Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İrade sıfatı

mehmet1234

New member
Katılım
30 Haz 2007
Mesajlar
25
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
öncelikle herkese selam olsun

Allah ın bildiğimiz kadar "14 sıfatı var.zati ve subuti olmak üzere 2 ye ayrılıyor.
bunların içinde
mesela ilim sıfatı onun bilmesi anlamına gelir.99 ismin karşılığı olarak Alim ismini
gösteririz.yani sıfatların 99 isimde karşılığı var.
ama ben irade sıfatının 99 isimdeki karşılığını bilmiyorum.
irade sıfatına göre Allah ın dilemesi.
sorum ise şu.
acaba irade sıfatının 99 isimdeki karşılığı ne?

şimdiden cevaplarınız için teşekkür ederim.
 

mehmet1234

New member
Katılım
30 Haz 2007
Mesajlar
25
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
arkadaşlar
lütfen sizden istediğim irade sıfatının Allah ın en güzel isimlerindeki karşılığı ne?
lütfen sadece 4 kişi bakmış olmaz ki ama
 
B

beyaz_ýþýk

Guest
irade: Allahü teâlânın dilemesi vardır. Dilediğini yaratır. Her şey Onun dilemesi ile var olur. İradesine engel olacak hiçbir kuvvet yoktur.

Allah`ın bir şey`in şöyle olup da böyle olmamasını dilemesi; her şey`i dilediği gibi tayin ve tesbit etmesi demektir. Allah Teâlâ kâmil bir irâde sahibidir. Bu kâinatı ezelî olan irâdesine uygun olarak yaratımştır. Bu kâinatta olmuş ve olacak her şey Allah`ın dilemesi ve irâde etmesiyle olmuş veya olacaktır. O`nun her dilediği mutlaka olur, dilemediği de asla vücûd bulmaz. Bu hususta Kur`an`da: "Allah dilediğini yaratır. Bir işe hükmederse (yani onu dilerse) ona ancak `ol` der, o da oluverir" (Âl-i İmrân, 47) buyrulur. Hadîs-i şerîfte de: "Allah`ın dilediği oldu, dilemediği de olmadı" denilmiştir. İrâde sıfatından başka meşîet adında müstakil bir sıfat yoktur. Çünkü, irade ve meşîet aynı mânaya gelir. Nitekim meşîet, Kur`an`da ve hadîslerde irâde mânasına kullanılmıştır.


bunu dusunursen bulursun...
 

mehmet1234

New member
Katılım
30 Haz 2007
Mesajlar
25
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
irade bir şeyi istemektir ama olması gibi bir hüküm söz konusu değildir.
Allah irade eder ve sadece irade ettiğine "kün" (ol) der ve olur.
"kün" demesiyle birlikte iradesinin gerçekleştiği görülür.yani istediğinin gerçekleştiği görülür.burdan iradenin meşiete geçme durumu vardır.
iradenin meşiete dönüşmesi de "kün" lafıyla gerçekleşiyor.
irade meşiet durumlarını anladım.

ama bu meşiete dönüşmesini sağlayan "kün" lafı sadece Allah a mahsustur.
ben şimdi irade edip "kün" desem gerçekleşmiyecektir. ancak Allah
bu durumu isterse kabul eder. o zaman olur.

ben bir yerde okumuştum.Allah ın kün demesi, insanın bismillah demesiymiş.
yani meşiet Allah ta "kün" demekle çıkyorsa, insanda "bismillah" demekle çıkyor.
 
B

beyaz_ýþýk

Guest
bismillahta cok hikmet gizlidir....yanlız bu hikmetleri her insan kullanamaz....

Bismillahirrahmanirrahim demek ise, her var olana, onu yaratmakla ve varlıkta durdurmakla, yok olmaktan korumakla iyilik etmiş olan Allahü teâlânın yardımı ile, bu işimi yapabiliyorum demektir. (Yani Allah c..c ol demesiyle yapıyorum,ben ol demiyorum)

İlk yazılan, Besmeledir. Âdem aleyhisselama ilk gelen, Besmeledir. Müminler, Besmele yardımı ile, Sırattan geçer. Cennet davetiyesinin imzası Besmeledir. Peygamber efendimiz, (Hoca çocuğa, Besmele okur, çocuk da söyleyince, Allahü teâlâ, çocuğun ve anasının ve babasının ve hocasının Cehenneme girmemesi için senet yazdırır) buyurdu.

