Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Insan Allah'in Halifesimidir?

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
Allah Teâlâ şöyle buyurur:

وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَۤئِكَةِ اِنِّي جَاعِلٌ فِي اْلأَرْضِِِ خَلِيفَةً قَالُوا اَتَجْعَلُ فِيهَا مَنْ يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاۤءَ وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ اِنِّيۤ اَعْلَمُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ (30)

30-“Bir gün Rabbin meleklere: “Yeryüzünde bir halifelik oluşturmaktayım” dedi. Melekler: “Orada karıştırıcılık yapacak ve kan dökecek birilerini mi oluşturuyorsun? Ama neylersen, güzel eylersin; biz bu sebeple sana boyun eğeriz. Sen en temizini yaparsın[1]” dediler. Allah dedi ki: “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim.” (Bakara 2/ 30)

Başkasının yerine geçene halife veya halef denir. Her insan, öncelikle aile büyüklerinin yerine geçer. Hayatı boyunca, bir çok kimsenin malını, makamını ve imkanlarını ele geçirebileceği gibi elinde olanı da kaptırabilir.

Bütün karışıklıklar, elindekini kaybetme korkusundan veya başkasının yerine geçme arzusundan kaynaklanır. Peygamberlere karşı gelenler de ellerindekini kaybetme korkusu ile hareket etmişlerdir. Buna karşılık her bir peygamber şunu söylemiştir: “Ben sizden bunun bir karşılığını beklemiyorum. Alacağım karşılığı alemlerin Rabbi verecektir.” (Şuarâ 26/127)



Melekler; “Orada karıştırıcılık yapacak ve kan dökecek birilerini mi oluşturuyorsun?” derken bu sistemden duydukları endişeyi aktarmışlardır. Allah Teâlâ bunun olmayacağını söylememiş ama meleklerin bilmediği şeyler olduğunu belirtmiştir.

Bu âyete dayanılarak insanın, Allah’ın halifesi olduğu iddia edilir. Halife, kendinden öncekinin yerine konan ve onun makamına geçen kişidir[2]. Önceki kişi ya orada bulunmamalı veya aciz yahut ölmüş olmalıdır. Bunlar Allah hakkında düşünülemez. Öyle ise insan Allah’ın değil, ancak, bir başka insanın halifesi olabilir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Bak Davûd! Biz seni bu toprağa halife yaptık. İnsanlar arasında gerçekçi kararlar ver. Arzuna uyma, bu seni Allah’ın yolundan saptırır. Çünkü Allah yolundan sapanlar, hesap gününü unuttukları için kendilerine çok şiddetli bir azab vardır.” (Sâd 38/26)

Çünkü Davûd, kendinden önce o toprağa hakim olan Talut’un yerine geçmişti. Konu ile ilgili âyetlerin tamamı insanların birbirlerine halife olmasını anlatır[3]. Onlardan ikisi şöyledir:

“Kavmi, Nuh’u yalancı yerine koydu. Biz de onu ve gemide kendisiyle beraber olanları kurtardık. Onları ötekilere halifeler yaptık. Âyetlerimizi yalan sayanları da suda boğduk. Bak bakalım, uyarılan o kimselerin sonu nasıl olmuş.” (Yunus 10/73)

İsrail oğulları Musa aleyhisselama demişlerdi ki:

"Sen gelmeden önce de işkence gördük, geldikten sonra da." Musa dedi ki: "Belki Rabbiniz düşmanlarınızı yok eder de bu toprakta sizi onların halifesi yapar. Sonra da nasıl davranacağınıza bakar." (A’raf 7/129)

Bilgisine güvendiğim bir kişi ile aramızda şu konuşma geçti[4]:

Sordum: İnsan Allah’ın vekili olabilir mi?

Dedi ki: Hayır, Allah, peygamberini vekil etmemiştir; bizi eder mi? O, Peygamberine şöyle demiştir:

"Allah dileseydi şirke düşmezlerdi. Biz seni onların üzerinde bir koruyucu yapmadık. Sen onların üzerinde bir vekil de değilsin." (En'am 6/107)

"Sen sadece bir uyarıcısın. Her şeye vekil olan Allah'tır." (Hûd 11/12)

Sordum: İnsan Allah’ın halifesi olabilir mi?

Dedi ki: Evet, çünkü Allah meleklere, “Yeryüzünde bir halife var edeceğim” buyurmuştur.

Sordum: Halifelik mi üst görevdir, yoksa vekillik mi?

Dedi ki: Halifelik. Vekil bazı konularda temsile yetkili olur ama halifenin yetkisi fazladır.

Sordum: Allah’ın vekili olamayan, halifesi olabilir mi?

Dedi ki: Peki sen o âyeti nasıl anlıyorsun?

