Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İnsanın ne zaman ve nasıl öleceği önceden belirlendiğine göre, onu öldürenin suçu ?

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
İnsanın ne zaman ve nasıl öleceği önceden belirlendiğine göre, onu öldürenin suçu ?

Herşey gibi ölümün de zaman ve keyfiyeti, önceden tesbit edilmiştir. Yani kâinat için vârid ve vâki olan herşey, insan, insanın hayatı ve ölümü için de vârid ve vâkidir. Belli yollarla varlığa erme, yine belli esaslar içinde varlığı sürdürme ve belli zaman sonra da sahneden çekilme, her varlık için kaçınılmaz bir hakikatdır. Herşey, çok geniş ve umumî bir kader dairesi içinde ve kendisi için belirlenmiş bir çizgide doğar, gelişir; sonra da söner gider. Bu, ezelî, değişmez bir yol ve ebedlere kadar da devam edecek bir çark ve nizamdır. '

Zerrelerden sistemlere kadar, hayret verici bir düzen ve baş döndürücü bir âhenkle işleyen şu koca kâinatın bağrında ortaya çıkarılıp geliştirilen pozitif ilimler, o ilimlere âid sâbit prensibler ve âlem-şümûl kâidelerle, herşey için böyle bir ilk belirleme, bir ta'yin ve takdîr açıkça müşâhede edilmektedir. Böyle bir ilk plânlama olmadan, ne kâinatdaki nizam ve âhengi îzâh etmek, ne de onunla alâkalı, müsbet ilimlerden herhangi birini geliştirmek mümkün değildir. Kâinatın alabildiğine hendesî, alabildiğine riyâzı; yânî, tesbit ve takdirlere göre hareket etmesi sayesindedir ki; fizik laboratuarında belli prensiplere göre araştırma yapmak, anatomiyi belli kâideler içinde mütalâa etmek ve anlatmak ve yine sâbit bir kısım kâidelerle, fezânın derinliklerine açılmak kâbil olmuştur.

Âhenksiz bir kâinatda, plânsız programsız bir dünyada ve nizamsız işleyen bir tabiat mecmuasında, pozitif ilimlerden hiçbirini düşünmeye imkân yoktur. Aslında ilimler mevcut olan bir kısım kâide ve prensiplere adese olmuş, onları göstermiş ve onlara belli ad ve ünvanlar kazandırmışlardır.

Bu ifade ile, ilimleri ve keşifleri küçümsemek istemiyoruz; sadece,onların yer ve ağırlıklarına dikkati çekerek, çok daha mühim hususların nazara alınması lâzım geldiğini belirtiyoruz ki; o da, ilimlerden ve keşiflerden evvel kâinatın sinesinde bir kalb gibi atan nizam ve âhenkdir. Bu nizam ve âhengi, bir ilk belirleme ve kaderî bir proğramla bütün cihanlara esas yapan kudret ve mübecceldir!

Bugün, bütün varlıklar için hükümfermâ görünen bu kanunları, insan topluluklarına tatbik etmek isteyen içtimaiyatçılar bile var. Böyle koyu bir kadercilik, daha doğrusu aşırı cebriyecilik her zaman tenkid edilecek bir mevzû olsa bile, âlem - şümûl bir âhenk ve bu âhengin dayandığı ezelî proğramı itiraf bakımından, oldukça ma'nidardır.

