Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İnsanımızın önünü açmak

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Bismillahirrahmanirrahim.
Değerli kardeşim görüyoruz ki toplumumuzu iyiliğe teşvik edip kötülüklerden alı koymak elzemdir.Bu vazife kutlu bir vazifedir.Evet bizler müsbet bir dinin taraftarlarıyız,bununlada mükellefiz.Görüldüğü gibi hakimiyetin ve egemenliğin sahibi Allah cc'dür.Ve kim bunun zıttını söylüyor ise o firavun diliyle konuşuyor demektir.İslamın şuan ve bundan sonrada bizlere hiçbir ihtiyaçı olmaz ve olmayacaktır,biz islama halisane hizmet etmekle ancak bu kaypak zeminde dik durup,dosdoğru yürümeyi başarmış oluruz.İslam nezih bir din olduğu gibi nezih bir toplumda hayat bulacaktır.Sadece Peygamber efendimiz (salat ve selam üzerine olsun) ve sahabeyi güzin timsal olarak bu ifademizi doğrulamaya yeter,kanaatimizce.İslam hertürlü çekişmelerden uzak bir dindir,çekişen insanlardır,islamı temsil ettiği varsayılan insanlar.İslam kim olursa olsun kişiye hakkı,sabrı,hayrı gösterir,bunun yollarını talim ettirir.Lakin bu böyle oluyor mu?İslam adına teşkilatlanmış her kuruluş bu yüce davaya ihlaslı çalıştığı müttetçe ayakta duracaktır,yoksa hezimet er veya geç mukadderdir.Her hayırlı işte her insanla İslam prensiplerini aşmamak koşuluyla mesai edilebilir.Hayır yollarını sonuna kadar açmak müslümanların vazgeçilmez görevidir,şerr yolunu kapamaya çalışmakta böyledir.Görüyoruz ki kendi iç yapısında bir şeyler yapmaya çalışanlar topluma inememektedirler,bazıları tamamen keyfiyete bağlı iken kemmiyet sanki hiç önemli değildir,onlar ahiretlerini kurtarmak peşindeler..inşaallah ümit ettikleri gibi olur.İnsan bir toplumla yaşamaya muhtaçtır ve etkilenirde,hiç kimse onu çekip almakla aslen kurtarmış olmaz onu,çünkü bu gurubta o toplumda yaşar gider..Toplumsal bir değişimin olmadığı yurtta İslam sancağı dalgalamaz.Öyleyse bu ancak kuvvetli bir seferberlikle olacak bir iştir.Evet bu meydanlardaki cihad kadar zordur.Ancak insanımızın önü bu irşad erleriyle açıldıkça ve hak alelen bellidir lakin gözler görmeli ve gördükçe işte bir tercih ve hürriyet oluşur.Böyle bir an için nasrettin hocanın dediği gibi bilenler bilmeyenlere hal ve kallen anlatmalıdır.Rabbimizin İslam sancağını istibalde kutlu süvarilerce en ulvi noktalara dkeceğini biliyor ve iman ediyoruz,ümit ederizki o kutlular kafilesine küçük sayu gayretimizle bizleride katar ve en son nefesimizide kelime-i şahadet getirerek verdirir.
Allah cümle mümin ve mümine kardeşlerimizden razı olsun,halis davalarında muvaffak kılsın.
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
Allah razı olsun kardeşim.Fi emanillah.
 

tahsiye72

New member
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
350
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
52
..

..

DİNDE ZORLAMA YOKTUR
(İslâm'da Taassub Yoktur)
Allah insana serbest irade ihsan etmiş. İnsan iradesini dilediği gibi kullanabilme hakkına sahiptir. Sosyal bir mahlûk olan insan dünya hayatında bir toplum içinde başka insanlarla birlikte yaşamak zorundadır. Din kul ile Allah arasındaki ilişkilerle, kul ile diğer insanlar arasındaki ilişkileri Allahû Teâlâ'nın emirleri çerçevesinde kapsayan, ilâhi bir sistemin bütünüdür. Allahû Teâlâ kendi Kat'ından serbest irade sahibi insanları aydınlatmak üzere kitaplar ve peygamberler göndermiştir. Peygamberler Allah'ın kanunlarını içeren kutsal kitapları insanlara hep açıklamıştır. Kul ile Allah arasında emirlerin ve ilişkilerin bütününde insanın sonsuz serbest iradesinin söz sahibi olduğunu, bu iradeye hiç kimsenin dokunamayacağını, Rabbimiz gönderdiği bütün kutsal kitaplarda açıklamış ve peygamberler her idrak seviyesindeki insanlara bunları tebliğ etmişlerdir.
33/AHZAB-45, 46:Ey Allah'ın Nebî'si! Biz muhakkak ki, seni şahit, müjdeci ve uyarıcı (korkutucu), Allah'ın izniyle Allah'a çağıran bir davetçi, nurlandıran bir ışık, olarak gönderdik.