Euzü okumak, (Euzü billâhi mineş-şeytânirracîm); besmele okumak ise, (Bismillâhirrahmânirrahîm) demektir.

Hadis-i şerifte, (Kur'an-ı kerime saygı göstermek, Euzü okuyarak başlamakla olur ve Kur'an-ı kerimin anahtarı, Besmeledir) buyuruldu. Sure okurken, Euzü Besmele okunur. Âyet-i kerime okurken, âlimlerin çoğuna göre, yalnız Euzü okunur. Sure veya âyet okumaya başlarken Euzü okumak vacip, Fatiha okumaya başlarken Besmele okumak da vaciptir. Diğer surelere başlarken Besmele okumak sünnettir.

Namazda, Sübhaneke okuduktan sonra Euzü Besmele okumak sünnettir. Allahü teâlâ, (Kur'an-ı kerim okuyacağın zaman E'uzü... söyle) buyuruyor. (Nahl 98)

Kesin haram olduğu bilinen bir şeyi mesela şarap içerken veya domuz eti yerken Besmele çekmek küfürdür.

İyi işlere Besmele ile başlamalıdır! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Besmele ile başlanmayan her önemli iş noksan kalır.) [Beyheki]

(Eve girerken Besmele çekilirse, şeytan, “Bu eve girmeme imkan yok” der, dönüp gider.) [Tibyan]

(Amel defterinde 700 Besmele bulunanı Allahü teâlâ Cehennemden çıkarır.) [Tergibussalat]

(Besmele ile yazı yazanın haceti kolaylaşır, Allahü teâlâ da razı olur.) [Deylemi]

(Besmele ile işe başlayanın günahları af olur.) [İ. Rafii]

(Yemeğe Besmele ile başlayıp, sonunda Elhamdülillah diyenin, daha sofra kalkmadan günahları af olur.) [Taberani]

(Besmele ile yenen yemek bereketli olur.) [İbni Mace]

(Sıkıntıya düşen, “Bismillahirrahmanirrahim ve lâ havle ve lâ kuvvete illa billahil aliyyil azim” derse, her türlü sıkıntıdan kurtulur.) [Deylemi]

(Bin kere Besmele okuyanın dört bin büyük günahı af olur.) [Tergibussalat]

(Soyunurken çekilen Besmele, cinlere perde olur, avret yerlerini göremezler.) [İ. Ebiddünya]

(Helaya girerken çekilen Besmele, cinlere perde olur, avret yerlerini göremezler.) [T. Salat]

(Besmele yazılı bir kağıdı, yerden kaldıran sıddıklardan yazılır.) [Tergibussalat]

(Besmelesiz koku sürünen, şeytanlara da koku sürmüş olur.) [İbni Sünni]

(Şeytandan korunmak için, yemeğe Besmele ile başla!) [Taberani]

(Su içerken Besmele çek, bitince de, Elhamdülillah de ve üç nefeste iç!) [İbni Sünni]

(Yemeğe başlarken, Allahü teâlânın adını anın, yani Besmele çekin! Başında Besmele çekmeyi unutan, hatırladığı zaman, "Bismillahi alâ evvelihi ve ahirihi" desin!) [Ebu Davud, Tirmizi, Hâkim]

Besmele ile başlanılan iş bitince de, (Elhamdülillah) demeli, yani Allahü teâlâya şükretmelidir!

İbrahim suresinin, (Şükrederseniz elbette nimetimi artırırım) mealindeki 7.âyet-i kerimesi ile (Az-çok bir nimete kavuşan "Elhamdülillah" derse, Allahü teâlâ, o kimseye bu nimetten daha iyisini verir) ve (Yiyip içtikten sonra "Elhamdülillah" diyenden Allahü teâlâ razı olur) hadis-i şerifleri, nimete şükredince, hem eldeki nimetin yok olmaktan kurtulacağını, hem de yeni nimetlerin ele geçmesine sebep olacağını bildirmektedir. (T.Gafilin)
Derinlemesine Besmelenin manasını incelemek şu anda mümkün değildir. Çünkü bu, gerçekten çok uzun olur. Fakat bazı konuları açıklamaya çalışacağız:

