seyfullah putkýran
New member
- Katılım
- 30 Eyl 2005
- Mesajlar
- 5,807
- Tepkime puanı
- 205
- Puanları
- 0
- Yaş
- 40
- Konum
- Ruhlar Aleminden
- Web sitesi
- www.tevhidyolu.net
İrade-i Külliyenin yalnız ve yalnız Allah’a ait olduğu Kur’an-ı Kerim’de beyan olmuş
İrade-i Külliyenin yalnız ve yalnız Allah’a ait olduğu Kur’an-ı Kerim’de beyan olmuştur. Bunun yanı sıra, cüz’i iradenin insana verildiği malumdur. Hal böyle olunca, günah işleyen bir kişi kendi iradesine uyarak mı günah işler, yoksa Cenab-ı Hakk’ın İrâde-i Külliyesi mi günah işletir?
Meselenin kısaca ifâdesi şudur: İnsanın elinde irâde vardır. Biz buna ister cüz'î irâde, ister meşiet-i beşeriye, isterse insanın kesb (kazanma) gücü diyelim. Cenab-ı Hakk'ın yaratmasına da, küllî irâde, halketme kuvveti yani kudret, irâde ve tekvinin tasarrufu diyelim. (Bunlar Allah'ın sıfatlarıdır). Mesele, Cenab-ı Hakk'a ait yönü ile ele alındığında, âdeta, Cenab-ı Hak zorluyor da, olacak şeyler öyle oluyor, şeklinde anlaşılır ve bu suretle de, işin içine cebir giriyor. Mesele, insana ait yönüyle ele alındığı zaman ise,insan kendi işlerini kendi yapıyor, şeklinde anlaşılıyor ki, o zaman da işin içine "herkes kendi fiilinin hâlıkı" düşüncesinden ibâret olan mu'tezilî düşünce giriyor.
Kâinatta olup biten herşeyi Allah yaratır. Bu soruda "küllî irade" diye geçen şey de işte budur. Hatta, "Vallâhü halakaküm vemâ ta'melûn: Sizi de, işinizi de, Allah yarattı.. " Yani sizin de, sizden sâdır olan ef'âlin de Hâlıkı yalnız Allah'tır.
Meselâ: Siz bir taksi-yapsanız, bir ev inşâ etseniz, bu işleri yaratan Allah'tır. Siz ve ef'âliniz Allah'a aitsiniz. Ama ortaya gelen bütün bu işlerde, size ait bir husus da vardır ki, o da kesb ve mübâşerettir. Bu ise âdî bir şart ve basit bir sebeptir. Tıpkı dünyaları aydınlatacak dev bir elektrik şebekesinin düğmesine dokunmak gibi... Bu durumda "Sizin hiçbir şeyiniz, hiçbir müdâhaleniz yok" denemeyeceği gibi, işin tamamen size ait olduğu da söylenemez. İş tamamiyle Allah'a aittir. Fakat, Allah size ait bu işleri yaratırken, sizin cüzî müdâhalenizi de âdi şart olarak kabul buyurmuş ve yapacağı şeyleri onun üzerine bina etmiştir.
Meselâ: Şu câminin içindeki elektrik mekanizmasını, Allah kurmuş; işler ve çalışır hâle getirmiştir. Yeniden bunu tenvir etme işi, ameliyesi de Allah'a aittir. Elektron akımlarından bir ışık meydana getirme, câmiyi tenvir etme birer fiildir. Ve bunlar da "Nıır'un-Nur, Münevvir'un-nur, Musavvir'un-Nur" olan Hz. Allah'a (C.C) aittir. Ama bu câminin aydınlanması mevzuunda, sizin de bir mübâşeretiniz vardır; o da Allah'ın kurduğu bu mekanizmada, Allah'ın ayarladığı düğmeye sadece dokunmanızdır. Sizin irâde ve takatınızın çok fevkinde, o mekanizmanın, tenvir vazifesi yapması ise tamamen Allah'a aittir.