Âyet-i kerime'de Peygamber Efendimizin (SAV) her idrak seviyesindeki insanlar için vazifeli olduğu açıklanıyor. Şehadet mertebesine ulaşan kişinin İslâm olduğunu, üç teslimiyeti gerçekleştirdiğini, başlangıçta ruhunu daha sonra fizik vücudunu ve en son olarak nefsini Allah'a teslim ettiğini Rabbimiz Kur'ân-ı Kerim'in muhtevası içinde bize açıklıyor. Ruhumuzu Allah'a vasıl edip sonra teslim ettiğimiz zaman Cennet'le müjdeleniyoruz. Bütün insanları Allah'a çağıran, Allah'ın emaneti olan ruhu, Allah'a teslime çağıran Peygamber Efendimizin (SAV) serbest irade sahibi insanı asla zorlamadığını, dinin bütün emirlerinde zorlamanın olmadığını, Rabbimiz en güzel biçimde Kur'ân-ı Kerim'de bize beyan ediyor. Bir uyarıcı olarak Allah'a çağıran Peygamber Efendimiz (SAV)'e Rabbimizin verdiği öğüt şöyle;

GAŞİYE-21, 22, 23, 24, 25, 26Ş Sen öğüt ver sen sadece bir öğüt vericisin, sen onlara zor kullanamazsın, kim yüz çevirir kâfir olursa Allah onu en büyük azaba uğratır. Doğrusu onların dönüşü bizedir. Sonra onların hesabını görmek bize aittir.
Küfürden yüz çevirmiş İslâm'a dahil olmuş kişilerin Allah'ın irşad davetine icabet edip îmân sahibi olup olmaması konusunda, insan iradesinin tamamen serbest olduğunu Rabbimiz şöyle açıklıyor;

YUNUS-99: Rabbin dileseydi yeryüzünde bulunanların hepsi îmân sahibi olurlardı Öyle iken insanlar îmân sahibi olsunlar diye sen mi zorlayacaksın?
Rabbimiz insanın serbest iradesine karışmadığı gibi, bir başkasının karışmasını hiç istemiyor. Her noktada dinde asla zorlama yoktur.

Peygamber Efendimiz (SAV) tebligatından nasibini almış îmân sahibi kişilerin bile, zaman zaman nefslerinin heva ve hevesine uyduklarını Rabbimiz açıklıyor ve onların üzerinde emirlerinin yerine getirilmesi konusunda asla bir cebbar (zorlayıcı) olmadığını beyan ediyor.
KAF-45: Onların dediklerini biz biliyoruz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin (cebredici, zorlayıcı değilsin) Vaadinden korkanlara Kur'ân-ı Kerim ile öğüt ver.
Herkesin teslim emirlerinin yerine getirip getirmemeleri konusunda tamamen
serbest olduklarını Rabbimiz Bakara Sûresi'nin 256. âyet-i kerîmesinde açıklıyor.
2/ BAKARA -256 : Lâ ikrâhe fiddini kad tebeyyenerrüşdü minelgayyi.
Dinde zorlama yoktur. Andolsun ki irşad (hidayet yolu, Allah'a ulaştıran yol), gayy (dalâlet yolu, şeytana, cehenneme ulaştıran yol) dan açıkça (ayrılıp) ortaya çıkmıştır.
İşte Rabbimizin açıklamalarından anlıyoruz ki, en alt seviyeden başlayıp kişinin irşada ulaştığımız seviyeye kadar her noktada, insan daima serbest iradesinin gereği ile amel edebilir durumdadır. Bir başkasının onun iradesini hiçbir yönde zorlayamayacağını, zorlamak yetkisine sahip olmadığını, Rabbimiz bir kanun olarak vazetmiştir.
Bunu yanlış idrak edenler sadece din seçiminde zorlamanın olmadığı sonucuna ulaşmışlar. Kâfir olan bir insan İslâm dinine geçmesi için zorlanamaz. Fakat "İslâm camiasının bir ferdi Allah'a karşı sorumluluklarını yerine getirmiyor ve bunları henüz idrak edemiyorsa ona zorla Allah'ın emirlerini yaptırmak gerekir." şeklinde düşünüyorlar.
Hallbuki âyetlerde İslâm'a dahil olmuş her idrak seviyesindeki kişinin serbest iradesini daima koruduğunu, buna kimsenin el uzatamayacağını, kimsenin bu irade üzerinde tesir icra edemeyeceğini Rabbimiz bize açıklıyor. Kendi zannını bir başkasına din adına zorla kabul ettirmeye çalışan kişi mutaassıbtır. Dinde ise taassubun yeri yoktur.