Bismillah, kâinatta nuranî bir satırdır. Ferşi Arşa/zemini semaya/yeri göğe bağlar. Onu söyleyen insanın kalbini Rabbine bağlar. "Besmelenin" çekildiği her konuda ayrı bir bağlantısı vardır. Okuyan, yazan, yemek yiyen, su içen, namaz kılan insanlar, bu yaptıklarıyla paralel olarak, dil ile seslendirilmemiş bir fiili veya bir ismi zihinlerinde takdir etmiş oluyorlar. "Allah'ın adıyla, okuyorum, yazıyorum, yemek yiyorum, namaz kılıyorum veya okumam Allah'ın adıyladır…" gibi. Bizim " Allah'ın adıyla" dememizin arkasında, Arapça gramer bakımından da böyle bir fiilin veya bir ismin olması şarttır (bk. F. Râzî tefsiri, I/105-106).

Kur'an'ın ilk inen ayeti "Yaratan Rabbinin adıyla oku" mealindedir. Görüldüğü gibi, ayette "oku" fiili açıkça zikredilmiştir. Bu da Besmele ile birlikte uygun bir fiil veya ismin gizli olarak var olduğuna bir işaret olup, bizim için önemli bir derstir.

Besmelenin Bazı Sırları:

a- Abdullah b. Mesud şöyle diyor: Besmelenin harfleri, Cehennem zebanilerinin sayısı kadar olup 19 tanedir. Dolayısıyla, bu 19 zebaniden kurtulmak isteyen, 19 harfli besmeleyi okusun. Bunu okuyan kimse için Allah, bu harflerden her birisini, bir zebaniye karşı bir zırh yapar. Cehennem meleklerinin kendileri de bütün işlerini besmele çekerek yaparlar. Bütün güçlerini de besmeleden alırlar. (Kurtubi, 1/92).

Fahreddin Razî de şu görüşlere yer vermiştir: Besmelenin harf sayısı 19'dur. Bunun iki hikmeti vardır:

Biricisi: Zebanilerin sayısı; 19'dır. Allah Besmelenin 19 harfleriyle insanları bu zebanilerden korur.
İkincisi: Allah gece ve gündüzü 24 saat olarak tayin etmiştir. Sonra da, beş saat alarak beş vakit namazı farz kılmıştır. Namazın saatleri olan beş saat, 24 saatten çıktığında geriye 19 saat kalır. İşte Besmelenin 19 harfi, namaz dışındaki 19 saat içinde meydana gelen günahlara kefaret olur. (Razı Tefsiri, I/175).

b. Besmelede Allah'ın sonsuz rahmetini gösteren Rahman ve Rahim isimlerine yer verildiği için, Müşriklere karşı savaş ilan eden Berat/Tevbe Suresinin başında anılmamıştır. Bu açıdan bakıldığında, beş vakit farz namazlarda, günde 17 defa, insanlara İlahî merhametin adresi olan Besmeleyi okumalarını emreden Allah, bununla bize şu dersi veriyor: İnsanların yaratılış gayesi savaşmak, birbirlerini öldürmek değil, birbirlerine karşı merhamet göstermek, yardımcı olmak ve erdemli davranmaktır. (Razı Tefsiri, I/175).

c. İlginçtir, Besmelenin başında bulunan "b" harfi hariç geriye kalan bütün harfler şifreli surelerin başında yer almıştır. Bu harfler 18 adettir. 9 tanesi aslî, 9 tanesi mükerrerdir.
Bu açıdan bakıldığında, Besmelenin 9 nurlu harfinin başında bulunan "b" harfi, bütün Kur'an'da başında Besmele bulunmayan tek sure olan Berat Suresinin başında ve ilk harfi olarak bulunmuştur. Bu Sure hicrî 9. yılında inmiş ve Nasr Suresinin dışında, en son inen sure olmasına rağmen Kur'an'da 9. sıraya yerleştirilmiştir.

d. Besmelenin başındaki "B" harfi, "Mâsiva"yı temsil etmektedir. O bir harf-i cerdir. Cerin manası çekmektir. Cer harfleri başında bulundukları isimlerin sonunu aşağıya çekip esre yaparlar. Ancak "Besmele"nin başındaki harf-i cer ise, manevî bir asansör hükmünde kendisine yapışanı Rahman ve Rahim olan Allah'ın mukaddes huzuruna doğru çeker ve yukarı mertebelere çıkartır.
 