Aslında inanç ve itikada müteallik her hakikat, kendi kendine var ve hârici destek ve itiraflara dayanma ihtiyacından da çok muallâ ve müberrâdır. Ne var ki, bakışları bu türlü hâriciliklerle bulanmış, kalbi bunlara ait beyanlarla yerinden oynamış talihsiz neslimize "Yerine dön!" çağrısında bulunurken, onu başdan çıkaranların tenâkuzlarına, işaret yoluyla dahi olsa-temas etmekde fâideolacağı, kanaatindeyiz. Ve, işte bunun için sözü uzattık ve sadet harici beyanlarda bulunduk. Yoksa, bütün kâinatın fevkalâde bir tenâsüb ve uyumluluk içinde işlemesi, atomlardan, galaksilere kadar herşeyin göz doldurucu bir nizam ve intizamla hareketi, bütün eşyayı kıskıvrak bağlayan bir tayin ve takdire, bir hâkimiyet ve cebre delâlet etmektedir. Kuruldu kurulalı bütün dünyalar, bu mutlak hâkimiyete boyun eğmiş, O'nun iradesine râm ve O'na inkiyad üzere, hâlden hâle dönerek, bugüne kadar devam edegelmiştir.

Ancak, insan ve benzeri, irâde ve hürriyete sahib varlıklar için, ilk yaratılış tamamen cebrî ve sâir varlıklarla aynı çizgide olsa bile, daha sonra irâdeliler, irâdeleri altına giren hususlarda, emsâllerinden bütün bütün ayrılırlar. Böyle bir farklılıkdan ötürü de "önceden belirleme"nin ma'nâsı, insan ve benzerleri için değişik bir hüviyet alır. Ve, esasen sorulan soru da, insanın bu farklı yönünü sezememiş olmadan ve onu da tıpkı diğer eşya gibi mütalâa etmekden doğmaktadır. Bu îtibarla, insan ve sâir varlıklar arasında mevcut böyle bir farkı kavrama, kısmen dahi olsa, meseleyi halledeceği kanaatindeyiz. Gerisi, ilm-i İlâhî'nin bütün eşyayı çepeçevre ihâta etmesini kabûllenmekten ibaretdir.

Evet, insanın bir hürriyet ve irâdesi, bir meyil ve seçme istidâdı vardır. Ve o hürriyet ve irâde, meyil ve seçmeye göre; iyi ve kötü, sevab ve günah insana nisbet edilir. İnsan irâde ve isteğinin, meydana gelen neticeler karşısında, ağırlığı ne olursa olsun; o irâde, Yüce Yaratıcı tarafından bir şart ve sebep olarak kabûl edilmişse, onu hayırlara ve şerlere çevirmesine göre suçlu veya suçsuz olması; irâde dediğimiz şeyin hayra veya şerre meyil göstermesine dayanmaktadır. Bu meylin neticesinde meydana gelen hâdise, insanoğlunun sırtına vurulmayacak kadar ağır da olsa, o bu temayülle ona çağrıda bulunduğu için, mes'ûliyet ve cürüm de ona aittir.. O mes'uliyet ve cürümü önceden tâyin ve takdîr eden, sonra da belirlediği zaman içinde onu yaratan zât, mes'ûliyet ve cürümden muâllâ ve müberrâdır.

Meselâ, O Yüce Zât, iklimlerin değişmesi gibi çok büyük bir hâdiseyi, bizim nefes alıp vermemize bağlamış olup da, dese ki; "Eğer dakikada, şu miktarın üsti,inde nefes alıp verirseniz, bulunduğunuz yerin coğrafî durumunu değiştiririm. " Bizler, tenâsüb-ü illiyet prensibi açısından nefes alıp-verme ile, iklimlerin değişmesi arasında bir münâsebet görmediğimiz için, yasak edilen şeyi işlesek; o da, va'dettiği gibi iklimleri değiştirse, takatımızın çok fevkinde dahi olsa bu işe, biz sebebiyet verdiğimiz için, suçlu da biz oluruz.

İşte bunun gibi, herkes elindeki cüz'î irâde ve ihtiyâriyle, sebebiyet verdiği şeylerin ıieticeleı-inden ötürü, ya suçlu sayılır ve muâheze görür veya vefâlı sayılır mükâfâta mazhar olur.

Binâenaleyh, ölüme sebebiyet veren de suçlu olur; ulu dergâhda afvedilmediği takdirde de mutlaka muâheze görür.