Dedim ki; ilgili âyetlere bakınca Bakara 30. âyette, bir kişinin diğerinin yerine geçeceğinden, halef-selef sisteminden bahsedildiği ortaya çıkar. Yoksa insan Allah’a halife olamaz. Bu, kelimenin hem sözlük anlamına; hem de terim anlamına aykırıdır. Ayrıca çok çirkin bir durumun ortaya çıkmasına da yol açar. Çünkü Melekler; Allah’ın yerine geçecek birinin karıştırıcı ve kan dökücü olacağını söylemekle, Allah’ın karıştırıcı ve kan dökücü olduğunu ima etmiş olurlar. Allah Teâlâ da Melekler de böyle şeylerden uzaktır.

Dedi ki: Beni susturdun.


6. TESBİH VE TAKDİS

Allah Teâlâ şöyle buyurur:

وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ اِنِّيۤ اَعْلَمُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ (30

“… Melekler: Neylersen, güzel eylersin; biz bu sebeple sana boyun eğeriz. Sen en temizini yaparsın.” dediler. Dedi ki: “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim.” (Bakara 2/30)

Tesbih, sebh kökündendir. Sebh, havada veya suda hızla akıp gitme, yüzme, yıldızların kendi yörüngelerinde dönmesi anlamlarına gelir. Hızla işe koşma veya atın hızla koşması anlamına da gelir. Tesbih, terim olarak, Allah’a kul olmada hızlı davranma anlamında kullanılmıştır[5].

Buna göre “nusebbihu bi hamdike” cümlesi, “Hamdin sebebiyle sana kul oluruz” demek olur. Hamd’in Türkçe[6] karşılığını katınca anlam şöyle olur: “Neylersen güzel eylersin, biz bu sebeple sana kul oluruz”.

Takdis, kuds kökündendir. Kuds, temiz olma anlamına gelir. Takdis ise, teksir kalıbında tertemiz saymak demektir. Kuddüs, Allah’ın isimlerinden, lekesiz, tertemiz demektir[7]. Allah’ın lekesiz ve tertemiz olduğunu, yaptığı işlere bakarak görebiliriz. “Nukaddisu lek” (seni takdis ederiz) sözünü, “en temizini yaparsın” diye tercüme etmemiz bundandır.

---------------------------------------------------.

[2] “الخليفة من استخلف مكان من قبله و يقوم مقامه” el-Halil b. Ahmed (100-175 h.) el-Ayn, Tahkik;: Mehdî el-Mahzûmî, İbrahim es-Sâmrâî, İran 1409 خلف mad., c. IV, s.267.

[3]Halef kökünden kelimeler şu ayetlerde geçer. Bakara 2/30,66, Al-i İmran 3/170, Nisa 4/9, En’am 6/133,165, A’raf 7/69,74,129,169,Yunus 10/14,73, Hud 11/57, Ra’d 13/11, İsra 17/76 Meryem 19/59, Nur 24/55, Neml 27/62, Fatır 35/39. Sad 38/26. Toplam 20 ayet.

[4]Bu zat, uzun süre İstanbul Müftülüğü’nde Fetva Kurulu Üyesi olarak çalışmış ve bu görevden emekli olmuş olan Celal Börühan’dır.

[5] Mufredât, سبح mad.

[6] Bkz: "Hamd" başlıklı yazı.

[7] Mufredât, قدس mad; Muhammed b. Yakub el-Firuzâbâdi, Besâiru zevi’t-temyiz, Beyrut tarihsiz, قدس mad.
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
Başkasının yerine geçene halife denmez.Başkasının yerine geçen başkası olur.Halife,hilâfeten bulunduğu makamda,halifesi olduğu Zât'ın tüm özelliklerini temsil eden,etme istidâdı ve yetkisine sahip olan kişidir.

Ekleme : Sizde irade vardır.Cüzi biçimde.Bu Mürid esmasının sizdeki cüzi tecellisidir.Mürid isminin zahir olmasıdır.Sizde aşk vardır,sevgi vardır.Bu Vedûd isminin cüzi olarak tecellisidir,zahir olmasıdır.Uzar gider.Alem bir aynadır.La ilahe illAllah'ı,İmam Gazâli Hz.;
"İlah olarak da varolan ancak Allah'tır." olarak tefsir ediyor.Burası mühim bir nokta.Neo müctehid akımın öncüleri,akıllarını putlaştırıp herşeyi kendi cüzi "mantık" daireleri içerisinde hesap ederek yok kul Allah'ın halifesi değildir falan gibi neticelere varıyorlar.Allah ıslah etsin.Huvallahullezi la ilahe illa Hû üzerine tefekkür etmek lazım.

Evet,ilah olarak da varolan ancak Allah'tır.Kul da onun yeryüzündeki halifesidir.
Suffiyyun Ya okumadan ya anlamadan yorum yaptın.İnsan ALLAH a nasıl halef olurmuş bi sor bakalım.İnsan yeryüzünün halifesidir.ALLAH'ın değil.Bunu iyi anlamak lazım.Dua ile
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr

halifelik,bir zât'ın hüviyetine aynalık etmektir.İnsan yeryüzü zât'ının hüviyetine mi aynalık ediyor ?



