Hadîs-i şerîf âlimlerinin en büyüklerinden ve velîlerden. İsmi Muhammed bin İsmâil bin İbrâhim bin Mugîre el-Ca'fî künyesi Ebû Abdullah'dır. 810 (H.194) senesi Şevval ayının yirmi yedinci Cumâ günü Buhâra'da doğdu ve Buhârî nisbesiyle şöhret buldu. Hadîs-i şerîf ilminde en yüksek dereceye yükseldi. Kur'ân-ı kerîmden sonra İslâm dîninin en kıymetli kitabı olan Buhârî-yi Şerîf adıyla meşhur hadîs kitabını yazdı. 870 (H.256) senesi Ramazan bayramı gecesi Semerkant'ın bir kasabası olan Hartenk'de vefât etti. Cenâze namazı bayram namazından sonra kılınıp defnedildi.
Babası seçilmiş kimselerden ve hadîs rivâyet ehlinden idi. Evliyânın büyüklerinden Abdullah ibni Mübârek ile sohbet etmiş ilim ve feyz almıştı. Duâsı kabûl olanlardandı. Hattâ birçok defâ; "Yâ Rabbî! Benim duâlarımı isteklerimi kabûl etme, bir kısmını âhirete ayır karşılığını orada göreyim." derdi. Annesi de duâsı kabûl olanlardan sâlihâ bir hanımdı. Buhârî, küçük iken babası vefât etti. Onu annesi yetiştirdi. Annesi Buhârî ile kardeşini yetiştirme konusunda oldukça titiz davrandı. Babalarından mirâs kalan serveti, onların tahsîli ve terbiyesi için harcadı. Buhârî'nin küçük yaşta bir hastalıktan dolayı gözleri görmez olmuştu. Annesi tedâvî ettirmeye çalıştı ise de, oğlunun körlüğü devâm etti. Çocuğunun görmesi için, uzun zaman duâ etti. Bir gece rüyâsında İbrâhim aleyhisselâmı görüp, duâ istedi. İbrâhim aleyhisselâm ona; "Üzülme, Allahü teâlâ oğlunun gözlerini geri verecek." diye müjdeledi. Sabah olunca Buhârî'nin gözleri tekrar görmeye başladı.
Buhârî küçük yaşta iken, Buhâra'daki âlimlerden ilim öğrenmeye başladı. Kâbiliyet ve zekâsının üstünlüğü ile dikkati çekiyordu. İlk tahsil yıllarında, hadîs ilmini öğrenmeye ilgi duymaya başladı. Kendisine hadîs ilmini öğrenmeye nasıl başladığı sorulduğunda; "Bu ilmi öğrenmeye kâtipler arasında kâtiplik yaparak başladım. On yaşına kadar böyle devâm ettim." cevâbını vermiştir. On yaşından îtibâren gönlüne hadîs ezberleme arzusu ilhâm edilince, hadîs âlimlerinin derslerine devâm etmeye başladı. Henüz on beş yaşına girmeden, ezberinde yetmiş bin hadîs-i şerîf vardı. Bu garip hâdiseyi duyanlar, hakîkaten bu kadar hadîs-i şerîfi ezberledin mi?" diye sorduklarında, onlara; "Evet! Hattâ yetmiş binden daha fazladır. Ayrıca bu hadîslerin kim tarafından rivâyet edildiğini, râvîlerin doğum ve ölüm târihlerini de biliyorum." dedi.
Bu ilimde o kadar yükselmişti ki, hocaları ile karşılıklı ilmî münâzaralarda bulunurlardı. Nitekim hocası Dâhilî, bâzı hadîs rivâyetindeki eksikliklerini onun yardımıyla tamamladı. Zekâsının keskinliği ve hâfızasının kuvveti ile etrâfındakilerin hayret ve takdirini kazandı. On altı yaşına gelince, Abdullah ibni Mübârek ve Veki' bin Cerrâh'ın yazdıkları hadîs kitaplarını ezberledi. Bu yaşta, büyük din âlimlerinin yazılarını okuyup anlardı.