Şimdi, biraz da meselenin ikinci şıkkı üzerinde duralım. Yani, Yaratıcının, herşeyi çepeçevre içine alan ilmiyle, insan irâdesinin tevfik edilme keyfiyetini...

Allah'ın ilmine göre, bütün varlık ve varlık ötesi herşey, sebeb ve neticeleriyle içiçe ve yanyanadır. O noktada, öncesonra; sebeb-netice; illet-ma'lûl; evlat-baba, bahar-yaz bir vâhidin iki yüzü hâline gelir. Ve yine o ilme göre sonra,önce gibi; netice, sebep gibi; ma'lûl de illet gibi; bilinir ve hükmedilir.

Kimin, hangi istikâmetde nasıl bir temâyülü olacak ve kim âdî bir şart ve sebebden ibaret olan irâdesini, hangi yönde kullanacak, bütün bunlar, önceden bilindiği için; o sebeblere göre meydana gelecek neticeler takdîr ve tesbit etmek, insan irâdesini bağlamamakta ve zorlamamaktadır. Aksine, onun meyilleri hesaba katılarak hakkında takdirler yapıldığı için, irâdesi kabûl edilmekte ve destek görmektedir. Nitekim, bir büyük zât, hizmetçilerine: "Sizler öksürüğünüzü tuttuğunuz zaman, şahâne hediyeler elde edeceksiniz; sebebsiz öksürdüğünüz takdirde ise, hediyeleri kaybetmekle beraber, bir de itâb göreceksiniz" dese, onların irâdesini kabûl etmiş ve desteklemiş olur. Aynen öyle de, Yüce Yaratıcı kullarından birine: "Sen şu istikâmetde bir meyil gösterecek olursan, ben de, senin meyil gösterdiğin o şeyi yaratacağım. Ve, işte senin o temâyülüne göre de, şimdiden onu belirlemiş bulunuyorum."Ferman etse, O'nun irâdesine ehemmiyet atfetmiş ve kıymet vermiş olur.

Binaenaleyh, "ilk belirleme" de irâdeyi bağlama olmadığı gibi, insanı, rızâsı hilâfına herhangi bir işe zorlama da yoktur.

Ayrıca kader ve ilk belirleme Allah (C.C)'ın ilmî proğramlarından ibaretdir. Yânî, kimlerin hangi istikâmetlerde meyilleri olacak, onu bilmesi ve kendinin yapıp yaratacağı şeylerle, bir plân ve proğram hâline getirmesi demekdir. Bilmekse, hâricde olacak şeylerin, şöyle veya böyle olmasını gerekdirmez. Hâricde olup biten şeylerin, şöyle veya böyle olmasını, insanın temayüllerine göre, yaratıcının kudret ve irâdesi îcad eder. Bu itibarla varlığa erip meydana gelen şeyler, öyle bilindikleri için varolmuş değillerdir. Bilâkis, var oldukları şekillerle bilinmektedirler ki; ilk takdîr ve ta'yin de, işte budur. Kelâmcılar bunu, "ilim, ma'lûma tâbîdir"sözüyle ifâde ediyorlardı. Yânî, nasıl olacak öyle biliniyor; yoksa öyle bilindiği için meydana gelmiyor. Nasıl ki, bizim, ilmî tasarı ve plânlarımız pratikde, tasavvur ettiğimiz şeylerin vücûd bulmasını gerektirmez. Öyle de, Yüce Yaratıcının tasarı ve plânları sayabileceğimiz ilk belirlemeler de, hâricde, herhangi bir şeyin varolmasını mecbûrî kılmaz.

Hâsılı; Allah, olmuş, olacak herşeyi ihâta eden geniş ilmiyle; sebebleri neticeler gibi; neticeleri de sebebler gibi bilmektedir. Kimlerin iyi işler yapmaya niyet edeceklerini ve kimlerin kötü şeylere teşebbüsde bulunacaklarını ve bu teşebbüs ve niyetlere göre neler yaratacağını belirlemiş ve takdîr etmiştir. Zamanı gelince de, mükellefin meyil ve niyetlerine göre, takdîr buyurduğu şeyleri dilediği gibi yaratacaktır.