Halife kelimesi, h-l-f (halefe) kökünden türemiştir. Halefe, geride kaldı, sonradan geldi anlamındadır. Halife, selefin yerini alan, sonradan gelen (nesil), istihlâf edilen, birinin yerine bırakılan demektir. Aynı zamanda bu kelimenin kapsamı içinde vekâlet ve yöneticilik de vardır. Hilâfet, halife olmak, halifelik, reislik, başkanlık, birinin yerine geçmek, onun adına iş yapmak ve onu temsil etmek anlamına gelir. Istılahta ise; "Hz. Peygamber (s.a.s.)'den sonra, Ona halef olarak mü'minlere emîr olmak" şeklinde tarif edilmiştir. Bey'at sonucu mü'minler adına tasarruf yetkisine sahip olan ve ahkâmın tatbikini sağlayan kimseye halife denir. (1)



"Hatırla ki Rabbin meleklere: 'Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım' dedi. Onlar: 'Biz hamdinle Seni tesbih ve Seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun?' dediler. Allah da onlara: 'Sizin bilemeyeceğinizi Ben bilirim' dedi." (2/Bakara, 30)


"Sizi yeryüzünün halifeleri kılan, size verdiği (nimetler) hususunda sizi deneyip sınamak için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O'dur. Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır ve gerçekten O, bağışlayan, merhamet edendir." (6/En'âm, 165)


"İnsanları yeryüzünde halîfe (hâkim) kılan O'dur. İnkâr edenin inkârı kendi aleyhinedir. İnkârcıların inkârı, Rableri katında yalnızca kendilerine gazabı arttırır. İnkârcıların inkârı, hüsrandan başkasını artırmaz" (35/Fâtır, 39).


"Darda kalanın duasına, kendisine yakardığı zaman karşılık veren, başındaki sıkıntıyı gideren ve insanları yeryüzünün halifeleri yapan Allah, kendisine eş koşulan bütün varlıklardan üstün ve yücedir" (27/Neml, 62).


"Onu (Nuh'u) yalancı saydılar. Ama biz, onu ve gemide beraberinde bulunanları kurtardık. Onları halifeler kıldık / ötekilerinin yerine geçirdik. Ayetlerimizi yalanlayanları suda boğduk. Uyarıları dinlemeyenlerin sonlarının nasıl olduğuna bir bak!" (10/Yûnus, 73)


"Andolsun ki sizden önce, peygamberleri kendilerine mûcizeler getirdiği halde (yalanlayıp) zulmettiklerinden dolayı nice toplumları helâk ettik; zaten onlar iman edecek değillerdi. İşte Biz suçlu kavimleri böyle cezalandırırız. Sonra da, nasıl davranacağınızı görmeniz için onların ardından sizi yeryüzünde halifeler kıldık (onların yerine sizi getirdik)." (10/Yûnus, 13-14)


"(Hûd, kavmine dedi ki) 'Size Rabbimin sözlerini bildiriyorum. Ben sizin için güvenilir bir elçiyim. Sizi uyarmak üzere aranızdan bir adam aracılığıyla Rabbinizden size bir haber gelmesine mi şaşıyorsunuz? Allah'ın sizi halifeler kılıp Nuh kavmi yerine getirdiğini ve yaratılışça onlardan daha üstün kıldığını hatırlayın. Başarıya erişebilmeniz için Allah'ın nimetlerini anın." (7/A'râf, 68-69)


"(Hz. Hûd, kavmine şu uyarıda bulundu) 'Ben, ancak benim de sizin de Rabbimiz olan Allah'a güvenirim. Hiçbir canlı yoktur ki Allah ona el koymamış bulunsun. Rabbim, elbette doğru yoldadır. Eğer yüz çevirirseniz, şüphesiz ben size bana emanet edilen mesajı bildirdim. Rabbim sizden başka bir kavmi istihlâf eder, yerinize getirir. Ona hiçbir şey de yapamazsınız. Doğrusu Rabbim herşeyi koruyandır." (11/Hûd, 56-57)


Âd kavminden sonra gelen Hz. Salih, Semûd kavmine Allah'ı tanıma ve O'na kulluk etme çağrısını yaptıktan sonra, şunları söyledi:"Allah'ın sizi Âd kavmine halifeler yaptığını, onların yerine getirdiğini, ovalarında köşkler kurup dağlarında kayadan evler yonttuğunuz yeryüzünde yerleştirdiğini hatırlayın. Allah'ın nimetlerini anın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın." (7/A'râf, 74)


