Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İllâ Edeb

Emir Hattab

New member
Katılım
11 Ara 2006
Mesajlar
729
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Filistinden Lübnandan...
Web sitesi
www.google.com.tr
İbn-i Atâ -kuddise sirruh- şöyle der:

"Bu mânevî yolda terakkî edenler, sırf namaz ve oruç gibi farz ibâdetlerle bu yüceliğe ulaşmış değillerdir. Aksine bunları eksiksiz ve kusursuz bir şekilde îfâ etmeye ilâveten, fazîletli ameller ve davranışlarla yükselmişlerdir
. Nitekim Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

"Kıyâmet günü bana en yakın olanınız, huy ve ahlâk olarak en güzel olanınızdır." (Tirmizî, Birr, 71) buyurmuşlardır."
SÖZÜN ÖZÜ:

Şâir ne güzel söyler:

Edeb bir tâc imiş nûr-i Hüdâ'dan
Giy ol tâcı emîn ol her belâdan


Bir ârif şâir de şöyle der:

Ehl-i diller arasında aradım kıldım taleb
Her hüner makbûl imiş illâ edeb illâ edeb

Hakîkî edeb ve ahlâk kahramanı olanlar, peygamberler ve velîlerdir. Bir de, bu zevâtı tâkip etmesini bilenlerdir ki, onlar, yüce bir ahlâka sahip olma irâdesini gösterirler.
Ahlâkın esası, dînin olgunluğundan ayrı bir şey değildir. Ahlâk, hayvânî vasıflardan kurtulup insânî meziyetlerle ziynetlenmektir.
Gerçekte müslüman olmak da, İslâm ahlâkına sahip olmaktır. Ulvî güzellikleri, hâl ve davranışlara taşıyabilmektir.
Hâsılı akıl ve hikmet nazarı ile bakıldığında Kur'ân-ı Kerîm'de en büyük ve esaslı yer tutan mevzuun edeb ve ahlâk olduğu görülür. Ondaki târihî kıssalar dahî ahlâkı, yâni davranış mükemmelliğini telkin maksadıyladır.

Hazret-i Mevlânâ buyurur:

"Kalbim: "- Îmân nedir?" diye aklıma sordu. Aklım da kalbimin kulağına: "- Îmân edebden ibârettir." diye fısıldadı."

"Onun için edebsiz kimseler, yalnız kendisine kötülük etmiş olmaz. O, belki edebsizliği yüzünden bütün dünyâyı ateşe vermiş olur."

 

Emir Hattab

New member
Katılım
11 Ara 2006
Mesajlar
729
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Filistinden Lübnandan...
Web sitesi
www.google.com.tr
KİMSEYİ HOR GÖRME!



Rivâyet edilir ki:
Birgün Îsâ -aleyhisselâm-, İsrailoğullarından sâlîh zannedilen bir kimse ile şehir dışına çıkmıştı. Halk arasında fâsıklıkla meşhûr günahkâr bir adam da büyük bir eziklikle peşlerine takılmıştı.

İstirahat için mola verildiğinde bu günahkâr kul, samîmî bir nedâmet ve utanç hâli içinde, gönlü kırık olarak onlardan ayrı bir yere oturdu ve merhametlilerin en merhametlisi olan Hak Teâlâ'nın yüce affına sığınarak:

"- Rabbim! Şu yüce peygamberinin hürmetine beni affet!" diye duâ eyledi.

Salih zannedilen kişi ise, onu fark edince küçümsedi, hakîr gördü ve ellerini semâya kaldırıp:

"Allâh'ım! Yarın kıyâmet günü beni bu adamla birlikte haşreyleme!" diye ilticâda bulundu.

Bunun üzerine Cenâb-ı Hak Îsâ -aleyhisselâm-'a şöyle vahyetti:

"Yâ Îsâ, kullarıma söyle; ikisinin de duâsını kabul ettim. Boynu bükük mücrim kulumu affedip kendisini cennetlik kıldım. Halkın sâlih zannettiği kişiye gelince, onu da, benim affettiğim kulumla beraber olmak istemediği için cennetliklerden kılmadım."
KISSADAN HİSSE:
İlâhî lânet ve gazaba uğrayanların dışında her ne sebeple olursa olsun Allâh'ın kullarını istihkar (hor görmek), kalbin bir cinâyetidir.

Bu cinâyeti işleyenlerse, ilâhî muhabbetten uzak, taş kesilmiş nasipsiz kalblerdir. Esasen bir kimse, başkasını küçümseyip hor görmekle onu alçaltmaktan ziyâde, kendini alçaltıp perîşân etmiş olur. Nitekim Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyurur:

بِحَسْبِ امْرِئٍ مِنَ الشَّرِّ اَنْ يَحْقِرَ اَخَاهُ الْمُسْلِمَ

"Birinin, din kardeşini hor ve hakîr görmesi, ona günah olarak yeter." (Müslim, Birr, 32)

Şâir ne güzel söyler:

Harâbât ehline hor bakma zâhid,
Defîneye mâlik vîrâneler var!
 
Üst Alt