Onun için, bir insanın nasıl ve ne zaman öleceğinin ve bir başkasının da bu fiile sebebiyet vereceğinin önceden ta'yin edilmiş olması, mesûliyeti giderici değildir. Zîrâ takdir, onun hürriyet ve irâdesi hesaba katılarak yapılmıştır. Bu itibarla da, cürmü kendisine isnad edilecek ve ona göre de, muâhezeye tâbî tutulacakdır.

Kaderle alâkalı, bu derin meselenin, bilhassa kendi kaynaklarında, tekrar tekrar mütâlâa edilmesi şarttır. Bizim bildiğimiz şey, selefin sağlam prensibleri içinde meselenin avam anlayışına intikal ettirilmesinden ibarettir.
 
A

aktifus

Guest
Hayatınız eğer an be an yazılmış ve siz onu tatbik ediyorsanız, hiçbir zaman bir seçim yapmadınız ve aslında yaşamadınız demektir. Ama yaşamadığınız halde bunun neticesinde cennetle ödüllendirilecek veya cehennemle cezalandırılacaksınız! Allah birilerini ceza çeksin birilerini de ödüllendirilsin diye mi yaratıyor?
Hayır doğrusu gerçekte insanlar Allah'ın nefesleridirler ve cinsiyetleri, karakterleri, kısaca kendilerine "ben" demelerine neden olan herşeyleri geçicidir. Yaşamın amacı tekamüldür ve sonunda cennet veya cehennem yoktur. Çünkü ne yaparsanız yapın zaten tekamül ediyor olacaksınız veya başkalarının tekamüllerine yardım ediyor olacaksınız. Unutmayın iyi'nin olması için kötü de olmalıdır.
 
A

aktifus

Guest
Sen Kur'an'a inanıyormusun kardeş
Hz. Muhammet neden son peygamberdi? Çünkü insanlık artık peygamberlere ihtiyaç duymayacağı, her insanın Allah'la doğrudan bağlantı kurabileceği bir aşamaya gelicekti. Zannedildiği gibi evrenin yok olması değildir. Kur'an görevini çok iyi yaptı. Artık yüzünüzü gökyüzüne dönme vaktidir. Buna hazır olmanız gerekiyor. Hepiniz Allah'ın nefeslerisiniz ve öyle olmanız için yapmanız gereken ekstra birşey yok. Sadece öyle olun. Allah bizlerden bunu bekliyor. Anlatabildiysem ne mutlu.
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Hz. Muhammet neden son peygamberdi? Çünkü insanlık artık peygamberlere ihtiyaç duymayacağı, her insanın Allah'la doğrudan bağlantı kurabileceği bir aşamaya gelicekti. Zannedildiği gibi evrenin yok olması değildir. Kur'an görevini çok iyi yaptı. Artık yüzünüzü gökyüzüne dönme vaktidir. Buna hazır olmanız gerekiyor. Hepiniz Allah'ın nefeslerisiniz ve öyle olmanız için yapmanız gereken ekstra birşey yok. Sadece öyle olun. Allah bizlerden bunu bekliyor. Anlatabildiysem ne mutlu.

belliki kurana inanıyorsunuz. Allah b dini tamaladığını söylüyor ve bu kitabın değişmiceğinide söylüyor ve ey iman edenlr diyor ve resul veda hutbesinde kurana ve sünentten eliniz çekmeyin diyor ve ahir zamandaki kardeşlerini müjdelerken ve bunun gibi sayısız delil size sunmamış mümkündür sizin kuran ozaman idi resul öldü kavga bitti mantığı ne kadar doğrudur ne kadar gerçekçidir? sahabe ozaman neden resulun ölümü ile namazı bırakıp yahud diyer hayır ve hasenatı bırakıp yüzünü sizce göğe çevirmediler? çünkü arşı yakın eden kitap ellerindeydi ve ayette bu hükümle kim hükmetse kafirdir demiştir. ve bunda zaman kavramı belirtmemiştir. kuran her asra ışığını vurmuştur hatta kuran gergeçen gün tazeleniyro denmesindeki sebebp budur her asra ışık vurmasıdır. biz sizin şu sözünüz hakkında inanırsınız yahut inanmazsınısın hadsiz ıspat buluruz.
zira sizin iddianızı ıspat eden bir ayet bir hadis bir fetva yada herkangib bir dayanağınız varmdır?

