Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İman Ahlak münasebeti

muhammet

New member
Katılım
22 Şub 2007
Mesajlar
830
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Yaş
49

Hz. Sahib-i Şeriat; “hangi mümin îmânı itibariyle daha faziletlidir?” sorusuna: “ -Huyu en güzel olandır” demiyor mu?
Kalb-i selimin, evvelâ küfürden, tereddütten, şirkten salim olması lâzımdır. İçinde küfrün kol gezdiği bir kalp ne kadar insanca davranışlar içinde de bulunsa selim olamaz. Günümüzde çok hümanistler var, “Benim kalbim temiz, zira ben insanları çok seviyorum, hep onlar için hayra koşuyorum.” diyorlar, ama boştur; çünkü inkâr içindeki bir kalb kat’iyyen selim ve salim olamaz. Çünkü o kainatın sahibini inkâr etmekte ve kalbi küfür içinde bulunmaktadır. Aslında insânî değerlere saygılı olmak çok önemlidir. Ancak hem o değerleri gerçek yüzleriyle idrak hem de bu idrakin sürekliliği, insanın insanlığının esası olan îmâna bağlıdır. Îmân olmayınca bütün iyilikler, güzellikler, fazîletler ya yalan veya süreksizdir. Dolayısıyla da değersizdir.
Hem, nasıl bir insan memleketine, hatta insanlığa çok faydalı bazı hizmetlerde bulunsa; fakat o memleketi idare edenleri ve o memlekettin kanununu, nizamını tanımayacağını söylese, zannediyorum böyle biri hemen derdest edilir ve cezalandırılır. Daha önceki faydalı işleri, hizmetleri hiç nazara alınmaz. Öyle de, Kâinatın Sâhip ve Mâliki’ni tanımayan bir insan, vatan ve milletine ne kadar faydalı olursa olsun, âhirette derdest edilip cezalandırılır ve yaptıkları ona hiçbir fayda getirmez. Siz Ebu Talib’e bakın ki, Efendimizi (a.s.v.) ta çocukluğundan itibaren yanına aldı, 48 sene himaye etti.. Ve hep O’na arka çıktı. Kimseyi O’na dokundurtmadı. Ama buna rağmen, îmân etmediği için O İlâhî teminatı kazanamadı. Hatta Ebu Bekir, başı bir kuşun tüyleri gibi kıvırcık kıvırcık bembeyaz olmuş, babası Ebu Kuhafe’yi alıp, Efendimizin huzuruna getirdiğinde Ebu Kuhafe Efendimiz’in dizlerinin dibine oturmuş, geç de olsa oğlunun girdiği nurlu yola girmiş ve müslüman olmuştu. Bunun üzerine de Hz.Ebu Bekir ağlamaya başlamış ve Rasulullah (a.s.m.) de: “Niçin ağlıyorsun, baban hidayete erdi ya” diye sormuştu. Hz.Ebu Bekir’in cevabı da şu olmuştu: “Ya Rasulallah! Babamın yerine şu kelime-i tevhidi söyleyenin Ebu Talib olmasını ne kadar arzu ederdim!” Çünkü Ebu Talib Efendimiz (a.s.m.)’ı himaye edenlerin başında idi, O’nu bağrına basmış ve: “Git, bildiğini yap, ben sağ olduğum müddetçe Sana kimseyi dokundurmam.” demişti. Ayrıca çocuklarından Haydar-ı Kerrar Hz.Ali’yi ve Mute’nin kahramanı Cafer’i Efendimiz (a.s.m.)’ın emrine vermiş, vermiş ve onları en emin ele teslim etmişti. Ama, bütün bunların Ebu Talib’e bir faydası dokunacak mıydı? İşte bütün mesele burada! Eğer îmânla gitmişse, evet. Şayet îmânla gitmemişse, o zaman işi çok zor ve kurtuluşu mümkün değil.
Bu manâda kalb selimliği çok önemli bir husustur. İnsanlar birçok iyilik yapabilir; civanmert davranabilirler. Fakat evvelâ kalbin şirkten, küfürden ve dalâletten kurtulması gerekir.
İkincisi ise, o kalbin İslâmiyet ile mamur ve Kur’an ahlâkı ile donanmış olması lazımdır. Şayet, kalb Selim ve salim kalb mevzuu çok mühimdir, çünkü Kur’an âyetleri onu mal ve evladın karşısına koymuş ve: “Mal ve evlad fayda vermez, o gün ancak kalb-i selim fayda verir” buyurmuştur.
Sanma ki ey hace senden sim-ü zer isterler,
Yevme lâ yenfe’uda kalb-i selim isterler.
 
Üst Alt