"Firavun kavminin ileri gelenleri, "Musa'yı ve kavmini yeryüzünde bozgunculuk yapsınlar, seni tanrılarınla başbaşa bıraksınlar diye mi koyveriyorsun, dediler. Firavun, onlara şu cevabı verdi: 'Onların oğullarını öldüreceğiz, kadınlarını sağ bırakacağız. Elbette biz, onları ezecek üstünlükteyiz.' Hz. Musa ise kavmine şöyle seslendi: 'Allah'tan yardım isteyin ve sabredin. Yeryüzü, şüphesiz Allah'ındır. Kullarından dilediğini ona mirasçı kılar. Sonuç, Yüce Allah'tan korkup günahtan sakınanlarındır.' Kavmi ona şu karşılığı verdi: 'Sen bize gelmeden önce de, geldikten sonra da eziyet çektik.' Hz. Musa şunları söyledi: 'Rabbinizin düşmanlarınızı

yok etmesi ve yeryüzünde sizi istihlâf etmesi, onların yerine geçirmesi umulur. O zaman nasıl davranacağınıza da bakar." (7/A'râf, 127-129) Yüce Allah, Firavun ve yandaşlarına sıkıntılar verdi; onları sınadı, sonunda yok etti. "Hor görülen o kavmi (yahudileri), bereketli kıldığı yerin doğularına ve batılarına mirasçı kıldı. Allah'ın İsrailoğullarına verdiği güzel söz, sabırlarına karşılık böylece yerine geldi. Firavun ve kavminin yaptığı ve yükselttikleri yıkıldı." (7/A'râf, 130-137)


"Onların peşinden öyle bir half (nesil) geldi ki, bunlar namazı bıraktılar; nefislerinin arzularına uydular. Bu yüzden ileride sapıklıklarının cezasını çekecekler." (19/Meryem, 59)


"Onların ardından (âyetleri tahrif karşılığında) şu değersiz dünya malını alıp, 'nasıl olsa bağışlanacağız' diyerek Kitab'a vâris olan birtakım kötü half (nesil) geldi. Onlara,ona benzer bir menfaat daha gelse onu da alırlar. Peki, Kitap'ta Allah hakkında haktan/gerçekten başka bir şey söylemeyeceklerine dair onlardan söz alınmamış mıydı ve onlar Kitap'takini okumamışlar mıydı? Ahiret yurdu Allah'tan korkup günahtan sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınız ermiyor mu?" (7/A'râf, 169)


"Rabbin zengindir, rahmet sahibidir. Dilerse, sizi başka bir kavmin soyundan getirdiği gibi, sizleri yok eder, dilediğini istihlâf eder, sizin yerinize getirir. Size vadedilen, mutlaka yerine gelecektir. Siz O'nu âciz bırakamazsınız. De ki: Ey kavmim! Elinizden geleni yapın! Doğrusu ben de yapacağım. Sonucun kimin için hayırlı olduğunu göreceksiniz. Zulmedenler iflâh olmaz, kurtulamazlar." (6/En'âm, 133-134)


"Allah, içinizden iman edip salih amel işleyenlere, onlardan öncekileri halef (güç ve iktidar sahibi) kıldığı gibi, onları da yeryüzünde istihlâf edeceğine (halifeler yapacağına), onlar için râzı olup beğendiği dini temelli yerleştireceğine ve korkularını güvene çevireceğine dair söz vermiştir. Çünkü onlar Bana kulluk eder, hiçbir şeyi Bana ortak koşmazlar. Bundan sonra inkâr eden kimseler fâsık (yoldan çıkmış) kimselerdir. Namaz kılın, zekât veren, Peygamber'e itaat edin ki, size merhamet edilsin. İnkâr edenlerin, Bizi yeryüzünde âciz bırakacaklarını sanmayın. Varacakları yer ateştir. Ne kötü dönüş yeridir." (24/Nur, 55-57)


"Ey Davud! Şüphesiz seni, yeryüzünde halife (hükümran, iktidar sahibi) kıldık. Öyleyse, insanlar arasında adaletle hükmet. Hevâ ve hevese uyma. Yoksa seni Allah yolundan saptırır. Doğrusu, Allah'ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarına karşılık çetin azap vardır." (38/Sâd, 26).


Allah, yeryüzünü îmar etmek, insanları Allah'ın kanunlarına göre yönetmek üzere yarattığı Adem ve neslini halife olarak yaratacağını belirtiyor. "Yeryüzünde bir halife yaratacağım" (2/Bakara, 30) ifadesinden Hz. Adem yaratılmadan önce yeryüzünün yaratıldığını öğreniyoruz. Hz. Adem yeryüzünde halife olarak yaratıldı. Papazların dediği "Hz. Adem cennette yasak meyveyi yemeseydi şimdi biz cennetteydik" sözünün yanlış olduğunu haber veriyor.


