Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Inançlarina Göre Gruplarin Tasnifi

hanif_bir_kul

New member
Katılım
22 Mar 2007
Mesajlar
182
Tepkime puanı
19
Puanları
0
Yaş
64
S.A
Kur'anda kendilerinden bahsedilen birçok gruplar vardır. Bunların birbirlerinden ayrı inanışlarda olan topluluklar olduğunu bilmek bize birçok anlayış kolaylıkları sağlayacaktır. Örneğin ;

“Onlar cennetler içinde sorarlar.

Mücrimlerin (günahkârların) durumunu:

"Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir?" diye

Onlar şöyle cevap verirler:

Biz namaz kılanlardan değildik,

Yoksulu doyurmuyorduk,

(Bâtıla) dalanlarla birlikte dalıyorduk,

Ceza gününü de yalan sayıyorduk,

Sonunda bize ölüm geldi çattı.

Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez.”[1)

Bu ayetlerde cehennem ehlinden bahsedilirken kafir ateistleri, günahkarları toplu olarak zikretmiş ve namazı kılmayanın ve yoksulu doyurmayanın ve batıla dalanların ve ahireti inkar edenlerin durumlarına karşın cehennemi hak ettikleri bildirilmiştir. Halbuki ayette bir çok gruba mensup birçok insandan bahsedilmektedir. Şayet biz bunların ayrı ayrı gruplar olduklarını bilmezsek yoksulu doyurmayanın dahi ebedi cehenneme gireceğini zannederiz yani durumu olmayıp veremiyenleri anlarız.(2)
Nitekim Kur'anın vahyedildiği dönemi ve kendilerinden bahsettiği toplumu tanımak ayetleri anlamamızda bize yardımcı olacaktır. O zaman da şimdiki gibi birçok inanışta topluluklar ve ateistler mevcuttu. Bu grupları inanma/inanmama durumlarına göre kabaca sıralayacak olursak karşımıza şunlar çıkar.

Ateistler : Onlar din tanımaz kafirlerdir. Bir yaratıcının varlığını inatla inkar ederler. Onlara bir yaratıcının var olduğunu anlamaları için bazen, yeryüzünde ve gökyüzünde bulunan güzellik ve ahengi anlatan ayetler, bazen ölüm ve dirilişi isbat sadedinde kışın ölen bitkilerin baharda nasıl tekrar diriltildiğini anlatan ayetler, bazen insanın basit bir sudan yaratıldığını hatırlatarak kibrini kırıcı ve o suyun bir insana dönüştürülmesindeki muazzam kuvveti düşündürücü ayetler Kur'anda sık sık geçmektedir. Bu bize gösteriyor ki Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) zamanında ateist dinsiz insanlar bir hayli çoktur. Ondan önceki milletlerde de ateistler çoktu, onlardan mülk ve saltanat sahibi olanlar idareci olmaları ve insanlar üzerinde emir sahibi olmaları yüzünden, -peygamberlerin bildirdiği- ilahlık ve rablık eğer varsa ancak kendilerinin hakkı olduğunu iddia ediyor ve Allah'ı inkar ediyorlardı. Onlardan şöyle bahsedilir….

“Allah kendisine mülk (hükümdarlık ve zenginlik) verdiği için şımararak Rabbi hakkında İbrahim ile tartışmaya gireni (Nemrut'u) görmedin mi! İşte o zaman İbrahim: Rabbim hayat veren ve öldürendir, demişti. O da: Hayat veren ve öldüren benim, demişti. İbrahim: Allah güneşi doğudan getirmektedir; haydi sen de onu batıdan getir, dedi. Bunun üzerine kâfir apışıp kaldı. Allah zalim kimseleri hidayete erdirmez.”[3]

“Firavun: Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka bir ilâh tanımıyorum. Ey Hâmân! Haydi benim için çamur üzerine ateş yak (ve tuğla imal et), bana bir kule yap ki Musa'nın tanrısına çıkayım; ama sanıyorum, o mutlaka yalan söyleyenlerdendir, dedi.”[4]

İnançsızdırlar;

“Gerçek şu ki, kafir olanları (azap ile) korkutsan da korkutmasan da onlar için birdir; iman etmezler.”[5]

Bir yaratıcıya inanmazlar;

“Ey Kafirler! Siz ölü iken sizi dirilten (dünyaya getirip hayat veren) Allah’ı nasıl inkar ediyorsunuz? Sonra sizi öldürecek, tekrar diriltecek ve sonunda O’na döndürüleceksiniz.”[6]

Ahirete inanmazlar:

Öldükten sonra dirilmeye, mahşere, hesaba, cezaya, mükafata dolayısıyla cennet ve cehenneme inanmazlar. Kur'anda onlardan şöyle bahsedilir; “

“Onlar ancak hayat bu dünyadaki hayatımızdan ibarettir, biz bir daha diriltilecek değiliz demişlerdi.”[7]

“Onlar, (insanları) Allah'ın yolundan alıkoyan ve onu eğri göstermek isteyenlerdir. Ahireti inkar edenler de onlardır.”[8]

Peygamberlere inanmazlar ;

"Eğer yüz çeviriyorsanız, zaten ben sizden bir ücret istemedim. Benim ecrim Allah'tan başkasına ait değildir ve bana müslümanlardan olmam emrolundu." Yine de onu yalanladılar, biz de hem onu hem de onunla beraber gemide bulunanları kurtardık ve onları (yeryüzünde) halifeler kıldık; âyetlerimizi yalanlayanları da (denizde) boğduk. Bak ki uyarılanların (fakat inanmayanların) sonu nasıl oldu!

Sonra onun arkasından birçok peygamberi kendi toplumlarına gönderdik. Onlara mucizeler getirdiler. Fakat onlar daha önce yalanladıkları şeye inanacak değillerdi. İşte haddi aşanların kalplerini biz böyle mühürleriz.[9]

Melekleri inkar ederler:

Ey iman edenler! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitab'a ve daha önce indirdiği kitaba iman (da sebat) ediniz. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve kıyamet gününü inkâr ederse tam manasıyle sapıtmıştır.[10]

Kitaplara iman etmezler:

Onlara âyetlerimiz okunduğu zaman dediler ki: "(Evet) işittik, istesek biz de bunun benzerini elbette söyleyebiliriz. Bu öncekilerin masallarından başka bir şey değildir. Hani (o kâfirler) bir zaman da: Ey Allah'ım! Eğer bu Kitap senin katından gelmiş bir gerçekse üzerimize gökten taş yağdır, yahut bize elem verici bir azap getir! demişlerdi.[11]

Ayetlerimiz açık açık kendilerine okunduğunda, kâfirlerin suratlarında hoşnutsuzluk sezersin. Onlar, kendilerine âyetlerimizi okuyanların neredeyse üzerlerine saldırırlar. De ki: Size bundan (bu öfke ve huzursuzluğunuzdan) daha kötüsünü bildireyim mi? Cehennem! Allah, onu kâfirlere (ceza olarak) bildirdi. O, ne kötü sondur![12]

İnkâr edenler: Bu (Kur'an), olsa olsa onun (Muhammed'in) uydurduğu bir yalandır. Başka bir zümre de bu hususta kendisine yardım etmiştir, dediler. Böylece onlar hiç şüphesiz haksızlığa ve iftiraya başvurmuşlardır. Yine onlar dediler ki: (Bu âyetler), onun, başkasına yazdırıp da kendisine sabah-akşam okunmakta olan, öncekilere ait masallardır. (Resûlüm!) De ki: Onu göklerde ve yerdeki gizlilikleri bilen Allah indirdi. Şüphesiz O, çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.[13]

“Onlar üstelik kıyameti de yalan saydılar. Biz ise, kıyameti inkâr edenler için alevli bir ateş hazırladık.”[14]