O zaman bilhassa hadîs ilmini öğrenmek için, meşhûr hadîs âlimlerinin bulunduğu ilim merkezlerine gitmek, ilim öğrenmek için önemli bir şart idi. Bu sebeple İmâm-ı Buhârî de on altı yaşından îtibâren, ilim öğrenmek için seyâhatlere çıktı. Pekçok ilim merkezine yaptığı seyâhatleri kırk yaşına kadar devâm etti.
Kendisi anlatır: "On altı yaşında iken Abdullah ibni Mübârek'in ve Veki' bin Cerrâh'ın kitaplarını ezberledim. Fıkıh ilminde müctehidlerin, bildirdiklerini öğrendim. Sonra annem ve kardeşim Ahmed'le birlikte hacca gittik. Hac farizasını yaptıktan sonra, annemle kardeşim Buhâra'ya döndü. Ben Mekke'de kalıp, hadîs-i şerîf toplamaya başladım. On sekiz yaşına girdiğimde, Sahâbe ve Tâbiînin fetvâlarını topladım. Bu arada Medîne'ye gittim. Resûlullah efendimizin kabr-i şerîfi başında, geceleri ay ışığında Târih-ül-Kebîr adlı eseri yazdım. Bu kitapta yazdığım ve ismi geçen her zâtın, bende bir kıssası vardı. Kitabı uzatmamak için bunları yazmadım." İmâm-ı Buhârî Mekke'de bulunduğu sırada Abdullah bin Zübeyr el-Hamidî'den Şâfiî fıkhını öğrendi. Ayrıca Târih-i Kebîr'ini yazarken istifâde ettiği Sahâbe ve Tâbiînin rivâyet ve fetvâlarını da bu sırada öğrendi.
Buhârî'nin gittiği ilim merkezleri; Mekke, Medîne, Bağdât, Basra, Kûfe, Mısır, Nişâbûr, Belh, Merv, Askalan, Dımeşk, Hums, Rey, Kayseriyye ve diğer yerlerdir. Gittiği yerlerde, zamânın meşhûr hadîs âlimleriyle görüşüp, onlardan hadîs-i şerîf dinledi. İşittiği hadîs-i şerîfleri yazdı ve ezberledi. O kadar kuvvetli zekâsı ve hâfızası vardı ki, hadîs-i şerîfi bir kere işitince veya okuyunca hemen ezberliyordu. Haşid bin İsmâil şöyle anlatır: "Buhârî, işittiklerini küçük yaşına rağmen yazmıyordu, ama ezberliyordu. Basra'da bizimle berâber hadîs âlimlerini dolaşırdı, biz yazardık, fakat o yazmazdı. Biz ona yazmamasının sebebini sorar dururduk. Aradan on altı gün geçmişti ki bize; "Yazdıklarınızı getirip gösterin bakalım." dedi. Ona yazdıklarımızı getirdik. O da bize, on beş binden fazla hadîs-i şerîfin hepsini ezberden okuyuverdi. Sonra şöyle dedi: "Görüyorsunuz ki boşuna gelip, günlerimi heder etmemişim!" O zaman hadîs ilminde hiç kimsenin onu geçemeyeceğini anladık."
Süleymân bin Mücâhid şöyle anlatır: "Bir gün Süleymân bin Selâm Bikendî'nin yanına gitmiştim. Yanına varır varmaz: "Biraz önce gelseydin, yetmiş bin hadîs-i şerîf ezberlemiş olan bir çocuk görecektin." dedi. Bu söz üzerine çok merak edip dışarı çıktım. Bir çocukla karşılaştım. Bahsedilen çocuk budur diye düşünerek; "Yetmiş bin hadîs-i şerîfi ezberleyen sen misin?" dedim. "Evet efendim, daha da fazlasını ve Sahâbeden, Tâbiînden olup da, rivâyet ettiği hadîs-i şerîf ezberlediğim râvilerin, doğum ve vefât târihlerini, yaşadıkları yerleri biliyorum..." dedi.