«Sen de mutlaka öleceksin, onlar da öleceklerdir.» (Zü-mer 30)
«Her canlı ölümü tadacaktır.» (Ali İmran 185),
«34- Ey Muhammed! Senden önce de hiçbir insanı ölümsüz kılmadık, sen ölürsün de onlar baki kalır mı? Senin ölmenle rahata kavuşacaklarını mı sanıyorlar?(Enbiya 34)

ayetlerin i okuyup yüzünü kapayıp, Ashab’m yanma giderek:
“Ey insanlar! İçinizde Rasûlüllah ile anlaşması olan var mı?” dedi. “Hayır” dediler. “Kim Allah’a tapıyorsa (korkmasın) Allah ölmez olan diridir. Ama Muhammed (a.s.)’a tapanınız varsa bilsin ki, artık Muhammed ölmüştür.” deyip «Sen de öleceksin, onlar da ölecekler.» ayetini okudu. Ömer ona “Bu Allah’ın kitabında var mı, ya Ebâ Bekir ?” deyince, “evet” dedi. Ömer de, “İşte şu Ebû Bekir Rasûlüllah’m mağara arkadaşı ayetteki «ikinin ikincisi» odur. Haydi ona biat edin dedi. O zaman ona biat ettiler. [Müsned 6/219; İbni Savd 2/261, 265; 267: Ensabül Eşraf 1/565: Beyhakî De-lâil 7/214, 215]
Bu hadisi Muhammed b. Ebî Bekir el Mukaddemi de ondan naklettiği gibi İmam Ahmed de Müsned’inde Behz b. Esed, Hammad b. Seleme, Ebû İmran el Cevnî isnadıyla haberin tümünü bu manada nakleder.
 
A

aktifus

Guest
Nedir bilmem. Ama öyle diyorsa öyle olsun. Demek ki aklın yolu bir :)
 

khan19556

New member
Katılım
11 Ocak 2007
Mesajlar
992
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
44
Konum
Sancaðýn düþtüðü yerden
Hz. Muhammet neden son peygamberdi? Çünkü insanlık artık peygamberlere ihtiyaç duymayacağı, her insanın Allah'la doğrudan bağlantı kurabileceği bir aşamaya gelicekti. Zannedildiği gibi evrenin yok olması değildir. Kur'an görevini çok iyi yaptı. Artık yüzünüzü gökyüzüne dönme vaktidir. Buna hazır olmanız gerekiyor. Hepiniz Allah'ın nefeslerisiniz ve öyle olmanız için yapmanız gereken ekstra birşey yok. Sadece öyle olun. Allah bizlerden bunu bekliyor. Anlatabildiysem ne mutlu.

Bu efkara bir isim takmak icap etseydi
Dalalet-cell bu icaba iştirak ederdi :)
 
A

aktifus

Guest
Bu efkara bir isim takmak icap etseydi
Dalalet-cell bu icaba iştirak ederdi :)

Anlayıp ta isim takıyorsan canın sağolsun ama ben olsam buna sadece aşk derdim. Anlayacağınızı umarak birşey daha söylemek isterim ki Allah ol der ve herşey olur. Siz de onun yeryüzündeki halifelerinden olun. Sadece olun.:confused:
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net

vicdanlar göreceli duygulardır nerde nasıl yaşarsanız vicdanınız o yönde şekillenir.

inandığı gibi aşamıyanlar yaşadığı gibi inanmaya başlarlar der Hz. Ali, onun için herkes vicdana pek güvenmesin zira şuan içerde vicdanını dinlediği için adam öldüren sayısız insan var vicdan delil değildir. lakin deliller vicdan ile tastik edilir..
 