Allah meleklere yeryüzünde halife var edeceğini bildirmekle, insanı yeryüzünün hâkimi ve yaratıkları arasında hükmedecek biri yapacağını belirtmiştir. Ayetteki "halife" kelimesinde hâkimiyet anlamı vardır. Yeryüzünde halife olmak, yeryüzünün hâkimi ve yöneticisi olmak demektir. "Ey Dâvud! Biz seni yeryüzünde halife yaptık. O halde insanlar arasında hak ve adaletle hükmet." (38/Sâd, 26). Ayetten de anlaşıldığı gibi burada "halife", hüküm veren; yöneten anlamında kullanılmıştır. Bu nedenle insanlar arasında hak ve adaletle hükmetmesi Hz. Davud'dan istenmektedir. "Yani ey Davud, seni hükümdar yaptık ki iyiliği emredesin ve kötülükten sakındırasın. Böylece senden önceki peygamber ve salih önderlere halef olasın" "Sonra da, sizin nasıl davranacağınızı görmek için onların ardından sizi yeryüzünde halifeler kıldık." (10/Yûnus, 14). "Yani onların yerine artık siz hükmedeceksiniz." Halife kelimesiyle, nesil nesil birbirini takip edecek ve nesillerden her birinin diğerine halef olacağı bir canlı türü kastedilmiştir. Yine Hz. Nuh ve kavmi için de şöyle buyrulur: "Onları (yeryüzünde) halifeler kıldık; ayetlerimizi yalanlayanları da (denizde) boğduk." (10/Yûnus, 73)


Bu ayetlerde "halife" kelimesi, sözlük anlamı olan; başkasının yürüttüğü bir işi, ondan sonra yüklenip yürüten anlamındadır. Ancak devralınan iş, hâkimiyetle ilgili bir iştir. Nitekim Hz. Adem için "halife" kelimesinin kullanıldığı ayetten hemen önceki ayette: "Allah, yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı." (2/Bakara, 29) buyurulmaktadır. Demek ki Hz. Adem'in halife kılındığı şey, yeryüzünün hâkimiyet ve yönetimiyle ilgili bir iştir. (2)



Kur’an’da ya yalın veya “arzda halife” terkibi halinde geçen halife kelimesini bu bütünlükte değerlendirdiğimizde, insanlar yeryüzünde ömür süren, orayı imar ve ıslah eden, orada iskân eden yeryüzü halifeleri anlamında kullanıldığı anlaşılır; onlar birbiri ardından gelen nesillerdir (43/Zuhruf, 60; 19/Meryem, 59). Bu anlamda, beşeriyetin yeryüzündeki kaderini ve Allah'a vereceği hesabı anlatan Bakara suresi 30. ayetteki halife insan, yeryüzünün halifesi olacak, orada iskân edecek, kan dökecek, ama Rabbinden isimler öğrenecek ve yaptıklarının hesabını verecek bir nesildir (Bkz. 27/Neml, 62; 35/Fâtır, 39; 6/En’âm, 135).


Arz üzerindeki bütün güçler, bütün tabiat yasaları insana boyun eğmiş ve insan, bunları kendi yararına kullanmak kabiliyetinde yaratılmıştır. Yeryüzündeki diğer yaratıklar insana boyun eğdirilmiştir. İnsan, dünya üzerindeki canlıların hiçbirinin yapamayacağı işleri yapmaktadır; bu özellikleri, insanın halife olarak yaratılmasından dolayıdır.


“O ki, sizi yeryüzünün halifeleri kıldı.” (6/En’âm, 165) “Onların ardından sizi yeryüzünde halifeler kıldık, nasıl davranacağınıza bakalım diye.” (10/Yûnus, 14) Ayetlerde “yeryüzünün halifeleri” ve “yeryüzünde halifeler” ifadeleri geçmekte ve insanın halife kılınarak bir imtihana tâbi tutulduğu belirtilmektedir. İmtihansa elbette irade sahibi olmayı gerektirmektedir. İrade, seçme özgürlüğü demek olduğundan insanın istediği şekilde hareket edebileceği ortaya çıkar. İrade sahibi bir varlığın iyilik yapabileceği gibi, kötülük de yapabileceği kolayca anlaşılır. Şu halde, irade sahibi olma “halife” kelimesinin kapsamı içindedir ve melekler insanın fesat çıkarıp kan dökeceğini buradan anlamış olabilirler. Öte yandan, halife’nin irade sahibi olması, belli bir hâkimiyet gücünü elinde bulundurması demektir.


ALLAH'IN HALİFESİ OLURMU???