B

beyaz_ýþýk

Guest
risale-i nur

1. Söz: Ey kardeş! Benden birkaç nasihat istedin. Sen bir asker olduğun için askerlik temsilâtiyle, sekiz hikâyecikler ile birkaç hakikatı nefsimle beraber dinle. Çünki ben nefsimi herkesten ziyade nasihâta muhtaç görüyorum. Vaktiyle sekiz âyetten istifade ettiğim sekiz sözü biraz uzunca nefsime demiştim. Şimdi kısaca ve Avâm lisanıyla nefsime diyeceğim. Kim isterse beraber dinlesin. Birinci Söz: Bismillah her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız. Bil ey nefsim, şu mübarek kelime İslâm nişanı olduğu gibi, bütün mevcudatın Lisan-ı hâliyle vird-i zebânıdır. Bismillah ne büyük tükenmez bir kuvvet, ne çok bitmez bir bereket olduğunu anlamak istersen, şu temsilî hikâyeciğe bak dinle!. Şöyle ki: Bedevî Arab çöllerinde seyahat eden adama gerektir ki, bir kabile reisinin ismini alsın ve himeyesine girsin. Tâ şakîlerin şerrinden kurtulup hâcâtını tedârik edebilsin. Yoksa tek başıyle hadsiz düşman ve ihtiyacâtına karşı perişan olacaktır. İşte böyle bir seyahat için iki adam, sahraya çıkıp gidiyorlar. Onlardan birisi mütevazi idi. Diğeri mağrur... Mütevazii, bir reisin ismini aldı. Mağrur, almadı... Alanı, her yerde selâmetle gezdi. Bir kâtıü't-tarîka rast gelse, der: "Ben, filân reisin ismiyle gezerim." Şakî defolur, ilişemez. Bir çadıra girse, o nam ile hürmet görür. Öteki mağrur, bütün seyahatinde öyle belalar çeker ki, târif edilmez. Daima titrer, daima dilencilik ederdi. Hem zelîl, hem rezil oldu. İşte ey mağrur nefsim! Sen o seyyahsın. Şu dünya ise, bir çöldür. Aczin ve fakrın hadsizdir. Düşmanın,hâcâtın nihayetsizdir. Mâdem öyledir; şu sahranın Mâlik-i Ebedî'si ve Hâkim-i Ezelî'sinin ismini al. Tâ, bütün kâinatın dilenciliğinden ve her hâdisatın karşısında titremeden kurtulasın. Evet, bu kelime öyle mübarek bir definedir ki: Senin nihayetsiz Aczin ve fakrın , seni nihayetsiz kudrete, rahmete raptedip Kadîr-i Rahîm'in dergâhında aczi, fakrı en makbul bir şefaatçı yapar. Evet, bu kelime ile hareket eden, o adama benzer ki: Askere kaydolur. Devlet namına hareket eder. Hiçbir kimseden pervâsı kalmaz. Kanun namına, devlet namına der, her işi yapar, her şeye karşı dayanır. Başta demiştik: Bütün mevcudat, Lisan-ı hâl ile Bismillah der. Öyle mi? Evet, nasılki görsen: Bir tek adam geldi. Bütün şehir ahalisini cebren bir yere sevketti ve cebren işlerde çalıştırdı. Yakînen bilirsin; o adam kendi namıyla, kendi kuvvetiyle hareket "etmiyor. Belki o bir askerdir. Devlet namına hareket eder. Bir padişah kuvvetine istinad eder. Öyle de her şey, Cenâb-ı Hakk'ın namına hareket eder ki; zerrecikler gibi tohumlar, çekirdekler başlarında koca ağaçları taşıyor, dağ gibi yükleri kaldırıyorlar. Demek herbir ağaç, Bismillah der. Hazine-i Rahmet meyvelerinden ellerini dolduruyor, bizlere tablacılık ediyor. Her bir bostan, Bismillah der. Matbaha-i kudretten bir kazan olur ki: Çeşit çeşit pekçok muhtelif leziz taamlar, içinde beraber pişiriliyor. Herbir inek, deve, koyun, keçi gibi mübarek hayvanlar Bismillah der. Rahmet feyzinden bir süt çeşmesi olur. Bizlere, Rezzak namına en lâtif, en nazif, âb-ı hayat gibi "bir gıdayı takdim ediyorlar. Herbir nebat ve ağaç ve otların ipek gibi yumuşak kök ve damarları, Bismillah der. Sert olan taş ve toprağı deler geçer. Allah namına, Rahman namına der, her şey ona musahhar olur. Evet havada dalların intişarı ve meyve vermesi gibi, o sert taş ve topraktaki köklerin kemâl-i sühûletle intişar etmesi ve yer altında yemiş vermesi; hem şiddet-i hararete karşı aylarca nâzik, yeşil yaprakların yaş kalması; tabiiyyûnun ağzına şiddetle tokat vuruyor. Kör olası gözüne parmağını sokuyor ve diyor ki: En güvendiğin salâbet ve hararet dahi, emir tahtında hareket ediyorlar ki; o ipek gibi yumuşak damarlar, birer asâ-yi Mûsâ (A.S.) gibi فَقُلْناَ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْحَجَرَ "Bir zaman da Mûsâ, kavmi için su arayıp Allah’a yalvarmıştı. ‘Vur asânı taşa’ buyurduk.” ( Bakara Sûresi, 2:60.) emrine imtisal ederek taşları şak eder. Ve o sigara kâğıdı gibi ince, nâzenin yapraklar, birer âzâ-yı İbrahim (a.s.) gibi, ateş saçan hararete karşı يَا نَارُ كُونِى بَرْداً وَسَلاَماً Biz ateşe şöyle ferman ettik: ‘Ey ateş, serin ve selâmetli ol.” (Enbiyâ Sûresi, 21:69.) âyetini okuyorlar. Mâdem her şey mânen Bismillah der. Allah namına Allah'ın ni'etlerini getirip bizlere veriyorlar. Biz dahi Bismillah demeliyiz. Allah nâmına vermeliyiz. Allah nâmına almalıyız. Öyle ise, Allah nâmına vermeyen gafil insanlardan almamalıyız... Sual: Tablacı hükmünde olan insanlara bir fiat veriyoruz. Acaba asıl mal sahibi olan Allah, ne fiat istiyor? Elcevab: Evet o Mün'im-i Hakiki, bizden o kıymettar ni'metlere, mallara bedel istediği fiat ise; üç şeydir. Biri: Zikir. Biri: Şükür. Biri: Fikir'dir. Başta "Bismillah" zikirdir. Âhirde "Elhamdülillah" şükürdür. Ortada, ''bu kıymettar hârika-yi san'at olan nimetler Ehad-ü Samed'in mu'cize-i kudreti ve Hediye-i rahmeti olduğunu düşünmek ve derk etmek'' fikirdir. Bir pâdişahın kıymettar bir hediyesini sana getiren bir miskin adamın ayağını öpüp, hediye sahibini tanımamak ne derece belâhet ise, öyle de; zâhirî mün'imlere medih ve muhabbet edip, Mün'im-i Hakiki'yi unutmak; ondan bin derece daha belâhettir. Ey nefis! böyle ebleh olmamak istersen; Allah nâmına ver, Allah nâmına al, Allah namına başla, Allah nâmına işle. Vesselâm.
 