“Onlara, şu iki adamı misal olarak anlat: Bunlardan birine iki üzüm bağı vermiş, her ikisinin de etrafını hurmalarla donatmış, aralarında da ekinler bitirmiştik. İki bağın ikisi de yemişlerini vermiş, hiçbirini eksik bırakmamıştı. İkisinin arasından bir de ırmak fışkırtmıştık. Bu adamın başka geliri de vardı. Bu yüzden arkadaşıyla konuşurken ona şöyle dedi: "Ben, servetçe senden daha zenginim; insan sayısı bakımından da senden daha güçlüyüm." (Böyle gurur ve kibirle) kendisine zulmederek bağına girdi. Şöyle dedi: "Bunun, hiçbir zaman yok olacağını sanmam." "Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Şayet Rabbimin huzuruna götürülürsem, hiç şüphem yok ki, (orada) bundan daha hayırlı bir akıbet bulurum." Karşılıklı konuşan arkadaşı ona hitaben: "Sen, dedi, seni topraktan, sonra nutfeden (spermadan) yaratan, daha sonra seni bir adam biçimine sokan Allah'ı inkâr mı ettin?" "Fakat O Allah benim Rabbimdir ve ben Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmam." "Bağına girdiğinde: Mâşâallah! Kuvvet yalnız Allah'ındır, deseydin ya! Eğer malca ve evlâtça beni kendinden güçsüz görüyorsan (şunu bil ki):" "Belki Rabbim bana, senin bağından daha iyisini verir; senin bağına ise gökten yıldırımlar gönderir de bağ kupkuru bir toprak haline gelir. "Yahut, bağının suyu dibe çekilir de bir daha onu arayıp bulamazsın." Derken onun serveti kuşatılıp yok edildi. Böylece, bağı uğruna yaptığı masraflardan ötürü ellerini oğuşturup kaldı. Bağın çardakları yere çökmüştü. "Ah, diyordu, keşke ben Rabbime hiçbir ortak koşmamış olsaydım! Kendisine Allah'tan başka yardım edecek destekçileri olmadığı gibi kendi kendini de kurtaracak güçte değildi. İşte burada yardım ve dostluk, Hak olan Allah'a mahsustur. Mükâfatı en iyi olan O, en güzel âkıbeti veren yine O'dur. Onlara şunu da misal göster: Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, bu su sayesinde yeryüzünün bitkisi (önce gelişip) birbirine karışmış; arkasından rüzgârın savurduğu çerçöp haline gelmiştir. Allah, her şey üzerinde iktidar sahibidir. Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür; ölümsüz olan iyi işler ise Rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı, hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır. (Düşün) o günü ki, dağları yerinden götürürüz ve yeryüzünün çırılçıplak olduğunu görürsün. Hiçbirini bırakmaksızın onları (tüm ölüleri) mahşerde toplamış olacağız. Ve hepsi sıra sıra Rabbinin huzuruna çıkarılmışlardır: Andolsun ki sizi ilk defasında yarattığımız şekilde bize geldiniz. Oysa size vâdedilenlerin tahakkuk edeceği bir zaman tayin etmediğimizi sanmıştınız, değil mi?[15]





Ataistler : Biz atalarımızdan devraldıklarımız üzereyiz diyerek, ırk ve kabile asabiyeti ile gözleri önüne serilen ataların bütün yanlışlıklarına rağmen atalarının izinden gidenler. Bunlardan bir kısmı ateist kafirler, bir kısmı da müşriklerdir. Allah onlardan şöyle bahseder:

“Onlara Allah'ın indirdiğine uyun denildiğinde onlar, “Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız” dediler. Ya ataları bir şey anlamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler?[16]

“Kuşkusuz onlar atalarını dalalette buldular yine de peşlerinden koşup gittiler.”[17]

Onlar(firavun ve adamları Musa’ya Harun’u da kastederek) dediler ki: Atalarımızı üzerinde bulduğumuz (dinden) bizi döndüresin ve yeryüzünde ululuk sizin ikinizin olsun diye mi bize geldin?[18]

Ataistlerin atalarının izinden giderken Allah'a çağıranları fesatçı ve terörist ilan etmelerini de Allah Kur'anda şöyle bildirmektedir.

“Firavun: Bırakın beni dedi. Musa’yı öldüreyim; (Kurtarabilirse) Rabbine yalvarsın! Çünkü ben onun dininizi değiştireceğinden, yahut yeryüzünde fesat çıkaracağından korkuyorum.”[19]

Onlara Allah'ın indirdiğine ve Resûl’e gelin denildiği vakit, “babalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol) bize yeter” derler. Ataları hiçbir şey bilmiyor ve doğru yol üzerinde bulunmuyor iseler de mi?[20]

“Onlara “Allah'ın indirdiğine uyun” denildiğinde: Hayır biz babalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız, derler. Ya şeytan onları alevli ateşin azabına çağırıyor idiyse!”[21]

Allah'ın elçilerine güvenmek ve delillerini dinlemek yerine Atalarına güvenmeyi tercih eden kafir ve müşrikler hakkında Kur’anda şöyle buyurulur:

“Ve dediler ki : Rahman dileseydi biz onlara tapmazdık. Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar. Yoksa bundan önce onlara bir kitap verdik de ona mı tutunuyorlar? Hayır! Sadece, biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz” derler. Senden önce de hangi memlekete uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklıları: Babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız, derlerdi.”[22]

Müşrikler: “Onların çoğu, ancak ortak koşarak Allah'a iman ederler.”[23]

Onlar aslında Allah'ı tanır ve ona inanırlar, peygamberlere ve meleklere inanırlar, öldükten sonra dirilmeye cennete ve cehenneme de inançları vardır.