HAKKIN ÇİĞNENMESİNE MÜSAADE YOK
Rabbimiz bize serbest irade ihsan etmiş fakat ihsan ettiği bu cüz'i iradeyi, kulu, başkasına zarar vermede kullanırsa cezaya çarptırılacağını emir buyuruyor. Cezanın tatbikinde, cezanın misliyle karşılık verilmesini öngörmüştür. Kısas emri tatbik edilir. Fakat kul ile Allah arasındaki ilişkilerde mükafat ve mücazat verilmesi Allah'a ait olduğu için Rabbimiz bunu dilediği an yapar. Zamanı kendisi tayin eder. Fakat sosyal hayatta bir kişi başkasına yaptığı zulümden dolayı adalet onu suçlu görmüş ise suçunun cezasını misliyle ödemekle sorumludur. Fakat hak sahibi üç hal üzere davranabilir.
Birinci hal kısasın tatbik edilmesidir.
MAİDE 45 : Onlara cana can, göze göz , buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve yaralara karşılılı kısass yazdık. Fakat kim bunu bağıilarsa o günahına karşı kefaret our. Kim Allah'ın indirdiği ile hüküm vermezse. İşte onlar zalimlerin ta kendileridir.
İkinci hal,
42/ ŞURA- 40: Bir kötülüğün cezası misliyledir. Ama kim affeder ve ıslâh ederse onun ecri Allah'a aittir. Allah zalimleri sevmez.
Üçüncü hal ise; Hayra ulaşmış olanların davranışlarıdır. Bu davranışta olanlara Rabbimizin öğüdü şudur;
41/ FUSSİLLET-34 :
Hasenat (sevaplar) ile seyyiat (günahlar) eşit değildir. Sen yapılanı ahsen olan (davranışla) söndür (önle). O zaman seninle arasında düşmanlık olan kişi muhakkak ki yakın dost olmuştur.
41/ FUSSİLLET-35: Bu haslete (kötülüğü iyilikle önleme hasletine) sadece sabır sahipleri ve en büyük hazza sahip olanlar ulaştırılır.

Davranış biçimleri açısından insanların üç grupta olduğunu görüyoruz. Birinci grup henüz velâyeti kazanmamış olan kişiler, ikinci grup velâyete nasip olunmuşlar, üçüncü grup ise, hayra ulaşmış kişilerdir. Davranış biçimleri ile kişinin içinde bulunduğu hal birbirine paralellik arz etmektedir. Kişinin seviyesi ne ise davranışı da o olacaktır. Allah irşadı emrettiğine göre zamanla üst idrak seviyesine, hayra ulaşmamızı istiyor. Hayra ulaşmış olan insan çevresiyle mutlak uyum haline gelen insandır. Çevreden ona ulaşan her etki hayırdır. Onun tepkisi ise hayra mutlaka daha güzel bir hayırla mukabele etmek olacaktır. Bu insanlar sosyal yaşamında saadet ve huzur içinde bir toplum oluşturacaklardır. Rabbimizin de kesin emri, bizden istediği budur.
 
Üst Alt