mehmet1234

New member
Katılım
30 Haz 2007
Mesajlar
25
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
vaktini ayırdığın için teşekkür ederim.
 

mehmet1234

New member
Katılım
30 Haz 2007
Mesajlar
25
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
şimdi ne demek istediğini ankladım.
ama bazı şeyler var. mesela kudret sıfatının ismi kadir ismidir.
kadir ismini zikrettiğiniz zaman kudret sıfatının enerjisi ruhunuza yerleşecektir.
ya da o isim ruhunuzda diğer isimlerine oranla dah galişecektir.
Alim ismini zikrettiğin zaman ilim sıfatı ifşa olunacaktır ruhunuzda.

acaba irade sıfatının olmamasının bu yüzden midir?diye bakıyorum.sonuç itibariyle gördüğümüz her şey Allah ın iradesiyle meydana gelmiştir.
Allah irade edip kün demese bizler olmazdık.
araştıyorum bir türlü irade sıfatının ismini bulamıyorum.yani irade sıfatının ismini
bulabilirsem ve zikrettiğim zaman ruhumda o yönde bir gelişme olacaktır.
aca irade sıfatı bilinçsizce kullanılırsa tehlikeli sonuçlar doğuracağı için
ismi saklanmış ya da söylenmemiş olabilir mi?
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net