Kendisi şöyle anlatır: "Hadîs öğrenmek için iki defâ Mısır'a ve Şam'a, dört defâ Basra'ya gittim. Hicaz'da altı sene kaldım. Hadîs âlimleri ile birlikte Bağdât ve Kûfe şehirlerine kaç defâ gittiğimi sayamam." İmâm-ı Buhârî, bu seyâhatlerinde binden fazla âlimden hadîs ve diğer ilimleri öğrenmiş ve nakletmiştir. Hocalarından bir kısmı şu zâtlardır:
Buhâra'da; Muhammed bin Selâm el-Bikendî, Abdullah bin Muhammed el-Müsnedî, Muhammed bin Yûsuf el-Bikendî, İbrâhim bin el-Eş'as. Mekke'de; Abdullah bin Zübeyr el-Hamidî el-Mekrî, Ebû Sâbit Muhammed bin Abdullah, Ahmed bin Muhammed el-Ezrâkî. Medîne'de; Abdülazîz el-Üveysî, Mutarrıf bin Abdullah. Vâsıt'ta; Amr bin Muhammed bin Avn. Bağdât'ta; Şüreyc bin en-Nu'mân, Muhammed bin Îsâ et-Tabbaî, Ali bin Mensûr. Basra'da; Ebû Âsım en-Nebil eş-Şeybânî, Bedel bin el-Minber, Muhammed bin Abdullah el-Ensârî, Ömer bin Âsım el-Kilâbî, Abdurrahmân bin Muhammed bin Hammâd, Abdullah bin Gedânî. Kûfe'de; Ebû Nuaym el-Fazl bin Dükayn, Talak bin Ganem, Hasan bin Atiyye, Abdullah bin Mûsâ, Hâlid bin Muhalled, Hallad bin Yahyâ, Ferve bin Ebi'l Magraî. Mısır'da; Saîd bin Ebî Meryem, Abdullah bin Sâlih-il-Kâtip, Saîd bin Tüleyd, Amr bin Rebi' bin Târık. Şam'da; Ebû Mesher, Ebû Nasr-il-Ferâdisî. Rey'de; İbrâhim bin Mûsâ el-Hâfız. Merv'de; Ali bin el-Hasan bin Şekik, Abdan bin Osman el-Mervezî, Muâz bin Esed, Sadaka bin el-Fazl. Nişâbûr'da; Yahyâ bin Yahyâ, Bişr bin el-Hakem, Muhammed bin Yahyâ ez-Zühlî. Kayseriyye'de; Muhammed bin Yûsuf el-Feryâbî. Hums'ta; Ebü'l-Mugîre, Ahmed bin Hâlidî Vehbî, Ebü'l-Yemân, Yahyâ el-Vehazî, Ali bin Ayas. Askalan'da; Âdem bin Ebî Ayas. Ayrıca Ali bin el-Medînî, Ahmed bin Hanbel, Yahyâ bin Maîn, İsmâil bin İdris el-Medînî İshâk bin Râheveyh, Süleymân bin Harb, Ebû Gassan en-Nehbî, Ubeydullah bin Mûsâ el-Absî, Abdullah bin Muhammed el-Müsnedî, Abdülkuddüs bin el-Haccâc ve başkaları.
Buhârî hazretleri, hadîs-i şerîflerin râvilerini çok inceler, dînin emirlerine uymayan, edeplerini gözetmeyen, ahlâkında kusur bulunan kimselerin rivâyet ettiği hadîs-i şerîfleri almazdı. Hadîs-i şerîfin metnini ezberlediği gibi, o hadîs-i şerîfi rivâyet eden zâtların künyesini, doğum-ölüm târihlerini, ahlâkını, yaşayışını, kimden rivâyette bulunduğunu, o râviden başka kimlerin hadîs-i şerîf aldığını hep öğrenir, ezberlerdi. Bir kimse hadîs rivâyetinde ve râvilerin senedinde hatâya düşse, hemen İmâm-ı Buhârî hazretlerini bulur, doğrusunu ondan öğrenirdi.