Allah'ın bir halifesi olamaz. Nitekim Hz. Ebu Bekir'e "Ey Allah'ın halifesi!" denildiğinde, "Ben Allah'ın halifesi değilim; ben ancak Rasûlullah (s.a.s)'ın halifesiyim ve bu bana yeter" (Ahmed bin Hanbel, Müsned, I/10-11) demiştir. İbn Teymiyye’ye göre, tanım gereği; ölen, orada hazır bulunmayan, ya da işinde âciz olan biri için halife söz konusudur. Allah hakkında ise bu tür durumlar mümkün değildir. Allah’ın ne bir benzeri, ne de dengi mümkündür. Âlemlerden müstağni olan Allah’ın halifeye/vekile ihtiyacı yoktur. İbn Teymiyye, vahdet-i vücutçuların insanı ulûhiyet makamına yükseltmek istediklerini, bu yüzden İbn Arabi’nin “insanın Allah’ın halifesi” olduğunu iddia ettiğini söyler. Vahdet-i vücutçular, insanın birtakım mertebelerle Allah’la bütünleşebileceğini iddia ederken, “Allah’ın halifesi” gibi görünüşte Kur’anî bir dayanak ileri sürerler. (3)


Aynı şekilde hilâfet makamına geçtiğinde Hz. Ömer'e de, "Allah'ın halifesi" şeklinde hitap edilmesi kendisine teklif edilmiş, kendisi bunu reddetmiştir. "Allah'ın halifesi" şeklinde bir ifadeye ne bir ayet ve ne de sahih herhangi bir hadiste rastlıyoruz. Ayetteki "halife" kelimesiyle nesil nesil birbirini takip edecek ve nesillerden her birinin diğerine halef olacağı bir canlı türü kastedilmiştir. Bu görüş, aynı zamanda İbn Kesir (1/99),Taberi (1/200), Maturidi gibi nice âlimlerin kabul ettiği bir yorumdur. Bu görüş, "halife" kelimesinin kelime anlamına da aykırı değildir. Çünkü "halife" kelimesi, hem ism-i fâil ve hem de ism-i mef'ûl olarak alınabilir. İsm-i fâil olarak alındığında, başkasının yerine geçen; ism-i mef'ûl olarak alındığında da başkası ona halef olan anlamındadır. Halife'nin, hâkim olan ve yöneten şeklindeki tefsirine gelince, yukarıdaki bütün anlamlarla birlikte zikredilmesi gereken bir görüştür. Hz. Adem'in devraldığı iş, yönetme işidir. (4)


Oysa Allah’ın temsil edilebilir bir varlık olarak algılanması, Hz. İsa’yı enkarne olmuş (et giymiş -Allah’ın oğlu-) biçimi olarak gören Hıristiyanlara ait bir düşünce idi. İslâm’ı istismar ederek, İslâm’ın öngörmediği usullerle işbaşına geçen zâlim yöneticiler, İslâm’ı kullanarak dini siyasete âlet etmek için “Allah’ın halifesi” , “Allah’ın yeryüzündeki gölgesi” vasıflarını kendileri için uygun bir ünvan olarak gördüler. Kötülük ve adaletsizliklerini örtbas etmek için kendilerine tanrısal bir statü vermeleri, müstekbirlerin geleneksel tavrı olsa gerek. Bunlar, ilâhî tayinle iktidar oldukları iddiasını sürekli tekrarlamışlardır. Firavunlar, zaman zaman kendilerini tanrının oğlu (Ra tanrısının, güneşin oğlu), hatta zaman zaman da tanrının kendisi olarak sunarlar. Japon imparatorlarına yirminci asra kadar hâlâ “güneşin oğlu” deniliyordu. İnsan, tarih boyunca, ilâhî adalete aykırı olarak, hak etmediği vasıflara sahip çıkmaktadır. Bu olumsuz tavrı gösterenler arasında, vahye muhatap olmuş ama onun kadrini kıymetini bilememiş ve tahrif etmiş yahudi ve hıristiyanlar, ümmî Kureyşliler de vardı.


Yahudi ve hıristiyanlar: “Biz Allah’ın oğulları ve sevgilileriyiz.” (5/Mâide, 18) sözü ile Allah tarafından seçilmiş ırk görüşünü savunurlar. Fil olayının sonucunu kendi üstünlüklerine yoran Kureyşliler de, kendilerinin Mescid-i Haram’a daha lâyık olduklarını ileri sürerek (8/Enfâl, 34) hak etmedikleri bir imtiyazla (9/Tevbe, 19) bütün kabilelerin Kureyş’e ta’zimini sağlamaya çalışmışlardır. Görüldüğü gibi zulüm iktidarları kendi meşruiyetlerini garanti altına almak için insan fıtratında vazgeçilmez bir olgu olarak yer alan Allah'a inanma eğilimini kullanarak Allah adına hareket ettikleri iddiasıyla, mazlumları etki ve yetki altına almaya çalışmışlardır. Cahilî zihniyet, kendi iddialarına göre risâletten önce Allah’ın yakınlarıdır (8/Enfâl, 34; 9/Tevbe, 19) Risâletten sonra Emeviler döneminde ise Allah’ın halifesidir. İslâm düşüncesinin değişime uğradığı tarihin daha geç dönemlerinde ise “zıllullah”tır; yani Allah’ın gölgesi. Artık sultanın yaptığı zulümden vazgeçmesi isteniyorsa o zaman yapılacak tek şey vardır: Oturup dua etmek! Çünkü her haliyle yeryüzünde Allah’ın gölgesi olan sultana isyan en büyük günahtır(!)