          Ortalanmis Mesaj         


قَدْ جَاءَكُمْ بَصَائِرُ مِنْ رَبِّكُمْ فَمَنْ اَبْصَرَ فَلِنَفْسِه وَمَنْ عَمِىَ فَعَلَيْهَا وَمَا اَنَا عَلَيْكُمْ بِحَفيظٍ
En’am / 104. (Doğrusu) size Rabbiniz tarafından basiretler (idrak kabiliyeti) verilmiştir. Artık kim hakkı görürse faydası kendisine, kim de kör olursa zararı kendinedir. Ben üzerinize bekçi değilim.
وَقُلِ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكُمْ فَمَنْ شَاءَ فَلْيُؤْمِنْ وَمَنْ شَاءَ فَلْيَكْفُرْ اِنَّا اَعْتَدْنَا لِلظَّالِمينَ نَارًا اَحَاطَ بِهِمْ سُرَادِقُهَا وَاِنْ يَسْتَغيثُوا يُغَاثُوا بِمَاءٍ كَالْمُهْلِ يَشْوِى الْوُجُوهَ بِئْسَ الشَّرَابُ وَسَاءَتْ مُرْتَفَقًا
Kehf / 29. Ve de ki: Hak, Rabbinizdendir. Öyle ise dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. Biz, zalimlere öyle bir cehennem hazırladık ki, onun duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. (Susuzluktan) imdat dileyecek olsalar imdatlarına, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su ile cevap verilir. Ne fena bir içecek ve ne kötü bir kalma yeri!
اِنَّا هَدَيْنَاهُ السَّبيلَ اِمَّا شَاكِرًا وَاِمَّا كَفُورًا
İnsan / 3. Şüphesiz biz ona (doğru) yolu gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör.
ذلِكَ الْيَوْمُ الْحَقُّ فَمَنْ شَاءَ اتَّخَذَ اِلى رَبِّه مَابًا
Nebe / 39. İşte o, kesin olarak gelecek gündür. O halde dileyen Rabbine varan bir yol tutsun.
يَهْدى بِهِ اللّهُ مَنِ اتَّبَعَ رِضْوَانَهُ سُبُلَ السَّلَامِ وَيُخْرِجُهُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ بِاِذْنِه وَيَهْديهِمْ اِلى صِرَاطٍ مُسْتَقيمٍ
Maide / 16. Rızasını arayanı Allah onunla kurtuluş yollarına götürür ve onları iradesiyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır, dosdoğru bir yola iletir.
لَوْ اَرَدْنَا اَنْ نَتَّخِذَ لَهْوًا لَاتَّخَذْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا اِنْ كُنَّا فَاعِلينَ

Enbiya / 17. Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, onu kendi tarafımızdan edinirdik. (Bu irademizin eseri olurdu. Ama) biz (bunu) yapanlardan değiliz.


 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net

          Ortalanmis Mesaj         



İsteme, dileme, arzu ve isteklerin gerçekleştirilip ortaya konması yeteneği veya iki şeyden birini tercih etme ma’nâlarına gelen irâde; hayatını kalp ve ruh seviyesinde yaşayanlarca: “Nefsin isteklerini aşma, bedenin arzularına başkaldırma, Hakk’ın rızâ ve hoşnutluğunu kendi istek ve dileklerine tercih ederek kendine rağmen her yerde ve her durumda O’nda ve O’nun murâdında fâni olma” şeklinde anlaşılmış ve ta’rif edilmiştir.
Mürîd; kendi güç ve kuvvetinden teberrî edip, zerreden sistemlere kadar herşeyi kabza-i tasarrufunda tutan Kudreti Sonsuz’un irâdesine râm olan.. murâd ise, Hakk arzusuyla dopdolu hâle gelmiş; bütün bütün mâsivâya “O’ndan başkası” kapanmış.. O’nun hoşnutluğundan başka hiçbir şeye istek ve iştihası kalmamış.. dolayısıyla da Hakk’ın murâd ve matmah-ı nazarı “gözde” olmuş bahtiyar ruh demektir.