Buhârî'den hadîs-i şerîf işitip, rivâyet edenlerin sayısı doksan binden fazladır. Gittiği yerlerde, etrâfı hadîs-i şerîf almak ve öğrenmek isteyenlerle dolup taşardı. Nişâbûr'a gittiğinde kendisini dört bin kişi karşılamıştı.
Hadîs ilminde çok yüksek bir dereceye yükselen Buhârî, üç yüz binden fazla hadîs-i şerîfi senetleriyle birlikte ezberledi. Bu sebeple kendisine Hadîs imâmı adı verildi ve İmâm-ı Buhârî adıyla meşhur oldu.
İmâm-ı Buhârî'den hadîs-i şerîf rivâyet eden hadîs âlimlerinden bir kısmı şu zâtlardır:
Ebû Îsâ et-Tirmizî, İbn-i Ebî Dâvûd, Muhammed bin Nasru'l Mervezî, Müslim bin Haccâc, Sâlih bin Muhammed, İbrâhim bin İshâk el-Harbî, Ebû Bekir bin Huzeyme, Ebû Zür'a, Ebû Kays Muhammed bin Cum'a bin Saîd, En-Nesâî, Muhammed bin Ahmed ed-Dülâbî, Ebû Hâtim ibni Ebiddünyâ, El-Fazl bin Abbâs er-Râzî, Ebû Kureyş Muhammed bin Cum'a-el-Kühistânî, Muhammed Yûsuf el-Firebrî ve diğerleri.
İmâm-ı Buhârî âlimler arasında; müslümanların imâmı, hadîslerin dayanağı, dînin koruyucusu ve başka lakablarla anıldı.
İbn-i Huzeyme onun hakkında; "Bu gök kubbenin altında Resûlullah efendimizin hadîs-i şerîflerini İmâm-ı Buhârî'den daha iyi bilen, onu daha fazla ezberlemiş kimseye rastlamadım."
Yâkûb bin İbrâhim Devrâkî; "İmâm-ı Buhârî, bu ümmetin fakîhidir." dedi.
Bağdatlılar onun hakkında şiir olarak:
"Aralarında kaldığın müddetçe
Müslümanlar hayır içindedir
Kaybedildiğin zaman
Senden sonra artık hayır yoktur."
diye söylediler.
Babası seçilmiş kimselerden ve hadîs rivâyet ehlinden idi. Evliyânın büyüklerinden Abdullah ibni Mübârek ile sohbet etmiş ilim ve feyz almıştı. Duâsı kabûl olanlardandı. Hattâ birçok defâ; "Yâ Rabbî! Benim duâlarımı isteklerimi kabûl etme, bir kısmını âhirete ayır karşılığını orada göreyim." derdi. Annesi de duâsı kabûl olanlardan sâlihâ bir hanımdı. Buhârî, küçük iken babası vefât etti. Onu annesi yetiştirdi. Annesi Buhârî ile kardeşini yetiştirme konusunda oldukça titiz davrandı. Babalarından mirâs kalan serveti, onların tahsîli ve terbiyesi için harcadı. Buhârî'nin küçük yaşta bir hastalıktan dolayı gözleri görmez olmuştu. Annesi tedâvî ettirmeye çalıştı ise de, oğlunun körlüğü devâm etti. Çocuğunun görmesi için, uzun zaman duâ etti. Bir gece rüyâsında İbrâhim aleyhisselâmı görüp, duâ istedi. İbrâhim aleyhisselâm ona; "Üzülme, Allahü teâlâ oğlunun gözlerini geri verecek." diye müjdeledi. Sabah olunca Buhârî'nin gözleri tekrar görmeye başladı.