A

aktifus

Guest
vicdanlar göreceli duygulardır nerde nasıl yaşarsanız vicdanınız o yönde şekillenir.

inandığı gibi aşamıyanlar yaşadığı gibi inanmaya başlarlar der Hz. Ali, onun için herkes vicdana pek güvenmesin zira şuan içerde vicdanını dinlediği için adam öldüren sayısız insan var vicdan delil değildir. lakin deliller vicdan ile tastik edilir..

:4_12_11: Göreceli olmayan ne var ki? Dünyada 7 milyar insan ve 7 milyar farklı inanış/düşünce var aynı kar taneleri gibi. Çünkü herkesin yolu farklıdır. Herkesin kendi yolunun kılavuzu, elinden tutup götüreni, arabası, yakıtı kısace herşeyi de kendi vicdanıdır.

Bireysel vicdan toplumsal vicdanın ürettiklerini kullanabilir ama sonunda önemli olan bireysel vicdandır. Toplumsal vicdan derinleşmiş gönüller için yetersiz şeyler söyler ancak yeterince derinleşememiş olan toplumun çok büyük çoğunluğu için toplumu aşana kadar yeterli şeyler söyler.

Hangi vicdan bir cana kıymayı söyler ki? Bence burda vicdansızlığı vicdanla karıştırmışız.

Yaşayışla inanışı birbirinden ayırmak zordur. İnanışı tüm değer yargılarımızı da içerecek şekilde yorumlarsak bu zaten bizim yaşayışımızın köküdür. Herkes inandığı gibi yaşar. İnanmadığı halde bir yaşam kalıbına dökülen insanın inanışları değişmez, bastırılır. Çünkü inanışlar vicdan, kalp, bilgi, deneyim vb tarafından şekillenir.
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
göreceli olmıyan yanlız inanç kavramlarıdır , çünkü kurallar sizin tarafından konmamıştır , sizden uyması beklenilir.. düşünmezsinizi tam teslimiyet göstermek için çaba sarfedersiniz. ama asla yeni kural bulmak için çalışmazsınız...
 
A

aktifus

Guest
tam teslimiyet ya size zorla dikte ettirilen birşeye çaresizlikten olur yada düşünerek, gönülden anlayarak olur. Çaresizliğe gönüllü olmaya çalışıyorsunuz.
 

khan19556

New member
Katılım
11 Ocak 2007
Mesajlar
992
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
44
Konum
Sancaðýn düþtüðü yerden
Aya sorarım astronomi ilmiyle güneşin gurubunu hesabeden bir ilim adamı,
takvimlere güneşin gurub saatini yazdığı için mi güneş batar; yoksa güneş zaten batacağı için ilmiyle hesabetmiş mi denilir?
Bu misal Allah kadere yazdığı için yapmadığımıza; bizim yapacağımızı ilm-i ezeli ve ebedi ile bildiği için yaptığımıza delildir.
 

yýldýz

New member
Katılım
22 Ağu 2006
Mesajlar
1,359
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Tüm yazan kardeşlerden Allah(cc.) razı olsun.
Biraz başım döndü. :eek: :D

Kusura bakmayın konu epey genişlemiş.
Tabi ki suç cezasız kalmaz. Adam öldüren kişinin niyeti, o anki üzerindeki ruhsal baskılar,... değerlendirilerek Allah Teala tarafından akibeti belli olur.
Yalnız Allah Teala ölen ve öldürenin salih kişiler olması nedeni ile ölürken iman nasip etmişse haşır günü bu kişilerin arasını bulacak ve helalleştirecektir. Aynı durum intahar eden bazı kişiler içinde geçerlidir. Bu hususlar Kuran-ı Kerim' de bulunuyordu sanırım. :)
 
Üst Alt