Bir nümûne daha arzedelim: Meselâ; hazırlanıp, işler, çalışır, yürür hâle getirilmiş bir makina düşünelim ki; sadece çalıştırmak için onun düğmesine dokunma vazifesi, size verilmiş. O makinayı harekete getirmek ise, onu kuran ve inşâ eden Zât'a mahsustur. Binaenaleyh, beşere ait bu küçük mübâşerete, "kesb" veya "Cüz l irâde" diyoruz. Allah'a ait olana ise "halk etme, yaratma" diyoruz. Ve böylece bir irâde inkısâmı karşımıza çıkıyor:
A) Küllî irâde,
B) Cüz'î İrâde. İrâde dediğimiz ki; murad etme, dileme demektir, bu tamamen Allah'a aittir. "Vemâ teşâûne illâ en yeşâ Allah = Allah'ın dilediğinden başkasını dileyemezsiniz. Bu husus, yanlış anlaşılmasın. Biz böyle düşünürken, kulun da "bir parmak dokundurma denecek kadar irâdesi vardır" diyerek, tamamen cebrî bir determinizm'den uzaklaşmış bulunuyoruz. İşi meydana getiren Allah'tır, derken de. mûtezile mezhebi ve rasyonalistler gibi düşünmediğimizi gösteriyoruz. Bu suretle de ne Ulûhiyetinde, ne de Rubûbiyetinde Allah'a eş ve ortak koşmamış oluyoruz. Allah (C.C) nasıl ki, Zâtında birdir; icrâatında da birdir.. işini başkasına yaptırtmaz. Allah (C.C) her şeyi kendisi yaratmıştır. Fakat, teklif, imtihan gibi bir takım sırlar ve hikmetler için, beşerin mübâşeretini de şart-ı âdî olarak kabul buyurmuştur.
Meseleyi daha fazla tenvir için, bir büyük zâtın bu mtevzûda îrad ettiği bir misâli sunmak istiyorum. Diyor ki: "Sen bir çocuğun isteğiyle, onu kucağına alsan; sonra sana dese ki; beni falan yere götür; sen de onu oraya götürsen; o da orada üşüyüp hastalansa.. sana: "Beni niye buraya getirdin" diye itirazda bulunabilir mi? tabii ki bulunamaz. Çünkü; kendisi istedi. Üstelik ona: "Sen istedin" diyerek iki de tokat vurursun. Şimdi bu hususta çocuğun iradesi inkâr edilebilir mi? Elbette edilemez. Zira; o talep etti ve istedi. Ama onu oraya götüren sensin... Hastalanmayı da, çocuk kendisi yapmadı. Belki ondan sadece bir talep sâdır oldu. Binâenaleyh, burada hastalığı verenle oraya götüren ve bu işi talep eden birbirinden ayrılmış olur. Biz kadere ve insanın irâdesine bu mânâ ve bu anlayışla bakarız. "
İşin doğrusunu herşeyi takdir eden bilir.
İrade-i Külliyenin yalnız ve yalnız Allah’a ait olduğu Kur’an-ı Kerim’de beyan olmuştur. Bunun yanı sıra, cüz’i iradenin insana verildiği malumdur. Hal böyle olunca, günah işleyen bir kişi kendi iradesine uyarak mı günah işler, yoksa Cenab-ı Hakk’ın İrâde-i Külliyesi mi günah işletir?
Meselenin kısaca ifâdesi şudur: İnsanın elinde irâde vardır. Biz buna ister cüz'î irâde, ister meşiet-i beşeriye, isterse insanın kesb (kazanma) gücü diyelim. Cenab-ı Hakk'ın yaratmasına da, küllî irâde, halketme kuvveti yani kudret, irâde ve tekvinin tasarrufu diyelim. (Bunlar Allah'ın sıfatlarıdır). Mesele, Cenab-ı Hakk'a ait yönü ile ele alındığında, âdeta, Cenab-ı Hak zorluyor da, olacak şeyler öyle oluyor, şeklinde anlaşılır ve bu suretle de, işin içine cebir giriyor. Mesele, insana ait yönüyle ele alındığı zaman ise,insan kendi işlerini kendi yapıyor, şeklinde anlaşılıyor ki, o zaman da işin içine "herkes kendi fiilinin hâlıkı" düşüncesinden ibâret olan mu'tezilî düşünce giriyor.
Kâinatta olup biten herşeyi Allah yaratır. Bu soruda "küllî irade" diye geçen şey de işte budur. Hatta, "Vallâhü halakaküm vemâ ta'melûn: Sizi de, işinizi de, Allah yarattı.. " Yani sizin de, sizden sâdır olan ef'âlin de Hâlıkı yalnız Allah'tır.