Buhârî küçük yaşta iken, Buhâra'daki âlimlerden ilim öğrenmeye başladı. Kâbiliyet ve zekâsının üstünlüğü ile dikkati çekiyordu. İlk tahsil yıllarında, hadîs ilmini öğrenmeye ilgi duymaya başladı. Kendisine hadîs ilmini öğrenmeye nasıl başladığı sorulduğunda; "Bu ilmi öğrenmeye kâtipler arasında kâtiplik yaparak başladım. On yaşına kadar böyle devâm ettim." cevâbını vermiştir. On yaşından îtibâren gönlüne hadîs ezberleme arzusu ilhâm edilince, hadîs âlimlerinin derslerine devâm etmeye başladı. Henüz on beş yaşına girmeden, ezberinde yetmiş bin hadîs-i şerîf vardı. Bu garip hâdiseyi duyanlar, hakîkaten bu kadar hadîs-i şerîfi ezberledin mi?" diye sorduklarında, onlara; "Evet! Hattâ yetmiş binden daha fazladır. Ayrıca bu hadîslerin kim tarafından rivâyet edildiğini, râvîlerin doğum ve ölüm târihlerini de biliyorum." dedi.
Bu ilimde o kadar yükselmişti ki, hocaları ile karşılıklı ilmî münâzaralarda bulunurlardı. Nitekim hocası Dâhilî, bâzı hadîs rivâyetindeki eksikliklerini onun yardımıyla tamamladı. Zekâsının keskinliği ve hâfızasının kuvveti ile etrâfındakilerin hayret ve takdirini kazandı. On altı yaşına gelince, Abdullah ibni Mübârek ve Veki' bin Cerrâh'ın yazdıkları hadîs kitaplarını ezberledi. Bu yaşta, büyük din âlimlerinin yazılarını okuyup anlardı.
O zaman bilhassa hadîs ilmini öğrenmek için, meşhûr hadîs âlimlerinin bulunduğu ilim merkezlerine gitmek, ilim öğrenmek için önemli bir şart idi. Bu sebeple İmâm-ı Buhârî de on altı yaşından îtibâren, ilim öğrenmek için seyâhatlere çıktı. Pekçok ilim merkezine yaptığı seyâhatleri kırk yaşına kadar devâm etti.
Kendisi anlatır: "On altı yaşında iken Abdullah ibni Mübârek'in ve Veki' bin Cerrâh'ın kitaplarını ezberledim. Fıkıh ilminde müctehidlerin, bildirdiklerini öğrendim. Sonra annem ve kardeşim Ahmed'le birlikte hacca gittik. Hac farizasını yaptıktan sonra, annemle kardeşim Buhâra'ya döndü. Ben Mekke'de kalıp, hadîs-i şerîf toplamaya başladım. On sekiz yaşına girdiğimde, Sahâbe ve Tâbiînin fetvâlarını topladım. Bu arada Medîne'ye gittim. Resûlullah efendimizin kabr-i şerîfi başında, geceleri ay ışığında Târih-ül-Kebîr adlı eseri yazdım. Bu kitapta yazdığım ve ismi geçen her zâtın, bende bir kıssası vardı. Kitabı uzatmamak için bunları yazmadım." İmâm-ı Buhârî Mekke'de bulunduğu sırada Abdullah bin Zübeyr el-Hamidî'den Şâfiî fıkhını öğrendi. Ayrıca Târih-i Kebîr'ini yazarken istifâde ettiği Sahâbe ve Tâbiînin rivâyet ve fetvâlarını da bu sırada öğrendi.
