi ülkelerin ve kişilerin hangi ideolojilere dayanarak ne işledikleri önemli değildir; vurgulanması gereken, insanlar arasında hakim olan ırk ve soy üstünlüğü anlayışının yanlışlığıdır. Etnik ırklar arasında yaşanan savaşlar ve ırkçılığın diğer bir acı sonucu olan sömürgecilik anlayışı pek çok ülke içinde vahşi sahnelerin yaşanmasıyla sonuçlanmıştır. Sonsuz hüküm ve hikmet sahibi Allah, Kuran'da din ahlakından uzak yaşayan insanların bu nefret dolu soy koruyuculuklarını şöyle bildirmiştir:

Hani o inkar edenler, kendi kalplerinde, 'öfkeli soy koruyuculuğu'nu (hamiyeti), cahiliyenin 'öfkeli soy koruyuculuğunu' kılıp-kışkırttıkları zaman, hemen Allah; elçisinin ve mü'minlerin üzerine '(kalbi teskin eden) güven ve yatışma duygusunu' indirdi ve onları "takva sözü" üzerinde 'kararlılıkla ayakta tuttu." Zaten onlar da, buna layık ve ehil idiler. Allah, herşeyi hakkıyla bilendir. (Fetih Suresi, 26)

Gerek buraya kadar birkaç tanesini incelediğimiz örnekler, gerekse dünyanın dört bir yanında yaşanan diğer ırkçı akımlar, inançsızlığın karanlık yüzünü bir kez daha açığa çıkarmaktadır. Bu karanlık ve merhametsiz ortamın yok edilmesi ise ancak din ahlakının dünya üzerinde yaşanması ve yaşatılması ile mümkün olabilir. Allah'ın emrine uygun olan, sevgi, merhamet ve barış temelleri üzerine kurulu Kuran ahlakının öncelikle müminler arasında eksiksiz bir biçimde yaşanması, Allah'ın izniyle yeryüzünde güzel ahlakın hakim olmasının fiili bir duası olacaktır.

Müminlerin Kardeşliği Hikmetli Bir Örnektir

Kuran'da bildirildiği üzere, tüm müminler birbirlerinin kardeşidirler. Hepsi Allah'a gönülden bağlı, aynı peygamberleri seven, aynı ahlaki değerleri yaşayan ve savunan insanlardır. Dolayısıyla aralarında büyük bir sevgi ve dayanışma bulunur. Yüce Allah, bu durumu şöyle bildirmektedir:

Şüphesiz Allah, Kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever. (Saff Suresi, 4)

Başka bir ayette ise şöyle buyrulmaktadır:

Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar. (Al-i İmran Suresi, 103)

Kuran'da bildirilen mümin karakteri; Kuran ahlakı ile ahlaklanmayı, tevazu, sevgi ve saygı gibi üstün erdemlere sahip olmayı gerektirir. Bu üstün vasıflara sahip olan müminler için, bir diğer mümin kardeşinin hangi ırktan olduğunun, boyunun, ten renginin ya da hangi dili konuştuğunun hiçbir önemi yoktur. Bunların hepsinin Allah'ın takdiri ve yaratışının bir güzelliği olduğunun bilincindedirler. Ayrımcılık, ırkçılık, kibir, kıskançlık gibi özellikler müminlerin değil, din ahlakından uzak yaşayan insanların özelliğidir.

Daha önce de belirttiğimiz gibi, ırk üstünlüğü iddiasından uzak yaşayan müminlerin kendi aralarındaki sevgi, bağlılık ve kardeşlik, güzel ahlakın dünyada yaygın biçimde yaşanmasına bir temel oluşturacaktır. Allah Kuran'da şu şekilde bildirmiştir:

Ey iman edenler, üzerinizdeki (yükümlülük) kendi nefislerinizdir. Siz doğru yola erişirseniz, sapan size zarar veremez. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. O, size yaptıklarınızı haber verecektir. (Maide Suresi, 105)

Peygamberimiz (Sav)'in Irkçılık Konusundaki Tavrı

Öfkeli soy koruyuculuğu, fitne ve bozgunculuğa neden olan unsurlardan biridir. Oysa Yüce Allah'ın topraktan yarattığı tüm insanlar eşittir, herhangi bir ırkın diğerine üstünlüğü yoktur. Üstünlük sadece Allah Katında, kişinin takvası ölçüsündedir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) "Veda Hutbesi"nde bu duruma dikkat çekerek ırklar arasında bir fark olmadığı konusunda tüm müminlere şunları öğütlemiştir:

"Ey insanlar!

"Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem'in çocuklarısınız. Adem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah'tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız O'ndan en çok korkanınızdır. "Azası kesik siyahi bir köle başınıza amir olarak tayin edilse, sizi Allah'ın kitabı ile idare ederse, onu dinleyiniz ve itaat ediniz." www.diyanet.gov.tr

Peygamberimiz (sav)'in ırkçılık konusundaki kesin tavrını Ebu Davud'un Cübeyr b. Mutim'den rivayet ettiği hadiste de açık bir biçimde görmekteyiz:

"Bizi, ırkçılığa davet eden bizden değildir. Irkçılık yolunda savaşan bizden değildir, ırkçılık uğruna ölen bizden değildir."

Ebû Davud'dan rivayet edilen bir başka hadiste ise Resulullah (sav): "En hayırlınız, bu yolda günah işlemediği müddetçe aşiretini müdafaa edeninizdir." Resulullah (sav)'a "Irkçılık nedir?" diye sorulunca: "Haksız olarak kavmine yardım etmendir" buyurmuştur.
 
Üst Alt