Fakat onlardan kimisi Allah'ı Rab olarak kabul ettikten sonra uluhiyetinde ona ortaklar edinen kafirlerdir kimisi de rububiyetinde dahi O’na ortak koşarlar. Tabiat işlerini, yağmuru vs. birtakım velilerin, kutupların idare ettiğine inanmak, rububiyette Allah'a ortak koşmaktır. Kafir olmalarının sebebi hak olan bir tek ilahı tasdik yerine birçok ilah seçerek tevhidi bozmalarıdır. Rab olarak Allah'ı tasdik etmelerine rağmen bazı veli edindikleri kimselerde de rablık sıfatları bulunduğunu iddia ederek müşrik olmalarıdır.

Onlar Allah'ı bildikleri halde Allah'a yaklaştırıcı bazı aracılar da edinmişler ve onları övmenin, sevmenin, ta’zim etmenin, onlardan korkmanın gerekliliğine inanmışlar, şayet bunları yaparlarsa dünyada iyiliklere, ahirette onların şefaatleriyle, bağışlanmaya ve cennet nimetlerine nail olacaklarına inanmışlardı. Bu yüzden birtakım veliler ediniyorlar, onlara sevgi nişanesi olarak kurbanlar takdim ediyorlar, kalplerini onlara bağlayıp tevekkül ediyorlardı. Kur'anda onlardan şöyle bahsedilir.

“Dikkat et, hâlis din yalnız Allah'ındır. O'nu bırakıp kendilerine bir takım veliler edinenler: Onlara, bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz, derler.”[24]

“Allah'ın yarattığı ekinlerle hayvanlardan Allah'a pay ayırıp zanlarınca, bu Allah'a, bu da ortaklarımıza (putlarımıza) dediler. Ortakları için ayrılan Allah'a ulaşmıyor, fakat Allah için ayrılan ortaklarına ulaşıyor! Ne kötü hüküm veriyorlar?”[25]



Münafıklar: onlar iki kısımdır.

1. iman ettikleri halde kendilerinin kafir sayılmayacakları kadar münafıklık eden günahkarlardır.

2. iman etmedikleri halde Müslümanları aldatan ve onlardanmış gibi gözüken kafirlerdir. Onlara münafık denmesi kalplerindekinin aksine bir görünüm ve söylem sergilemelerindendir. Allah onlardan Kur'anda şöyle bahseder. “İnsanlardan bazıları da vardır ki inanmadıkları halde inandık derler.”[26]



Mü’minler :

….



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Müddessir Sûresi 41-48

[2] Cehennemdeki bu insanların bu vasıfların hepsini birden taşıdığını düşünmemiz yerinde olmaz çünkü, ahireti inkar eden birinin cehenneme girmesine sebep namaz kılmaması değildir veya yoksulu doyurmaması da değildir. Ahireti inkar eden bir ateist yoksulu doyursa sanki cehennemden kurtulur mu ki? Elbette hayır. Bu ayetlerde Allah'ın hakkını ihlal edenin de kulların hakkını ihmal edenin de itikad ve inanışlarında dalalette olanıların da cehennemlik olduklarını anlıyoruz. Fakat ahireti inkar eden ve batıla kafir olacak kadar dalanların ebedi cehennemde kalacağını, mümin olduğu halde günah işleyenlerin cehennemde ebedi kalmayacaklarını bilip birbirine karıştırmamamız gerekir. İşte bu karmaşayı giderecek bilgilerden birisi de toplumun tek tip inanç ve amele sahip olmadığını bilmektir.

[3] Bakara Suresi 258

[4] Kasas Suresi 38

[5] Bakara Suresi 6

[6] Bakara Suresi 28

[7] En’am Suresi 29

[8] Hûd Suresi 19

[9] Yunus Suresi 72-74, Nahl Suresi 63, İsrâ Suresi 94, Zuhruf Suresi 6-7, Zariyat Suresi 52-53

[10] Nisa Suresi 136

[11] Enfal Suresi 31-32

[12] Hac Suresi 72

[13] Furkan Suresi 4-5-6

[14] Furkan Suresi 11

[15] Kehf Suresi 32-48

[16] Bakara Suresi 170

[17] Sâffat Suresi 69-70

[18] Yunus Suresi 78

[19] Mü’min Suresi 26

[20] Maide Suresi 104

[21] Lokman Suresi 21

[22] Zuhruf Suresi 20-24

[23] Yusuf Suresi 106

[24] Zümer Suresi 3

[25] En’am Suresi 136

[26] Bakara Suresi 8
 
Üst Alt