Buhârî'nin gittiği ilim merkezleri; Mekke, Medîne, Bağdât, Basra, Kûfe, Mısır, Nişâbûr, Belh, Merv, Askalan, Dımeşk, Hums, Rey, Kayseriyye ve diğer yerlerdir. Gittiği yerlerde, zamânın meşhûr hadîs âlimleriyle görüşüp, onlardan hadîs-i şerîf dinledi. İşittiği hadîs-i şerîfleri yazdı ve ezberledi. O kadar kuvvetli zekâsı ve hâfızası vardı ki, hadîs-i şerîfi bir kere işitince veya okuyunca hemen ezberliyordu. Haşid bin İsmâil şöyle anlatır: "Buhârî, işittiklerini küçük yaşına rağmen yazmıyordu, ama ezberliyordu. Basra'da bizimle berâber hadîs âlimlerini dolaşırdı, biz yazardık, fakat o yazmazdı. Biz ona yazmamasının sebebini sorar dururduk. Aradan on altı gün geçmişti ki bize; "Yazdıklarınızı getirip gösterin bakalım." dedi. Ona yazdıklarımızı getirdik. O da bize, on beş binden fazla hadîs-i şerîfin hepsini ezberden okuyuverdi. Sonra şöyle dedi: "Görüyorsunuz ki boşuna gelip, günlerimi heder etmemişim!" O zaman hadîs ilminde hiç kimsenin onu geçemeyeceğini anladık."
Süleymân bin Mücâhid şöyle anlatır: "Bir gün Süleymân bin Selâm Bikendî'nin yanına gitmiştim. Yanına varır varmaz: "Biraz önce gelseydin, yetmiş bin hadîs-i şerîf ezberlemiş olan bir çocuk görecektin." dedi. Bu söz üzerine çok merak edip dışarı çıktım. Bir çocukla karşılaştım. Bahsedilen çocuk budur diye düşünerek; "Yetmiş bin hadîs-i şerîfi ezberleyen sen misin?" dedim. "Evet efendim, daha da fazlasını ve Sahâbeden, Tâbiînden olup da, rivâyet ettiği hadîs-i şerîf ezberlediğim râvilerin, doğum ve vefât târihlerini, yaşadıkları yerleri biliyorum..." dedi.
Kendisi şöyle anlatır: "Hadîs öğrenmek için iki defâ Mısır'a ve Şam'a, dört defâ Basra'ya gittim. Hicaz'da altı sene kaldım. Hadîs âlimleri ile birlikte Bağdât ve Kûfe şehirlerine kaç defâ gittiğimi sayamam." İmâm-ı Buhârî, bu seyâhatlerinde binden fazla âlimden hadîs ve diğer ilimleri öğrenmiş ve nakletmiştir. Hocalarından bir kısmı şu zâtlardır:
Buhâra'da; Muhammed bin Selâm el-Bikendî, Abdullah bin Muhammed el-Müsnedî, Muhammed bin Yûsuf el-Bikendî, İbrâhim bin el-Eş'as. Mekke'de; Abdullah bin Zübeyr el-Hamidî el-Mekrî, Ebû Sâbit Muhammed bin Abdullah, Ahmed bin Muhammed el-Ezrâkî. Medîne'de; Abdülazîz el-Üveysî, Mutarrıf bin Abdullah. Vâsıt'ta; Amr bin Muhammed bin Avn. Bağdât'ta; Şüreyc bin en-Nu'mân, Muhammed bin Îsâ et-Tabbaî, Ali bin Mensûr. Basra'da; Ebû Âsım en-Nebil eş-Şeybânî, Bedel bin el-Minber, Muhammed bin Abdullah el-Ensârî, Ömer bin Âsım el-Kilâbî, Abdurrahmân bin Muhammed bin Hammâd, Abdullah bin Gedânî. Kûfe'de; Ebû Nuaym el-Fazl bin Dükayn, Talak bin Ganem, Hasan bin Atiyye, Abdullah bin Mûsâ, Hâlid bin Muhalled, Hallad bin Yahyâ, Ferve bin Ebi'l Magraî. Mısır'da; Saîd bin Ebî Meryem, Abdullah bin Sâlih-il-Kâtip, Saîd bin Tüleyd, Amr bin Rebi' bin Târık. Şam'da; Ebû Mesher, Ebû Nasr-il-Ferâdisî. Rey'de; İbrâhim bin Mûsâ el-Hâfız. Merv'de; Ali bin el-Hasan bin Şekik, Abdan bin Osman el-Mervezî, Muâz bin Esed, Sadaka bin el-Fazl. Nişâbûr'da; Yahyâ bin Yahyâ, Bişr bin el-Hakem, Muhammed bin Yahyâ ez-Zühlî. Kayseriyye'de; Muhammed bin Yûsuf el-Feryâbî. Hums'ta; Ebü'l-Mugîre, Ahmed bin Hâlidî Vehbî, Ebü'l-Yemân, Yahyâ el-Vehazî, Ali bin Ayas. Askalan'da; Âdem bin Ebî Ayas. Ayrıca Ali bin el-Medînî, Ahmed bin Hanbel, Yahyâ bin Maîn, İsmâil bin İdris el-Medînî İshâk bin Râheveyh, Süleymân bin Harb, Ebû Gassan en-Nehbî, Ubeydullah bin Mûsâ el-Absî, Abdullah bin Muhammed el-Müsnedî, Abdülkuddüs bin el-Haccâc ve başkaları.