Hz. Ebu Bekir ve Ömer’in kabul etmediği Allah’ın halifeliği sıfatına zulümlerine meşrûluk vermek için zalim yöneticiler can simidi gibi sarılıyorlar. Rasulullah için Kur’an ısrarla “kul” vasfını verdiği, Allah’ın halifesi gibi ifadeler O’nun için bile söylenmediği halde, Emevilerden itibaren sözde halifeler için, Rasûlullah’ın halifesi, mü’minlerin emîri, müslümanların halifesi gibi sıfatlar yeterli gelmiyor, cılız kabul ediliyordu. Allah’ın yeryüzündeki temsilcileri ilan edilen bu müstağni liderler, Allah’ın kulluğuna değil; vekilliğine soyunuyor. Ortaya koydukları siyasete/pratiğe göre de dini yorumlayıp zulümlerine kılıf geçiriyorlar. Böylece dokunulmazlıkları olan küçük yeryüzü ilahlıkları, rahatlıkla sömürü düzenlerini devam ettirecek; ama asla eleştirilemeyeceklerdir. Çünkü sultaları Allah’ın takdiridir(!) Cebr ve İrcâ akidesi imdatlarına yetişir. (5)


İlk dönem İslâm tarihinde halife’nin kavramsal olarak yerleşmediğini ve öncü sahabenin bu kelimenin Allah'a nisbet edilmesine kesinlikle karşı çıktığını görüyoruz. İlk dönem İslam öncüleri, Rasül’ün ve Kur’an’ın yönetim için kavramlaştırdığı “emr” kelimesini kullanmışlar, kendilerini “emîr” olarak görmüşlerdir. Kur’an, yöneticilere “Ülü’l-Emr” ve “Veliyyü’l-Emr” (4/Nisâ, 83) terkibini tercih eder.


Kur’an, halife kelimesini açık bir şekilde arza izafeten kullanıyor; Allah'a izafeten hiçbir yerde kullanmıyor. Bakara suresi 30. ayetten sonraki ayetlerdeki, meleklerin yorumlarında ve reel hayatta gördüğümüz gibi, (yaratıcısını överek tesbih edeceğine) yeryüzünde fesat/kargaşa çıkaran, kan döken biri Allah’ın temsilcisi olabilir mi? Bir temsilci, temsil ettiğinin dışına çıktığı zaman temsilci olmaktan çıkacağına göre, belli bir iradî alanda istemlerini gerçekleştirme, tercihte bulunma yeteneğine sahip insan gerçeği, “Halifetullah” ile nasıl uzlaştırılacaktır? (Bkz. 10/Yûnus, 14)


Adı sanı anılmadan nice çağlar gelip geçtikten sonra yeryüzü için yaratılan ve yeryüzünün hâkim ve yöneticisi konumuna getirilen insan, nasıl hareket edeceği konusunda denenmektedir. Oysa Allah’ın temsilcisi olarak görülen birinin özgür bir iradesi olmasından bahsedemeyiz. Böyle bir statüye sahip birinin yapıp ettiklerinden dolayı sorgulanması da söz konusu olamaz. Çünkü yapıp ettikleri Allah adına, Allah’ı temsilendir. Halbuki insan için izzet ve üstün bir şeref aranıyorsa, bu, Allah'a kulluk ve takvadır (Bkz. 3/Âl-i İmran, 79).


"Halifetü’l-Arz" (Yeryüzünün efendisi, yöneticisi) insanın kendisi için Allah’ın takdir ettiği bir konumu, bu ifadeyle anlatılıyor. Yasak meyveyi yiyen insan, kendi farkına varmış, böylece içgüdüye bağlı istekten; itaat ve isyana kabiliyetli, irâde/istem hürriyetine kavuşmuştur. Böylece “yeryüzünün halifesi” payesini almaya hak kazanmıştır.


Bazı ayetlerde halife kelimesi, başkasının yürüttüğü bir işi ondan sonra yüklenip yürüten anlamındadır. Ancak, devralınan hâkimiyetle/egemenlikle ilgili bir iştir. “Allah, yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı.” (2/Bakara 29) Demek ki insanın halife kılındığı şey, yeryüzünün hâkimiyet ve yönetimiyle ilgili bir iştir. “Ey Davud! Biz seni yeryüzünde (senden öncekilerin yerine) hükümdar yaptık. İnsanlar arasında adaletle hükmet. Hevâ ve hevesine /keyfe uyma; sonra seni Allah’ın yolundan saptırır.” (38/Sâd, 26). Yani ey Davud, seni hükümran kıldık ki adaleti yerine getirerek, iyiliği emredip kötülükten sakındırarak, senden önceki peygamber ve salih önderlere halef olasın. Bu hilafet, siyasi erkle kayıtlı değildir; eşyanın tümünün âdil kullanımını öngörür. “Sonra onların ardından sizi yeryüzünde halifeler yaptık ki nasıl davranacağınızı görelim.” (10/Yûnus, 14)


