karayazý1983
New member
- Katılım
- 7 Ara 2007
- Mesajlar
- 4
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 40
Devlet Bakanı Mehmet Şimşek “asgari ücretin yüksek” olduğunu söylemiş. Buna emekli maaşlarının yüksek olduğunu da eklemiş. İddiasını kanıtlamak için de milli gelir ile alınan asgari ücret oranını oranlayarak, bu oranı başka ülkelerin oranları ile karşılaştırmış.
Bakan, aklınca kurnazlık yaptığını sanıyor. Kendini kurnaz, alemi de aptal sanıyor.
Acaba milleti aptal yerine koymak, TCK 301. madde kapsamına girer mi?
Bakanın hesabı birkaç açıdan yanlış.
Birincisi; kıyasladığı ülkelerde “asgari ücretle kaç kişi yaşıyor”, “asgari ücretle ne kadar mal ve hizmet satın alıyor”, “kira-telefon-ulaşım-ısınma için para ödüyor mu” vb. soruların yanıtı belli değil. Biliyoruz ki, bakanın saydığı ülkelerin de pek çoğunda yoksullara kira yardımı (ısınma dahil), ulaşım yardımı vb. yapılıyor. Bu ülkelerin çoğunda kiralar bizdeki kadar yüksek değil.
İkinci olarak, bizden düşük asgari ücret verilen ülkeler olması, bizdeki asgari ücretin düşüklüğü gerçeğini değiştirmez.
419 lira ile bir insanın yaşayıp yaşayamayacağı, tartışılması gereken konudur. 350 kira, 100 lira ulaşım, 19 lira yakacak için harcadın mı, yemek için asgari ücretliye bir şey kalmamaktadır. Asgari ücretli evlensin ve eşi de çalışsın ya da birkaç asgari ücretli komün kurarak birlikte yaşasın diyorsanız, o da teorik olarak mümkün değil. Çünkü, ülkede yüzde 20’lere varan işsizlik var. Yani, her asgari ücretlinin çalışan bir eşi veya arkadaşı olması mümkün değil.
Bakanın hesabında insan yok. Sadece rakamlar ve para var. Gelir ve gider hesabı yapıyor. “Sigortalıların ödediği prim, emeklilerin maaşına yetmiyor” diyor. Ama bunun sorumlusu işçiler değil ki! İşçilerin ücretlerinin üçte biri peşin olarak sigortaya kesiliyor. Hiçbir sigorta sisteminde bu kadar yüksek prim kesildiğinde batmak mümkün değil. Sen işçinin parasını çarçur ettiysen, çaldıysan işçinin kabahati ne? SSK’nın yıllardır nasıl yönetildiğini herkes biliyor. Üstelik, emekli olanlar sadece işçiler değil. Memurlar işçilere göre daha az prim ödeyip daha fazla maaş alıyor, özellikle üst düzey asker-sivil bürokrasinin ayrıcalığı neden dikkatinizi çekmiyor? Yoksa çekiyor da, onlara diş geçiremiyor musunuz?
Bakan, sözde serbest piyasanın gereklerinden söz ediyor. Ama serbest piyasada emek serbest değil. Yani, işçi işgücünü serbestçe satamıyor. Grev ve örgütlenme hakkı yok. Grev ve örgütlenme hakkı yoksa, işçinin köleden bir farkı kalmaz.
Önemli olan insandır.
Bakanın hesabında insan yok.
En ilkel toplumlarda bile, toplumun varlığının devamı için toplumca üstlenilen hizmetler vardır. Çocuklar eğitilir, hastalar tedavi edilir, yaşlıların çalışamaz hale geldiklerinde yaşaması güvence altına alınır.
Bakan ve takipçisi olduğu neoliberal ekonomi politik eğitim, sağlık ve yaşlıların korunması alanlarından devleti çekmek istiyor. Yargının da (henüz özelleştirilmediyse de) alınan harçlar nedeniyle ücretli hale getirildiği göz önüne alınırsa, neoliberalizmde alınan vergiler sadece asker, polis, hapishaneler ve hükümete harcanmak isteniyor. Tabii, bir de Diyanet İşleri Başkanlığı’na bütçeden aktarılan parayı unutmamalıyız.