Buhârî hazretleri, hadîs-i şerîflerin râvilerini çok inceler, dînin emirlerine uymayan, edeplerini gözetmeyen, ahlâkında kusur bulunan kimselerin rivâyet ettiği hadîs-i şerîfleri almazdı. Hadîs-i şerîfin metnini ezberlediği gibi, o hadîs-i şerîfi rivâyet eden zâtların künyesini, doğum-ölüm târihlerini, ahlâkını, yaşayışını, kimden rivâyette bulunduğunu, o râviden başka kimlerin hadîs-i şerîf aldığını hep öğrenir, ezberlerdi. Bir kimse hadîs rivâyetinde ve râvilerin senedinde hatâya düşse, hemen İmâm-ı Buhârî hazretlerini bulur, doğrusunu ondan öğrenirdi.
Buhârî'den hadîs-i şerîf işitip, rivâyet edenlerin sayısı doksan binden fazladır. Gittiği yerlerde, etrâfı hadîs-i şerîf almak ve öğrenmek isteyenlerle dolup taşardı. Nişâbûr'a gittiğinde kendisini dört bin kişi karşılamıştı.
Hadîs ilminde çok yüksek bir dereceye yükselen Buhârî, üç yüz binden fazla hadîs-i şerîfi senetleriyle birlikte ezberledi. Bu sebeple kendisine Hadîs imâmı adı verildi ve İmâm-ı Buhârî adıyla meşhur oldu.
İmâm-ı Buhârî'den hadîs-i şerîf rivâyet eden hadîs âlimlerinden bir kısmı şu zâtlardır:
Ebû Îsâ et-Tirmizî, İbn-i Ebî Dâvûd, Muhammed bin Nasru'l Mervezî, Müslim bin Haccâc, Sâlih bin Muhammed, İbrâhim bin İshâk el-Harbî, Ebû Bekir bin Huzeyme, Ebû Zür'a, Ebû Kays Muhammed bin Cum'a bin Saîd, En-Nesâî, Muhammed bin Ahmed ed-Dülâbî, Ebû Hâtim ibni Ebiddünyâ, El-Fazl bin Abbâs er-Râzî, Ebû Kureyş Muhammed bin Cum'a-el-Kühistânî, Muhammed Yûsuf el-Firebrî ve diğerleri.
İmâm-ı Buhârî âlimler arasında; müslümanların imâmı, hadîslerin dayanağı, dînin koruyucusu ve başka lakablarla anıldı.
İbn-i Huzeyme onun hakkında; "Bu gök kubbenin altında Resûlullah efendimizin hadîs-i şerîflerini İmâm-ı Buhârî'den daha iyi bilen, onu daha fazla ezberlemiş kimseye rastlamadım."
Yâkûb bin İbrâhim Devrâkî; "İmâm-ı Buhârî, bu ümmetin fakîhidir." dedi.
Bağdatlılar onun hakkında şiir olarak:
"Aralarında kaldığın müddetçe
Müslümanlar hayır içindedir
Kaybedildiğin zaman
Senden sonra artık hayır yoktur."
diye söylediler.