İnsana, kâinatta Allah’ın biçtiği konum yerine; hak edilmeyen bir statüye kaydırarak yer aramak, eşyada var olan dengeyi tersine çevirmek demektir. İnsan, ancak insana temsilci/halife olur. Ontolojik denge açısından eşitliğe sahip olmayan insanla Allah arasında müşterek bir vekâlet sistemi yoktur. O halde Allah’ın vekil/halife edinmesinden söz etmek mümkün değildir. (6)

KAYNAKÇA
--------------------------------
1- Râgıp el-İsfehânî, el-Müfredât, s. 105-106

2- Mecmuatu Fetâvâ, İbn Teymiyye, 35/42-46

3- Kur'an Kıssalarına Giriş, s. 168-169

4- A. g. e. s. 177

5- Allah’ın Halifeleri miyiz? F. Zülaloğlu, Haksöz, Aralık 92, s. 16-17

6- A.g. y. s. 20-21


Dinlemesini bilen aptaldan bile bi şeyler öğrenebilir.Dua ile
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
Kaynak nedir,güzel kopyala yapıştır lâkin,kaynağı nedir acaba ?
Siz hoca değilseniz,bana da ismimle ithâf ediniz.Forum sistemlerinde nick unsurunu boş yere koymuyorlar herhalde,..

Selam size..Allahın selameti üzerinize.Dua ile Bu arada yazıyı yine okumamışsınız okusaydın kaynağın Kuran ve hadis olduğunu anlardınız
 

kevni-kavseyn

New member
Katılım
30 Eyl 2007
Mesajlar
90
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
41
Bakara suresinin 30.uncu ayet-i kerimesinde şöyle buyruluyor"hani Rabbin meleklere:'ben yeryüzünde bir halife var(halk)edeceğim"demişti.Allah Teala,hz.Adem'i k e l a m , i l i m ve i r a d e gibi ilahi vasıflarla bezediği için onu niyabet ve hilafete layık görmüştür.Fakat melekler bu sırrı bilemedikleri için "yeryüzünde kan döküp fesad çıkaracakları mı halife yapacaksın?Halbuki biz seni tesbih ve takdis ederiz"dediler.Allah Teala da:"şüphesiz sizin bilmediklerinizi ben bilirim"buyurdu.(envar-ül aşıkın---------yazıcıoğlu ahmed bican)dan alıntıdır.
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
BİSMİLLAH:
İnsanlardan, bilgisi olmaksızın Allah hakkında tartışmaya giren ve her inatçı şeytana uyan birtakım kimseler vardır.Hac suresi -3


Allah hakkında tartışmaya girmek, ister varlığı, ister birliği, ister gücü, ister bilgisi, ister sıfatlarından birisi hakkında olsun... Evet bütün insanları bekleyen ve Allah korkusundan ve O'nun hoşnutluğundan başka bir yolla kurtuluş imkânı bulunmayan bu korkunun gölgesinde böyle bir tartışmaya girmek... İnsanı tiril tiril titreten, insanın ödünü koparan bu korkunun zararından sakınmayan akıl ve kalp sahibi birinin böyle bir tartışmaya girmesi son derece tuhaf bir tutum olarak beliriyor.

Keşke bu tartışma bir bilgiye, kesin bir ilme dayansaydı! Ama ne gezer! Bilgisizce girişilen bir tartışmadır bu. Kanıttan yoksun ileri geri konuşmaktan başka bir şey değildir. Şeytana uymaktan kaynaklanan sapıkça bir tartışmadır. İnsanların bir grubu heva ve hevesi doğrultusunda Allah hakkında tartışmaya girer.
 

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
Bakara suresinin 30.uncu ayet-i kerimesinde şöyle buyruluyor"hani Rabbin meleklere:'ben yeryüzünde bir halife var(halk)edeceğim"demişti.

Ayetin meali verilirken parantez içi olarak "halk" kelimesi verilmiş. Ancak ayetin orijinalinde "ceale" fiili "cailun" şeklinde geçmektedir.


وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَائِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ
 

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
Mücahid'in de isabetle ifade ettiği gibi insan(lar) Allah'ın değil yeryüzünün halifeleridir.

EN'AM 165:O sizi yeryüzünün halifeleri kıldı ve size verdikleriyle sizi denemek için kiminizi kiminize göre derecelerle yükseltti. Şüphesiz senin Rabbin, sonuçlandırması pek çabuk olandır ve şüphesiz O, bağışlayandır, esirgeyendir.
 
Üst Alt