Büyük müctehid Ebû Hanîfe (R.A.), fıkhı mezhebini, iki kısım delil üzerine kurmuştur:
1-) Edille-i Asliyye (= Aslî deliller)
a)- Kitab
b-) Sünnet
c-) İcma
d-) Kıyâs
2-) Edille-i Fer'iyye (= Fer'î Deliller)
a-) İstihsan
b-) İstihsab
c-) Tahkîm-i hâl
d-) Örf ve Âdet
Bu fer'i deliller, kitap, sünnet ve icmaa muhalif olamaz.
İmâm-ı A'zam'a göre, bir mes'ele hakkındaki şer'î hükmü belirlemek için, önce Kitâbullaha (Kur'an-ı Kerîm'e) müracaat edilir.
Ve, Şârii Mübîn olan Allahu Teâlâ'nm kendi Kitâb-ı Kerîm'de serâhaten veya delâleten beyân buyurduğu ahkâma göre amel edilir.
Sonra, Fahr-i Kâinat (S.A.V.) Efendimizin sünneti seniyyelerine müracaat edilir.
Bunlarda hükmü bulunmayan bir mes'ele hakkında ise, ashâb-ı kiramın veya müctehidîn-i izamın —bu hususta icma'Iarı varsa, O icmâlarına müracaat edilir.
Şayet, hükmü, kitap, sünnet veya icma ile serâhaten sabit olmayan bir mes'ele karşısında kalınırsa; bu durumda da, kıyâs-ı fu-kahâ denilen delile müracaat edilir.
Şayet, bir mes'ele ilgili hüküm, bu asli delillerin hiç biri ile çıkarılamazsa; o zaman, İmâm Ebû Hanîfe hazretlerine göre, fer'i delillere başvurulur.
Görüldüğü gibi, İmâm-ı A'zam'ın fıkıhtaki mesleği/mezhebi, tamamen şer'î kaidelere istinat eder; hikmet ve maslahat kaidelerine uygun düşer.
Hanefi fıkhı, İslam hukuk müesseselerinin en seçkinlerinden biridir. Hanefî fakıyhlerine ehl-i rey, ehl-i kıyâs denilmesi, sadece bir ıstılahtır. Yoksa, Bu mezhebde, bazı mes'elelerin hükümlerinin, sadece şahsî rey'e dayandırıldığı asla iddia edilemez.
Hatta, hanefî mezhebi, hadîs-i şerifler için, diğer mezheplerden daha geniş bir tatbik sahası açık bulundurmuştur. Bu hakikat, usûl-i fıkıh kitaplarına bakıldığı zaman, açık bir şekilde anlaşılır.
Meselâ: Hanefî Mezhebinde, fakih ve müctehid olan bir râvînin naklettiği bir hadîs-i şerîf kıyâsa tercih olunur. O hadîs, kıyâs'a muhalif olsa bile hüküm böyledir.
Mâlikî Mezhebinde ise, kıyâs'a muhalif olan hadîs, kabul edilmez.
Bu hususta, Hanefi Mezhebinin büyük imamlarından Fahrü'l-İslam Pezdevî şöyle diyor:
"Râvî, Hülefâi Râşidîn gibi müctehidlerden ise, onun haberi, her hâlde, kıyâsa takdim olunur. Şayet râvî, yalnız zabt ve adaletle mâruf olur da, fakih ve müctehit olmak bakımından meşhur olmazsa; asıl olan, bu durumda yine haber ile amel olunmaktır. Ancak, bu haber bilumum, kıyâslara muhalif olursa, o zaman rey ve kıyâs yolları, büsbütün kapanmasın diye bu haber terk edilir."
İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe (R.A.)'nin "bütün içtihatları, İmâm Ebû Yûsuf ve diğer talebelerince toplanmış ve yazılmıştır.
1-) Edille-i Asliyye (= Aslî deliller)
a)- Kitab
b-) Sünnet
c-) İcma
d-) Kıyâs
2-) Edille-i Fer'iyye (= Fer'î Deliller)
a-) İstihsan
b-) İstihsab
c-) Tahkîm-i hâl
d-) Örf ve Âdet
Bu fer'i deliller, kitap, sünnet ve icmaa muhalif olamaz.
İmâm-ı A'zam'a göre, bir mes'ele hakkındaki şer'î hükmü belirlemek için, önce Kitâbullaha (Kur'an-ı Kerîm'e) müracaat edilir.
Ve, Şârii Mübîn olan Allahu Teâlâ'nm kendi Kitâb-ı Kerîm'de serâhaten veya delâleten beyân buyurduğu ahkâma göre amel edilir.
Sonra, Fahr-i Kâinat (S.A.V.) Efendimizin sünneti seniyyelerine müracaat edilir.
Bunlarda hükmü bulunmayan bir mes'ele hakkında ise, ashâb-ı kiramın veya müctehidîn-i izamın —bu hususta icma'Iarı varsa, O icmâlarına müracaat edilir.
Şayet, hükmü, kitap, sünnet veya icma ile serâhaten sabit olmayan bir mes'ele karşısında kalınırsa; bu durumda da, kıyâs-ı fu-kahâ denilen delile müracaat edilir.
Şayet, bir mes'ele ilgili hüküm, bu asli delillerin hiç biri ile çıkarılamazsa; o zaman, İmâm Ebû Hanîfe hazretlerine göre, fer'i delillere başvurulur.
Görüldüğü gibi, İmâm-ı A'zam'ın fıkıhtaki mesleği/mezhebi, tamamen şer'î kaidelere istinat eder; hikmet ve maslahat kaidelerine uygun düşer.
Hanefi fıkhı, İslam hukuk müesseselerinin en seçkinlerinden biridir. Hanefî fakıyhlerine ehl-i rey, ehl-i kıyâs denilmesi, sadece bir ıstılahtır. Yoksa, Bu mezhebde, bazı mes'elelerin hükümlerinin, sadece şahsî rey'e dayandırıldığı asla iddia edilemez.
Hatta, hanefî mezhebi, hadîs-i şerifler için, diğer mezheplerden daha geniş bir tatbik sahası açık bulundurmuştur. Bu hakikat, usûl-i fıkıh kitaplarına bakıldığı zaman, açık bir şekilde anlaşılır.
Meselâ: Hanefî Mezhebinde, fakih ve müctehid olan bir râvînin naklettiği bir hadîs-i şerîf kıyâsa tercih olunur. O hadîs, kıyâs'a muhalif olsa bile hüküm böyledir.
Mâlikî Mezhebinde ise, kıyâs'a muhalif olan hadîs, kabul edilmez.
Bu hususta, Hanefi Mezhebinin büyük imamlarından Fahrü'l-İslam Pezdevî şöyle diyor:
"Râvî, Hülefâi Râşidîn gibi müctehidlerden ise, onun haberi, her hâlde, kıyâsa takdim olunur. Şayet râvî, yalnız zabt ve adaletle mâruf olur da, fakih ve müctehit olmak bakımından meşhur olmazsa; asıl olan, bu durumda yine haber ile amel olunmaktır. Ancak, bu haber bilumum, kıyâslara muhalif olursa, o zaman rey ve kıyâs yolları, büsbütün kapanmasın diye bu haber terk edilir."
İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe (R.A.)'nin "bütün içtihatları, İmâm Ebû Yûsuf ve diğer talebelerince toplanmış ve yazılmıştır.