Meselâ: Siz bir taksi-yapsanız, bir ev inşâ etseniz, bu işleri yaratan Allah'tır. Siz ve ef'âliniz Allah'a aitsiniz. Ama ortaya gelen bütün bu işlerde, size ait bir husus da vardır ki, o da kesb ve mübâşerettir. Bu ise âdî bir şart ve basit bir sebeptir. Tıpkı dünyaları aydınlatacak dev bir elektrik şebekesinin düğmesine dokunmak gibi... Bu durumda "Sizin hiçbir şeyiniz, hiçbir müdâhaleniz yok" denemeyeceği gibi, işin tamamen size ait olduğu da söylenemez. İş tamamiyle Allah'a aittir. Fakat, Allah size ait bu işleri yaratırken, sizin cüzî müdâhalenizi de âdi şart olarak kabul buyurmuş ve yapacağı şeyleri onun üzerine bina etmiştir.
Meselâ: Şu câminin içindeki elektrik mekanizmasını, Allah kurmuş; işler ve çalışır hâle getirmiştir. Yeniden bunu tenvir etme işi, ameliyesi de Allah'a aittir. Elektron akımlarından bir ışık meydana getirme, câmiyi tenvir etme birer fiildir. Ve bunlar da "Nıır'un-Nur, Münevvir'un-nur, Musavvir'un-Nur" olan Hz. Allah'a (C.C) aittir. Ama bu câminin aydınlanması mevzuunda, sizin de bir mübâşeretiniz vardır; o da Allah'ın kurduğu bu mekanizmada, Allah'ın ayarladığı düğmeye sadece dokunmanızdır. Sizin irâde ve takatınızın çok fevkinde, o mekanizmanın, tenvir vazifesi yapması ise tamamen Allah'a aittir.
Bir nümûne daha arzedelim: Meselâ; hazırlanıp, işler, çalışır, yürür hâle getirilmiş bir makina düşünelim ki; sadece çalıştırmak için onun düğmesine dokunma vazifesi, size verilmiş. O makinayı harekete getirmek ise, onu kuran ve inşâ eden Zât'a mahsustur. Binaenaleyh, beşere ait bu küçük mübâşerete, "kesb" veya "Cüz l irâde" diyoruz. Allah'a ait olana ise "halk etme, yaratma" diyoruz. Ve böylece bir irâde inkısâmı karşımıza çıkıyor:
A) Küllî irâde,
B) Cüz'î İrâde. İrâde dediğimiz ki; murad etme, dileme demektir, bu tamamen Allah'a aittir. "Vemâ teşâûne illâ en yeşâ Allah = Allah'ın dilediğinden başkasını dileyemezsiniz. Bu husus, yanlış anlaşılmasın. Biz böyle düşünürken, kulun da "bir parmak dokundurma denecek kadar irâdesi vardır" diyerek, tamamen cebrî bir determinizm'den uzaklaşmış bulunuyoruz. İşi meydana getiren Allah'tır, derken de. mûtezile mezhebi ve rasyonalistler gibi düşünmediğimizi gösteriyoruz. Bu suretle de ne Ulûhiyetinde, ne de Rubûbiyetinde Allah'a eş ve ortak koşmamış oluyoruz. Allah (C.C) nasıl ki, Zâtında birdir; icrâatında da birdir.. işini başkasına yaptırtmaz. Allah (C.C) her şeyi kendisi yaratmıştır. Fakat, teklif, imtihan gibi bir takım sırlar ve hikmetler için, beşerin mübâşeretini de şart-ı âdî olarak kabul buyurmuştur.
Meseleyi daha fazla tenvir için, bir büyük zâtın bu mtevzûda îrad ettiği bir misâli sunmak istiyorum. Diyor ki: "Sen bir çocuğun isteğiyle, onu kucağına alsan; sonra sana dese ki; beni falan yere götür; sen de onu oraya götürsen; o da orada üşüyüp hastalansa.. sana: "Beni niye buraya getirdin" diye itirazda bulunabilir mi? tabii ki bulunamaz. Çünkü; kendisi istedi. Üstelik ona: "Sen istedin" diyerek iki de tokat vurursun. Şimdi bu hususta çocuğun iradesi inkâr edilebilir mi? Elbette edilemez. Zira; o talep etti ve istedi. Ama onu oraya götüren sensin... Hastalanmayı da, çocuk kendisi yapmadı. Belki ondan sadece bir talep sâdır oldu. Binâenaleyh, burada hastalığı verenle oraya götüren ve bu işi talep eden birbirinden ayrılmış olur. Biz kadere ve insanın irâdesine bu mânâ ve bu anlayışla bakarız. "
İşin doğrusunu herşeyi takdir eden bilir.