İrâde; “ -İş ve davranışlarında sırf O’nu ister ve dilerler” (En’âm, 6/52; Kehf, 18/28) gerçeğine göre, Hakk yolunun yolcuları için ilk menzil ve Sonsuz’a yelken açanlar için de bir ilk konaktır. Nâmütenâhîye açılan hemen herkes, ilk defa bu liman ve bu piste uğrar.. sonra da bu birinci durağın anilmerkez gücüyle yükselir, hedefe doğru yol almaya başlar. Bu yol alış, şahsın safveti, madde ile irtibatı ve merkezdeki gücün iticiliğiyle mebsûten mütenâsib (doğru orantılı) dir. Hakk’ın tevfîki ve irâde gücüne göre, kimileri bu mesafeyi yerde yürüme sür’atiyle, kimileri peyk, füze ve ışık hızıyla, kimileri de her türlü kemmiyet ölçüleri üstünde kat’eder. Nebî’de miraç, velîde arşiye, dervişte seyr-i sülûk, Hakk’ın tevfîkiyle desteklenmiş irâde, mürîd ve murâda ne parlak birer misâldirler.

Mürîdle irâde arasında bir alâka vardır ama, bu daha çok bir iştikâk alâkasıdır. Sebeblerin, sathî akıllar nazarında, ilâhî izzet ve azamete perde olması gibi, izâfî bir varlık sayılan insan irâdesi de “ -Dilediğini dilediği gibi yapan” (Bürûc, 85//16) Zât’ın irâdesinin gölgesinin gölgesidir. Gölge asla tâbi olduğu gibi, yaratılan irâdeler de yaratıcı irâdeye tâbidirler. Gölgede vehmedilen parlaklık, canlılık ve câzibenin, aynalara akseden sûretlerin parlaklık, canlılık ve câzibesinden farkı yoktur... Ne var ki, yolun başındakiler için bunu anlayıp kavramak pek de kolay değildir.

Mürîd, irâdesini mutlak irâdeyle irtibatlandırıp murâd ufkuna ulaşacağı ve bedenden rûha, cisimden kalbe, düşünceden vicdana yükseleceği âna kadar, kat’iyen “fark”tan kurtulamaz.. kurtulamaz da, irâdeyi ayrı, irâde edeni ayrı ve murâdı da hep ayrı görür. Evet, Hakk yolcusu, yolun başlangıcında mürîd, nihâyetinde murâd.. kulluğu tabiatına mâletme gayreti içinde mürîd, Hakk’la münâsebetlerin, fıtratın ayrılmaz bir yanı haline geldiği noktada murâd.. sevilip-arzu edilme yollarını araştırma faslında mürîd, herşeyde O’ndan bir kısım izler görüp sevgi ve ma’rifet arası gelip-giden ve bu geliş-gidişiyle zevk-i rûhânî kaneviçesini ördüğü zaman da murâddır.

“İlme’l-yakîn”in başlangıcından “Hakka’l-yakîn”in nihâyetine kadar bu çok geniş mesafede, nisbî pek çok ibtidâ ve intihâlar vardır. Meselâ: Pek çoklarına göre “ -Rabbim sînemi aç, rûhuma genişlik ver” (Tâ-Hâ, 20/25) bir intihâdır. Ama “ -Biz, Senin sîneni açıp rûhuna genişlik vermedik mi?” (İnşirâh, 94/1) mazhariyetine göre bir ibtidâdır. Kezâ “ -Rabbim göster cemâlini göreyim Seni” (A’râf, 7/143) kendi makamında bir son ama,“ - O’nun gözü ne kaydı ne de kamaştı” (Necm, 53/17) ufkuna göre bir başlangıçtır. Bunun gibi “ -Şüphesiz benimle beraberdir Rabbim ve bana yol gösterecektir” (Şuarâ, 26/62) bir maiyyeti idrâk ifâdesidir. Ama, “ -Tasalanma, şüphesiz Allah bizimle beraberdir” (Tevbe, 9/40) hakikat-ı âliyesiyle kâbil-i kıyas değildir.
Mebde’de, sadâkat, vefâ ve azim esastır.. müntehâda, ciddiyet, temkîn ve edeb. Mebde’de kusur edenler, takılır yollarda kalırlar.. müntehâdakiler ise itab görür ve hırpalanırlar.

Mükellefiyetleri yerine getirmede hassasiyet ve sürekli Hakk’a yalvarıp yakarma irâdeyi besleyen önemli kaynaklarından biridir. Bunun ötesinde, Hakk inâyetinin, insanın gören gözü, işiten kulağı, söyleyen dili ve tutup yakalayan eli haline gelmesi ise, onun nâfilelerdeki titizliğine bağlıdır.


 
Üst Alt