Neoliberal devlet, milyonlarca açlık sınırında ve aç kölenin isyan etmemesi için asker, polis, hapishane sistemini ve onlara isyan etmemelerini telkin eden bir dini kurumu güçlendirmek istiyor.
Ama bunu Roma İmparatorluğu başaramadı. Yeni Neronlar da başaramayacak.
Bakan, aklınca kurnazlık yaptığını sanıyor. Kendini kurnaz, alemi de aptal sanıyor.
Acaba milleti aptal yerine koymak, TCK 301. madde kapsamına girer mi?
Bakanın hesabı birkaç açıdan yanlış.
Birincisi; kıyasladığı ülkelerde “asgari ücretle kaç kişi yaşıyor”, “asgari ücretle ne kadar mal ve hizmet satın alıyor”, “kira-telefon-ulaşım-ısınma için para ödüyor mu” vb. soruların yanıtı belli değil. Biliyoruz ki, bakanın saydığı ülkelerin de pek çoğunda yoksullara kira yardımı (ısınma dahil), ulaşım yardımı vb. yapılıyor. Bu ülkelerin çoğunda kiralar bizdeki kadar yüksek değil.
İkinci olarak, bizden düşük asgari ücret verilen ülkeler olması, bizdeki asgari ücretin düşüklüğü gerçeğini değiştirmez.
419 lira ile bir insanın yaşayıp yaşayamayacağı, tartışılması gereken konudur. 350 kira, 100 lira ulaşım, 19 lira yakacak için harcadın mı, yemek için asgari ücretliye bir şey kalmamaktadır. Asgari ücretli evlensin ve eşi de çalışsın ya da birkaç asgari ücretli komün kurarak birlikte yaşasın diyorsanız, o da teorik olarak mümkün değil. Çünkü, ülkede yüzde 20’lere varan işsizlik var. Yani, her asgari ücretlinin çalışan bir eşi veya arkadaşı olması mümkün değil.
Bakanın hesabında insan yok. Sadece rakamlar ve para var. Gelir ve gider hesabı yapıyor. “Sigortalıların ödediği prim, emeklilerin maaşına yetmiyor” diyor. Ama bunun sorumlusu işçiler değil ki! İşçilerin ücretlerinin üçte biri peşin olarak sigortaya kesiliyor. Hiçbir sigorta sisteminde bu kadar yüksek prim kesildiğinde batmak mümkün değil. Sen işçinin parasını çarçur ettiysen, çaldıysan işçinin kabahati ne? SSK’nın yıllardır nasıl yönetildiğini herkes biliyor. Üstelik, emekli olanlar sadece işçiler değil. Memurlar işçilere göre daha az prim ödeyip daha fazla maaş alıyor, özellikle üst düzey asker-sivil bürokrasinin ayrıcalığı neden dikkatinizi çekmiyor? Yoksa çekiyor da, onlara diş geçiremiyor musunuz?
Bakan, sözde serbest piyasanın gereklerinden söz ediyor. Ama serbest piyasada emek serbest değil. Yani, işçi işgücünü serbestçe satamıyor. Grev ve örgütlenme hakkı yok. Grev ve örgütlenme hakkı yoksa, işçinin köleden bir farkı kalmaz.
Önemli olan insandır.
Bakanın hesabında insan yok.
En ilkel toplumlarda bile, toplumun varlığının devamı için toplumca üstlenilen hizmetler vardır. Çocuklar eğitilir, hastalar tedavi edilir, yaşlıların çalışamaz hale geldiklerinde yaşaması güvence altına alınır.
Bakan ve takipçisi olduğu neoliberal ekonomi politik eğitim, sağlık ve yaşlıların korunması alanlarından devleti çekmek istiyor. Yargının da (henüz özelleştirilmediyse de) alınan harçlar nedeniyle ücretli hale getirildiği göz önüne alınırsa, neoliberalizmde alınan vergiler sadece asker, polis, hapishaneler ve hükümete harcanmak isteniyor. Tabii, bir de Diyanet İşleri Başkanlığı’na bütçeden aktarılan parayı unutmamalıyız.
Neoliberal devlet, milyonlarca açlık sınırında ve aç kölenin isyan etmemesi için asker, polis, hapishane sistemini ve onlara isyan etmemelerini telkin eden bir dini kurumu güçlendirmek istiyor.
Ama bunu Roma İmparatorluğu başaramadı. Yeni Neronlar da başaramayacak.